Tarih: 26 Aralık 2017
Neriman Eralp Kalyoncuoglu
Konu: Belene kampı ve Bulgaristan Türk Protesto Şiiri
1984 -1989 Bulgaristan Türklerine karşı totaliter zulmün, Todor Jivkov diktatör rejiminin isim değiştirme, din yasaklama, Müslüman gelenek ve yaşam biçimini çarpıtma ve Bulgaristanlı Türklerin öz kimliğini yok etme denemesi halkımızın tek yumrukta birleşen tepkisiyle karşılanmış, yolu kesilen baskıcı düzeninin devrilmesiyle sonuçlandı.
Bu çarpışmadan her iki taraf ağır yaralar aldı.
İki büyük dalganın nasıl yüzleştiğini unutabilmem olanaklı değildir.
Bu dalgaların birisi gericiliğin, tutuculuğun, devletin tepesine oturmuş saldırı emirlerini veren, göz kör olmuş ne yaptığını bilmeyen bir zümre ve karşısında da özgürlük, adalet ve demokrasi bayrağı yükselten, sokaklarda ve meydanlarda savaşım yolunu seçmiş ve devrimci ruhun taşıyıcısı olan büyük halk dalgasıydı. Halkın uyanışı dipte olmuş ve toplumsal düzeni kökten değiştirmeyi, yaşamı yenilemeyi ve adil bir düzen kurmayı amaçlıyordu. Direnişçilerin öncü müfrezelerini, özgürlük idelerinin taşıyıcısı olanlar mahpushanelerde, toplama kamplarında bulunsa, ülkenin en uzak ve ısız yerlerine sürgün edilmiş olsalar da, zulüm her saat şiddetlense, tehditler kat kat artsa da direniş dalgası asla durdurulamadı, bütün ülkeye yayılarak ulusal nitelik kazandı. Yüreklenmiş özgürlükçüler dalgasını zırhlı güçler bile durduramıyor, kolluk kuvvetlere ateş emri verenlerin gözü kararmıştı.
Aynı dönemde “Belene” Ölüm kampında zulüm gören Türk aydınlar devrimci kalkışmanın başını çekiyordu.
Onlar direnişimizi kanatlandırırken, yürekli kalemleriyle devrimci coşkuyu ölümsüzleştiren şiirler, destanlar şarkılar yazdılar.
Şükrü Esen
BELENE
Vahşetler, cinayetler adası Belene,
Ortaçağ tarihinde belli olmaz yerin
Oysa ki, o Bulgar’ın düşmüyor dilinden,
Eşitlik, kardeşlik kavramı, Marks ve Lenin.
Kadınları kocasız kaldı, çocuklar babasız,
Akan gözyaşları koca bir Tuna’ya bedel.
Kıydığın o garip Türkler günahsız
Kan, kanı çağırır insafa gel!…
Yakında Niğbolu anımsatıyor sana?
Haçlılar özentisi, kahpe Belene.
Bugün birse, yarın yüz bin el yapışacak yakana,
O günü sen düşün, düşün sen Belene!…
Bu kadar büyük acıdan sonra toplumumuz “Belene” Ölüm Kampını hatırlamak istemiyor.
Her yıl Mayıs ayında şehitleri anma törenlerine katılmıyor. Bizden giden yok. Hiç kimse kahramanlar listesinde, anıt levhasında ismini aramıyor. Zulmün yarattığı büyük gerçek bu… Gidenler haftalarca baş ağrısı yaşıyor, istifra ediyor. Şairler şiirler yazıyor. Azı döküyor. Fakat “Belene” romanları yazılmadı. Çıkan kitaplar üstün üstün anlatımlı hatıra notları. Bulgaristan Türk topluluğu, Müslüman azınlıklar “Belene” zamanlarının dönmesini istemediği gibi, acı günleri işitmek, hatırlamak bile istemiyor.
Bu olay İkinci Dünya Savaşından sonra Nazi “Toplama Kamplarında” yaşananları Almanya’da hiçbir kimsenin anlatamadığı ve yazamadığı gibi. Toplama kamplarındaki vahşet Amerika’da İngilterede beyaz kağıt üzerine döküldü. Yaralı bir ruhun kendisini anlatması çok zor…
Nebiye İbrahim Akbıyık
BELENEDEN MEKTUP
Basri Tata’ya
Bir kuş uçuyor üzerimde,
Kanadında özgürlük.
O aşıyor tel duvarları,
Ben aşamıyorum.
Bir çimen büyüyor
Baharda yazda
O güneşe seviniyor
Ben sevinemiyorum.
Güneş Bizi seviyor
Bende dolu dizgin
Sevgiler, Ayşe’m,
Sevemiyorum.
Geceler sonsuz,
Benden sana giden yol gibi.
Herkes yolunda koşar,
Ben koşamıyorum.
Sabret Ayşe’m,
Ölsem bile metin ol.
Bekle o gün gelecek,
Vatan bize el edecek.
“Belene”ye kapanan Bulgaristanlı Türk zekâsı ve ruhu, orada boş durmadı.
İsimlerimizi zorla değiştirenlere ve kimliğimize hançer çıkaranlara karşı birlik ve beraberlik, asla ödün vermeme ruhu Belene kamp gecelerinde yaşadı ve kaynadı. Öğretmenlerle hacılar hocalar imamlar davanın aynı dokuda sıklaştırılması ve halka bilinç taşınması konusunda yakınlaştı ve anlaştılar. Düşman birdi ve Türk düşmanlığını bayrak etmiş, silaha sarılmıştı.
Daha sonraki yıllarda şu ya da bu sebepten Adalet Sarayı önünde kendisini ateşe veren Bulgarlar gördük. Fakat Türkler içeri düştüğünde, yargısız infazlar yapılırken, Komünist Partisi devletin, hükümetin, hukuk ve adaletin yerine geçmiş, dediği dedik oldu, ne oluyor, adalet olmayan yerde devlet olmaz deyip ayaklanmadılar. Hiçbir Bulgar kendini ateşe vermedi. Türklerden kurtulunca işlerin düzeleceği saçmalığına inandılar ve asırlarca süregelen iyi komşuluk ve dostlukları hançerlediler. İnsan haklarından ve azınlık haklarından yana çıkmadılar. En kötüsü de bu memleketin Türkülersiz çökeceğini ve yok olacağını göremediler.
Ahmet Alpay
BELENE ARKADAŞLARIM
Bin dokuz yüz seksen beş yılının başında
Haber vermeden yakın hiç kimseye
Bulunduğumuz yerlerden yaka paça
Tutuklanıp götürüldüler Belene’ye
Ezilmiş gibi savaş makinesinde
Dipçik yaraları yüzünde başında
Kimi on sekiz kimi seksen yaşında
Bulduk kendimizi zulüm kampında
Suçumuz nedir diye sorduk defalarca
Bana cevap veremediler aylarca
Ne olduğunu sonradan anladım
Suçumuz sadece Türk olmakmış Türk
Kardeş olmuştuk orada biz hepimiz
Hatta daha da öteydik kardeşten
Demeden hiç güneyliyiz kuzeyliyiz
Tek yumruk olmuştuk etten ve kemikten
Batsa da ok gibi gardiyanların sözleri
Acıtsa da coplar hırpalanmış bedenleri
Ne kadar korkunç olsa da tecrit hücreleri
Yıldıramadı bunların hiç biri bizleri
Bu dünyada cezasız mı kalacaklardı
Şu güzelim hayata hiç doyamadan
Sonbaharda dökülen yapraklar gibi
Göçüyorlar birer birer bu dünyadan
Gidenlerden kalanlara bir vasiyet
Yerini bulsun varsa hak ve adalet
Gözleri açık giden arkadaşlarıma
Dilerim Allah’tan gani gani rahmet
“Belene” direnişleri her birimizin alnında derin çizgiler bıraktı.
Bulgar bir türlü kapanmayan yaralardan çok korktu. Gang ren olup kolunun bacağının kesileceğini anladı ve uykusu kaçtı. Bu işle başa çıkamayacağını, Türklerin bu topraklarda payı olduğunu anladığında çok ürktü. Moskof’tan yardım istedi. Akıl verenler sürüye kurt sokun, aralarından ajan başı seçin, onları kendi kendilerine kırdırın, çok yerden birden kışkırtın, birbirleriyle boğuşmaya, kendilerini suçlamaya başlasınlar dediler akıl verenler ve bu iş için paralar akıttılar. Yeni bir kıyım başladı. Bu defa daha fazla kurban verdik. Yurttan kovuldukça kovulduk. Sonunda bir şoparın eline kaldık…
Mehmet Macar
HAYKIRIŞ
Dövüldük, sövüldük
Sabır taşını kırdık
Sonra dünyaya döndük
Avaz avaz haykırdık
Sesimizi duyurduk
Haklarımızı savunduk
Kendi topraklarımızdan
Kendimiz kovulduk,
Kimimiz bekçi kaldık.
Komünist rejimin alnına
Siyah, silinmez leke sürdük.
“Belene” trajedisi Bulgaristan Türklerinin şanlı tarihinde çok özel bir sayfadır.
Bir etnik azınlık halk topluluğun devlete karşı ayaklanması ve başarılı olması seyrek rastlanan bir sosyal olaydır. Bunun olabilmesi için ezilenlerin tek ruhta kaynaşmaları şartı başta gelen koşuldur ve Bulgaristan Türkleri bunu sağlayabildiler. Ayaklandılar. Şehit verdiler. Zafer kazandılar. Bulgar’ı çökertme devlet, hükümet, meclis, ordu, polis, kolluk güçlerinin tümü ve en önemlisi toplumun öncü ve yönetici gücü olarak ahkam kesen Komünist Partisinin dağılması, yasaklanması ile sonuçlanan bir galibiyettir. Bu kavga en önemli olan bizim kendimize güvenmemiz oldu. Biz siyasi ve ideolojik platformumuzu Türklük ve insan haklarına dayanarak kendimiz yaratmış ve bayrak etmiştik. O yıllarda Bulgarlar ve Bulgar devleti bizden çok korkmuştu. Çöküşün kenarında, yok oluşun beşiğindeydi. Savaşım ilkeleri her birimizin belleğine kazınmış, yenilmezlik yumak olup hepimizi kanatlandırmıştı. O ağır günlerde “Belene” kampındaki bacılarımız da belleklerine şiirler diziyordu.
Fahriye Güney
BELENE
Beste
Türk kanıyla yazdı sana adını
Acımadan aldın onun canını
Duymayan mı kaldı senin adını
Yetmedi mi Belene, kaçırdın bak tadını.
Yeter artık aldığın bunca masun can
Dursun seni yaşatan bu kırmızı kan
Ecdadım var topraklarında yatan
Zulmündür Belene adına şöhret katan
İsyan bayrağını çektirme Türk’e
Sülaleni yaşatan bu millete
Hakkından gelmek şöyle dursun belene
Bulgar kalmaz dönersin illete.
“Belene” kampı bir işkence sembolü oldu.
Bu kampta yapılan zulmü Bulgar halkı da bilmek zorundadır.
1948-1965 ve 1985-1989 Belene ölüm kampı faciası Bulgar okullarında tarih dersi olmalıdır.
Sınav konusu olmalıdır. Bulgar edebiyatının 21. yüzyıl konusu olmalıdır.
Bulgar devleti “demokrasi” gevelese de “Belene” ve hapishane dosyalarını açmaya yanaşmıyor. Öteki Avrupa ülkelerinden farkımız da bu. Zulüm dosyalarımız henüz açılmadı. En ağır işkenceleri görenler toplumsal ruhu bozmamak için susuyorlar.
Komünist zulüm döneminin devamı olan siyasi partiler, başsavcılık ve komünist çömezi HÖH fahri lideri ve özellikle hainler başı Ahmet Doğan susuyor, korkudan sarayda gizli tutuluyor, Devlet de gerçeklerin açıklanmasından ve öğrenilmesinden yana olmadığından bu işler için senede 2 milyon leva harcıyor. Korku sisinin kalkmasına mani oluyor, “Belene” dosyalarının açılmasını istemiyor, her şeyi gizli tutularak unutulmasından yana tavır alıyor ve ikiyüzlü oynuyor. Ne var ki bu gerçekler tamamen açıklanmadan, suçlular tutuklanıp içeri atılmadan, yargılanıp cezaları kesilmeden sızılar ve acılar dinmeyecek, kafalar zonklamaya devam edecek ve halkın alt tabakalarından yükselen uğultu yükselmeye devam edecek. Zafer yine bizim olacak!
Paylaşınız.