Neriman KALYONCUOĞLU

Bir sabah doğdu güneş, 1878’de,
Toprak titredi, gökyüzü hüzünle doldu.
Bulgaristan kuruldu,
Ama biz Türkler için karanlık başlıyordu.

Çeteler indi köylerimize,
Kapılar kırıldı, ocaklar söndü.
Yüz yılların hatırası,
Bir gece vakti silinmek istendi.

Ellerimizden isimlerimizi aldılar,
Mezar taşlarımızı kırdılar,
Ama o taşların altında,
Bir milletin duası yankılandı.

Pomak kardeşlerim,
Adlarını beş kez değiştirdiler.
Sustular ama eğilmediler,
Kalpleri Türkçe dua ederken.

Bir çocuk soruldu okulda,
“Evde hangi dil konuşuluyor?”
Küçücük yüreklere korku ektiler,
Ama Türkçe hayallerini silemediler.

Anneler

tembih etti,
“Sakın konuşma yavrum, sakın!”
Korkuyla yalan söylemeyi öğrendik,
Ama dilimiz kalbimizde saklıydı.

Ve o mezarlar…
Gündüz Hristiyan usulü,
Gece karanlığında Müslüman usulü,
Toprağa güvenilir ellerle dokunulurdu.

1984’te zulüm doruğa çıktı,
İsimlerimiz Slavca oldu.
Ama adımızı unutsak da,
Türk kimliğimiz ruhumuzda soldu.

19 Mayıs’ta Kırcaali’de bir feryat,
Kadınların sesi dalga dalga yayıldı.
Razgrad, Şumnu, Ruscuk,
Tüm Bulgaristan ayağa kalktı.

Kapılar açıldı,
Ana vatan Türkiye kucak açtı.
Ama geride bıraktığımız topraklarda,
Yaralarımız hala kanamaktaydı.

Şimdi buradayız,
Karanlıklardan aydınlığa yürüyen nesilleriz.
Ne dilimizi unuttuk,
Ne de kırılan mezar taşlarımızı.

Türkler olmadan yönetilemez Bulgaristan,
Bu tarih böyle yazar, böyle bilir.
Büyük Türkiye, bu coğrafyanın umudu,
Gözlerinizi açın, yarını görün!

Zulümden direniş doğar,
Ve biz o direnişin çocuklarıyız.
Dimdik ayakta, tarih yazmaya hazır,
Türk’üz, varız, var olacağız.

Reklamlar