Çocukluğumda ekmek teknesinde hamur karan anamın bir parça hamuru ayırıp, üstünü unla örterek maya olarak koruduğunu hatırlıyorum. O zaman “Ak Maya” falan yani paketli mayalar yoktu. Bizim mayamız özenle korunur, istenen olunca ancak yakın komşulara verilirdi.

Rafet Ulutürk
Rafet Ulutürk

Bizim maya bizim undan ve bizim sudandı. Tuzu da alın terimiz, o da bizdendi. Bu mayada onun bunun eli, payı, hakkı yoktu. Bizim Türk mayalı sevdamız Türk kimliğimizde yaşar ve yaşayacaktır.

Şu HÖH lideri Ahmet Doğan’ın ne kökü ne soyu bizden, yabancı köy köpeği gibi, getirilip bağladılar bahçemize o zaman bu zaman ne huzur kaldı ne de endişemiz bitti. İçimize çöreklenen geçip gitmeyen bir öfkeyle yüz yüzeyiz. Yüreğimizde sızlayan aldatılmışlık duyguları gönlümüze hâkim oluyor, rahatımız kaçtı kaçıyor.

A. Doğan’ın DS ve KGB ajanı olduğunun gazete ve kitaplara düşmesi şan şerefimize leke oldu! Huzurumuz iyice bozuldu. Çünkü biz hayatı beş para etmeyen tipten insanlar değiliz. A. Doğan gibi onursuz ve vicdansız da değiliz. En başta VATANIMIZA, halkımıza, dostluk ve kardeşliğe ihanet asla etmemişiz. Hepimiz sözün tam anlamıyla her zaman ve her yerde onurlu mert savaşçılar olduk. Şimdi de alnımız ak, vicdanımız paktır!

İnsanlarımız nerede olurlarsa olsun adamın yüzünü kara çıkarmaz tipten insanlardır.

Gerçek bu iken, bizim suyumuzdan olmayan, bizi aldatarak tepeden indirilen, aramıza sızdırılan bir polis ajanı olan ve başımıza Lider edilen A. Doğan’ın, gerçekler ortaya çıkınca hepimizin güvenini yitirmesinden daha doğal bir şey olamaz. Liderin ilk işi güven aşılamaktır. “Ben hak ve özgürlüklerinizin güvencesiyim!” sayfası tamamen kapandı. Lider haklarımızın sağlanmasını, geliştirilmesini, hukuksal temellere dayandırılmasını ve özgür Türk Pomak Müslüman kimliğimizin serpilip açarak gelişerek güçlenmesini bizden tamamen farklı algıladı. Ruhumuzu köreltti. Onun hedefi, bizim hepimizin insan haklarını kalıplayıp, bizi hak ve özgürlük “kapsülüne” doldurup aç susuz ve havasız yok etmek ya da Bulgaristan’dan kovmaktır.

Bu bilince yükselen kardeşlerimizden hiçbiri A. Doğan’a artık asla inanmıyor, onun da pili bitti, artık kimseye güven aşılayamıyor. Görülen köy kılavuz istemez. “Doğan Saray”ında kendine kıyanlar, intihar edenler, A. Doğan’a kör gibi tapan, ona kulluk eden pek çok HÖH – milletvekili 2012’de partiden ayrıldı, yeni politik kimlik aramaya koyuldu. HÖH’ün içinin boşaltıldığını görenler ürperdi. A. Doğan’ın içyüzünü açığa vuran cephede birleşiyorlar. Onlar doğru yoldadır.

Gerçek şu ki, yitirilen güven geri kazanılamaz!

Bu asla mümkün olmayan bir şeydir. Şerefli ve cesur HÖH’lüler ihanete uğradıkları anı asla unutamaz! A.Doğan’dan daha 90’larda, en başta, ilk önce şüphelenenler hep tırpanlandı, hor görüldüler. Onların ve aile üyelerinin ıhma, gelişme, huzurlu yaşama yolları tıkandı, kapandı. Partiden kovulanlar, zorla atılanlar oldu. İşsiz kaldılar. Ekmek parası için İspanyol donlarının çiftliklerinde işe gitmek zorunda kaldılar. Değişik yollardan öz vatanımızı terk etmeye zorlandılar. Çok çektiler, çektikleriyle yaşarken ders aldılar. Fakat dürüstlük ve insan sevgisi dolu vicdanları pes etmedi. Türklükleri kırılmadı. Sürünerek algıladıkları gerçekler her birini bilinçlendirdi.

“Hain”, “ajan”, “küstah” “kahpe” lanetlerini doğru okumayı öğrendiler.Uyandılar yeniden öne çıkıp, önderlik ruhunu yaşama çağırdılar.

“BU CESUR KADROLARI BUGÜN ARTIK SADECE KIRCALİ, RAZGRAT, GOTSE DELÇEV, SATOVÇA, BATAK, DOBRİÇ, ŞUMEN VE HASKOVO KÖY VE KASABALARINDA GÖRMEKLE KALMIYORUZ, ONLAR HER YERDE SAF TUTUYOR, ALABİLDİĞİNE ÇOĞALIYOR VE BUGÜN, DÜNDEN DAHA KARARLI OLUYORLAR.

A.DOĞAN’A ALDANMIŞ İNANMIŞ SOYDAŞLARIMIZ HER SEÇİMDE 100 BİNDEN FAZLA OY HİBE EDİYORDU. GÜNÜMÜZDE SOYDAŞLARIMIZ ARASINDA AĞIRLIK KAZANAN SÖYLEV ŞU OLDU: “GÜVENİMİZ BİTMİŞTİR! KARŞILIKSIZ HİÇBİRŞEY OLAMAZ!

A. DOĞAN LİDERLİĞİNDEKİ HAK VE ÖZGÜRLÜKLER HAREKETİNE “HAYIR!” BU YÜKSEK HAYKIRIŞ DERNEKLERİ, BULTÜRK YÖNETİMİNDEKİ TÜM KADROLARI YÜREKLENDİRDİ. HER YERDE BİLİNÇLİ DERMAN BULMA UĞRUNDA UYANMA SÜRECİ ALDI YÜRÜDÜ. SOYDAŞLARIMIZIN BİRLİK VE BERABERLİĞİ YENİ BİR HESAPLAŞMA İÇİN KANATLANİYOR! BU YENİ BİLİNÇTEKİ GERÇEK ŞUDUR:

Güven bir kere kazanılır ve bir kere kaybedilir. Bir kere kaybedildi mi sonsuza dek bitmiştir

Ahmet Doğan en güvendiği ve belki de yetenekli kadrolarını elden kaçırmıştır.

Günümüzde artık Saraylara kapanmış başkasına güvenmeyen hele hele Türklüğü uyanan insanımıza hiç güvenmeyen biri var. Bu ihanetin ve güven yitirmenin bir de şu şaşmaz kuralı bilinir: Kuşkuların ve ihanetin bedeli bir gün mutlaka ödenir!

Daha doğrusu ödetilir. Biz öç alma zihniyeti taşımayan bir halkız. Fakat vicdanlarının A. Doğan gibileri kemirerek içten içe bitireceğine kesin inanıyoruz!

Son zamanda A. Doğan’ın bazı “kadroları” takdir ederek güvenlerini kazanmaya çalışacağı söylentisi dolaşıyor. Bu bir ikiyüzlülük olur.

Güvenini tamamen yitiren A. Doğan, 2011’de Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan Türk soydaşlarımızdan sözde tehdit almış, ona buna yazdırdığı sahte mektupları gizli polise ve güvenliğe göstererek milletvekili sıfatıyla özel koruma istemiştir. “Lider” DS ve KGB ajanı olarak da çok “değerli” olduğundan hemen gece gündüz koruma altına alındı. Şimdi Sarayı 20 kişi koruyor. “Lider” alt kattaki tuvaletlere inemiyor. Çünkü “Saray mahzenlerinde” yani alt katta öldürülen “Ahmet Emin”in ruhu nöbet tutuyor.

Lider”in Sofya’ya ve memleket içine çıkması da problem oldu. Zırhlı “Merssedec” altında ama korku dağları koruyor. O kadar kalın zırhlı ki bu araç, kurşun bir yana, tanksavar füzeye bile dayanıklıymış. Fiyatı 1.5 milyon leva. Ödeyen ise bir Rus şirketi, KGB- ajanını koruyor demek. “Lider”in hayatı başkaları için çok kıymetli olmuş. Besbelli yerine yetiştirdikleri başka biri olmadığından “kapsül” içinde de olsa, yaşatmak istiyorlar. “Etme başkasına gelir başına!” atasözü gerçekleşti. O, bizi “kapsülleşmek” “dürmek”, “midye” gibi yaşatmak isterken, kendisi kapsülleşiverdi. En çok kimden korkuyor acaba!?

Bulgaristan’da Türklüğün menfaatlerinin korunması için mi alarmda bu korumalar dersiniz? Hayır. Söz konusu olan Türklüğün ve Müslümanlığın köküne kibrit suyu dökmektir. Rusya’nın ve başka dış güçlerin Bulgaristan’daki çıkarlarının korunması söz konusu olabilir.

“ZIRLI LİDER” endişeli ve korkular içinde. Liderlikten düşerse, beli kırılır mı dersiniz…Halkıyla haşır neşir olsa da nazardan kem gözlerden korunsa, ama halktan iyice uzaklaştı, geri dönüş olmaz…Saraylara aylar boyu giren çıkan seçmen yok. En fazla “Wisky” “Coca Cola” arabaları girip çıkıyor.

Kırcaali’de ve Cebel’de son toplantılarda ilk 4 sıraya “kalın enseli” koruyucular oturdu. “Zırhlı Lidere” yaklaşmak çok zor, bu yüzden siz, şu HÖH mitinglerindeki katılımcılar bizim insanlara benzemiyor, diyorsunuz. Bu gidişle A. Doğan’ın “halkla buluşmalarına” yalnız polisler ve koruyucular katılabilir ve kalabalıklar monte edilerek halkımızın, seçmenlerimizin gözlerine pembe gül tozu serpilebilir. Bunu beklemek doğaldır. Biz artık yalan dolanın her türüne alıştık. Ne de olsa, her şeye hazır olmalıyız.

“Zırhlı Lider” istemiyoruz derseniz, her şey sizin elinizdedir. Oyunuzu A. Doğan gür ruhuna vermezsiniz! Olay biter ve hepimiz “kapsülden” dürülmüşlükten” “midye” hayatı yaşamaktan toptan kurtuluruz.

HÖH’ten bir seçim uzaklaşırsınız ve olay biter.

Biz HÖH’ten ebediyen uzaklaşamayız. O bizim evladımız, yarattığımız en kutsal nimetimiz, göz bebeğimizdir. Ama bir seçim göz ameliyatına benzese bile acısına katlanırız. Analarımızın bazen bebeği emzikten uzak tutması bile kutsal sayılmaz mı? Bizim HÖH’e oy vermemiz, bilinçli tavrımız olur. Derdiniz böylece biter. Yani rahatlamış oluruz. Bu seçimde derneklerimizin sesine kulak verelim. O bile yeterlidir.

Bu “Zırhlı Lideri” soymak, gerçekleri tüm halka göstermek, A. Doğan’ı da çok arzuladığı “Yeni Zellanda’ya ebedi tatile göndermek için en kısa yolu seçelim! Bu yol sizin seçim sandığına oyunuzu isabetli atmanızdır! Bilinçli olmanızdadır!

El ele verip bu zırhlı illetten kurtulmanızdır.

HÖH bizimdir, “zırhlı lider” değil!…

Reklamlar