Şakir ARSLANTAŞ
XVII. asırda yazıp çizen bilinen düşünür Benedik de SPİNOZA akıllarda şu sözlerle kaldı:
“Eğer geleceğin geçmişten farklı olmasını istiyorsan, geçmişi asla unutma!”
O zamandan bugünlere 300 yıl geçse de, değişen pek bir şey olmadı gibi.O zaman Spinoza’nın ülkesi Hollanda büyük bir sömürgecilik Krallığı, Bulgaristan ise Osmanlı sınırları içinde bulunuyordu. Buna rağmen büyük düşünürün yukarıdaki fikri bizim için çok aktüeldir. Biz Bulgaristan Türkleri olarak ve ülkemizdeki öteki etnikler kendi geçmişlerini unuttukça ya da Bulgarların tarihini öz tarihleriymiş gibi ezberleyip öğrendikçe eriyip gitmeye ve bir hiç gibi hafızalardan silinmeye mahkûmdur. Daha önce Bulgar milliyetçiliğinin, Çarlığın, totalitarizmin ve bir ithal ürün olan şimdiki sahte demokrasinin devlet politikası olarak izlenebileceğini kötü anlamda siyasi hedef noktasında hep biz olacağımızı düşünememiştim. Düşmanlar düşmanlıklardan sıyrılmayı asırlarca başaramıyor. Hele 1990’dan sonra doğması beklenen demokrasi güneşinin ırkçılık ve aşırı milliyetçilik buzlarını eriteceğine ben de inanmıştım. Modern adı ksenofobi olan bizden biri olmayanı yani aynı ülkenin vatandaşı olan ve öteki olarak gösterilen insanlara (Türklere, Romanlara, Araplara) başka ırk ve dinden olan Suriyeliler vs. gibi) yabancılara kin ve nefret beslenmesi, onların her yerde ve her bakıma hor görülmesi gibi illetlerin hayata yeniden çağrılmasına ve küflenmiş bir silah olsalar da alabildiğine kullanım alınları aranmasına akıl erdirmede zorlandım. Bu politikalar ülkemizde nüfusun % 40’ının okuryazar durumda olmamasına sebebiyet verirken, Suryeli savaş kaçağı çocukların “Kovaçevtsi” köyünde okuldan atılmaları bir ırkçılık belirtisi olarak yürekler parçaladı.
Geçen hafta Bulgaristan toplumu sözde “tolerans” yani hoşgörü günü andı. Ülkede birçok TOLERANS KLÜBÜ olmasına karşın bir miting bir toplantı yapılmadı bir sofra kurulmadı, hiçbir ikramda bulunulmadı. HÖH-DPS partisinin bütün yan örgütleri de hep tolerans etkileşimi çağrıştırır. Kesin olarak inanıyorum ki, tek taraflı etkinlikler, sloganlar ve çağrışımların hiçbir anlamı ve faydası yoktur. Hoşgörü konusunda KARŞILIKLI HOŞGÖRÜ için direnmezsek çabalarımız boşa gider. Hayatta hoşgörü de dahil hiçbir şey tek taraflı değildir. Yanlış düşünceye bağlandığımızdan dolayı bu işte de çeken biziz, hor görülen biziz, yargısız infaza zorlanan biziz, toplama kamplarından, koğuşlardan geçen biziz, yasağın bin bir çeşidine direnen de biziz, zorbalığa karşı ayaklanan biziz, öz topraklarından kovulanlar da biziz ve hoşgörülü olmaları istenen de biziz. Nedenmiş o? Çünkü bu topraklara hoşgörüyü getiren biziz. İyi bir şey olduğuna hemen benimseneceğini sanmıştık ama asırlarca tutmadı. Hoşgörü bizim milliyetçiliğe karşı en güçlü ve etkili silahımızdır. Fakat o öldüren bir silah değildir. Islah eden, eğiten, ehlileştiren özellik ve niteliği olan bir silahtır. Uygulanması gönüllüdür. Beyefendiler kendilerini özel haklara sahip kişiler zannediyorlar. Bulgaristan’da yaşayan etniklerin tüm hak ve özgürlüklerini yasaklamayı kendilerinin kendilerine tanıdıkları bir kutsal hak olarak görüyorlar. Hele şu son iki ayda dikenleri çıkmaya başlayan Milliyetçi Cephe haydutlarına laf yetiştirmek çok zor olmaya başladı. “Skat” TV yayınlarındaki ağızlarında diş kalmamış eski ırkçı gazeteci, subay, bilim adamı ve milliyetçi politikacılarla meclisteki ırkçılar aynı boruyu çalıyor.
Irkçı yaygaraya hala seyirci kalan Ahmet Doğan ve Lütfü Mestan ikilisi, “Bulgaristan Türk ve Müslümanlarını kim korkutursa korkutsun bu işten kazançlı çıkan her zaman biz olduk ve biz olacağız!” kafasıyla yine seyre daldılar. Bu arada bizde kaynayan ırkçılık kazanı Brüksel’de de kokunca HÖH-DPS partisinin Avrupa Birliği Genel Kurulu’na gönderdiği genç milletvekili İlhan Küçük münasebet almak zorunda kaldı ve şöyle dedi:
“Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’ne 2007’de üye alınmasından sonra yani son 7 yılda aşırı milliyetçiliğin patlak verdiğine tanık olurken, bugün artık bir “öteki düşmanı” politik gücün direk olarak iktidara katılımına tanık olduk.”
49 politik akım, hareket, kulüp, sivil toplum örgütü, akademisyen grubu ve Makedonya İş Devrim Örgütü (VMRO) gibi kaşarlı milliyetçilik çatısı altına toplayan Ulusal Cephe, ülke çapında örgütlenme çalışmalarına her geçen gün biraz daha hız kazandırırken, Bulgaristan Türklerine, Pomaklara, Romlara ve Türkiye Cumhuriyetine karşı siyasi saldırı çizgisini bileyerek sürdürüyor.
Son dönemde zehirli okları şu ana hedeflere yönelttiler:
- Türkiye Cumhuriyetini Asya kıtasına kapamak.
- Konu hep Turgut Özal dönemine, yani sözüm ona “soya dönüş” ve “Büyük Göç”
Yıllarına dönüyor. “O zaman bize karşı çalışan 600 maaşlı ajan ve binlerce yardımcıları vardı, Bulgaristan’ı parçalamaya ve Varna’yı Yeni Bulgaristan’a başkent yapmaya hazırlanıyorlardı.” konusunu işleyenler şöyle devam ediyor. “Türk savaş uçakları devlet sınırımıza yakın uçuyordu. Onları durdurmak için Varşova Paktı’ndan ve özellikle Moskova’dan ‘lazer silahı’ aldık ve sınır boyuna yerleştirdik. Türkiye’nin durduramayacağı ‘SS 20’ ve ‘CC 22’ orta menzilli füzeleri de Koca Balkan’ın Güney yamaçlarına üsle dik.” Bu saçmalıklarla XXI. yüzyıl milliyetçiliğini canlandırmaya çalışıyorlar. Aslında Sovyet Ordusu 1960’lı yılların sonunda ‘lazer silahını’ ilk kez Çin’e karşı olmak üzere Uzak Doğu’da “Amur” ırmağı boyunda kullanmış ve 1 milyona yakın Çin Halk Cumhuriyeti askerini yakmıştı.
- Milliyetçi Cephe bugün Bulgaristan’ın 2004’ten beri olmak üzere, bir NATO
Üyesi olduğunu, T.C. ‘nin ise 1953’ten beri NATO’nun esas silahlı kuvvetlerine sahip müttefik bir devlet olduğunu görmezlikten geliyor. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğene çok yakın olduğu bir aşamada, çok güçlü ve büyük bir devlet olduğunu, bu üyelik gerçekleştiğinde iki devlet arasındaki devlet sınırlarının zaten baştanbaşa sökülüp atılacağını işitmek ve bilmek istemiyor. AB ile Türkiye arasında gümrüksüz ticaretten, çok yanlı işbirliği sözleşmelerinden, çok yönlü yardımlaşma ve işbirliğinin derinleşmesinden, birkaç saat sınır kapansa Türk tır filolarının sınır kapısında 30 km kuyruk oluşturmasından rahatsızlık ifade ediyor. Türkiye’nin Cumhuriyet tarihi boyunca Bulgaristan’ı asla tehdit edip savaş ilan etmemesi de milliyetçilerin uykusunu kaçırıyor.
- Borisov hükümeti programına oy verdikleri için kabineye dayatmalarda bulunma
hakkı kazandık havasında olan Milliyetçi Cephe, yeni dönemin daha ilk günlerinde Türkiye ile sınıra baştan başa 3 metre yüksek dikenli telden duvar gerilmesinde direnirken, aynı bölgeye orta menzilli ve İstanbul hedefli “yer yer” füzeleri konuşlandırılması isteğini yineledi; 12 Mayıs 2013 seçimlerinde 50 bin oyla öndelik ödeme yaptığı 10 dakikalık Türkçe TV yayınının kapatılmasında ve Reformcu Blok, dolayısıyla hükümet ortağı Şeref ve Hürriyet Partisi’nden Bakan çıkmamasında direndi.
- d) Milliyetçi Cephe Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği’ne girmesine kesinlikle karşı çıktı. Böyle bir maddeyi hükümet programına sokmayı çok istese de emelini gerçekleştiremedi. Ekonomide sıçramalı gelişen ve altyapı kuruculuğunda Avrupa ve dünya birimcisi olan AKP yönetimindeki Türkiye’nin Balkanlara doğru yayılmasını ve yarımadayı modernleşme yolunu açmasını engellemeyi kendine en büyük ve kutsal ödevlerden biri olarak seçmiş bulunuyor.
- Hak ve Özgürlük Partisi’ne Sert Cephe:
- Aşırı sağ uçtan Milliyetçi Cephe’nin ve aşırı sol cepheden “Ataka” ve şimdi adı
“Demokratik Merkez Partisi” olarak değişen N. Barekov’un “Sansürsüz Bulgaristan Partisi Hak ve Özgürlük Partisi’nin (DPS) Türk ve Müslüman partisinin bir daha iktidara uzanmasına kesin engel olmak konusunda aralarında söz ve eylemde mutabık kaldılar. 5 Ekim 2014 seçimleri bu slogan altında gerçekleşirken Türk Partisi’ni karalama kampanyasına Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) de elindeki bütün kaynaklarla katıldı. HÖH-DPS’yi iktidardan uzaklaştırmak, Türk belediyelere, şirketlere, yerleşim merkezlerine, sosyal yardımla ayakta duran azınlık kuruluşlarını, o bölgelerdeki felaket zedeleri yüzüstü bırakma anlamına gelir. Bulgaristan’ın Avrupalı Geleceği İçin GERB Partisi seçim kampanyasında, seçim günü ve daha sonraki ilk hafta görüşmelerinde HÖH-DPS’ye karşı tavrını sertleştirdi ki, yeni hükümeti “DPS bize oy vermesin!” demeden kuramadı. Şimdiki hükümet çok kırılgan bir anti-Türk dengesine dayanıyor.
- Yeni hükümet kurulurken “bu iş bizsiz olmaz” havaları estiren Milliyetçi Cephe,
“hükümet programı” üstüne görüşmelerde, GERB partisi’nin 10 Türk ve Müslüman bakan yardımcısı atama vaatlerini suya düşürebildi. Borisov hükümetinin verdiği tavizler Türklerin hakları ve özgürlükleri konusundadır. Bununla birlikte, yeni hükümette tek Türk bakan olan Kültür Bakanı Vejdi Raşidov’a karşı kışkırtılan kampanyayı önleyici tedbir de alınmadı.
- HÖH-DPS partisine karşı şiddetlenen saldırının yönleri:
- DPS anayasa aykırı etnik bir partisidir ve kapatılmalıdır.
- DPS’ye karşı yükselen halk hareketi desteklemelidir.
- Bulgaristan Türkleri T.C.’nin ülkemizdeki “beşinci kol ordusudur” ve politik örgütlenmeleri ve devlet işlerine karışmaları yasaklanmalıdır.
- DPS T.C. gizli servisleriyle bağlıdır ve Bulgaristan Çingenelerini İslamlaştırmaya çalışıyor, yasaklanmalıdır.
- DPS kanalıyla Bulgaristan’da Türk İslam ve milliyetçiliğinin çok tehlikeli bir şekli dayatılıyor ve mutlaka yasaklanmalıdır.
- DPS partisinin iplerini yabancı merkezler çekmektedir. Bu gelişmeye son verilmelidir.
- DPS ve Türkler Bulgar iktidar ve makamlarından tamamen uzaklaştırılmalıdır.
- Bulgaristan’daki Türk ve Bulgar mafyasını yöneten Ahmet Doğandır, politik faaliyetleri yasaklanmalıdır v.s.
- Seçim Kanunu’nda değişiklik yapıp zorunlu oy kullanmayana ceza ilkesi
uygulayarak ve T.C.deki soydaşlarımızın oy kullanmasına yasak getirerek DPS-HÖH partisinin milletvekili sayısını azaltıp iktidar kapısını tamamen kapatmaktır. (Yasa değişikliğine örnek olarak Lüksenburg ve Avustursa seçim yasaları gösteriliyor. Bu yasalarda, ancak 70 yaşını doldurmuş olanlar ve seçimin yapıldığı gün seçim sandığı olmayan yabancı bir ülkede olanlar oy kullanmadan muaf tutulabilir. Diğerlerine en az 1000 Evro ceza kesilmesi öngörülmüştür. Oy kullanmak ve cezalandırılmak da istemeyenlerse seçim bürosuna gidip isimlerini yazdırmak zorundadır.)
III. Bulgar Milliyetçilerinin Yakın Hedefleri:
- 60–70 yıllık bir aradan sonra 2014 seçimlerinde kendilerini iktidar
Basamaklarında bulan Milliyetçi Cephe ırkçılarının Borisov’un GERB partisine sunduğu ilk istek listesindeki 120 maddeden 60’ı doğrudan doğruya ırkçı ve milliyetçi nitelikli ve yakın hedefliydi. Birçokları bu defa görüşme masasında kalan bu isteklerden bazıları hükümet program bildirisine de girdi. Bunların arasında en başta olan şunlardır:
- 5-6 yaşında etnik azınlık çocuklarının Bulgarca kurslarına toplanması.
Türk, Pomak ve Roman çocuklara kendi ana dillerinden önce Bulgarca öğretilip onların tamamen Bulgarlaştırılmalarının garantilenmesi.
- Bulgarca kursunda başarılı olmayan çocukların okul kaydının
engellenmesi.
- Bulgar okullarında Bulgarcadan başka anadil okutulmasına son verilmesi.
- Bulgar okullarında ülkedeki etnik azınlıkların özgün kültür ve tarihlerini
konu eden ders programlarına geçilmesinin tamamen engellenmesi;
- Yaşlılarla ilgili uygulamalar.
- Karma bölgelerde devlet memuru işe alınırken yazılı ve sözlü Bulgarca dil
sınavı yapılması. Halen göre başında olan memurlar arasında Bulgarca sınavları düzenlenmesi ve Bulgar dilini yazılı ve sözlü olarak iyi bilmeyenlerin işten atılması.
- Bulgarca okuması yazması olmayan seçmene oy kullanma seçme ve
seçilme hakkı tanınmaması.
- c) Irkçıların Soydaşlarımızla İlgili İstekler.
* T.C. Avrupa Birliği dışında olan bir devlet olduğundan dolayı orada çalışan
ve ikamet eden Bulgaristan Cumhuriyeti vatandaşlarının seçime katılma, seçme ve seçilme, aday gösterilme vs. haklarının tamamen kaldırılması.
- Bulgaristanlı politik partilerin T.C.deki Bulgar uyruklular arasında politik
ve dernek çalışmalarına son verilmesi;
- Soydaşların seçim arifesinde Bulgaristan’a gelip oy kullanmalarının
önlenmesi.
- Seçim günü seçme ve seçilme hakkı olan vatandaşları Bulgaristan’a taşıyan
otobüs seferlerinin yasaklanması;
- Türkiye’de yaşayan fakat Bulgar vatandaşı olduklarından seçme ve seçilme
hakkı olan göçmenlere Bulgaristan’da yerel seçimlere katılmaları hakkı tanıyan yasaların değiştirilmesi ve oy kullanmalarının önlenmesi vs.
5 Ekim 2014 seçimlerinden sonra 8 partili Bulgar parlamentosuna giren 3 adet aşırı sağcı ve aşırı sol politik partinin kanadı altında 90’den fazla milliyetçi ve ırkçı grup ve eğilimle birlikte 79’u ideolojik olarak komünist-totaliter ve faşist milliyetçilikle biçimlenmiş ve bilenmiş “politikacının” girmesi ülkenin bundan sonraki gelişimlerini büyük ölçüde etkileyecektir. Özünde demokratik ve köklü reformlar yapılarak gerçek demokratikleşmeyi hedeflemekten çok uzak olan bu kişiler “Bulgaristan Her Şeyin Üstünde!” gibi faşizan sloganları meclis kürsüsünden bağırarak, ülkemizi karanlıkların en derin mağaralarına kilitlemeyi özlüyor. Anti-Türk, anti-Müslüman, öteki düşmanı olmayı kendilerine hayat felsefesi eden bu güçlerin ülkemizi doğu ve batı dünyasından izole etmesi olası görünmeye başladı. Modern Avrupa uygarlığının farklılıkların demedi olmayı hedeflediğini kabul etmeyen yeni Bulgar milliyetçiliğiyle yeni yeni yüzleşmeler bizi beklerken, doğal ve insan haklarımız, yasal edinimlerimizi savunma ve genişletme yolunda her zamankinden daha net ve kararlı bir davranışla yolumuza devam etmek zorundayız.
Yeni dönemde Bulgar ırkçı milliyetçiliğinin yeni zehirli okları ne yazık ki yine bize yöneldi. Demokratik Avrupa, Avro-Atlantik doğrular peşinde birlikte yürümemizi kabul etmeyenler inlerinden çıktılar, hortladılar ve karşımıza dikildiler. Onlarla başa çıkmak bizim var olabilme yolunda ana vazifemizdir.
Geleceğimizin geçmişimizden daha farklı olmasını istiyorsak, acısıyla sızısıyla geçmişimizi hiç unutmadan ve ebediyen yaşatarak yolumuza devam etmeye çağırılmış bulunuyoruz. Düşman aynı düşmandır. Değişen pek bir şey yok. Yengi yolu barış ve demokrasi yolu, bizim yolumuzdur.