Georgi PARUŞEV

Tarih: 15 Mayıs 2017

Konu:  Bulgaristan’da aşırı milliyetçilik ve hedefleri.

Bundan 25 yıl önce sosyalizm zamanında çalışan, çocuklarını okula gönderen ve kamu değeri yaratılmasına katkı sunan insanlar, günümüzde çalışmadan maaş, hasta olmadan hastalık parası, sokakta domuzlarla oynayan çocukları için para ve sokak köpekleri içgüdüsüyle yaşayan kadınlara annelik yardımı isteyen, insana benzemeyen, küstah, kendirline fazla güvenmiş vahşilere dönüşmüşlerdir.”

“Bulgaristanı Kurtaramak için Ulusal Cephe /(NFCB) Başkanı ve Boyko Borisov hükümetinde Başbakan Yardımcısı Valeri Simyonov.

Kin ve nefret,  hep bugünün Bulgaristan’ı için kaygılı, kültürü eksik yeni milliyetçilerin (tarih kalıntısı olarak bilinen) ana yöntemidir! Onlar beden sonuç bağları ve sonuçları diye bir şey tanımıyor ve tanımak da istemiyor. Onlar,  tarihsel gerçekleri ve olayları, bu arada diğer etniklerin Bulgar devletinin kurulmasına katkılarını tanımıyor. Bulgar Anayasasının varlığını da dikkate almıyor. “Bulgar ülküsü adına…” kendilerinde Anayasa’yı ayaklar altına alma “hakkı” ve cesareti bulabiliyorlar. Hasta emellerini gerçekleştirmek için kurdukları tuzak budur. Asırlardan beri bana düşmanım kim, dostum kim diye gösterilmesini bekleyen Bulgar halkının gönül tellerini gıcırdatmaya devam ediyorlar. Kültürlü milliyetçiler, kendi kanlarından olmayan “yabancı” etniklerin ve özellikle de Romanların, Bulgaristan vatandaşı olmaması gerektiğini nereden biliyorlar. Aşırı milliyetçilerin ısırdığı savmayan yara, diz boyu yoksulluk ile Romanların içine battığı kurumsal çaresizliktir. Kültürel eksikliği olan aşırı milliyetçilerin Romanları düşman ilan etmesi de artık sorun olmaktan çıktı.

“Üremek yalnızca hayvanlara ait olan bir şey değildir…” Onlar “sosyal olmaktan çıkmış tiplerdir.” Kadim Bulgarların yaşadıkları sosyal ortamı tamamen yitirmişler. Onlarda “arı Bulgar ırkına” benzeyen yoktu. Ve şu şimdiki kültürlerinde eksiklikler olan aşırı milliyetçiler, Bulgar tarihi, toprağı, havası ve suyunun yegâne mirasçılarıdır. Bu ülkenin nimetleri üstüne onlardan başka hiçbir kimsenin söz ve mülk hakkı yoktur. Kendilerini Bulgar mitoloji kahramanı Krali Makro ile bir görüyorlar. Hem de, kendilerini, tüm devasa tarihsel olayların ırksal ve kan yoluyla varisleri olduklarını iddia ediyorlar. Fakat sanki onların tarihteki tüm ihanetlerle, kölelik ruh haliyle, tarihi boğazlamış rüşvetçilikle, totaliter rejimlerle ve on binlerle kişinin hiçbir geçerli nedene dayanmayan, sadece siyasi görüşlerinden ve başka bir ırktan olduklarından ötürü öldürülmesiyle uzaktan yakından ilişkisi yok. Çalıp kapan bir Romen yakalasalar, onu aşırı uçtan ilan edip, hepsini aynı kafese kapamaya artık iyice alıştılar.  Nokta!

Bir de, sanki biz hepimiz bakar kör olmuşuz. Ve kültürleri eksik aşırı milliyetçilerin ilham kaynaklarını göremiyoruz. Gönüllerinde besleyip büyüttükleri, kahramanlarımız diye önlerinde eğildikleri,  halkların babası Stalin amca ve Hitler amcadır. Tabi onların üzerinde de Bulgarlaştırılmış ışıklar var.

Bu “kurtarıcı” tipler öteden beri Bulgaristan’ı bir köy sanıyorlar. Hademelik ve jandarmalıktan beslenen ruh hallerinde (ah ben de bir defacık iktidar kemiğine tutunabilsem) hırsıyla ne pahasına olursa olsun zengin olma hırsıyla yanıp kavruluyorlar. Yerel siyasi bitpazarı ağalarının durumuna ayak uyduruyorlar. “Doğruyu söyleyerek aldatmak ve dolandırmak en kolaydır” usulünü uygulamakta iyice ustalaşmışlar.

Yakın geçmişte bir defa, toprağı bol olsun deyeceğim, yazar Nikolay Haytovla bir ikramlaşmamız oldu. O bana ısmarladı ben de ona. Kafaları tütsüledikten sonra kendisinden sordum:

  • Üstat sen bir nasyonalistsin değil mi?
  • Evet, diye cevap verdi bana Haytov.
  • Fakat hem de sosyalistsin değil mi? diye ekledim.
  • Evet, diye cevap verdi bana büyük üstat.
  • Yanı öyleyse siz nasyonal-sosyalistsiniz! Dedim sesimi alçaltarak.

Haytov irkildi. Sözün nereye gittiğini fark etti ve saçlarımı katıştırarak, durumdan ustaca çıkmayı başardı.

Ben bir yazarım ve bir yazarın edebiyatında sanat ustalığı ile kişisel görüşleri arasına çizgi çekebilirim. Fakat bu olaydan sonra, Haytov beni Sofya sokaklarından gördüğü zaman selam sabahı kesti ve hep yan sokaklara sapmaya başladı.

Yazar Haytov’un o zamanlar Yambol tepelerine diktiği dikenli çalı çırpılar bugün artık dağda bayırda yol keser oldu, emelleri çiçek açtı. Adam, nüfus ve demografi siyasetinden sorumlu başbakan yardımcılığına yükseldi.  Anlaşılan, yakın zamanda tarif ettiği “kancık sokak köpeklerinin” rahmine birer öldürücü embriyon aşılayacak ve bundan sonra Bulgaristan’da “domuzlarla oynayan” Romen çocuklar olmayacak. Ve Bulgaristan yollarında artık, arı Bulgar kanından peydahlanmış, orijinal, safkan Bulgar çocuklar oynayacaklardır. Ne güzel olacak değil mi, bu çocuklar artık beyaz yakalı oligarşi olarak örgütlenmiş bir talan çetesi tarafından soyulmayacaktır. Onların kısa adı mafyadır…

Onları destekleyen, kültür düzeyi düşük köylü sürüsü, “Yaşasın Bulgaristan!” bağırış çağırışlarıyla aşırı milliyetçileri pohpohluyor. Ve Romanların, devlet adına,  tutarı milyonları aşan anayol inşaat ihaleleri açarak, soygun yaptığına kendilerini inandırıyorlar. Sanki banka soyguncuları Romanlar. Ve üstüne, devlet bütçesini soyan Romanların, onurlu ve namuslu, çok çalışkan Bulgarlara beş para koklatmadığına inanıyorlar.  İnandıkları bir başka şey de, sanki sınırdaki tel duvarı Romanlar geriyor ve çalıp çırptıklarından Bulgarlara zırnık kaptırmıyorlar.  Başbakan Boyko Borisov ise kör ve sağır tilki rolü üstlenmiş. Devleti, kendini hindi gibi şişirmiş bir aşırı milliyetçiyle yöneteceğini iddia ederek, Bulgaristan’ı kurtardım masalları anlatıyor. Milleten çıt yok. Herkes dilini yutmuş gibi. Romanlara beslenen kin ve nefret karşısında kör ve sağır olmuş. Romanların emekli maaşı paralarını ve masum Bulgarlara dağıtılan sosyal yardımları çaldıkları gibi basit yalanların doğru olduğuna inanmaları ise suçtur. Hakim olan suskunluk, sanki Romanların Bulgaristan’ın ekonomik durgunluk ve çöküşünden tek sorumlu olduğunu kanıtlıyor.  Önümüzdeki 50 yıl bizi kendilerine katacakları sözleri de balon gibi şişirilmiş yalanlardır. Bu yalandan da kazançları var.  Bu kazancı elde ederken “ölmüş eşeğin nalları sökülüyor” ve “hırsız, tutun hırsızı” diye bağırıyor. Bizdeki kültürleri eksik aşırı milliyetçilerin köylü gelenekleri ve ideolojisinin dayanağı budur. Onlar, düşmanları olmasa da, hemen kendilerine düşman icat ediyorlar. Aşırı milliyetçilerimiz, milyonlarca Bulgaristan vatandaşının korkularından, sefilliğinden, çaresizliğinden ve umutlarından geçiriyorlar. Vatandaşlarsa büyülenmişler gibi. Normal halleri beyinlerinden sökülüp alınmış. Aynada yoksul hayatlarını gördükçe şöyle küfrediyorlar: “Çingenelerden sabun yapacağız.”

Tarihinde o kadar çok aklı başında ve sağduyulu adam yetiştiren Bulgar halkı, nasıl olur da bu yalancı ve dolandırıcılara inanır, akıl erdiremiyorum. “Boyko bizi kurtaracak!” umut ve çığlıklarıyla büyülenmiş bir kitle içindeyiz. Bu insanları bugün aşırı milliyetçi Valeri Simyonov karanlığın inine tıkacak. En kötü olansa, halkın budalalaşmasını görmek istemeyenlerin iktidar olmalarıdır. Nazi fikirli taş kafalar, ülkemizde ırkçılık ve faşizm bayrağı dikiyorlar.

Benim güneşli güzel vatanım seni kirletecekler diye korkuyorum.

Şu gözle görünene bak. Sana olan sevgim zorla elimde alınıyor.

Vatanım, yaşamın hiçbir anlam taşımadığı ısız bir çöle dönüşüyor.

Yurtseverlikle maskelenmiş düşmanlık ipini koparmış gidiyor.

Reklamlar