Dr. Nedim BİRİNCİ

 

Türkiye’de Başkanlık sistemi yıllardan beri yürünen bir yoldur.

Bu yolun döşenmesinden önce yapılması gereken yasal DÜZENLEME VE TOPLUMSAL ARINMA yıllar aldı.

Aslında 1950’de Türk iradesinin demokraside çoğulculuk yolunu seçmesiyle ufukta beliren başkanlık sistemi UFUKTA BELİRDİ. On yıl arayla gelen askeri darbeleri anayasa değişiklikleri, baskısı ağır yıllar izledi.  “Vesayet rejimi” olarak adlandırılan ve demokratikleşme önüne bir Çin Seti olarak gerilen engel hep yerinde kaldı, ödün vermedi.

1960 ile 2000 yılları arasında yerleşen kanıda, ne olursa olsun, demokratikleşme ufku açıldığında bir vesile bulunur ve “askerler erke el koyar” diyenler çoğunluktu. Özellikle General Kenan Evren darbesi geniş kitleyi sindirmiş, aydınlar susturulmuş ve 500 bin öncü, sendikacı ve demokrat –yazar, gazeteci, öğretmen -ülkeden kovulunca umutsuzluk katılaştı.

AK Partinin 2003’te iktidar olması Türkiye tarihinde ve Türk halkının 21. Yüzyıl beklentilerinde yeni bir ışık ve umut olarak doğdu. Emekçi halkın 20. Yüzyıl birikimi büyük bir hızla gerçekleşme yoluna girdi. Diriliş başladı. AK Partisi Türklüğün hayal sınırlarını pratik uygulamalarla kırıp aştı.  Yeni bir Türkiye, Türk demokrasisi ve Türklük geleceği doğurdu. 13 yıl bu davaya hizmet etti.

Bir başka sürpriz de tüm Türkleri sevindirdi. 20. asırdan 21. asra başarılı sıçramayı gerçekleştirmede olağanüstü büyük rolü olan ve bu büyük atılımın mimarı ve lideri olan Cumhurbaşkanımız Sayın R. Tayyib Erdoğan dünyayı şaşırtan kişilik sergiledi. Aynı Atatürk’ün “Anadolu’yu Türklere bırakmam!” diyen İngiliz Başbakanı Churchill’i savaş alanında manen ve fiilen mağlup ettiği gibi, Sayın Erdoğan ve partisi de  2 asır arasında bunalıma düşen dünya şartlarında Türkiye’ye sıçramalı kalkınma yolunu açtı ve ülkemizi elit devletler grubuna taşıdı.

13 yıl gibi kısa bir sürede, Türkiye’nin baştan başa değişeceğini, kendi modern savaş sanayini kuracağını; Anadolu sermayesini oluşturacağını; ekstansiv üretim biçiminden entanziv (yoğun) üretime geçebileceğini; çağdaş üretimlerin olmazsa olmazı olan en modern altyapı tesislerini duble yollarını, modern denizcilik ve hava ulaşımını, hızlı tren şebekesini oluşturabileceğini; en önemlisi de Balkanları, Yakın ve Orta Doğu’yu gerilerde bırakıp, bu arada Avrupa’yı büyük ölçüde imrendiren yeni projeleri gerçekleştirmeye hazırlıklarını tamamlamış olması gözden kaçamaz. Bu tasarımlar arasında 3 katlı su altı Boğaz Geçidi; tamamlanmak üzere olan 4 sağ 4 sol toplam 8 şeritli ve demiryolu hatlı 3. Boğaz Köprüsü; ihalesi yapılmak üzere olan 2. Boğaz Geçidi dünya çapındaki önemli projelerin de başında geliyor. Bu büyük ölçekli atılımlar bir yandan ulaşım sektörüne hitap ederken, elektronik teknolojiler dalında G-5 projesini Türkiye’nin üslenmesi be devletimize 25 milyar tasarruf sağlaması, ilgililere göz kamaştırdı. Bu arada İstanbul dünya pazarı, Akdeniz ve Ege sayfiye kentlerimiz turizm incisi oldu.

Bilinen bir gerçektir. Savaşlar bunalımlardan, dünya kaynaklarını yeniden paylaşma heves ve hırsından çıkmıştır. Birinci ve İkinci dünya Savaşları hep bu kavganın sonucudur. Devam eden Yakın Doğu kapışması da bu yüzden şiddetleniyor. Ne yazık ki, bu konuya Türkiye’den başka, yapıcı ve güvenlik ve huzur veren bir yaklaşım bulabilen olmadı. Ülkemizin ve devlet yönetimimizin “Arap Baharı” konusundaki tutumu dünyaya dudak ısırttı. Her yerde takdir buldu. Darbeci Generallerin Mısırdaki son idam cezalarını en sert kınayan güçlü ses de yine Ankara ‘dan yükseldi.

Öz akaryakıt kaynakları bakımından pek zengin olmayan ülkemiz, izlediği güven ve işbirliği politikası sayesinde “Mavi Akın”, “Türk Akımı”, “NABUKO” ve daha birçok uluslararası petrol ve doğal gaz kaynağının taşıyıcısı ve dağıtımını sağlayan güvenilir kilit ülke durumuna geldi. Ambargo yasaklarını henüz kırmaya başlayan İran’ın dış satımını % 80 Türkiye’ye yöneltmesi, Türkiye’nin bölgedeki yeni rolünü yorumsuz anlaşılıyor. Burada vurgulanan bir başka nokta da, ABD ve AB’nin Ukrayna Krizi ve Kırım’ın ilhakından sonra Moskova’ya yaptırım sistemi uygulamasıyla Türkiye’nin kazandığı yepyeni rol ve durumdur. Görüldüğü üze 21. Yüzyıl Türkiye’ye devlet devletlerden biri olma yolu açarken, 7 Haziran seçimlerinde sağ sol propagandası ve bol kesen vaatte bulunanlara inanıp yanlış yapmamızı zorunlu kılıyor.

Seçim sonuçlarının Türkiye devlet sistemi açısından arz ettiği önem de çok büyüktür. Türkiye demokrasisi 21. Yüzyıl Anayasasını hazırlayıp kabul etmek ve uygulamak ve diğer devletlere bu bakıma örnek olmak zorundadır. Gözler Ankara’ya bakan gözler beklenti içindedir. Değişikliğin gerçekleştirmesi gereken birkaç çok önemli husus var. Bunlardan biri Türkiye yürütme ve yönetim sistemini bir basamak yukarıya taşınması gereğidir. Bunun anlamı, 17-25 Aralık son darbe teşebbüssünün de boşa çıkarılmasıyla “vesayet sisteminin” tamamen çökertilmesinden sonra anayasa değişikliği yolunu açıp, yarı başkanlık ve Başkanlık sistemi yoluna girmenin gerekli oluşudur. Bu olmazsa son darbeyi kundaklamak isteyen “paralel” yapılanmanın yeni denemeleri yakındıor.

Bu dünyanın ileri-dev ülkelerinin hepsinde –ABD, Fransa, Rusya vb. – hep liderlik ve başkanlık sistemi egemendir. Başkanlık sistemine geçemeyen ülkelerde sözde halkın iradesi olan meclis daha ileri demokratikleşmenin yolunu da tıkamıştır. Hiçbir yurtsever Türkiye’nin inkişaf yolunun tıkanmasını arzu etmez. Etmemelidir. 7Haziran’da kullanacağımız oyla AK Partinin ülkemizi devlet yapılanması, hukuka dayanan adalet düzeni olarak daha ileri taşımasına destek verelim.

Demokratik sistemde çok dilliliğin, etniklerin özgün kültürleriyle yaşamasının, gelenekleri ve yaşayış tarzlarını devlet bütünlüğüne engel olmadığını kanıtladı. Bölge ülkeleri arasında bu konuda örnek olan devlet Türkiye oldu.

Başkanlık sistemiyle elde edilecek yeni nitel durum, öncelikle devletin ve ülkenin tek bayrak altında bütünselliği açısından önem taşıyor. Anadolu sermayesini oluşturan ve liman kentlerindeki işbirlikçi kümelenmenin emperyalizmle işbirliğini yeniden düzenleyen 13 yıllık AK Parti iktidarı bu seçimlerden sonra Güney Doğu illerinde biçimlenen sermaye birikimiyle ulusal Türk sermayesinin sımsıkı kaynaşmasını sağlarken, Türkiye’den “Kürdistan Lokması” koparmak isteyenlerin tüm hayalleri suya düşürecektir. Büyük Türkiye kurma davasının ardı arası olmayan meclis kürsüsünden laf kalabalığıyla çözülemeyeceğine, DEVLET BAŞKANIMIZIN bu konuda daha büyük yetkilerle ilk ve son söz sahibi olması gerektiğine hepimiz inanmış bulunuyoruz. Daha büyük, daha güçlü ve daha perspektifli olacak bir Türkiye BÜTÜNSELLİĞİNİ KORUYAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ olacaktır ve olmalıdır.

Biz, henüz kendi politik yapılanmasına erişememiş olan, sivil toplum örgütlerimizde ve öncelikle de BULTÜRK Kültür ve Hizmet Derneğimizde ve diğer yapılanmalarımızda artık güçlenen ve günlük ve periodik yayınlarımızla halkımızın, seçmen kitlemizin nabzını tutuyoruz. 7 Haziran seçimlerinde BÜYÜK TÜRKİYE ve REFAH DÜZEYİ DEVAMLI YÜKSELENECEK BİR TÜRKİYE yolunun oyumuzu AK Parti’ye vermemizden geçtiğine GÖRDÜK VE İNANDIK. Türkiye bizim anavatanımızdır ve geleceğimizdir. Olmazsa olmazımızdır. Türkiye’mizi ne Kürk sosyal demokratlarına bırakabiliriz, ne de Atatürkçülüğü geveleye geveleye eskiten siyasi anlayışları yetersiz olanlara bırakabiliriz. Konuştukça konuşan, kötüledikçe kötüleyen ve dil uzatanlarla geçinenlerle işimiz olmamalıdır. Olamaz! Zamanını doldurmuş partiler, son şanslarını deneyen politikalar ve onların militanlığını yapan güçler anın kahramanı olup fırsat gözlüyorlar. Onlara bu fırsat tanınmamalıdır.

Birlikte düşünelim, emperyalizmin silahlandırıp Türkiye üzerine kışkırtan PKK güçlerini dize getirip, onları silah bırakmaya zorlayan politika AK Partisinin barışçı,  çözümcü  siyasetidir. Türklerle kardeşçe yaşamak isteyen Kürtler Türkiye’den iyi, güvenli ve huzurlu bir Vatan bulamazlar. Yakın Doğu yanıyor. Birinci ve İkinci Körfez Savaşlarından sonra 1 karık mısır ekilmeyen, hasat yapılmayan bir diyardan söz ediyoruz. Kurşun ve şarapneller yenmiyor. Tarihte kiralık asker-katillerle devlet kuran olmadı. Emperyalizm bölgeyi talan etmek için ateşi ve silahı elinden bırakmıyor. Üzerine bomba düşmeyen köy kalmadı, yıkılmayan bina da bulmak imkânsızdır.  Bu güçlere göğüs geren, huzurun kalesi olan ancak ve yalnız Türkiye’dir.

7 Haziran’da AK Partisi 400 milletvekili çıkardığında,  gerekli olan yasal ve anayasal değişikliklerle 20. Yüzyıldan kalan devlet sistemindeki pürüz ve eksiklikleri yeniden düzenleyerek Büyük Türkiye tarih yolunca ileri taşınacaktır. Aynı zamanda,  Başkanlık sistemi Türkiye’yi dünya siyaseti alanında layik olduğu yere taşıyacak, Türkiye’nin sesi daha da işitilir, daha tutarlı ve geçerli olacak, daha görkemli ve saygın bir siyasi durum kazanmış olacaktır.  AK Partiye vereceğimiz her oy Sayın R. Tayyib Erdoğan’la yücelen bir Türkiye davasına verilen oydur.. YOLUMUZ BAŞKANLIK YOLUDUR.

Reklamlar