Oya CANBAZOĞLU
Biz insanların bu dünyaya, çakmak taşından ateş çıkarmak ve bir öpücükten insan yaratmak, ekip biçmek, üzümden şarap yapmak, çiçeklerden demet derlemek için geldiğine inanıyoruz. Biz insanlarımızın göçlere, ayrılıklara, çekilere, yoksulluklara, sefalete, bin bir belaya karşın ille de yaşamaları gerektiğine inanıyoruz. Biz 100 yıldan beri Avrupa’dan, Balkanlar’dan. Bulgaristan’da geri püskürtülmeye çalışan büyük bir medeniyeti yaşatmaya hevesli orduların ordusuyuz.
Ve biz bu dünyaya geldiğimizde önce güvenli bir ortama mı geldim, iyi koşullarda mı yaşayacağım ve nasıl karşılandım diye bakınırız. Konuşmasak da bunları anlarız.
Politikaya girmemiz yıllar sonra olur. Sanki her yaş, okul, kitaplar, kamuoyu, dostlar, yaşlılar hepimizi politikaya hazırlar. Politika iyi ve kötü yaşamanın mayası gibidir. İyi maya tutarsa sosyal ve ekonomik hayat, işler iyi gider. İşleri iyi gitmeyenlerse inadına yaşar, inadına yaşamaksa mücadeledir. Mücadele vermekse enerji ister, insan enerjisini yönlendirmekse örgütleniş gerektirir ki, bu derneklerde, sivil toplum örgütlerinde, kulüplerde, partilerde olur. Bu kuruluşların çalışmalarının yasallık kazanması için mahkemede tescilleri yapılır, program ve tüzükleri yayınlanır. Toplantı, sohbet görüşmeleri, forum, bilgi şöleni, kurultay ve uluslar arası etkinlikler politik çalışma biçimleridir. Bu çalışmalar devlet yardımlarıyla değil halkın girişim ve tasarruflarıyla yapıldığından dolayı büyük özveri gerektirir.
1989 göçmenleri Türkiye’de 24 yıllık göçmen. Arkada bıraktığımız yıllar o kadar acılıydı, gördüğümüz zulüm o kadar ağırdı ki, çoğumuz geri gitmedi. Şimdi soydaşlardan büyük bir bölümü emekli oldu ve bahar ve yaz aylarında dönüp geldikleri ortama can verip orada zaman geçiriyorlar. Aslına bakılırsa yerleşmemize çok çaba harcansa da, içimizdeki duygu bize ağaçtan kopan bir dal olduğumuzu gece gündüz hatırlatıyor. Gece uyusak memleketin hali bizi seslerle uyandırıyor. Bizim hiç birimiz o eski ben sen değiliz, durmadan bir yerlerden sesler alıp sesler veriyoruz. Memleketin halinin çok kötü olduğu, insanlarımızın yoksulluğu, geçim sıkıntısı, seçtiğimiz yolun doğru olup olmadığı hep aklımızda. Diz boyu yoksullukta gözüne uyku girmiyor ki… Bugün uyuyamıyorsun, yarın da uyuyamayacaksın…
Eskiden değişimin bu kadar zor gerçekleştiğini bilmiyordum. İnsan değişmiyor aslında, değişen niyetler, hevesler, alınan kararlar ve yapılan hareketlerdir. Bizim değişmemiz içimize korku düştüğü zaman başlamıştı. Korkuların en kötüsü de insanın düşmanından korkması değildir. Büyük ve yenmesi en zor olan korku insanın sevdiklerinden korkmasıdır. Bu öyle bir korkudur ki, gitti gider, insanın gözlerindeki ışıkları söndürür, nefes kestirir, göğsüne oturur ve ağırlaştıkça ağırlaşır. Bakamazsın sevdiklerine, hepsinin yüzü sanki kararır, çirkinleşir, güzellik nuru uçup gider, aramazsın bir daha onları. Şimdi böyle bir korku var içimde. İnsanlarımıza kendimizi gereği gibi anlatamamanın korkusu! Bu aşılması çok zor bir olay!
İşte şimdi seçimler geliyor, bizim, orada kalan kardeşlerimizin, memleketimizin, taşınmazlarımız sürünen kaderiyle ilgili bir korku bu. Hey Vatan. Gözyaşların dinsin. Yetiştik artık biz! Demek istiyorum.
Ama bir insan ne yapabilir ki? Hepimizin birden ve beraberce yetişmemiz gerekiyor. Bu seçimlerde, demokratik haklarımızı kullanarak birlikte uzanacağımız bir hedef var. Bu hedefin özünde büyük doğal ve demokratik haklarımız. Eğitim, özgün kültürümüz, sağılığımız, çocuklarımızın en iyi koşullarda eğilmesi, toplumun gereksinimlerine uygun yetiştirilmesi, iş, tatil, seyahat, dinlenme ve eğlenme vs. vs. tüm sosyal, ekonomik ve politik isteklerimiz yer almalıdır. Seçime katılıp beğendiğimiz adaya oy vermemiz ve onu seçmemiz ise emellerimizin gerçekleştirilmesinde en önemli adımlardan biridir.
Bayramın ikinci günü bizim burada da Bulgar parlamentosu erken genel seçimleri var. Bir Bulgaristan vatandaşı olarak oy kullanmamız başta gelen demokratik haklarımızdan birdir. 1978 Savaşından sonra Bulgaristan’dan göçe zorlananlardan biz bu hakkı elde edebildik. Totaliter bir rejimin devrilmesiyle sonuçlanan büyük bir Ayaklanmadan sonra ve kovularak geldiğimiz için sınır kapısı ardımızdan kapatılamadı. Açık kaldı. Bulgaristan Cumhuriyeti vatandaşlığımızı koruyabildiğimiz gibi, artık Avrupa Birliği vatandaşlığı da elde ettik. Bu bakıma seçimlere katılmamız zorunludur. Bizim pasifliğimiz, bayramdır, misafirlerimiz gelir falan deyip, oy kullanmaya gitmemek aslında bir asırlık mücadelemiz sonunda elde edebildiğimiz bir edinimimize bir tekme de sizin vurmanız anlamına gelir. Çifte vatandaşlık ile her iki komşu devlette de seçme ve seçilme hakkımız, en büyük kazanımlarımızdan biridir.
Bizim için her seçim “Var olmak ya da olmamak” sorunudur.