Bulgaristan’ın yetiştirmiş olduğu en önemli jazz sanatçılarından biri Yıldız İbrahimova da müzik okulu ve konservatuvarı bitirdikten sonra, meslek yoluna Sofya Radyosundan başlar. On yıl boyunca müzik editörü olarak BNR’de Türkçe Yayınlar Bölümünde çalışan İbrahimova, müzik karyeri yolunda radyonun kendisine büyük fırsatlar verdiğini söyledi. Programlarla ve stüdyodaki atmosferle radyocu annesi ve babası sayesinde okul öncesi küçük yaşta tanışan Yıldız, bugün de çok şeyi radyoya borçlu olduğunu itiraf edtti.
“Dünden Bugüne Radyo” bölümünde Yıldız İbrahimova ile yaptığımız söyleşiyi dikkatinize sunuyoruz:
Radyoya ilk gelişiniz, radyoyla ilk tanışmanız ne zaman ve nasıl oldu?
“Radyo konusundailk bilgiyi ben annem ve babamdan almaya başladım. Benim babam Enver İbrahimov o zaman Türkçe yayınlarda çok bilinen bir program olan “Haksever Hasan” oyunundan baş kahramanmış. O program bir nevi radyo tiyatrosı şeklinde yapılıyormuş. Babam da programda Haksever Hasan imiş. Çok da sevilen bir programmış. Çok uzun sürmüş. Ben pek hatırlamıyorum, küçüktüm. Annem de bu programa katılıyordu. Onlar ikisi geç saatlere kadar kayıtlara katılıyorlardı, biz de kardeşimle bazen gelip, onları bekliyorduk, aralarındaki konuşmaları dinliyorduk. Tabi o çocuk yaşında her şeyi de anlamış değildik. O havayla büyüdük. Radyonun verdiği bir özelliği var tabi ki”.
Anneniz Nevriye Aleiva ile konuşmamızda “Radyo bana çok şeyler kattı, çok yeni bilgiler kazandırdı” dedi. Siz büyük bir isim yaptınız. Radyo sizin kariyer yolunuzda neler kazandırdı, neler kattı?
“Sofya Radyosu’nun müzik editörlerinden Dimitır Dinev’i büyük bir saygıyla anıyorum. 1959 – 1960’larda o çocuk korosu da kurmuştu. Oraya katıldım, kayıtlara geliyordum. Ben çok küçüktüm, okula da gitmiyordum hala, bunu hatırlıyorum ve çok güzel bir havası, ortamı vardı o zaman. Ben de şahsen radyonun o atmosferine, özelliğine hem şahit oluyordum, hem tanımaya başlıyordum. Bunun da bir etkisi var. Çocuk radyo korosunda yer almak, o şarkıları öğrenmek, kayıt yapmak, bir çocuk için unutulmaz hatıralardır. Sanırım bunun da bir katkısı var.
Daha sonra müzikle devam ettim, çocuk müzik okulunda piyano dersleri aldım, konserler vedrik. Doğal olarak ben de müziğe yöneldim. Müzik lisesini ve müzik akademisini bitirdikten sonra bu benim mesleğim oldu.
Radyoyla bağlantım hiç kopmadı. Müzik konservatuarını bitirdikten sonra beni davet ettiler radyoya, Türkçe Yayınlara müzik redaktörü olarak. Ve ben tamamen radyonun havasına girmiş oldum”.
On yıl siz meslek hayatınızı burada müzik editörü olarak yürüttünüz. Neler yapıyordunuz? Buradaki çalışmalarınızı anlatır mısınız?
“Ben konservatuvarı 1975’te bitirdim ve hemen beni Sofya radyosuna davet ettiler. On yıla yakın müzik redaktörlüğü yaptım. Benim için çok önemli senelerdir bunlar, çünkü böyle bir imkanım da vardı: Fonotekte özel yerler vardı, orada müzik dinlemek ve seçmek için. Her türlü müziğe rahat bir şekilde ulaşma imkanımız vardı. Klasik müzik eğitimi aldıktan sonra jazza yöneldim. Çok şanslıydım ben. Mesela dünyanın bir yerinde büyük bir müzik fesivali yapılmış ve hemen o kayıtlar Sofya Radyosuna geliyordu”.
Siz tam bir hazine içinde buldunuz kendinizi?
“Aynen, aynen. Onları dinleme imkanım oluyordu. Bu benim için çok, çok önemliydi. Çünkü bana müziği tanımam için büyük imkanlar verdi. Dünyada o an nasıl müz,k yaplıyor diye öğrenmek benim için çok büyük nimetti. Radyonun jazz orkestrası ve şefi Vili Kazasyan ile de burada tanıştım. Vili Kazasyan bir gün tesadüfen beni stüdyoda dinlemiş ve demiş -Kim bu kız? Kimin bu ses? Beni o şekilde tanıştırdılar onunla. Bu çok önemli tanışma oldu. Kazasyan’ın her hafta Sofya Radyosı Jazz Orkestrası ile televizyonda da bir tanıtım programı oluyordu. Beni de konserlere davet etti solist olarak. Sene 1975. Daha geniş bir kitle beni oradan tanıdı”.
Türkçe Yayınlar Bölümü o zaman neydi dinleyiciler açısından, seviliyordu mu?
“Programlar hayli dinleniyordu. Bunu nereden mi biliyorum? Çünkü bize çok dinleyici mektubu geliyordu. O sıralar biz redaksiyonda “Adil ile Gülten” adlı bir programa başladık. Bu program bir piyes şeklindeydi, içinde bol bol müzik de vardı. Gülten karakteri için sunucu olarak beni seçtiler, Adil de radyo dışından bir arkadaşımızdı (İbrahim Beyrullov). Müzik seçimini de ben yapıyordum. O kadar çok mektup alıyorduk ki, hiç tanımadığım insanları, Bulgaristan’ın farklı yerlerinden insanları tanıma fırsatı buldum. Onların düşünceleri, onların teklifleri- çok önemli bir şeydi. Çok aktifti bu dinleyiciler. O beni bazen şaşırtıyordu. Demek ki bu kadar dinleniyor program, diyordum”.
Radyo sizin için nedir?
“Radyonun önemi çok büyük bence. Tabi şimdi bilgi alacağımız başka kaynaklar var televizyon gibi, internet gibi. Fakat radyonun önemi hiç bir zaman tükenmeyecek, bitmeyecek. Neden? Çünkü radyoyu her yerde dinleyebilirsiniz ve direk bilgiyi alabilirsiniz, direk iletişim kurabilirsiniz. Benim için radyo bilgi almak için çok önemli bir araç. Bilgileri müzikle duygulandırmak için de temel bir araç”.