Rafet ULUTÜRK
Konu: Biz bu mücadelenin küllerinden doğduk.
Artık Bulgaristan’da demokrasi sözü git gide daha seyrek işitilmeye başladı.
Yeni örneğini, 18 Kasım 2016’da halk meclisinde 2017 devlet bütçesinde eğitim ve teknoloji için ödeneklerin askeri harcamalardan dört kez daha az olmasında gördük. Ortaya çıkan gerçek, 26 milyar dış borcu olan devletin silahlanmaya ağırlık vermesidir. Kime karşı silahlanıyor, Romanya, Yunanistan, Türkiye hepsi NATO üyesi müttefik dost ülkeler. Üstelik Romanya ile Yunanistan bir de Avrupa Birliği ülkeleridir.
Şu an, Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki kayıptan ve halk oylamasında 2.5 milyon seçmenin “sistem değişikliğinden” yana oy kullanmasından sonra, Bulgaristan’ın uzunca bir zamandan beri köklü değişikler için hazırlık gördüğü ortaya çıktı. Bu hazırlıklar içinde Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) Genel Başkanı Bayan Kornelya Ninova’nın Moskova ve Washington’a gizli ziyaretler yaptığı ve Vladimir Putin ve Barak Obama’nın elini öptüğü ortaya çıktı. Ayrıca bu ziyaretler esnasında Bayan Ninova Moskova’da imzaladığı tutanakta “BSP partisinin Rusya Federasyonu’nun Bulgaristan’daki çıkarlarının temsilcisi ve savunucusu olduğunu” kabul etti.
Hükümet bunalımının siyasi bunalıma ve meclis krizine büyümeye devam ettiği şu günlerde, sanki dışardan gelen emirlere göre konuşan Bayan K. Ninova, 38 milletvekili adına, hükümet kurma fırsatını değerlendirmek istemezken, görev süresinin sonunda bulunan Cumhurbaşkanı Plevneliev’le danışma görüşmesinde “geçici hükümete katılmamakta” ısrarlı davrandı. Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) birlikte hükümet olalım teklifinde bulunsa bile, onu da kabul etmeyeceğinde kararlı davranırken “Mart sonu Nisan başında erken genel parlamenter seçim istiyor.
Anlaşılan meclisteki 8 partiden sekizi ve bağımsızlar kış sonunda erken seçimde ısrar ediyor.
Erken seçim Bulgaristan’a ne getirecektir?
Önce Sofya meclisine yeni bir bileşim gireceği ortadadır.
Aslına bakılırsa bu bileşimin kimler oluşacağından başka hiç bir şey bilinmiyor. Çünkü “siyasi sistem değişikliği” öngörürken önce “proportsiyel” seçim sisteminin “majoriter” seçim sistemiyle değiştirilmesini isteyen 2.5 milyon vatandaşın isteği halen rafa kaldırılmış durumdadır. Halkoylaması (referandum) girişimini yöneten TV program sunucusu, bestekârı Slavi Trifonov Merkez Seçim Komisyonu resmi açıklamasında “halk oylaması sonuçlarının doğrudan doğruya yasallaşmasına 12 bin oy yetmiyor” deyince, olayı Yüksek İdari Mahkemeye taşıdı. Böylece GERB ve BSP gibi iki sistem partisi olayı mecliste görüşmek isteseler de yol kapandı ve mahkeme kararını beklemek gerek. Bu durum halk oylamasındaki diğer iki sorun için de geçerlidir.
Son gelişmeler, Bulgaristan kamuoyundaki değişiklik isteyen kükremenin seçimden önce, referandumdan da önce kulislerde görüşülmediği, tartışılmadığı ve halk memnuniyetsizliğinin yatıştırılması için yollar ve çareler aranmadığı anlamına gelmez.
Bulgar siyasetinde ipleri çekenler, İngiliz devlet ve siyaset adamı Winston Churchill şu sözlerini bilir: “İnsanların hepsine belirli bir zaman yalan söyleyebilirsin; belirli miktar insana her zaman yalan söyleyebilirsin; fakat insanların hepsine her zaman yalan söyleyemezsin.”
Devleti soyan, HÖH milletvekili D.Peevski etrafından toparlanmış KİM (KOY) oligarşi düğümünü çözmek ve ikinci olarak da, 7.5 milyar leva parası çalınan Kooperatif Ticaret Bankası (BTK) hırsızlığı ortaya çıkarmak, GERB Başkanı Boyko Borisov’un ikinci hükümetinin temel 2 ödeviydi. Bu hükümet bu düğümlerin ikisini de çözemedi.
Gelişmeleri izleyen seçmen en nezaketli bir tavırla “çok yalan söyledin, çekil” dedi.
Bu çekilme son fırsatın da kaçırıldığı anlamındadır.
Bu olay birde, bir toplumda yaşancıların dürüst insanlardan fazla olmadığını ve olamayacağını gösterdi.
Bugün DOST partisi Başkanı Lütfi Mestan’ın Cumhurbaşkanı seçimi sonuçlarına ilişkin değerlendirme mesajını okudum. Ne seçimleri, ne seçim sonuçlarını ne de Bulgaristan’ın geleceğini, seçim ve halkoylamasında beliren eğilim ışıklarını göremediğini bir daha görebildim. Kaldığı yer halk meclisi bile olsa, bir kişinin 19 yıl aynı odanın içinde kalması kafada bunalım doğuruyor olabilir. Hep baskıdan söz ediyorlar, sanki 18 yıl bu baskının uygulayıcıları kendileri değildi de bir başkalarıymış gibi davranmaları da ayrı bir tartışma…
Bir de şu var kuşkusuz: Bosna – Kosova savaşlarından sonra NATO kanadıyla Balkanlara inen Almanya, 2005’ten sonra Birleşik Amerika’nın bölgeye çöreklenme planlarıyla yüzleştiğinde, siyasi anlamda Almanya ile anlaşmaya gitme zorunda kalmıştır.
Kanzler Angela Merkel hükümeti, Bulgaristan’ı 10 yıldan beri pohpohladığı ve AB fonlarıyla bugünlere kadar beslediği GERB partisiyle idare etti.
Son dönemde Bulgar silah şirketleriyle alış verişi geliştiren ve ülkeye üsler kuran, uçak alanları açan ve talim alanları donatan Pentagon General Rumen Radev’in seçilmesiyle Cumhurbaşkanlığı katında iktidarı doğrudan ele geçirebildi.
Birbirine örülü şimdiki hükümet, siyasi ve meclis bunalımı 2016’dan 2017’ye geçerken politika üstüne yeni bir beyin fırtınası yürütme sayfası açılmasına olanak veriyor.
İlk fırsatta dikkati çeken şudur: Bulgaristan’a Doğu ve Batıdan gelen siklon ve rüzgârların şiddeti önceden biliniyor. Gerek meclis içinde, gerekse meclis dışında yeni Anayasa hazırlıkları çoktan başlamış, değişik variyasyonlar çekmecelerdedir. Bunların hepsini bir kalemde ve bir yazıda anlatabilmek mümkün olmayabilir. Fakat gelecek yılın kış sonuna kadar bu konuları işleyeceğimiz artık belli oldu.
Tüm bu değişiklik atılımı oylamaya katılan 2.5 milyon vatandaşın, Türkiye’de oy veren bizlerin baskısı altında yapılıyor. Bu defa isteyenler istemeyenlerden çok fazladır. İnsanlar siyasi kavgayı benimsemiş ve birbirini ısıtarak ilerliyorlar. Komünizm uşakları, totaliter zulümcüler, eski faşistlerin çömezleri bu yükün altından nasıl kalkacaklar.
Seçmeni nasıl oyalayıp aldatacaklar ve ömürlerini bir 25 yıl daha nasıl uzatacaklar?
Sorun budur.
İnandığım bir şey varsa o da şudur:
Şu durumda ne mecliste ne de meclis dışında, siyasi partilerin yapısında Bulgaristan’da köklü değişim isteyen yok gibi. Borisov’un referandum sonuçlarını verin parlamentoya onaylayalım demesi bir popülizmdir. Devletin siyasi partilere yardımları kesilirse, seçimden sonra karşılıksız yardımlar durdurulursa siyasi partiler parasızlıktan kurur, 2 sene dayanamaz. Siyasi partilerin ölmesi, demokrasinin ölmesi ve ülkede diktatörlük kurulması anlamına gelir. 1936’da askeri darbeden sonra III. Boris siyasi partileri yasaklamıştı. 1942’de faşizm hakim oldu.
Bir defa Mart 2017 sonunda yapılacak seçimlerin, belki de eski usulle yani parti listelerine göre yapılacak son seçim olacağı konuşulmaya başladı. Şimdi Bulgaristan’da 28 il var. Bu 28 ile Avrupa ve Türkiye de ayrı ayrı ilave olabilir kanaatindeyiz. Yeni seçim sistemi uygulanacak olsa ülkenin 240 majoriter seçim bölgesine ayrılması gerekiyor. Yetişmez. Hâkim olan genel kanı budur.
Bir yıldan beri birbirinden bağımsız hukukçu ekipleri içinde yoğunlaşmış olan hummalı çalışmalarla yapılmak istenen ulus devlet ilkesi korunarak gereksiz sayılan birçok şeyi söküp atmaktır. Bilindiği üzere 1992 Anayasası, daha önceki Anayasadaki “halk cumhuriyeti” ve “komünist partisinin toplumdaki yönetici rolünü” söküp attı, yerine Bulgaristan Cumhuriyeti ve parlamenter demokrasi yönetim biçimi dedi.
Anlaşılan 21. yüzyıl Bulgar hukuk kafası yeni Anayasa’nın birinci cümlesinden “komünist”, “yönetici rol” gibi kavramlardan sonra “parlamento ve demokrasi” sözlerini de söküp atmak istiyor.
Zaten bizde parlamento bir türlü adam gibi çalışmadı, demokrasi de kök salamadı.
Bunların yerine, “Bulgaristan aşağıdaki biçimde yönetilen bir sosyal devlettir.” Yazacakmış. Devlet biçimi cumhuriyet olsa da, halk oylamasında uygulanması istenen majoriter sistem Fransa’dakinin aynısı olacak, milletvekillerinin sayısının 240 ya da 120 olması konusunda yine bu meclisin karar vermesi gerekecektir.
Batı ve Doğu medeniyeti arasında sıkışıp kalan fakat kitap kalem ve yazılı olan her şeyi Batı’dan ya kopyalamayı ya da taklit etmeyi alışkanlık haline getiren Bulgarlar 1878 Anayasasını Hollanda Anayasasından kopyalamışlardı. 2017’de altıncısı kabul edilecek olan Anayasa’nın 138 yıllık yeni Bulgar tarihinde 6. Anayasa olacağı düşünülürken, köklü değişikliklerin demokratik haklar, siyasal sistem, bağımsız yargı düzeni, hak eşitliği, vatandaş ve insan hakları, azınlık hakları esasında yapılması umut edilse de, biçimsel olacağı düşünülüyor.
Azınlık hak ve özgürlükleri bakımından, umutsuz bir bekleyiş içine girmemize nedense daha şimdiden açıklanan bazı ipuçlarıdır.
Geliştirilen Anaya taslaklarına göre, Bulgaristan Cumhuriyeti 6 eyalete bölünmek isteniyor. Hatırlanacağı üzere daha önce de 9 eyalete bölünmüştü, 1992’de bu düzen bozuldu. Şimdi altı eyalet merkezi olarak Sofya, Plovdiv, Varna, Burgas, Veliko Tırnovo ve Blagoevgrat şehirleri öngörülmüştür. Valiler, vali yardımcıları ve belediye başkanları ile muhtarlar majoriter sisteme göre halk tarafından seçilecektir. Bu makamlar yalnız 10 bakandan oluşacak hükümete bağlı olacak, bakanlar ve başbakanlar da meclis dışından seçilecektir.
En kaba çizgileriyle Bulgaristan yeni siyasi sitemi böyle bir kalıba sıkıştırılmak istenmektedir.
Bu yeni yapılanma içinde hangi siyasi partilere yer olur, politik partiler yasası nasıl değişir, şimdiden söyleyebilmek çok güç olsa da, siyasi partilerin 2-3’e indirilmesi, diğerlerinin siyaset sahnesinden indirilmesi düşünülebilir.
Bu planları yapanlar, Anayasa taslağı üzerinde çalışanlar Amerikan ve İngiliz üniversitelerinden mezun hukukçularsa, bir kitap üstünde siyasi sitemimiz Amerikan Federal eyalet sistemine benzetilebilir.
1992 Anayasası, demokratik düzene geçiş anayasası şeklinde hazırlanmış olsa da, Demokratik Güçler Birliği milletvekillerinin yarısı ve Hak ve Özgürlük vekilleri tarafından imzalanmamıştı. Bulgaristan’da Anayasa üstüne ayrıntılı açıklama yapılıp halkoyuna sunulmadığından, yazılıp çizilen ama gerçekleşmeyen ilke ve hakları kimse öğrenemedi, özgürlükleri tadamadı.
Bu defa 2017 erken genel seçimlerin Büyük Halk Meclisi seçimi olmasını önerenler de belirdi.
Eğer 3 ay sonra Büyük Millet Meclisi seçilirse, bu meclis yeni Anayasayı hazırlayıp onayladıktan sonra, işlev değiştirip olağan bir meclise dönüşerek çalışmalarına 2 yıl daha devam etmesi üzerinde taslaklar hazırlanmış bulunuyor. Kuşkusuz bunların hepsi taslak olsa da, değişik gruplarda birçok fikrin birden yeşermesi, bu konular üzerinde çok uzun bir zamandan beri çalışıldığı, hiç olmadı üniversite kürsülerinde, kulislerde, derin devlet merkezlerinde konunun işlendiği birden kendini göstermiş oldu.
Bulgaristan’ı çok gerin bir yılbaşı bekliyor.
İşleri çıkmaza götürenlerin hedefinde yine bizler, Türkler, göçmenler, gurbetçiler olduğumuzu bildiğimizden, sivil toplum örgütleri ve federasyonlarımız bazında çok geniş kapsamlı çalışmalarımıza hız vermemiz gerektiği çağrısında bulunuyorum.
Bu defa çorabımızı kendimiz yapmalıyız ve yeleğimizi kendimiz örmeliyiz.
Yani kısaca oyun kuran biz olmalıyız. Başkalarının yazdığı senaryoda figüran değil artık kendi senaryomuzu yazabilmeliyiz. Dostlarla yazıyı paylaşmayı unutmayınız.