Tarih: 08 Temmuz 2019
Yazan: Av. Seniha Rasim SABRİ
Konu: Arabacı Sali Yaşar fikri açık, zeki, ayar, sahlıklı ve güçlü bir Türk’tü.
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu;
Madde 2- Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir.
Madde 3 -Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.
Madde 6- Herkesin, her nerede olursa olsun, hukuksal kişiliğinin tanınması hakkı vardır.
Madde 7- Herkes yasa önünde eşittir.
Madde 8- Herkesin anayasa yada yasayla tanınmış temel haklarını çiğneyen eylemlere karşı yetkili ulusal mahkemeler eliyle etkin bir yargı yoluna başvurma hakkı vardır.
Madde 9- Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez.
Madde 10- Herkesin, hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine bir suç yüklenirken, tam bir şekilde davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakça ve açık olarak görülmesini istemeye hakkı vardır.
Madde 12- Kimsenin özel yaşamına, ailesine, konutuna ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz. Herkesin bu gibi karışma ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır.
Madde 13
Herkesin bir devletin toprakları üzerinde serbestçe dolaşma ve oturma hakkı vardır. Herkes , kendi ülkesi de dahil olmak üzere, herhangi bir ülkeden ayrılmak ve ülkesine yeniden dönmek hakkına sahiptir.
Madde 17
Hiç kimse keyfi olarak mülkiyetinden ve vatanından yoksun bırakılamaz.
Madde 26
Çocuklara verilecek eğitimin türünü seçmek, öncelikle ana ve babanın hakkıdır.
***
Birleşmiş Milletlerin İnsan hakları Evrensel Bildirisi 1948’de New York’ta kabul edildi. 10 Temmuz 1949’da Bulgaristan’da tam metin onaylandı. 30 madde halinde yayınlandı. 2019’da Bulgaristan’daki etnik azınlıkları direk olarak ilgilendiren yukarıdaki 17 maddeyi seçip dikkatinize sunduk. BM bu hakların kapsamını devamlı olarak genişletmiştir.
BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi
BM Genel Kurulu’nun 16 Aralık 1966 tarih ve 2200 A (XXI) sayılı Kararıyla kabul edilip, 23 Mart 1976 yılında yürürlüğe giren BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin Azınlıkların Korunması başlıklı 27. maddesinde; “Etnik, dinsel veya dilsel azınlıkların bulunduğu bir Devlette, kendi kültürel haklarını kullanma, kendi dinlerinin gereği ibadeti etme ve uygulama veya kendi dillerini kullanma hakları engellenemez”. ifadesi yer almaktadır.
Helsinki Nihai Senedi
1975 tarihli Senette azınlık haklarına ilişkin olarak; “ülkelerinde milli azınlıklar bulunan katılımcı devletler, bu azınlıklara mensup kişilerin kanun önünde eşit olma haklarına saygı gösterecekler, bu kişilerin, insan haklarını ve temel özgürlüklerini fiilen kullanmaları için tüm olanakları verecekler ve bu şekilde onların bu alandaki meşru çıkarlarını koruyacaklardır” ifadesi yer almaktadır.
Avrupa Konseyi Avrupa Bölgesel veya Azınlık Dilleri Şartı
1992 tarihli Şartta bölgesel veya azınlık dili; “Geleneksel olarak vatandaşları oldukları bir devletin sınırları içinde yaşayan ve sayısal olarak o ülke nüfusunun geri kalan kısmından daha az olan o devletin resmi dili veya dillerinden farklı olan” biçiminde tanımlanmaktadır.
Avrupa Konseyi Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Çerçeve Sözleşme
Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi, Şubat 1995 tarihinde imzaya açılmış ve Şubat 1998’de yürürlüğe girmiştir.
Sözleşmenin 10. maddesi ise azınlık dilinin kullanımına ilişkindir:
Taraflar, bir ulusal azınlığa mensup her bir kişinin, azınlık dilini, serbestçe ve müdahale olmaksızın, özel ve kamusal alanlarda yazılı ve sözlü olarak kullanabilme hakkını tanımayı taahhüt ederler.
AB ve Azınlık hakları
madde, kültürel, dini ve dilsel çeşitlilik konusunu düzenler: “Birlik, kültürel, dini ve dilsel çeşitliliğe saygı gösterecektir.”
Bulgaristan Anayasası, “resmi dil” anlayışını (madde 3), “anadilini geliştirme ve anadilde eğitim hakkını” (madde 36) ve “kendi kültürünü geliştirme hakkını” (madde 37) güvence altına almıştır.
***
Bu konuyu ele almamızın bir önemli gerekçesi var tabii.
Ne yazık ki, yukarıdaki anlaşmalar Bulgaristan tarafından imzalansa da pratikte ülkede uygulanmıyor. Bunu, Helsinki Komitesi Bulgaristan Başkanı Krasimir Kınçev’ın hazırladığı 2018’de Bulgaristan’da İnsan Haklarının Durumu raporunda yer aldı. Rapor, Bulgaristan Baş Savcılığı’na gönderildi. 3 günden sonra, açılıp okunmadan, yazar İvan Vazov’un “Esaret Altında” ve yazar “Yordan Yovkov’un “ Hikâyeler” eserleriyle birlikte, daha büyük bir paketle geri döndü. Yovkov’un kitabında “BOJURA” hikâyesine bazı işaretlemeler yapıldığı dikkati çekti. “Okuyunuz ve aklınız başınıza gelsin” anlamında öğütlere yer verilmiş.
Yovkov, bugünkü Sliven (İslimye ilinin Kotel (Kazan) Jerevna (Baş Köy) köyünde 1880’de dünya’ya gelmiştir. 1904 ve 1912 yılları arasında Çiftçik Musa Bey (Dolen İzvor), Sarıca (Rositsa) ve Karaali (Krasen) köylerinde öğretmenlik yapmış ve daha sonra kaleme aldığı roman ve hikâyelerine bol malzeme toplanmıştır. O, “Tekerleklerin Şarkısı” hikâyesinde yarattığı demirci ve arabacı Sali Yaşar simasıyla, Türk-Bulgar ortak hoşgörü değerini, yardımlaşma ve iyiliğin adalet değerlerini oluştururken, yaşadığımız topraklarda Türk ruh köküne işaret etmiştir. Ve bugün Dobruca’da, Silitre’de, Deliorman’da yaşayan kardeşlerimiz Türk kökenlerini başka bir yerde değil, Yordan Yovkov’un “Tekerleklerin Şarkısı” hikâyesinde arayıp bulmalıdır. Çağımız değişmiştir. Türk olmak için köklerimizle buluşmamız gündeme yeniden ısrarla gündeme gelmiştir. Tarihle bugünün birleşmesinden Bilgi çağı Öncüsü Bulgaristan Türkünü yetiştirmek ana ödev olarak öne çıkmıştır. “Arabacı Sali Yaşar’a, fikri açık, zeki, ayar, sahlıklı ve güçlü bir Türk” diyen en büyük Bulgar hikâyecisi yazar Yordan Yovkov’tur. Ancak, biz Türklerin “ben buyum, sen kimsin” kavgamız (didişmemiz) dik başlı ve değişik biçimlerde devam ediyor.
Biz bu gerçeği, bu yazımızı yazmamıza neden olan, Bulgaristan Baş Savcısı Yardımcısı İvan Geşev’in, Helsinki İnsan Hakları Komitesi Başkanı Kr. Kınçev’e 2018 İnsan Hakları raporuyla birlikte gönderdiği, Yordan Yovkov’un 6. sınıftan 11 sınıfa kadar öğrenciler için hazırlanmış hikâye derlemesindeki “Bojura” hikâyesinde şöyle görüyoruz.
Baş Savcı Yardımcısı İv. Geşev, büyük bir küstahlık göndererek, “yeter Çingeneler ve Türklerin haklarını savunduğunuz, Bulgaristan’da yaşayan Çingene ve Türklerin kim olduğunu alınız şu 2 kitabı da öğreniniz” demek istemiştir.
Önce “Bojura” hikâyesinde 1783 tarihine dayanan efsaneye birlikte bakalım.
Bojura esmer güzeli bir Çingene kızdır. Babası çıkrıkçı- sepetçidir. Köyün zengin Bulgar ailesinden sarışın güzeli Ganaila ile dostluk eder. Babası hacı Vılko, kızına dünür gönderen delikanlı Vasilço’nun içki yudumu büyükçe olduğundan dolayı, dünürleri geri çevirir. Bojura ile Vasilço (Çingene güzeli ile Bulgar levent) birbirine gönül verir, kız hamile kalır, askere alınan Vasilço’nun ardından doğan oğlandır. Askerin kalpak ve atı geri getirilir. Karalara sarılan Ganaila mezarı başında iki gözü iki çeşme, aşk ateşini söndüremeyen Bojura köy kenarındaki göllete atlar ve hayatına son verir.
Baş Savcısı Yardımcısı İvan Geşev’in işaret ettiği, arkada kalan kimsesiz çocuğun babasının Bulgar olduğu için onun bir Bulgar olduğu sonucunu çıkarırken, tüm Çingenelerinin (Romenlerinin) Bulgar olduğuna genelleme yaparak, “yeter insan hakları, yeter azınlık hakları ve Çingene raporu gönderdiğiniz” demek istemiştir.
Savcı İvan Geşev’in bilmediği bir gerçek var: Bir birey örneğinden genelleme yapılamaz. Onun iddiası doğru olsaydı, Bulgarlar Çingeneleri kendilerinden kabul ederdi. Ne ki, bugün de vefat eden Çingene vatandaşların hepsinden musalla taşında helâlık isteniyor. Bu cenaze törenlerine gelen Çingeneler her bireyin ve topluluğun etnik bilinç hakkından yararlanıyor. 2019 yılında 1962’de kendilerine dayatılan Bulgar isimleriyle ve sorana Hıristiyan’ım diye diye ömür törpüleyen Çingenelerin (Romenlerin) son istek olarak Müslüman kabrine Fatiha ile yatma isteği Bulgaristan toplumundaki çelişkilerin derinliğine ve maskeli bir hayat yaşandığına işarettir.
Türklere, “İslamlaştırılmış Bulgar” diyen Bulgar savcı, “Esaret Altında” eserini Helsinki İnsan Hakları Komitesi Başkanı Kr. Kınev’e göndermekle ise, yeni bir hususa da işaret etmek istemiştir. Olayları ve kahramanları hayal ürünü olan “Esaret Altında” romanı 30 yıl önce toplatılsaydı Bulgaristan demokrasi ve adalet yolunda ilk adımı başarılı olabilirdi. Düşmanlık kışkırtan sanat eserlerinin ders kitaplarından çıkarılmasını, kütüphane, kitapçı ve sergilerden indirilip hurdaya verilmesinde direnen Avrupa Birliği’nde zıtlıkları törpüleme komitesi İv. Vazov’un bu romanını imha edilecek eserler listesine almıştır. Ancak 15 AB ülkesindeki Bulgar Kültür Evi raflarda yer alması kabul edilir bir durum değildir.
Tarihçiler, hepsi mal mülk, ev yurt sahibi olan, vergi ödeyen, evlenme, boşanma, kiliseye giden, çocuklarını okula gönderen Bulgarların Osmanlı devrinde esir hayatı yaşamadığını, imparatorluk temasında eşit haklı olduklarını doğrulamıştır.
Baş Savcı Yardımcısı İvan Geşev, zamanını çoktan doldurmuş ve aslında Bulgar kamuoyunu parçalamaktan başka bir işe yaramayan bu eserin Helsinki Komitesi Başkanı Kınev’e göndermekle şunu demek istemiştir.
Bir defa, savcı hareketiyle, insan hakları, kişisel ve kolektif haklarımız ve azınlık haklarımızla alay etmiştir. Savcı, uluslar arası insan hakları örgüt, komite ve komisyonlarının çalışmalarını, raporunu, önerilerini dikkate almıyor. Hak hukuk diyen azınlıklardan vatandaşlar küçümseniyor. Devletim, kişiye karşı her şeyi yapabilirim, çarpıklığıyla hareket ediyor. Bulgar Baş Savcı Yardımcısı, devletin imzaladığı uluslar arası antlaşmaların hiç birine uymak istemiyor. Bulgar devletini ve Bulgarları devletler hukuku üstünde görüyor.
Kınev’e gönderilen romanda, “Bir başıbozuk dağ başında bir sayada bir Bulgar kızına saldırır” ve ilgili yetkili “biz onlardan az mı çektik, Türklerin insan haklarından, azınlık haklarından, adaletsizliğe uğramasından ve ötekileştirilmesinden, yoksulluk ve kör cahil kalmasından ilgilenmek bizim vazifemiz değildir. Kendileri başlarının çaresine baksınlar, siz de şu azınlık haklarını sayfasını unutunuz” demiştir. Bu Bulgar devletinin tanınmayan milli azınlıklara karşı tutumunu ortaya koymuştur. Bu tavır, devletle azınlık topluklarının arasını açtığı gibi, Bulgar halkını da kendi içine büzmektedir.
Bulgaristan’daki Türkleri ve diğer azınlıkları asimile ederek Bulgarlaştırma siyaseti 4 Ekim 1958 tarihinde Sofya’da yapılan Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesi (BKP MK) Geniş Oturumu’nda “Partinin Türk Ahalisi Arasında Çalışma Tezleri”nin kabul edilmesiyle başlamıştır. Bu konuda toplanan BKP MK 29 Aralık 1989 Geniş Oturumunda 31 yıl süren bu siyasetten “milli şovenizm, milli sosyalizm ve ırkçılık vb. illetler” doğmuştur sonucuna varılmıştır. Bu yıllarda en fazla basılan eser “Esaret Altında” olup, okullarda sesle okunmuş, tiyatro sahnelerinde oynatılmış, filmleştirilmiştir…
İvan Vazov, bu romanı Odesa’da yazmıştır. Uydurma şiddet sahneleri ve olayları esere monte edilmesinde Osmanlı’ya saldırı hazırlayan (1877) Rus Çarı II. Aleksandır makamları yazara baskıda bulunmuştur. Baskı ve dağıtımı Ruslar’ın yardımıyla olmuştur. Bulgar monarşi diktatörlüğünde ve totaliter dönemde bu eser Nobel Ödülü’ne lanse edilse de, ilgi görmemiştir.
Tüm bunlara rağmen, Bulgar Baş Savcı Yardımcısının bu hareketi, ülkedeki yoksul ve kör cahil azınlıkların durumuna, adaletsizlik, ayrışım ve işsizlik gibi konulara ilgisiz kalındığına yeni bir işarettir. 2018’de hiçbir davanın azınlıklardan herhangi birinin lehinde sonuçlanmaması ve ülkenin dört bir yanında Romen evlerinin yıkıldığı, Romen müziğinin yasaklandığı gibi olaylar yıllık raporda işlenmiştir.
Başkan Kınev’in “Avrupa TV”de bu konuda verdiği demeçte, Bulgaristan’ın insan hakları konusunda Avrupa ülkeleri kuyruğunda bulunduğunu belirtirken, kurumlar ve sivil toplum örgütleri konusunda bu konularda diyalog olmadığını belirtmesi, özellikle de şu tespitleri dikkat çekmiştir:
“Bulgarlar idaresi, kendi düşünce tarzından başka bir düşünce şeklini tanımıyor. Bu, Orta Çağlardan kalma bir kalın kafalılıktır. Dediğim dedik, başkalarının görüşü beni ilgilendirmez yaklaşımıyla günümüzde hiçbir sorun çözülemez.”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde (AİHM), 2 000 yılından beri bekleyen Bulgaristan dosyaları var. Bunlar 19 yıldan beri açılmadı ve ne kadar bekleyecekleri bilinmiyor. Bunlardan önemli bir kısmı “Belene” ölüm kampında kalan kardeşlerimizin, diğer bir bölümü de Bulgaristan’daki Türk Dili Yasağının kaldırılması ve devletin azınlıkları eriterek yok etme siyasetine ve Makedon azınlığı STK örgütlenme isteklerini içeren dosyalardır.
Bu yılın Eylül ayında Avrupa Konseyi (AK) 28 ülkede İnsan Hakları sorunlarını görüşecek. Bulgar Helsinki Komitesi’nin AK’ne gönderdiğimiz raporda şu sorunlar yer alıyor:
“ Yargı Sisteminde bağımsızlık konusunun görüşülmesini önerdik. Bulgar yargıçların hemen hepsi Polis Akademisi mezunudur, değiştirilmelerini istedik. Bu yıl Bulgaristan’da Baş Savcı seçimi yapılacak. Toplum yasanın değişmesini ve Baş Savcıya karşı dava açılabilmesini, yargı üzerinde kamu denetimi yolunun açılmasını, Bulgar devletinin imzaladığı insan hakları ve azınlık hakları yasalarını meclisin onaylamasını, sivil toplum örgütlerinin yargı sisteminde söz sahibi olmasını ve devlet organları ile stk arasında diyalog ve etkileşim yolu açılmasında vb ısrarla istedik.”
Bulgaristan’da Anayasa değişikliği kapı çalıyor. Hukukun üstünlüğünü sağlayabilmek için, önce buna engel olan zamanını yaşamış görüşlerin, tüm eski kitapların toplanıp yakılarak küllerini savurma zamanı gelmiştir.
BMT Evrensel insan hakları bildirisi ve diğer uluslar arası yasa ve karar maddelerinden hangilerinin uygulandığına lütfen kendiniz karar veriniz. Her fırsattan yararlanıp her birimize her konuda “siz Bulgarsınız” demeye devam ediyorlar. Durumun değişmesi için birlik olmalıyız. En kısa bir ifadeyle: Ulanmalıyız! Uyanmalıyız! Uyanmalıyız!
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Paylaşınız.