Kapıyı çalan seçimdir!

Kimsenin sizden özel bir şey istediği yok. Genel parlamento seçimlerine herkes katılmak zorundadır. Tüm soydaşlarımız için de geçerlidir.

Seçimde seçme ya da seçmeme, oy kullanma ya da kullanmama, yeni yol arama ya da eski yolda devam etme hakkı anonim, bireysel, yasal ve kutsaldır. Ne olursa olsun da bir değişik özgürlük biçimidir. 5 Ekim 2014 günü bu hakkımızı bilinçli kullanabiliriz.

 

10–12 politik parti ile 29 kuruluş “beni seç” vitrinine çıktı. Bu bizdeki “görücülük” gibi bir şey, onlar kendilerini anlatacak bir de birisini seçeceğiz. Seçme hakkında hürüz! Partilerden

hiçbiri önümüzdeki dört yılda bir şey yapacak kudrette olmadığından, hepsi susarak konuşuyor. Çoğu ağzımdan bir laf kaçırırım diye korkuyor.

Bulgaristan’da insanların politik seçme özgürlüğü 18’inde başlıyor. 18’ine basan seçme hakkını kullanma özgürlüğü elde ediyor. Bir nevi iradesi yasallaşıyor. Adam arasına karışıp memleketin bugünü ve yarını hakkında “şöyle ya da böyle” deyebiliyor.

Seçme hakkı ve kimin seçildiği, hele oylama, parlamento genel seçimleriyse çok önemlidir. Çünkü ülkemiz parlamenter bir cumhuriyettir, yürütme makamını, hükümeti, genel müdürlük, ajans başkanlarını vs. hep meclis seçer. Yayaları da o kabul eder, değiştirir ya da yürürlükten kaldırır.

 

Bulgar meclisinde 240 sandalye var. Bunların toplamı Genel Kurul Bileşimini oluşturur. Meclis görev süresi 4 yıldır. Son Meclis 12 Mayıs 2013’te seçildi ve 1 yıl çalıştı. Hükümet % 50 artı 1 oyla seçilir. Bakanlar Kurulu’nun istifasından sonra ve yeni hükümet kurma yolları tıkanmışsa erken seçim yapılır. Şimdi erkek seçim yapılacak. BSP / HÖH “Ataka” partisi hükümeti mali bunalıma dayanamadı ve çöktü.

 

Politik partileri hükümet kurmayla görevlendiren cumhurbaşkanıdır. Bizde meclisin her bileşimi Anayasayı değiştiremez. Bulgaristan’ın demokratik Anayasası 1990 Haziranında seçilen Büyük Millet Meclisinde (BMM) hazırlandı ve kabul edildi. BMM’nde 120 milletvekili vardır. Görevi yeni anayasa hazırlamak ve kabul etmekti. BMM’nin görev süresi 2 yıldır.

 

1990 – 1992’de  BMM Komünist Partisi’nin tek başına yönetimine son verdi ve demokratik, insan haklarını kabul eden ve sosyal Bulgaristan Cumhuriyetini yeni devlet biçimi olarak onayladı. Artık 24 yıldır Bulgaristan Cumhuriyeti sosyalist totaliter düzenden demokratik liberal sisteme geçişi tamamlıyor. Başka bir adı, devlet ve kooperatif üretim sisteminden pazar ekonomisine geçiş olan bu dönüşüm için ucunca bir süre gerektiği görüldü. Yeni süreç bizde topyekun demokratikleşme şeklinde yol alırken, tüm toplumsal süreçler gibi zorlana zorlana yol açmaya çalışıyor. Bizde komünist partisinin sosyal, ekonomik ve politik sistemden çıkarılması ve yerine demokratik kuruluşların yerleştirilmesi, sivil toplum örgütlerinin göreve çağrılması uzun zaman gerektirdi.

 

Demokratikleşme sürecinde tek partili sistemden çok partili sisteme geçildi. Çeyrek asır önce ülkede yalnız iki parti Komünist Partisi BKP ile Bulgaristan Halk Çiftçi Partisi (BZNS) vardı. Şimdi 150 politik parti tescilini yaptırdı. Ofis açtı. Görüldüğü üzere bunlardan 100’den fazlası inlerinden çıkıp halktan oy isteyemiyor. Sosyalizm yıllarında sağ ve sol politika yoktu. Komünist partisi devlet totaliter düzen partisiydi. BZNS ise aynı siyaseti köylüler arasında yürütüyordu.

 

Demokrasiye geçiş döneminin başında sağ kanatta kurulan Demokratik Güçler Birliği (SDS) ve vb. kitle partileri birkaç defa iktidar olsa bile, üretim öncelikli tabana dayanmadıklarından bir daha toplanamamak üzere kısa dönemde dağıldılar. II. Simyon Partisi de bunlardan biridir. Halen sağ kanat partisi olduğunu iddia eden ve 5 Ekim seçimlerine katılmaya hazırlanan “Reformcu Blok” da üretim güçlerine sırt çevirmiş, konjuktür partisidir.

 

Sol kanatta ise, komünist partisinden sosyalist partiye (BKP’den BSP’ye) ad değiştirerek kendini “reform” eden ve sosyal demokrat politika izleyeceğini ilan eden büyük güç parçalanıp dağılma rüzgârına artık göğüs geremiyor. Kabuk ya da tüy değiştiren hayvanlar gibi bir şeyler oluyor. Burada bir fidan 40 defa aşılanmaz sözünü hatırlatsak yerinde olur.

 

Bulgar halkı ilk politik seçimini yaparken taraf tuttuğunun farkına varamadı. Sosyalizm yıllarında tek partiye oy verdiği için halkta taraf tutma kültürü yerleşmemişti. Halkın maneviyatına bu zihniyet yerleşmemişti. Hala da bu anlayışın köklenmediğini söyleyebiliriz.

Çünkü taraf tutma, taraf değiştirme, yeni taraf tutma politik kültürün bir parçasıdır.

Olaylara taraf seçme açısından baktığımızda, Bulgaristan’da daha 1990’da taraf tutan ve sosyalizme ve komünist ideolojiye “soya dönüş” uygulamasından ötürü kesin yüz çeviren Türkler, Pomaklar, Çingeneler, tüm Müslümanlar ve öteki dil, din, etnik azınlıklar yüzde yüz haklıydı. Onlar bir asır süren hak ve adalet mücadelesinde hep devlete karşı olan tarafta kaldılar. Devlet onları zorlarken onlar da devlet zulmüne karşı mücadeleyi seçtiler.  Zülüm edenlerle ortak tarafta yer almaları asla beklenemezdi. Geçiş döneminin ilk yıllarında durum buydu.

 

Bir de seçme kültüründe birikimi ve derin kökleri olmadığından olacak, Bulgaristan Türkleri, öteki etnik ve dini azınlıklar TARAF SEÇME KÜLTÜRÜNÜN, böl ve yönet kültürünü, kendi kendine dayatma, dışarıdan dayatılsa bile kabullenme şeklinde düşünmedi.. Hak ve Özgürlükler Hareketi’ni (HÖH) seçenler, ki ilk dönemde bütün kitle ayrılmayı ve özgün kalmayı yeğlemişti,  bu politik hareketin, bir bütünden ayrılma ve kendi içine kapsülle nişi seçme olarak düşünmedi. HÖH’ü seçmenin bir komünist tuzağı olduğuna işaret eden de olmadı. Aslında HÖH’ün kurulması Bulgar toplumunda taraf seçme, içsel bölünme, bütünselden ayrılma, kültürel olarak içine kapanma olduğu çözülemedi. O yıllarda çok yara almış olan Bulgaristan Türkleri totalitarizmin yenilgisini kutlarken gafil avlandı. Gizli polis ajanlarının uzun zamandan beri hazırladıkları tuzağa düşürülecekleri akıllarında geçmedi. Yeni seçimin ön şartının “Bulgarlaştırmayı” zorlayan zihniyeti HÖH ile gizlice desteklemek olduğunu sökülemedi. Gizem çözülemedi. Bu işin ardında Bulgaristan oyununda HÖH kartı oynamayı planlayan Rusya’nın eli olduğunu anlayana kadar uzun zamana gerek duyuldu.

 

Bu arada, 2007’lerde Batıya yönelik (AB ve NATO)  büyük seçim yapılırken Bulgaristan Türk seçmenine “hakların özgürlüklerin ne durumda, doğal haklarını insan haklarını alabildiniz mi?” diye soran olmadı. Biz demokrasiyi seçmekle bir temsili demokrasiyi seçmiş olduk ve başkalarına bizim hakkımızda söz sahibi olma ve bizi temsil etme hakkını tanımıştık. Hepimizi hiçe sayarak bunu yapan artık HÖH lideri A. Doğandı. Halkımızın, senin benim, bizim hepimizin yerine tüm imzaları bir gizli polis ajanı olan A. Doğan attı. Her şeyi berbat etti, yaramıza tuz ekti, olup biteni kamuoyundan gizledi, basına bir şey açıklanmadı. Öyle oldu ki, dönüp dolaşıp işler gene en başa döndü. Biz HÖH partisini seçmekle kendimizi haklı gördük, ama aldandığımızı daha doğrusu aldatıldığımızı anlayamadık. Biz HÖH’ü seçmekle başkalarını mahkûm eden insanlar durumuna düştük.

 

Biz hepimiz hiçbir zaman bugünkü kadar çok seçim yapmadık. Başkalarını hiçbir zaman seçtikleri değerlere göre bugünkü kadar çok değerlendirmedik. Demokratik düzen seçme ve seçilme üzerine kurulmuştur. Demokrasinin ana ve değişmez ilkesi budur. Bizim hepimizde artık “Ben seçtim…” duygusunun güçlenmesi gerekiyor. Seçebilmek güçlü bir ilişkidir. Bilinçli bir tavır ister. İnsanı sürüye katar ya da sürüden ayırır. Hiç ya da adam eder. Seçmek takdir ve kabul görmek istemez!. Çünkü gizli ve anonim bir eylemdir. İnsan kimi seçtiğini yalnız kendisi bilir. Oyu anonim kullanma seçme özgürlüğünün temelidir. Seçime katılmamız ise en doğal demokratik hakkımızdır.  Demek istediğim, kendi seçimimizi yaparız, kimi seçtiğimizi ya da kime oy verdiğimizi yalnız kendimiz biliriz. Bu olay an işidir, ardı önü yoktur. Hiç kimse hiç kimseden hesap soramaz, hesap vermek zorunda değildir. Oy kullanıldı an, olur biter. Başka bir değişle, anonim seçim ile birey ve kurulu düzen arasındaki ilişki ayrım gözetmez. Yani istersen HÖH’ü seçersin istersen GERB’i, istersen Rafet’i, istersen Mehmet’i seçersin, seçim anonim olduğundan, sorumluluğa tabii değildir.

 

Devamlı aynı partiye oy vermek sağlıksız sonuçlar da doğurabilir. Örneğin parti çökmüştür ve dağılmıştır ama seçmenden durumunu gizlemiştir. Başka bir örnek: Kasım Dal “HÖH partisi 12. Mayıs 2013 seçimlerinde Stara Zagora’da oylara 1. 300.000 (bir milyon üç yüz bin) leva saydı” diyor. Yani HÖH partisi gerçek durumunu gizliyor. Parayla oy almak yasa dışıdır. Yasaktır.

 

Özellikle seçimden seçime taraf değiştiriyorsak, zor bir seçim yapıyorsak, bu bizi politik strese kadar götürebilir, çünkü biz taraf değiştirmenin kötü olduğuna, güçlü bir insanın verdiği kararda direnmesi gerektiğine inanırız. Bir de seçmek bir yere ait odlumuz demek anlamına geldiğinden, taraf değiştirmekte güçleniriz. Örneğin 5 Ekim seçimlerinde (Kurban Bayramına rastlıyor) BULTÜRK ve diğer göçmen dernekleri birlik olalım ve oyumuzu bu defa şu partiye verelim, şu isteklerimizi kabul ediyor, dediğinde topluluktan ayrılmak riski bir seçim olabilir. Çünkü soydaş dernekleri son yıllarda başarılı politika yürüttüklerinden yeni seçimlerinde taraf belirlerken yanılacaklarını sanmıyorum.

 

25 yıldan beri hiçbir çivi çakmayanlara, ekmeğimizi lokmamızı devamlı küçültmeye çalışanlara, halktan para tırnaklayanlara köle olmaya devam etmek zorunda değiliz. Artık yaşan dinlemek de istemiyoruz. Doğru yolu kendi aramızda danışarak, daha deyimli olanların kararına ve önerilerine kulak vererek seçmemiz isabetli olabilir.  Her oy bir kurtuluş oyudur. Biz de kurtuluş oyumuzu yeni seçeceğimiz tarafa, partiye, adaya, lidere vermeliyiz.  Özgür oyumuzla seçeceğimiz temsilcilerimizle, inandığımız kişilerle istediğimiz yönü belirlemek öz hakkımızdır. Doğru yönü seçmemize tam 40 gün vaktimiz var.

 

Rafet ULUTURK

Reklamlar