Şakir ARSLANTAŞ
Konu: Her gidişin bir de dönüşü vardır.
Türkiye devletinin son 14 yıl gibi çok kısa bir sürede eğitim, ekonomi, maliye, teknik, teknolojik ve başka sektörlerde ileri ülkelerden geri kalmışlığını silkip büyük bir kararlılıkla dirilmesi, Güney Doğu ve Orta Avrupa üzerinde son derece büyük, güçlü etki yaptı. Güç toplamaya devam eden bu ulusal hamlede Türk milletinin siyasal bütünlüğü ise, büyüyen devlet gücünü sahneye çıkardı. Orta Doğu’dan kaynayan göçmen seli önüne bir bent gibi gerilen Türkiye olmasaydı, Eski Kıta sığınmacı dalgasında boğulacak ve 28 parçaya bölünecekti. Bu bakıma Türkiye, 2015’te Avrupa Birliği’ni dağılmaktan kurtardı. Bu tarihsel olay artık varsayım olmaktan çıktı. Daha önce görülmemiş olan, bir ülkenin bir kıtayı başına gelecek felaketten koruması yaşanırken YENİ UFUK ağırdı. Kabullenmekte zorlananlar olabilir de, büyük gerçek budur. Son derece büyük bu fedakârlıkla doğan halk minnettarlığı ve güven Brüksel diplomasisini Ankara’ya yöneltti.
Avrupa tarihinde yeni başlık: AB Türkiye Sözleşmesi.
Brüksel’de, Avrupa Birliği devletleri başbakanları ile Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Ahmet Davutoğulu arasında gerçekleşen stratejik görüşme artık meyve veriyor.
Bunun ilk meyvesi olarak, Rusya saldırganı Putin’in Suriye’den bazı güçlerini çekmesine işaret ediyorum. Bombardımanlar durmadan. ateş sönmeden duman bitmez. Göçmen alayları, kıtalar ve denizler aşırı trajedi, bu barbarlığın yalnız dumanıdır.
Brüksel Zirvesi birçok meyve birden verdi. Çareyi Türkiye ile anlaşmada arayan 28 hükümet başkanı birçok konuda anlaşabildi. Bulunan kesişme noktası, 21-inci yüzyıl AB-Türkiye birliğinde açılan yeni ufuk oldu. Şimdiye kadar, yani ne Birinci Dünya Savaşı’ndan (1914–1918) sonra, Versay, ne de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra (1939–1945) Pos dam’da 29 devlet bir araya gelip Avrupa kıtasının huzuru ve güvenliği konusunda anlaşmaya varamamıştır. Türkiye’nin Brüksel’de bir araya getirebildiği AB ağır topları, 21-inci yüzyıl sorunlarını değerlendirirken, “ Türkiyesiz yapamayız” konusunda birleşti. Daha sıkı işbirliği konularında Türkiye hükümetinin önerilerini kabul ederken, sığınmacılar konusunda da beraberlik, yardımlaşma ve dayanışma azmi olağanüstü anlamlı ve yararlı bir gelişmedir.
Terörizmi kınamak yeterli olmuyor.
Putin uşakları Suriye’den çekilirken çok üzülenlerin ve hatta gözyaşı dökenler oldu. Baskıcı Afez Esat, DEAŞ, PKK ve PYD gibi altyüklenici terör birimlerinin ileri gelenleri, onların piyonu olan canlı bombalar, uyuyan terör hücreleri, Güney Doğu Anadolu’da kısılıp kalan hain çeteleri hüzün yaşadılar. T.C. ceza yasalarının şiddetlendirilmesini isteyen Cumhurbaşkanı Sayın R.T. Erdoğan, azmettiricileri, silah taşeronlarını, örgüt başlarını, saldırı elemanlarını, canlı bombaları ve yataklık edenlerle yardımcılarını, terörün dış ve iç kollarını, terör propagandacılarını, siber saldırı kadrolarını, Türkiye halkına karşı psikolojik saldırı yapan odakları vb birbirinden ayrı ele alarak, gerekli sert hukuksal önlemlerin alınmasında ısrar etmiştir. Bu bakımdan Türkiye, uluslar arası terörle mücadele eden devletlerarasında öncü yerini koruyarak güçlendirmiştir. Bir militanın hem terörist yanlısı, hem milletvekili, hem insan hakları örgütü üyesi, hem bilim adamı hem aydın olamayacağını dünyaya gösteren Türkiye oldu. İnsanlık teröristler konusunda somut düşünmeyi de Türkiye’den öğreniyor. Terör eylemlerini doğru anlamak isteyenler olaylara ve eylemcilere bakarken, kişilerin yalnız geçmişlerine bakarak değil, bugününe, son tavırlarına, eylemlerine göre değer biçmeyi öğrenmek zorundadır. TBMM’ni mahalle kavgası merkezi haline çevirmek isteyenler ilkeli siyaset yürütülemez, hukuk ayaklarıyla adalet sağlanamaz!
Rusya’nın ardında bıraktığı harabelik.
Bu arada Yakın Doğu’da terörist başı olan Şam diktatörü Esat’ta yardım için bölgeyi 167 gün gece gündüz bombalayan Rusya’nın 38 milyar ruble, yani günde 8 milyon US Dolar, ya da toplam 1,3 milyar US Dolar harcadığı açıklandı. Bombaların daha büyük kısmını sivil halkın üzerine atan Rus saldırgan yeni bombardıman uçaklarından “Su – 34” ve “Su – 24”, top jetlerden “Cu – 35” ve “Su – 25” ler kullandı. “Kalibır” kanatlı füzelerden 48 adet attı. Rusya hava kuvvetleri “Su – 24” tipi bir bombardıman uçağı ile “Mi 8” tipi bir askeri helikopter yitirdi. “RBK Deyli” Suriye savaşında 2 milyon kişinin telef olduğunu, 8 milyon sivilin de ülkeyi terk ettiğini yazdı. Bu saldırı savaşında en fazla dikkati çeken özellik, “teröristlerle savaşmak” maskesiyle bölgeye giren Rusya’nın, terörcü diktatör Esat’ı desteklemesi, uluslar arası terör örgütü DAEŞ mevzilerine hemen hemen bomba atmadan, yine uluslar arası terör örgütü olarak tanınmış PKK ve piyonlarına dokunmadan teröristlerle sözde savaşması oldu. Onlara yeni silah, mühimmat ve para bıraktı.
Tehlike sona erdi mi?
“İndipendent” gazetesinin yazdığına göre, Suriye savaşında Putin “Çeçen Savaşı”nda kullandığı ve artık “küf tutmuş” uçak ve bombalarla ortaya çıktı. Bu savaşın sonuçlarından en fazla rahatsız olansa İsrail devletidir. Lâskîye Rus üssüne (yani burnunun dibine) konuşlandırılan, gökyüzünü devamlı tarayan ve 400 km uzaklıkta bulunan uçan hedefi düşürebilen ve aynı zamanda İsrail hava sahasının yarısını tarayan “C – 400” (Triumf) sistemi “başka birinin eline geçerse” korkusu dağları bekliyor. Bu arada, Rusya’nın Suriye’de bıraktığı ve “Ayaks” sistemlerine parazit yapan, aynı zamanda uydu radar sistemlerinden gelen sinyalleri de bozabilen “Krasuha -4” elektronik savaş silahı da NATO çevrelerinde endişe yaratmıştır.
Büyük saldırganın savaş sahasından çekilmesinden sonra geride kalan ve cevap bekleyen soru şudur: “Batı, bu gelişmelere Moskova ile cepheleşmede yeni bir sayfa açarak mı yoksa Rusya ile uzlaşma yolu arayarak mı cevap verecektir?”
Şu unutulmamalıdır ki, terörün en vahşisi, zulmün en kötüsü devlet terörüdür. Putin Suriye’ye otoriter baskı rejimi balı Beşar Esat’ı desteklemek için gitmişti. Alış verişe çıkmış pazarlarda buluşan halkını Varil Bombalarıyla telef eden bu diktatör, saraylarını baştanbaşa zeytin dalıyla süslese bile Yakın Doğu tarihine en büyük katil olarak girecektir. Barbarlığıyla dünyayı ürperten İŞİD, hainlikte baş başa giden PKK ve PYD gibi terör örgütlerinin sırtını sıvazlıyor. Suriye halkının istediği barışa uzanan yolu bu güçler baltalıyor. Türkiye’de düzenledikleri patlamalarla Yakın Doğu’da gerginliği daha da tırmandırıyorlar.
Terörizmle mücadelede Türkiye örneği.
Demokratik dünya terör taşıyıcıların DEAŞ, PKK, PYD terör örgütleri ile sürüye kattıkları irili ufaklı silahlı çetelerin olduğuna her geçen gün daha fazla inanıyor. Türkiye devleti terör konusuna derin ayrışım getirdi. 35 yıldan beri devam eden PKK terörüyle mücadele zengin bir deneyim ortaya koydu. Bu arada Ankara ve İstanbul canlı bomba tuzakları yeni kuşaklara da unutulmaz ders oldu. Milli çıkarların, toprak bütünlüğümüzün, bayrağımızın, halkın birlik ve beraberliğinin ideolojilerden çok daha yüksek değer ler olduğunu herkes görüp anlıyor. Demokratik dünya anti-terörist cephede T.C. Cumhurbaşkanı Sayın R.Tayyib Erdoğan’la birliktedir ve omuz omuza olmaya devam edeceğini duyuruyor. 21 – inci yüzyılda terör halkların ve insanlığın, geleceğimizin en büyük düşmanıdır. Terör dil, din, ırk, azınlık veya çoğunluk, kültür ve medeniyet farkı tanımıyor. Suriye örneğinde terörün yeni yüzünü bomba tufanı olarak gösterdi.
Türkiye devletinin büyük çabaları, “Cu – 24” bombardıman uçağını düşürerek, 3 milyon sığınmacıya barınak sağlayarak, 700 bin savaş kaçağı yavruya anaokulu ve ilk ve ortaokul imkânı sunarak, yoğun diplomatik çabalarla Avrupa’ya uzattığı yardım eli farklı yorumlara da vesile oldu.
Komşularımızın ve Avrupa’nın steriotiplerden –basmakalıp ezberlerden kurtulma zamanı geldi. Terör, terör örgütleri, terörizmle mücadele Avrupa’da yeni ortak anlamlı lügat yaratmalıdır.
5 yıldır devam eden Suriye Savaş’ı bir yandan sınırsız seyahat alanı olan “Shengen” sahasına dikenli tel duvar ördü, onu doğal parçalarına yeniden böldü ve kendi içine kapadı.
Sanki “Benim evim, benim kalem” asrı geri döndü.
Kurallara uymayanlar için ünlü İngiliz yazar Charles Dickens (1812 -1870) zamanı kapı çaldı. O eserlerinde, ibret olsun diye yol kenarında darağaçlarında sallananları anlatır.
Suriye’de kesilen kellelere toplu imhalar eklendi. Dünya medeniyetinin beşiği olan toprakların insansız kalacağını düşünen yoktu.
Bulgaristan bizim de memleketimiz ve vatanımızdır.
Son günlerde bazı AB ülkelerinde, Bulgaristan da aralarında, yeni bir endişeli dalga yükseldi. Haziran ayında Türkiye vatandaşlarına AB vizeleri kalktığında Bulgaristan’ın 7 milyon Türkiyeli tarafından istila edileceği balonu şişirildi ve uçuruldu. Deneyimli siyaset yorumcularından Toma Todov, TV ekranından 75 milyon Türk istediği an bizi boğabilir dedi. Olaylara olumlu bakmak istemeyenlerin kışkırttığı histeri her geçen günle artıyor.
Toplumsal gerginlik koyu renkler alıyor. Bulgaristan vatandaşları için de açmak isteyen YENİ UFUK daha ilk haftalarda kara bulutlarla savaşıyor.
Devam edecek.
İkinci konu: Seçkin Bulgar aydınların CUMHURİYET MANİFESTOSU!
Gözler nereyi arıyor – Rusya’yı mı, yoksa Batı’yı mı?
Yeni durumda Türk partiler yerini belirledi mi?