rafet-uluturk Rafet ULUTÜRK

Korku saçıp sürekli ilgi odağı olmak istiyorlar.

Dünya’da terörist koleji veya üniversitesi yok. (Gizli olabilir de biz bilmiyoruz.)

Yer küresinde terörizmle şiddetli savaş var. (İlan edilmiş değil, ama her gün kurban alıyor.)

Gözle görülmeyen, yerleşkesinin nerede olduğu bilinmeyen, karnesini de gören olmayan, terörizm akademisinde yetişmiş teröristler her yerde kendini gösteriyor. (Bu akademi yıllar önce değişik bir isim altında eğitim vermiş olabilir.)

Değişik Avrupa’da ve diğer kıtalarda gizli yapılanmıştır. ( Şu dönemde terörün odak merkezleri Yakın Doğudur. Bir de devletlerin desteklemediği terör örgütlerinin yaşama şansları da pek yoktur. Legal ve illegal terör örgütleri: DEAŞ, PKK ve YPD)

Adına uluslararası terör denen ölüm ahtapotu kanla besleniyor. Onun saldırgan faaliyetlerinden semiren ise dev emperyalist güçler silah tekelleridir.

Gençler bu örgütün ve uzantılarının ağına kolayca düşürülebiliyor.

 

Bugüne kadar canlı bomba eğiten merkezlerini, kursları, kolejleri, üniversite ve akademileri ziyaret edip inceleyen, kitap yazıp anlatan birileri olmadı. İdeolojisinin hangi bilim kurumunda geliştirildiğini de sanki bilen yok. Değişik ülkelerden devşirilen gençlerin ölmeye hazır duruma getirilmesi yöntemini açmak anahtarını arayan sorun! Saldırganlar dağlardan kentlere indi. Avrupa merkezlerine kadar yayıldı. AB’nin kalbi Brükselli vurdu. 34 kurban ve 240 yaralı can yaktı. Avrupa felç oldu. Barışın, güvenliğin ve huzurun baş düşmanı terördür. Buna artık herkes inandı.

 

Anti-terör güçler dünya cephesi kurmaya çalışırken Ankara – Brüksel mihveri kuruldu.

Terör yeni mihveri hedef aldı, bir yandan Ankara-İstanbul’u ardından Paris-Brüksel’i vurdu. İnsanlığın umudunu öldürmek istiyor. Avrupa’yı parçalayıp çökertmek istiyor. İnsanlara korkulu kara günler yaşatıyor. Terörle, kültürler, dinler birbirini ret ederken, düşmanlık kışkırtılıyor. Gelişmelerin işaret ettiğine göre, dünya adaletsiz büyük bir köy olmaya devam ettikçe terör azmaya devam edecek.

 

Terör örgütlerinin kadro kaynağı, canlı bomba deposu yoksul halk tabanıdır.

 

“Terörist başı” adıyla ünlenen, halen hapiste olan Abdullah Öcalan, canlı bomba ve katil terörist avlama konusunda şöyle bir talimat vermiştir:

 

Kürdistan’da her ailede başıboş dolaşan çocuklar var. Kızlı-erkekli aileden iki üç tanesini alırsanız yüz binlerce insan eder. O kadar da zor değil, zaten aile reisleri bunları beslemekten acizdir. Çoğu oğlunu ve kızını gönüllü verir, öyle dövünüp sızlanmazlar. Sonra o gençler de sevinerek yanımıza gelirler. Evlerinde çoğu huzursuz, aile içinde eğreti duruyorlar. Gençlik bunalımlarını en yoğun biçimde yaşıyorlar. Kolundan tuttunuz mu, kolayca cepheye getirirsiniz, canlı bomba olur. Bir az da ilk geldiklerinde ortamı güzelleştirdiniz mi, evlerinden ayrıldıklarına ve örgüte katıldıklarına sevineceklerdir.”

Bu çalışmalar gurbetçi işsizler, yabancı öğrenciler, sorunlu bayanlar ve hasta kişiler arasında bugün de devam ediyor. Irk, millet, dil, din vb ayırımı yapılmıyor. Teröristin soyu, ulusu, vatanı yoktur. Terörist soysuzlaşmış, kimliksizleşmiş, dünyadan kopmuş kişidir.

 

Avrupa’yı yasa bürüyen son trajedinin yaşandığı Brüksel’de bir gurbetçi ölüme teslim olma yolunda şu itirafında bulundu:

 

Maddi sıkıntı nedeniyle gurbete çalışmaya gitmiştim. Mesleğim yoktu. Okuma ve tahsil yapma imkânı da bulamamıştım. Bu nedenle inşaatlarda amele olarak çalışmaya başladım. Kazandığım para ile kendime bir yaşam kurabilmem mümkün değildi. Önceleri, Belçika’ya yine çalışmak için gelen ablamlar la birlikte kalıyordum. Ancak sonraları onların tavır ve davranışlarından yük olduğumu hissettim ve yanlarından ayrıldım. Artık inşaatlarda kalıyordum. Bunalımdaydım ve parasal durumum da hiç iyi değildi. İçinde bulunduğum durum beni insanlardan ve yaşamdan nefret ettirmişti. Kendimi toplumdan dışlanmış gibi hissediyordum. İntihar etmek istedim, ancak bunu bir türlü yapamadım. İnsanlardan uzaklaşmak istiyordum. Sonra bir örgüte girmeyi düşündüm. Hangi örgüt olacağı önemli değildi. Hiçbir örgütün benim nazarımda önemi yoktu. Örgüt benim için sadece içinde bulunacak durumdan kurtulacak bir araçtı.”

 

Bulgaristan’da 1989 Büyük Göç trajedisini insanlarımızın bu durumlara düşmesine yol vermeden atlata bilmemiz büyük bir başarıdır. Derneklerimiz bu davada büyük rol oynadı. Moralimiz ayakta kaldı. Namusumuz ve dünya görüşümüz ayakta kaldı. Anavatan ruhuna ve kültürüne başarıyla karışabildik. Türkiye’de Eski Balkan Türkleri şimdi yerinin BULTÜRK’ün aldığı kültür ve hizmet merkezlerinin bu yöndeki aydınlatma çalışmaları bugün de devam ediyor.

 

İşte bu noktada, Cumhurbaşkanımız Sayın R.T. Erdoğan’ın Brüksel trajedisi yaşanmazdan önce, Nevruz ile ilgili Avrupa Başkentinde kurulan PKK çadırlarını kınaması isabetli oldu ve yüz yüz destek buldu. Teröristte hoşgörü olmaz. Yarı terörist ya da dost terörist olmaz.

Terör örgütleri Avrupa’ya kurdukları “mazlum” çadırlarında canlı bomba avcılığı yapıyor. Aynı yöntem Diyarbakır Nevruz törenlerinde defalarca kullanıldı. Değişiklik arayan gençler tuzağa düşürüldü, avlandı. Türk düşmanlıyla zehirlendiler. Canlı bomba oldular.

 

Terörizm ağına düşenlerin intihardan başka kurtuluş yolu yoktur. İntiharlar ise dünyayı dinsel, etniksel, sınıfsal ve hatta kıtasal olarak birbirinden uzaklaştırmaya devam ediyor. Terör olaylarından sonra devlet ve hükümet yönetimlerinin toplantılarında alınan anti-terör önlemleri, canlı bombaları engelleyemiyor, etkisiz kalıyor. Avrupa’daki sosyal adaletsizlik bataklığından her gün yeni yeni kokular geliyor. Sığınmacılar, savaş kaçakları, ekonomik göçler, milyonlarca kişi aynı bataklığa dolduruluyor. Onlar kendi yağlarıyla kavrulabilecek kişiler, aileler ve gruplar olmadığından, ölümü seçmek zorunda bırakılıyorlar. Yunanistan’ın çamurlu kamplarda can çekişen, açlık ve hastalıklara yenik düşenlerden biri kendini yaktı. Demek, intiharın en yakın dostu çaresizliktir.

Kapitalist düzenin yarattığı taraflı devlet, ikiyüzlü demokrasi, savaş suçluları konusunda vurdumduymaz kalıyor, insan düşmanlığı, değersizlik, vurdumduymazlık sanki özendiriliyor. Adalet arayanlara sıfır tolerans kuralı uygulanıyor. Gelişmelerin yukarıdaki vahim sonuçları doğurması bu yüzden doğaldır.

 

Terör yaratan devlet siyaseti!

 

Terör halkı korkutmak ve halkın gözünü yıldıran bir dehşet olarak kullanılsa da stratejisi olması gerekir. Çünkü cana kıyma ve malı yıkıp yıkma kendi başına bir strateji değildir. Örneğin Türkiye’de son dönem yaratılmak istenen düzensizlik durumu ve değim değiştirerek devleti başsız ve yönetimsiz göstermeye koyuldu. Şiddet siyasi nitelik aldı.

Hedefinde Güçlü Büyük Türkiye kurulmasını engellemek olduğu ortaya çıktı. Bu amaca, kaçakçılığın, büyük çaplı soygunların, para aklamanın, insan kaçırmanın, zorunlu bağış toplamanın vb. alet edildiğini görüyoruz.

 

Terörü bir devlet siyaseti olarak ele alırken, uluslar arsı boyutlar alan bu sindirme olaylarının çok uzun zamandan beri hazırlanmakta olduğunu kabullenmemiz yerinde olur.

 

Romanya gizli güvenlik servisi generallerinden Yon Mihael Paçela, “Yalan Bilgilendirme” başlıkla kitabında, Arap kökten dinciliğinin Rus Devlet Güvenlik Komitesi (KGB) tarafından geliştirildiğini, önce bu örgütün başı, sonra da Sovyet devletinin başkanı olan Yuriy Andropov’un Araplar terörizmini yarattığını yazıyor.  Olaya açıklık getirmek için eserden bazı alıntılar seçtik.

 

İslam kökten dinciliğinin gerçek yaratıcısı KGB’dir. Dünyaca ünlü Arap teröristleri Sovyetler Birliği istihbarat makamlarının özel eğitim almışlardır.

1972 yılında KGB geceyi gündüze katarak, Amerikalıların dünyayı Siyonistlerin feodal hükümdarlığı haline getirmeye çalıştığını Arapların kafasına soktu. KGB’ye göre, İslam dünyası Amerikan düşmanlığı tohumları ekilecek en iyi yerdi. Andropov, Arapların kafasına, Birleşik Amerika Kongresi’nin Yahudilerin dünya egemenliği kurmalarını sağlayacak bir bildiri onayladığını yerleştirdi. 1970’li yıllarda, Sovyet İstihbarat örgütlerinin başında bulunan Andropov, “Biz Müslümanları anti-semitizme itebilirsek, İsrail’le ve Birleşik Amerika’ya karşı düşmanlık doğal olarak kendiliğinden gelecektir.”

 

İşte böyle bir ortamda Moskova Arap ülkelerine 4 bin Rus ajanı göndermiştir. General Paçepa da Yakın Doğu’da Yahudi düşmanlığı yayan el kitapları dağıtanlardan birisidir. KGB tarafından yönetilen ve Arap devletinde yürütülen bu çok boyutlu propaganda ve etkinlik çalışmalarından elde edilen ilk büyük ürünü 11 Eylül 2001’de gördük, deyen Romen General “FpxNews”te çıkan yazısında, bu terör olayında kullanılan silah çalınmış bir uçaktır ki, bu Andropov tarafından düşünülmüş bir yöntemdir diye yazıyor.

 

İnsanları yalan yanlış bilgilendirme “çağdaş dünyanın vebası” oldu.

Yalan söyleme yöntemleri;

  • Lenin tarafından “komünizme can suyu vermek” için kullanıldı.
  • Hitler yalanı Yahudileri kamplarda yok etmek için siyasete alet etti.
  • Kruşçev yalanı Hıristiyanlarla Yahudilerin arasını açmak amacıyla Papaya karşı kullandı.
  • Andropov ise, İslam dünyasını ABD düşmanı yapmak işine araç etti ve böylece uluslararası terörizm ateşini yaktı. Bu ateş bugün hepimizi tehdit ediyor.

 

Aynı yola devam eden saldırganlık taraftarı Vl. Putin ise, Suriye’yi bombalamakla uluslararası terörü daha da kışkırttı, insan haklarını ayakaltına aldı, terörün bir tepki biçimi olarak kükremesine neden oldu. Avrupa’yı parçalayıp yakmaya çalışıyorlar.

 

Bu arada Paris trajedisinde olduğu gibi, Brüksel’deki canlı bombaların da Avrupa’da yetişmiş kişiler olduğu üzerinde duruluyor. Bu bakıma Papa Fransis’in İslam kökten dinciliğini kınaması anlamsız oluyor, çünkü Avrupa’da yetişmiş olan teröristlerin camiye uğradığı yok. İnsanlık terör köklerini daha derinde aramak zorundadır. Türkiye’deki canlı bombaların da Türkiye doğumlu teröristler olsalar da, kimliksizleştirilmiş kişilerdir.

 

Bilindiği üzere halkları yanlış bilgilendirerek belirli kalıplara sokma işi, bizi “Bulgar Etnik Modeli” ile aldattırdıkları gibi, çok zor bir uğraşı olup bu tezgâhlamanın fikir babası Nazi General’i Göbels’tir.  Romen General kitabında bu konuda Y. Anropov ile Moskova’da birkaç defa görüştüğünü ve bir defasında KGB şefinin kendisine şu öğütte bulunduğunu yazıyor:

Bir yalan art arda defalarca tekrar edildiğinde, belirli bir zaman sonra kendi yolunu bulur ve istenen hedefe götüren yol kendiliğinden açılır, taşlar yerine oturur. Yalan çığ gibi büyür, büyük sayıda destekleyici bulur, hırslı taraftarlar kazanır.”

 

Biz bugün Sayın R.T. Erdoğan’a ve AB ile en isabetli siyaset çizgisinin yerli yerine oturmasında, en büyük sayıda sığınmacıya yuva veren Türkiye ve sığınmacı trajedisine çözüm bulmada çok başarılı olan Sayın Ahmet Davutoğlu’na karşı şiddetlenen saldırı söylevinde görebiliyoruz. Türkiye devletinin ülke kentlerindeki PKK yapılanmasıyla başarılı savaşımının da çarpık gösterildiğine tanık oluyoruz. Yine bu konuda, 7 yüz gazete çıkan Türkiye’de basın özgürlüğünü sorun edenler ve paralelci basını savunanların tavrı da ortadadır. Karalamayı yöntem edenler gerçeklerden korkuyorlar. Terör konusunda susanları ve teröristleri tavırlarıyla yüreklendirilenleri lanetliyoruz.

 

Romen General’in yazdığına göre, terörizm konusunda Rusya istihbaratının jeopolitik ve stratejik yayınlarının derin incelenmesi yarınlara bakış açımızı değiştirebilir.

Gerçekleri görebilmek için tek örnek yeterli olabilir: Filistin Kurtuluş Örgütü Başkanı Yaser Arafat, Nobel Barış Ödülü adayı gösterildiğinde KGB onun doğum yerini değiştirip Mısır yerine Erselim yazmıştı.

 

İkinci bir örnek: Arafat’ın veliahdı olan Mahmut Abas ise Moskova’da KGB okulunda eğitilmiştir. Onun doktora tezi çalışmalarını yöneten KGB subayı Evgeni Primakov, daha sonra SB Dış İşleri Bakanı olmazdan önce, Saddam Hüseyin’in özel danışmanıydı.

 

Romanya Generali kitabında, Ayatollah Homeyni ile “Al Kayda”  terör örgütü liderlerinden olan Ayman al-Zauahiri de Sovyetler Birliği’nde KGB akademilerinde eğitim almıştır diyotr. 1980’li ve 90’lı yıllarda KGB –(FCB –Federal Güvenlik Amirliği) enstitüsünde ders okuyan dış istihbarat subayı Aleksandır Litvinenko, Osama bin Laden’in sağ kolu olan, Özbekistan’da dünyaya gelen ve Afganistan Talibanlarının Kuzey Cephesi’nden sorumlu bulunan Cuma Namangani (Cumabay Hociev) eğittiğini yazdı. Londra’da öldürülen Litvinenko, 1996 – 1997 döneminde FCB’nin Dağıstan Enstitüsü’nde okuyan Al-Zauahiri’den sorumlu olduğunu dünyaya duyurdu.

 

Bu bilgiler, Bulgar Örgütlü Suçlarla Mücadele Genel Müdürlüğü (GDBOB) görevlilerinden biri olan Miroslav Pizov’un 2013 yılında “Nuvel Obzerver” dergisinde çıkan yazısında, Al-Zauahiri 90’lı yılların başında Rodopların Velingrat yöresinde geçirdiği günleri anlattı ve olayları doğrulandı.

 

Uluslararası terör örgütlerinin başında Rusya istihbarat akademileri mezunlarının bulunması bugün artık herkesi düşündürüyor. Çünkü işaret edilen yıllar, bugün artık çok yaygınlaşan uluslararası terörün daha 1970’lerde mayalandığını, Arap dünyasına taşındığını gösteriyor. Bu açıdan Rusya askeri uçaklarının Suriye’yi bomba yağmuruna tutması ve terörcü başı diktatör B. Esadı desteklemesi; PKK ve PYD gibi Kürt terör örgütlerine kol kanat açması, Türkiye’de iç savaş başlatmak isteyenlere moral verilmesi çok derin anlamlıdır.

Son 4 ayda Rus propagandasının Ankara’yı hedef alması, siber saldırılar ve anarşi kışkırtmaları kayda değerdir. Yakın Doğu’ya ve Arap ülkelerine bundan 50 yıl önce ekilen tohumlar bugün artık meyve vermeye başladı mı?

 

Brüksel patlamalarındaki ölü ve yaralılar 40 devletten ve 40 milletten.

Teröristler dünyaya savaş açmış durumda! Canlı bomba olan 2 kardeş Belçika vatandaşıdır. Sanki “canlı bomba” olmaları için KGB okullarını bitirmesi gerekmiyor. Ne köpekler ne de lezarlı röntgenler teröristlerin üzerindeki bombaları okuyamıyor. Teröristler devlet makamlarından bilimsel teknik bakımından daha ileri gibi. Teröristlerin kimliği silinmiş. Modern Avrupa uygarlığı kimlikleri hiçlenmiş bombacılar yaratabiliyor ama onlarla nasıl mücadele edileceğini bilemiyor, terör sınırlarını çizemiyor, Avrupa’nın kalbi Brüksel saldırı hedefi oldu. Güvenlik güçleri felç oldu. Bulgaristan gibi ülkelerde ordu ve polis güçleri bostan korkuluğu terör hedefleri dikip tatbikat yapıyor. Yeni tuzaklara düşmemek için birlik olalım! Brüksel’de ve Paris’te terör olaylarına ağlayıp, Ankara ve İstanbul trajedisine içten içe sevinenlere sözüm var.

Bu dünya etme bulma dünyası, ne ekersen onu biçersin. Başkasının acısına sevinme, başına gelir! Gelmesini istemiyoruz ama ilahi adaletten de kaçan olmuyor.

 

Devam edecek.

Konu:  Terör sorunu, sığınmacı problemi olmaktan fazla, Avrupa’da uyum sağlayamama kaynaklıdır. Toplum korktu mu?

Reklamlar