BGSAM
Konu: Sosyolojik analiz
Bulgaristan nüfusu yedi (7) dakikada bir (1) kişi azalıyor. Her sene seksen bin (80 000) kişi azalıyoruz. Yakın zamanda nüfusun % 60’ının altmış (60) yaş üzerinde olacağı resmen açıklandı.
Baba ocağını terk edip dış ülkelerde geçim bulunca yerleşenlerin oranı artıyor. Batı üniversitelerine okumaya gidenlerin ancak % 22’si geri dönüyor, hayal kırıklığına uğrayanlar alıp başını okudukları ülkelere geri dönüyorlar. Bu sayı son yıllarda sabitleşti – yılda yirmi beş bin (25 000) kişi sakırgadan kaçan kuşlar gibi kaçıp gidiyorlar.
Yeni tabloda üç eğilim var.
Çingene nüfus artıyor, 2030’larda ulusal nüfusun % 51’ini aşacak. Etnik Bulgarlar eriyor ve azalıyor. Türk nüfus ise yavaşça da olsa çoğalmaya devam ediyor, Bulgaristan vatandaşlarının % 14’nü oluşturuyor.
Bu konular üzerinde kitaplar yazan ve görüşlerini basında açıklayan akademisyen Prof. Petır İvanov nüfusun azalmasından sorumlu olarak Hak ve Özgürlük Partisi milletvekillerinden Sosyalist Parti hükümetinde Başbakan Yardımcısı olan Emel Etem ile Sosyal Sorunlar Bakanı olan Dr. Hasan Ademov’un “bizzat sorumlu olduğunu” vurgulamaktan geri durmuyor.
Bu gidişle son dönem Kültür Bakanı olan Vejdi Raşidov’un da Bulgar kültür ve sanatının bunalım dönemecinde olmasından suçlandığını işitirseniz, lütfen şaşmayınız. Bu asırlık bir aksi sedadır ve uzun zaman yankılanacak benziyor.
Ulaştırma Bakanı olan Vidin’li Roman Dimitrov’un da demiryollarının durumu üstüne bilgi alması için trene bindirildiğini gördük, çünkü feci durumdan o sorumluymuş.
Profesör İvanov’un kanısına göre, “nüfus hareketleri” devletin en gizli sektörlerinden biri olduğundan dolayı, “Türklerin yönetimine ve kontrolüne bırakılması stratejik yanlıştır” diyor. Yıllardan beri bir Bulgar aile 1 evlat yetiştirirken, Çingene gettolarında her hanenin en az 3 – 4 evladı var. 1965 – 1990 resmi istatistiklerinde Bulgaristan’da ne fazla, ne az, hep üç yüz kırk bin (340 000) Çingene vardı. Yalan istatistiklerle durum değişti mi?
Genç Türk aileler ise çocuklarını Türkiye’de eğitmeyi istiyorlar. Yaz aylarında Türk bölgelerinde nüfus % 14 oranında çoğalmaya başladı. Emekli göçmenler yazı kendi öz evlerinde, memleketlerinde geçirmeye alışıyorlar. Bu nüfus hareketi genel statiğe henüz yansımıyor.
Yeni eğilimde bazı illerde etnik Bulgar nüfusun tamamen yok olduğu dikkati çekiyor.
Bulgar nüfusu azınlıkta kalan ilk il, Kuzey Batı yörede Tuna ili Vidin oldu. Burada Romen nüfus artık nicel çoğunluğu elde etmiş, sosyal ve politik yaşamdaki nitel değişikliklere uzanmaya çalışıyor. Nüfussuzlaşma eğiliminde başı çeken illerimiz ise genellikle Pomakların yaşadığı Smolyan (Paşmaklı) ile Türk nüfusun ağırlıklı olduğu Razgrad öncülük ediyor.
Eski bir madenci, orman işletmeciliği ve hafif sanayi merkezi olan Orta Rodop bölgesinin insansızlaşması 26 yıldan beri hızla devam ediyor. Burada Rudozem ve Madan yöresindeki kurşun çinko madenleri ile uranyum ocaklarının kapanması, tarımsal üretimin omurgası olan tütüncülüğü unutturma siyaseti ve patates üretimine de AB’den sübvansiyon sağlanamaması geçim kaynağı olarak yalnız hayvancılığı ve şifalı bitki, yaban meyve gibi yan gelir kaynaklarını bıraktı.
Bir yandan köylerden çekilen nüfus 1990’dan sonra ilk yıllarda olduğu gibi Sofya, Plovdiv, Varna, Burgas ve Rusçuk gibi büyük kentlere akımını artık değişti. İç göç genelde ana yollar boyundaki kentlere, demir yolu kavşağı şehirlere yöneldi. Bu yerleşim yerlerinin hizmet sektöründe iş olanakları sanki daha geniştir. Örneğin Kırcali ilinde Mestanlı (Momçilgrat) yeni bir hafif sanayi ve eğitim-kültür merkezi oldu. Tırgovişte ilinde Omurtak şehrinin bu gibi önem kazandığı gözleniyor. Razgrat ilinde ise, nüfus İsperih, (Kemaller) ve Dulovo (Ak Kadınlar) dolayında toplanıyor. Batı Rodoplar’da Bansko şehri kış turizmi, Sandanski ise ticaret merkezi olarak önem kazandı
Son dönemde ülkede geçimin üç ana kaynağı oluştu.
Birincisi, küçük ölçekli sanayi üretimleri dışında, asgari ücret bazında inşaat (konut ve yol yapımı) ve turizm gibi sektörlerde asgari iki yüz elli- üç yüz elli Euro (250 -350) işçi ücreti ödeyen sektör.
İkincisi, olağanüstü düşük olsalar da, yoksulların bel bağladığı tek kaynak olan, emekli maaşları ve sosyal yardımlar ağırlık kazandı. Burada önemle vurgulamak istediğimiz nokra, Türkiye’deki soydaşlarımızın emekli olma zamanı gelince kendilerinden vatandan kovuldukları yıllar için ek prim ödemeleri istenmesinin yasa dışı olmasıdır. Bu soydaşlarımız Türkiye’de kendi istekleri üzerine göç etmediler, kovuldular da geldiler ve emekli primlerinin devlet tarafından ödenmesi tamamen insan hakları istemlerine uygun olacaktır. Bu açıdan iki ülke ilgili makamları arasında görüşmeler yapılması ve sorunun çözüme bağlanması ve bu ek ödeme isteklerinin durdurulması yerinde olur. 26 bin soydaşımız halen Bulgar NOY –Ulusal Sigorta Kurumundan maaş almaktadır.
Üçüncüsü geçim kaynağı – 2015 başından beri dış ülkelerde iş bulan ve evde bıraktığı yakınlarına el uzatan ve toplam miktarı beş yüz milyon leva (500 000 000) olan yardımlardır. Memur tabakasının en büyük kısmını belediye ve muhtarlık görevlileri oluştururken, 30 bin paralı er ve paralı subayı olan Bulgar Ordusu’ndan iki (2) defa daha kalabalık olan polis elli yedi bin (57 000) kişiye istihdam veriyor.
1990 başında üç milyon yedi yüz bin emekçiden oluşan Bulgar işçi sınıfı ordusu, on beş bin iki yüz (15 200) olan “A” ve “B” kategoriden büyük ve küçük ölçekli üretim ünitelerinden % 90’nı çöktü. Çeyrek asır önce Bulgar sanayi ekstanziv üretim teknolojisiyle donatılmıştı. Modern üretimle rekabet kavgasında pes etti. Bu arada on altı (16) iplik ve pamuklu dokuma, ipekli dokuma ve hazır giyim tesisi, çocuk tekstili, maması ve tarım ürünlerini işleyen konserve fabrikalarının vb. kapanması işçi sınıfını önce sokağa attı, sonra da dış ülkelere yöneltti. Bu sektörde ayakta kalan birkaç ilaç ve kozmetik ürün tesisidir. Örneklemek gerekirse, toplam 42 bin işçinin çalıştığı Filibe’ye bağlı Karlovo belediyesi ağır metal ve hafif sanayi tesislerinde bugün ancak dört bin (4 000) kişi istihdam bulabiliyor. İki yüz seksen bin (280 000) ton ham tütün üreten ülkemiz, bugün otuz (30) bin ton tütün üretimi için Avrupa Birliği’ne el açıyor. On sekiz (18) sigara fabrikasından sadece Blogoevgrad, Sofya, Haskovo ve Stara Zagota tesisleri ayakta kaldı.
Üretim geleneklerimiz altüst oldu. Ağır sanayi tesislerinden Burgaz petrol rafinerisi ve birkaç çimento fabrikası, hafif sanayide ise, birkaç konserve atölyesi, ayçiçeği tesisi ile değirmen üretime devam ediyor. Böylece ekstanziv yani daha fazla el emeği gerektiren teknolojilere dayanan sanayimiz 20 yıl önce çöktü, fakat yerine yürüyen üretim sistemi, otomasyona, elektroniğe dayanan üretim kurulamadı. Sanayimiz bir yatırım alanı olarak boştur ve yatırımcılarını beklemeye devam ediyor.
1990’da Bulgar tarım kooperatiflerinde bir milyon altı yüz bin (1 600 000) iri baş hayvan kayıtlı iken, bu rakam sekiz (8) defa azalarak 2015’te yüz yirmi bine (120 000) düştü. Cins ıslahıyla süt üretimi artarken dış etkenler sonucu Rusya pazarının tamamen kapanması sektöre ağır günler yaşatıyor. Şu anda Bulgaristan’ın Rusya Federasyonuna dış satımı tamamen durmuş durumdadır. 1980 yılında Bulgaristan’da on beş milyon (15 000 000) koyun vardı. Bu rakam 10 defa azalırken, keçi sayısı yaklaşık elli (50) kat arttı. Aynı özellikler son yıllarda üretim artışı kaydeden ama sürümde dar boğazına düşen, şarap sanayi için de söylenebilir.
Özetlemek gerekirse, Bulgaristan’ın 1984’te Rusya’ya yıl ortalaması günlük sanayi ve tarım ürünü dış satım hacmi olarak 386 vagon ve 78 TIR’la ortaya koyula bilirken, şimdi Rusya’ya ihracatımızın kesildi derken, bu ürün depolara toplanmıyor. Patates ve domatesten, biber ve karpuza kadar birçok tarım ürünü –meyve ve sebze – son yıllarda ithal ediliyor.
Çağını yaşayan sanayi donatımının üretimden alınması, modern teknoloji olarak diriltilemedi. Bunu gerçekleştirebilmeye ne sermaye, ne proje, ne de ham madde bulunabildi. Kadro yetiştirilmedi. Önceki dönemde ekonominin damarlarında kan olan ucuz elektrik enerjisi üretimi altı (6) atom santraline dayanıyordu. Balkanlarda ve Avrupa’da en ucuz enerji kullanan üretim dış pazarda aranıyordu. AB’ye girme şartı olarak dört (4) adet atom santralimiz kapandı. Yenileri kuramadık. Rusya ve Ukrayna’dan ihraç kömür yakan termik santraller de kapanırken, elektrik fiyatı fırladı ve yaşamı dinamitlemeye başladı. Ne ki, şu dönem Bulgar enerji sektörü çöküş devrine girdi. Sektör için AB’den alınan yatırım paraları hedefe yönelik kullanılmadı.
Bu arada Karadeniz – Burgas’da büyük ölçekli bir petrokimya tesisi ile dört (4) adet suni gübre fabrikamız vardı ki, eski kıtada kimya sanayi dikkate alınan ülkelerden biriydi. Rusya 1994’ten başlayarak doğal gazı Bulgaristan’a da uluslararası Pazar fiyatları üzerinden satınca sektör durdu. Plevne ve Vratsa’da binlerce kimya işçisi sokaktadır.
Bu örneklemeler, ülkemizin çok ciddi ekonomik sorunlarla yüz yüze olduğuna işarettir. Ekonomik gelire dayanmayan bir sosyal yaşam düşünülemeyeceğine göre, hiçbir sektörde rekabet edemeyen serbest pazar ekonomimiz yeni koşullara yenik düştü. Ayakta durabilmenin ağır yükü altında eziliyor. Belediye gelirlerini sınırlayan yeni durum yerleşim merkezlerinde alt yapı çöküşünü beraberinde getirdi. Elektrik faturasını ödeyemeyen köylüler elektrik kullanmak istemiyor. Hastane ve okullar da aynı sorunlarla yüz yüzedir.
Bu sebepledir ki, 2. dönem iktidar olan Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişimi İçin GERB Partisi 2014 genel seçim vaatlerinde ilk yerde “eski prefabrik dairelere manto giydirelim” dedi. Bu tip konutlardan % 30’unun ömrü 10 yıla düştü. Mantolanınca ısı tasarrufu yapmak da amaçlanıyor. İkinci olarak ise, delik deşik eski yolların yerine iki şeritli ana yol yapımına öncelik tanındı. “Kapı Kule” sınır kapısından giren araçların Bulgaristan yollarındaki çilesini herkesçe bilir. Hükümet bu yıl 136 km demir yolunu kapattı. Devlet yatırımıyla modern üretim tesisi kurulması henüz ön görülmüyor. Bütçede ana gelir kaynağı olarak KDV, fonlar ve gümrük gelirleri gösteriliyor.
2007’de Avrupa Birliği üyesi olan Bulgaristan, AB standart ve istemlerine göre yatırım gerçekleştirmede sorun yaşıyor. 1994’te kooperatifçi tarım düzenini bozan ve tarımsal uğraşıyı irili ufaklı özel üretime çeken ülkemiz, Brüksel’in büyük ölçekli ve tek elden yönetim istemlerine ayak uydururken zorlandı. Bu istemler ancak, on bin (10 000) dekar gibi büyük toprak parçaları işleyen – buğday, mısır, ayçiçeği – üretimi yapan, katmana yaradı. Makineleşmeye dayanan büyük ölçekli tarım üreticileri sektörde egemen oldu. Az topraklı köylülerse avlu bahçelerine kapandı. AB yardım ve teşvik paraları % 90 oranında büyük toprak sahiplerine akıtılıyor. Silistre bölgesi ve Dobruca’nın insansızlaşması nedenlerinin temelinde olan bu. Tarımsal tekelleşme, toprağın ve kaynakların bir avuç zengin elinde toplanması, yeni bir yapılanma oluşturdu ki, biz Bulgaristan Türkleri olarak bu strüktürün içinde yok gibiyiz. Yeni durumda ülkede Türklerin güçlü olduğu teknik ürün üretimlerine – tütüncülüğe önem verilmiyor. Üstüne üstelik tarım üretimi, hafif sanayiye ham madde kaynağı olmaya özendirilmiyor.
Nüfus ve ekonomi, sosyal yapının kökten değişmesi, Bulgaristan’da sağlık ve eğitimi de kökten bozdu. İnsansız kalan köylerde sağlık merkezleri, eczaneler ve anaokulu ve okullar kapandı. Demokrasi gelmesiyle okul mevzuatında reform yapılmadı. Yenilenme okul kapatma şeklinde boy attı. Köylü öğrenciler önce yakın kasaba okullarına toplandı. Okul hizmetleri giderek burada da suyunu çekti. Modernleşemeyen, batıl tedavi yöntemlerini aşamayan, genel sefilleşmenin pençesinde çözümsüzlük ve çaresizlik yaşamaya başlayan sağlık sektörü, yılda beş yüz (500) doktorun hastaneleri terk edip Arap devletlerine, Batı Avrupa ülkelerinden Malaysiya’ya kadar dağılmaya devam etmesinin doğurduğu problemler içinde bocalıyor. Yapılan bir araştırma genel nüfusun % 40’nın sağlık sigortası olmadığını, Çingeneler arasında bu oranın % 85, Türkler arasında ise % 65 olduğunu gösteriyor.
Sağlık sistemi ile birlikte eğitim sistemi de köklü ve içeriksel bir reform için el atıyor. Ne yazık ki, devlet kaynakları bu değişikliklerin gerçekleştirilmesine olanak verecek durumda değildir. Bulgar eğitim sistemi elektronik çağ istemlerine ayak uydurabilmesi için karşılıksız büyük yatırımlar bekliyor. Sabrı tükenen yeni zenginler Bulgarlar çocuklarını özel okullarda İsviçre vb. ülke kolejlerine okumaya gönderirken, lise bitiren gençlerin % 18’ı de Batı Üniversitelerinin kapısını çalıp açmaya çalışıyor.
Bu genel durum içinde var olmaya devam eden ve Bulgaristan nüfusunun % 12’sini oluşturan ve genel azınlık nüfus içinde de % 20 olan Türkler genellikle Güney Doğu Rodoplar, Gerlovo, Deliorman, Dobruca ve Tuna Kıyısında yaşıyor.
Son dönemde en önemli Türklük merkezi olarak gelişen şehirler Kırcaali, Şumen, Razgat vb. olmaya devam ediyor. Bir yandan yok ile var arasında var olabilme mücadelesi veren azınlığımız aynı zamanda son imkânlarını da toplayarak dünyaya kendini göstermeye, geçen asırda spor ve sanat dallarında parlayıp kendini dünyaya kabul ettirdiği gibi, şimdi de ezikliği ve sefilliği yenerek, biz de varız demek için elinden geldiğince seferber oluyor.
Lütfü Ahmedov’u, Naim Süleymanoğulu’nu ve Halil Mutlu’yu ve diğer başarılı soydaşlarımızı örnek alarak yükselme yolunca tırmanmaya devam ediyoruz. Bugün aldığımız bir habere göre, Kazanlık şehrinden kızımız Sebil Amerika Birleşik Devletleri’nde en iyi piyanist ödülü kazandı. Aynı alanda 2014’te parlayan Şumnu’lu Hasan ile İbrahim kardeşler Malta gençlik festivalinde Avrupa ikincisi oldular.
Okulumuz yok, radyomuz yok, TV programımız yok, bir ulusal kültür kulübümüz, bir basın evimiz bile olmasa da hayatın her dalında biz de varız mücadelemize devam ediyoruz. Yaşasın Bulgaristan Türklerini kanatlandıran UMUT!