nedim birinci

Dr.Nedim BİRİNCİ

Konu: Anayasa delindi, meşruluk bitti.

Demokrasinin dogmaları arasında belki de en temel ve en çekici olanı GENEL SEÇİM HAKKIDIR. Dünyaya yeni tarih yazdıran Büyük Fransız Devrimiyle hayat hakkı kazanan eşitlik, kardeşlik ve özgürlüğün getirdiği en büyük kazanım hiçbir ayrım yapılmaksızın tüm vatandaşların seçimlere eşit olarak katılma, seçilme ve seçme hakkıdır. İşte bu noktada demokrasimiz yara aldı.

Kısa tarihçe:

Bulgaristan’a bu yasal hak 16 Nisan 1879’da Veliko Tırnovo Kurucu Meclisince 49 Türk ve Müslüman temsilcinin (milletvekili) da katılımıyla hazırlanıp onaylanan ve 4 Aralık 1947’ye kadar yürürlükte kalan Tırnovo Anayası ile sağlanmıştır.

4 Aralık 1947’de çağrılan Bulgaristan Halk Cumhuriyeti Büyük Halk Meclisi Tırnovo Anayasası’nı değiştirdi ve 18 Mayıs 1971’e kadar yürürlükte kalan yeni bir Anayasa onayladı. 1971de Bulgaristan’ın gelişmiş sosyalizm yani totaliter düzen Anayasası kabul edildi ve 19 yıl değiştirilmedi. Bu 3 Anayasa Bulgaristan vatandaşlarına sözde eşitlik tanırken, seçmen hiçbir zaman kendi milletvekilini gösterip seçemedi; majoriter sistem uygulanmadı; temsili meclise, 1945’e kadar Çarın ve ona yakın olan burjuva partilerinin gösterdiği adaylar, daha sonra da Bulgaristan Komünist Partisi’nin (BKP) ve totaliter rejimin güvendiği kişiler seçildi. 1934 faşist askeri darbesinden sonra Anayasa bir süre geçersiz kılındı.

Sosyalist demokrasi halk adına var olsa da, hiçbir dönemde direk demokrasi uygulamadı, halkın iradesine saygı göstermedi, memleketimizde yaşayan azınlıklara derneklerde, sendikalarda, kulüplerde veya partilerde örgütlenme haklarını hiçbir zaman tanımadı, azınlık nüfus hep baskı altındaydı. “Kimliksizleştirerek asimile etme” sözü dönem anayasalarında yer almasa da devamlı terörize edilip eritilerek Bulgarlaştırılmaya çalışıldı.

Yeni durum:

1990 Haziran’ında yapılan ilk özgür Büyük Halk Meclisi (BHM) seçiminden 25 yıldan sonra Sofya parlamentosu – 28 Temmuz 2015 günü – temel Anayasal haklarımızdan olan DOLAYSIZ DEMOKRASİYİ rafa kaldırdı. Anayasamıza göre, BHM’nin başat ve esas görevi Anayasa’da değişiklikler yapmaktır. Bu değişiklikleri olağan meclis bileşimi yapamaz. Bu amaçla BHM hem mutlak çoğunluk usulü (majoriter) hem de nispi yani oranlı (propotsionel) sisteme göre seçilir. 1990’da bu iki seçim sistemi de uygulanmıştı.

28 Temmuz günü yani geçen Salı, Sofya meclisi Cumhurbaşkanı Plevneliev’in Ekim ayında yapılması öngörülen belediye seçimleriyle birlikte, yürürlükteki Genel Seçim Yasasının 3 maddesinde düzeltme öngören bir halk oylaması (referandum) yapılması önerisinde bulundu.

Bu öneri 2014’te 526 bin seçmen imzasıyla istenmişti.

Meclis, başlıca GERB ve HÖH / DPS oylarıyla olmak üzere, milletvekillerinden yarısının majoriter sisteme göre, yani halkın gösterdiği adaylardan seçilmesi ve seçime katılmanın tüm vatandaşlar için mecburi olması teklifini ret etti.

Böylece, Anayasamızın 1. Maddesi: “iktidarın kaynağı halktır ve halkın egemenliğini kısıtlamaya kimsenin hakkı yoktur” temel ilkesi delindi, yok sayıldı. Halkın milletvekili adaylarından bir kısmını gösterebilmesi bir kitle talebidir. Yasaklanması anayasal temel haklarımızdan birinin –seçme ve seçilme – hakkımızın çiğnendiği anlamına gelir. 526 bin imza, Bulgaristanlı oy kullanan seçmenlerin üçte birinin iradesidir. Onlar milletvekili adaylarının parti merkezlerinde, demir parmaklıklar ardında silahlı korumalı “saraylarda” gizlenenlerin göstermesine karşı baş kaldıranlardır. Parti listelerine göre seçilen milletvekillerinin hiçbir işe yaramadığını herkes gördü. Parlamento sandalyelerinde bu defa hiçbir konuda fikir sahibi olmayan, bütün gün işaret bekleyen, hazırlıksız, hizmetkâr ruhlu, şahsiyetsizlerle oturuyor. Meclisin bu bileşimiyle biç bir reform yapılamayacağı gün gibi ortadadır. Halkın kendi adayını özgür seçme ve seçilme hakkını yaralayan, hiçe sayan bugünkü meclis zihniyeti ortalıkta dolaşmayan herhangi bir diş güce hizmet verirken, ani bir saldırıyla Anayasamızı direk saldırıyla ölümcül biçimde deldi ve tatile çıktı. İktidar yolunu halka kapayanların cüzdanları bir daha doldu taştı.

Ana görevleri, dış borç alıp çalmak, ayakta kalan son işletmeleri de talan etmek; Avrupa Birliği’nden gelen paralardan halka koklatmamak; önüne geleni dolandırmak; halka düşmanı “ibrikçileri” pohpohlamak; diğer hizmetkârları yemlemek olan ve bunu yaparken milli menfaatleri her gün çiğneyen yapmayan bugünkü meclis terkibi, çapulcular çetesini andırıyor. Derme çatma B. Borisov hükümeti 7 aylık sürede miadını doldurdu. Komple onarıma giriyor.

İlk etapta, hiçbir işe yaramayanların başında gelen Kasim Dal tarafından yönetilen Onur ve Özgürlük Partisi’nin de katıldığı, hükümet ortağı Reformcu Blok’tan son derece bihaber, beceriksiz kadroların yönettiği sağlık, eğitim ve adalet vb. bakanlıklar sektör olarak çöktü. Bu bakanların görevden alınması halk isteği ile oldu.

GERB iktidarında başka bir yama olan, Türk ve Müslüman düşmanlığı, “ötekileştirme” ve ırkçılık körüklemeden başka bir işe yaramayan sözüm ona “Yurtsever Cephe” (PF) partisinin de siyaset sahnesinden inme zamanı geldi. Yürümeyi beceremeyen ama ötmeyi deneyen ırkçı tayfa şiddetlendirdiği düşmanlık söyleviyle 2015’te ülkemizde birçok isyanın patlak vermesine vesile oldu. Kabinedekiler arasında işten anlamayan, uzmanlığı olmayan, hatır için parti listesinden meclise girmişlerin çoğunluk olması ülkemizi borç barağı felaketine sürükledi. Dış politikada Amerika ve NATO’nun PKK ve DEYAŞ’a karşı yeni uluslar arası anti-terör kararlılığı karşısında “bizden de asker istenirse” dehşetine kapılmış tiril tiril titriyor.

Yeni siyasi ortamda, Türkiye’ye karşı diyecek sözü olmayan bu hizmetkâr zihniyetin iktidardan mutlaka uzaklaştırılmaları ulusal zorunluluk olmuştur. Ne pahasına olursa olsun iktidarda kalma, ne olursa olsun mecliste kalma zihniyeti ülkemizi diktatörlüğe taşıyor. Görüldüğü üzere dayatılan durumun savunucuları önce Anayasamızın 1. maddesini deldiler. Yasal olmayan yeni bir siyasi ortam oluştu. Buruna gelen kokularda, DPS lider takımının belirleyici parmağı olduğu tamamen kesinleşen son banka soygunu faillerinin açıklanmasından, partide yüksek mevki alan kadrolara karşı devam eden davaların akıbetinden çekindiği için yargı sisteminde değişikliklere kesin karşı çıkan, bütün çözümleri erteleyen HÖH kaymak takımı zihniyeti aslında en çok musalla taşının kaldırılmasından korkuyor.

Vedalaşma gününün yaklaştığını hissettiğinden Anayasa’nın ve özgür seçmen haklarının rafa kaldırılmasına oy verdi. Mebus ömrümüzü uzattık rahatlığıyla tatile gittiler. Biz ise, haklarımızı elde etmek için ayaklanmıştık! Bu davada memleketimizden baba ocağımızdan kovulduk! Çocuklarımız vatan kokusu nefes edemeden büyüdü. Çok yazık oldu. Bizi aldatanlar şimdi hepimize kıydılar. Tongaya düşürüldük. Hiç biri öncelikle halktan, halk iradesinden, halkımızla yüzleşmeden korktuğunu gizleyemedi.

Olayın özü nedir?

Anayasamıza göre her politik parti seçmenlerini şu ya da bu şekilde seçime katılmaya davet edebilir. Salı gün yapılan oylamada seçmenin kendi adayını göstermesi ve seçmesi yasaklandı. Majoriter seçim sistemine yasak konması; direk demokrasiye indirilen bir darbe, hak ve özgürlüklere açılan yaylım ateşidir.

Evet, bugünkü Borisov hükümeti de olmak üzere, gücünü diktatörlükten ve seçmeni korku içinde yaşatmaktan alan bütün partiler genel seçim hakkının kısıtlanmadan kullanılmasından korkmuştur. Bu olunda korkmayan bir güç varsa o da seçmen kitlesidir ve siyasi anekdotlarda “kedi olarak adlandırılır ve fıkrası da şudur: Ben kendisi hakkında sıçanların ne düşündüğünden rahatsız olan kedi görmedim: Evet bu oyunun kedisi ve oyun dağıtıcısı kedidir. Zavallı politikacıları indiren ve bindiren hep o olmuştur. Politikacı seçmenden korkar, yalanlarının ortaya çıkacağını düşündükçe stres geçirir. Bir haftadan beri HÖH-DPS iri yalancıları da yaklaşan seçimlerde hangi yalanı kıvıracaklarını düşündükçe gözlerine uyku girmiyor. Amma son yapılan hamleleri ile Tatilleri zehir oldu.

Bulgaristan’da seçerken ve seçilirken eşitlik duygusu ağır yara aldı. Vatandaşın insan olarak eşit olma UMUDU ezildi. Bundan böyle, ancak bir an için de olsa zenginle fakır, okumuşla cahil, işçi ile patron, partinin sıradan bir üyesi ya da yakınlıkduyar (sempatizanı) ile başkanı arasında eşit durum olmayacaktır. Bu sayfa kapandı. Fransız devriminden kalmıştı ve kardeşlik ve özgürlükten sonra eşitlik de çöpe atıldı. Seçilecek aday gösteren ve ona oy vermek zorunda kalan farklı kişiler olacak!

Adayı parti başkanlığının göstermesine küskün olanlar yıllardan beri seçimlere katılmaz oldu. 1990’da % 92 oy kullananların % 50’si artık sandığa gitmiyor. Bu ölümcül darbeden sonra artık seçilme hakkımız yok. Biz soydaşlardan şimdiye kadar seçilen hiç kimse olmadı. Biz artık hakkı olanlar ve haklarını kaybetmiş olanlar olarak ikiye ayrıldık. Fakire fukaraya meclis kapıları kapandı. Yalnız haklarımız değil, hak arama davamız da askıya alındı.

Topu başkasının üzerine atma çabaları.

Gazeteler Cumhurbaşkanı Plevneliev ile alay edildiğini yazdı. Milletvekillerinin lakın iradesinden ve gerçek demokrasiden korktukları gün, korkuları gün ışığına çıktı. En fazla korkan milletvekillerinin başında HÖH-DPS’liler var. Durum yürekler acısıdır. Utanç vericidir. Milletvekillerimizi seçmenimiz kendisi gösterebilseydi ve kendisi seçseydi gizli kapaklı kişiler, ajanlar, damatlar, bacanaklar, çotanaklar, hırsızlıkta ortaklar, birlikte dalavere çevirenler, hafiye dosyası olanlar, “Belene” adasına muhbirlik, ispiyonlamak için girenler vs. meclise giremeyecekti. Yeni durumda da demokrasi onlar için ballı börekli özgürlük olmaya devam ediyor. Sofralarda halkın lokmasını başkaları yiyip içiyor. Meclistekilerin savunduğu halkın hakkı, hukuku, menfaatleri ve adaleti değil, hırsızların kellesidir.

Bu milletvekillerinden reform yapmalarını beklemek abes olur. Şu günlerde çok konuşulan ADALET REFORMU mu, hayır onu da hiçbir zaman yapamazlar, çünkü ne yapılması gerektiğini bilmedikleri gibi, 16 Büyükelçiliğin ve Brüksel Hukuk Komisyonunun baskısını bile doğru algılayamıyorlar.

Şimdi Bulgaristan’da savcıları YÜKSEK YARGI KONSEYİ (YYK) üyesi olan yargıçlar seçiyor.

Olacak iş mi? Dünyanın neresinde görülmüş!

Üstüne üstelik YÜKSEK YARGI KONSEYİ üyelerini de meclis seçiyor. Bu politik atama yargıçları sımsıkı kendisine bağlamışlar. Politikacılar, meclis her gün yargıyı boğuyor. Delyan Peevski’nin neden tutuklanıp yargılanmadığı, Biserov’un neden ortalıkta dolaştığı, Ak Kadınlarlı Severin neden hapiste olmadığı daha iyi anlaşılıyor şimdi.

Şöyle bir incelik de var. Bizde Yüksek Temyiz Mahkemesi (YTM) ile Yüksek İdari Mahkeme (YİM) Başkanlarını Cumhurbaşkanı atıyor. Bağımsız ve tarafsız bir yüksek yargı organı kurulabilmesi için Cumhurbaşkanı’nın bu iki atama ile ilgili YÜKSEK YARGI KONSEYİNDEN (YYK)gelecek herhangi bir öneriyi dikkate almaması gerekir. Bugünkü durum şöyledir: YYK “İvanov” adında bir vatandaşı YTM veya YİM Başkanlığına önermiş olsa, Cumhurbaşkanı bu teklifi onaylamazsa, aynı “İvanov” ikinci kez önerildiğinde onaylamak zorundadır.

Çok komik bir durumdur, Cumhurbaşkanı üzerine çullanmış bir dayatma mekanizması sürekli baskı uyguladığı gibi, Cumhurbaşkanın kendi başına karar alma hakkı olmasa da, adalet sistemindeki yolsuzluklardan son hesapta sorumlu olan kişi bizzat kendisidir.

Adalet sistemimizde çok köklü değişiklikler yapılması gerekse bile, bunları ancak Büyük Millet Meclisi yapabilir. Fakat bu büyük bileşimi seçme iradesi bugün ezilmiştir.

Artık herkes Anayasa’nın delindiğini ve delik kalburla su taşınamayacağını bildiğinden, köklü dönüşüm yeniden gündem olmuştur. Hadi hayırlısı.

 

 

Reklamlar