Ertaş ÇAKIR
Tarih: 24 Haziran 2021
Virüs, yasaklar, kapanma, aşı, kış ve bahar derken yaz Tekirdağ’mıza da geldi. Kirazın kırmızısı, allısı, beyazı, dutların karası bizi aldatırken, çileklerin mayhoşundan kaysıların sarısına sevdalıyız.
Silistre’de kiraz üstü yağmurlar, bereketi çatlatmış ve yok olası o uzadıkça iğrendiren kurtlar yok mu, her şeyi mahıv etmişler. Çok acı bir haber, kirazlık sahiplerinden fazla toplayıcılara acıdım, şarkı türkü söyleyip kamyon, kamyon mahsul toplayıp Avrupa pazarlarına gönderiyorlardı.
Türkiye’de bu gibi kurtların ve başka haşarata ilaç var da, Bulgar Avrupa Birliği kurallarına takıldı ya, dıştan alımı yasakmış. Bilirsiniz Avrupa’nın yasakları sıkıdır ve laf dinlemez, hatır sormaz…
Kısası havalar açtı. Ben işe gidip gelirken, üstat Namık Kemal’in Müze Evinin oradan geçiyorum. “Vatan Yahut Silistre” eserini defalarca okumuşumdur. Koskoca Osmanlı Devleti içinde “Vatan” hayalini, duygusal ve düşünsel gerçeğini doğuran yapıttır. Allah ve Padişah adına savaşan askerlerde Ya Vatan ve Ya Ölüm! İnancını doğuran yüce üstat. Yaptığı iş o kadar büyük ki, geri kafalılar onun Vatan toprağında, karada yaşamasını bile çok bulmuşlar, adalarda sürgün ve idareci olarak sürünerek geçmiş ömrü. Düşüne biliyor musunuz nasıl bir yüreklilik onun ki! Kıbrıs / Magaso’da sürgün iken, yazısı okunaklı 3 kâtip tutmuş ve 3 ciltlik Osmanlı Tarihini dikte ederken ecdadımızın tarih dehası olarak hayatımızın içinden Türk Vatanı, Türkiye sembol ve simgesini parlamış ve kalbi Türklükle çarpanlara kıvılcım saçmıştır.
Namık Kemal, 1840 yılında Tekirdağ’da dünyaya gelmiş gazeteci, yazar ve şair dir. Yurtseverlik, Hürriyet, Milliyet kavramlarına bağlı bir Tanzimat Devri aydınıdır. Bu kavramları Türk fikir hayatına dahil eden kişilerin başında yer almaktadır.
Onun şu sözleri de dünyaya derstir: “İnsan, dünyada sevdiği kadar yaşar.”
***
11 Temmuz’da 2021 tarihinde, Pazar gün erken seçim var.
Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK Tekirdağ İl temsilcisi olarak duyuruyorum. 11 Temmuz seçimleri erken meclis seçimidir. Bulgaristan’da ve 68 ülkede birden yapılacaktır. Türkiye’de 121 seksiyonda ve Tekirdağ’ımızda ve ilinde 18 seksiyonda oy vereceğiz. Bu seçimde bazı seksiyonlarda seçim makinaları da olacak ve arzu eden seçmen oyunu makinada kullanabilecektir. Şuna da işaret etmek istiyorum. Seçim günü, kendi şehrinde olmayan ve Tekirdağ ilinde bulunan misafir, ziyaretçi, turist, yolcu ve başka Bulgaristanlı soydaşlar seksiyonlarımızdan herhangi birine uğrayarak, bir deklarasyon doldurup oy verebilirler. Bu Deklarasyonun anlamı ise, ben oyumu burada kullanıyorumdur. Bulgarcası düzgün olmayanlara seçim makine ve sandıklarının bulunduğu okullarda eski öğretmenler ve Bulgarca yazısı düzgün gençler yardım edecektir. Dernekçiler ve DPS kadroları da hizmetinizde olacaklardır.
Seçim makinalarıise hiçbir kardeşimizi rahatsız etmesin. Yapacağımız iş şudur: Oy kullanma kartını makinanın kart hazinesine koyuyoruz. Karşınızdaki ekranda oy pusulaları anında kendiliğinden görüntülenecek ve sol taraftaki sırada 7 numaraya dokunduğunuzda Hak ve Özgürlükler Partisine oy vermiş olacaksınız. 20 saniyelik bir işlem. İsteyenler eski usulle oy verebilirler.
Bu ağır duruma nasıl gelindi?
Hepinizin bildiği üzere 4 Nisan 2021 tarihinde yapılan olağan genel parlamento seçimlerinde, son 10 yılda ilk kez olmak üzere, Sofya meclisi bileşimi yarı yarıya değişti, parlamentoya giren 6 partiden üçü yeniydi. Fakat eski partiler ile yeniler arasında temas ve diyalog kurulamadığından hükümet kurulamadı. Meclis kilitlendi ve dağıldı.
12 Mayısta 2 ay için seçim hükümeti kuruldu. Cumhurbaşkanı Rumen Radev erken seçim tarihi olarak 11 Temmuzu ilan etti. 5 Haziran’da seçim kampanyası başladı. Hükümetin ödevi şeffafö onurlu ve dürüst seçim yalmaktır.
Şimdiki erken seçimin bazı özellikler var. Bunlardan birincisi politik bunalım koşullarında yapılmasıdır. Bu politik bunalımı nasıl nasıl anlamalı ve anlatmalıyız?
Politik bunalımın ve şimdiki aşaması:
Önce şunu söyleyeyim, Bulgaristan politik bunalımı bir iki yıllık bir olay değildir, 2020 gece gösterileri de anlatmak istediğim gerginliğin ancak bir yan belirtisidir. Şimdiki gerginliğin 30 senelik bir geçmişi var desem de, asıl son 20 yılda derinleşerek sertleşti. 2 toplumsal kütle arasında amansız bir kavga ve boğuşma olarak sürüyor. Bu bir sınıf kavgası, sol sağ kavgası ve çatışması değildir, daha derindir.
Şöyle anlamayı deneyelim.
Olay bir halkın kendi içinde parçalanarak, Rusya’dan kopup Batı’ya dönme zorlukları şeklinde de anlayabiliriz. Toplum tam olarak 2000 yılda çatladı. Başbakan İvan Kostov (1997-2001) Batıya açılma ve reformlarla ilerleme çabalarını başlatmıştı. Reformları başlattı ama tamamlayamadı yolu kesildi.
Stop ediş, Başbakan II. Semiyon Saks Koburgotski hükümeti ile başladı. Moskova, Bulgar toplumunu sımsıkı pençesi içine aldı. “Batılaşabilirsiniz, ama Avrupa Birliği’nden gelecek paraların aslan payını bana vereceksiniz!” dedi ve baskılarını arttırdıkça arttırdı. O zaman Cumhurbaşkanı BSP-li Georgi Pırvanov idi. O, 3 oltayı birden yuttu.
Birisi “Belene” Nükleer Elektrik Santralı, 3 milyar Avro harcandı ve Ruslara dev ödemeler yapıldı. İnanır mısınız bilmem “Belene” NES’nin “Tapusu”, “Proje Dosyası” ve Mecliste bu konuda alınmış bir Karar bile yok. Durdurulması için halk oylaması yapılsa da, Borisov hükümeti 10 yıl “sömürge ülke vergisi” ödemelerine devam etti. İkincisi de “Balkan” gaz boru hattıdır. 2021’de tamamlandı. 3.200 000 000 (üç milyar iki yüz milyon) leva ödendi. Ne yazık ki, Ruslarla bu konuda imzalanmış anlaşmamız bile yok.
Anlatmaya çalıştığım, toplumun bir yarısı ülkeyi Moskova’ya, öteki yarısı da Batıya çekerken, Avrupa Birliği’nden gelen paralar toplam (29 milyar Avro) yatırıma gitmedi, Bulgar mafya ve oligarşisinin elinde kalırken, Büyük bir kısmı da değişik yolsuzluklarla ve sözde “yatırımlarla” Moskova’ya aktı. Ve bugün eğer ABD Başkanı J. Biden, Bulgaristan’ın Rusya’ya hizmetkârlık eden Delyan Peevski, Vasil Boikov ve daha birçok zenginine ve 68 şirkete birden “Granitski” ya da “Rico” yasası yaptırımları uyguluyorsa, ancak ve yalnız Batıdan gelen sosyal yardımların ve yatırım paralarının ülkede kalması ve gerçek projelere kullanılması içindir. Ahmet Doğan’ın sıkı dostu olan Peevski son 6 ayda Bulgaristan’daki malını mülkünü satmış ve yurt dışına 650 milyon Avro kaçırmıştır. Vasil Boşkov’un 3 milyar levasına el konmuş ve hakkında 18 dava açılmıştır vs. vs…
Sofya’da çıkan “Sega” gazetesinin geçen hafta yazdığına göre, Bulgaristan’ı 200 zengin aile yönetiyor. Devletin bütün parasını kontrol altında tutan toplam şahıs sayısı ise 15 000 (on beş bindir). Bu ailelerin Bulgar bankalarındaki leva hesaplarında toplam 200 milyar leva para bulunmaktadır. Bu paralar üretimden kazanılmamış yolsuzluklarla toplanmıştır, vergisi ödenmemiştir, alın teriyle kazanılmış, çalınıp çırpılmış, insanlar dolandırılmış, banka trezorları içine kamara yerleştirilerek, para birikimi izlenmiş ve göze kestirilenler polis ve diğer devlet kurumları baskısıyla soyulmuştur. Bu, çok acı ve büyük bir gerçektir. Polisler ve savcılık birlik olmuş ve bu yolsuzlukları gerçekleştirmiştir. Ve şimdiki seçimde bu para sahipleri birbirine sarılmışlar ve iktidardaki egemenliklerinden ödün vermemek için baskı yapmakta ve direnmektedirler. Bu öğle bir baskı ki, kışlık odun almak için Orman İşleri Dairesine başvuranlara, Oyumu GERB partisine vereceğim, imzasını atmadan, orman kestirmiyor, kış hazırlıklarını bile engelliyorlar. Ülkede durum ağırdır. Her oyun büyük önemi varç Katılım oranı % 56 olduğunda tüm milliyetçi, faşist güçler baraj (% 4) altı kalıyor.
Şimdiki bunalımın en önemli dalı felç olmuş hukuktur.
Bulgaristan’ın Batılaşması yani siyasetin Batı dünyasına açması 1997’de Bosna / “Srebrenitsa” katliamı sırasında Türkiye ve NATO Savaş uçaklarına (F-16 uçaklarına) hava sahasını açması ve Rus Savaş uçaklarına hava sahasını kapatmasıyla başlamıştı. Bu olayı 240 sandalyeli mecliste 137 milletvekili olan Başbakan İvan Kostov gerçekleştirmişti. Yıllardan 1999 idi.
Ne yazık ki 2001’de yapılan gelen seçimlerde İvan Kosto ve partisinden hiçbir milletvekili meclise giremedi. Bu da Rusya’nın Bulgaristan üzerindeki etkisinin ne kadar güçlü olduğuna büyük kanıttır. Bu etkiyi Doğan desteklediği için Kostov kendisine “Bulgaristan’ın laneti” demiştir.
Buna rağmen Batılaşma yolunda atılan ikinci adım, 2004 yılında Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisinin özel garantörlüğünde Bulgaristan’ın NATO’ya üye alınmasıyla fiilen atılabilmiştir.
Üçüncü adımı da, 2007 yılında Bulgaristan Avrupa Birliğine üye alınmasıdır, ne ki burada “hukukun üstünlüğü, adalet ve güvenlik” gibi 3 ana unsurun eksik olduğu saptanmış ve en kısa bir zamanda bu eksiklerin bertaraf edilmesi Bulgaristan’dan özel olarak istenmiştir. Ne yazık ki, Bulgaristan bu eksikleri bertaraf etmediği gibi, hukuk reformu yapmayı kabul etmezken, adaleti rafa kaldırdı, milli güvenlik ve huzuru hasıraltı etti. İnsan hakları, sivil toplum örgütleri ve azınlık hakları ile ilgili imzaladığı uluslararası antlaşmalardan hiç birisini de mecliste görüşmeye bile almadı. Halkımız, Avrupa’nın en fakir ve cahil insanları oldular.
Burada doğru anlaşılması gereken gerçek, Bulgaristan’ın, Bulgarlarla Bulgar olmayan azınlıklar arasındaki derin uçurumdan başka, tamamen kendi aralarında, bir parçalanma yaşamasıdır. Bu 15 yıldan beri kızışan bir süreçtir. Avrupa Birliğinden gelen paraları doğru dürüş yatırımlarda kullanarak kalkınma isteyenler ve bu paralarının bir kısmını değişik kılıflar içinde Ruslar’a taşışıp diğerleri de çalmak isteyen bir gruplaşmaö birbirine kılıç çekmiş ve bugün de ortadadır. Ahmet Doğan ile Delyan Peevski ikinci grubun içinde yer almıştır. “Magnitski” yaptırımları böyle anlaşılmalıdır. Rusya Bulgaristan’ın iktidar eliyle Batıyı ve Bulgaristan halkını soymaktadır. Ödevimiz bu gidişi durdurmadır. Seçimde hepimiz oy verelim. Tekirdağ sandıklarından ve makinalarından en az 20 bin oy çıkmalıdır.
En kısa bir şekilde ifade edildiğinde. Bulgaristan AB kararlarını uygulamıyor, uyarı mektuplarına cevap bile vermiyor. Toplum ve yürütme mafya ve oligarşi tarafından yönetiliyor. Bunalım çok derin ve devletin ve toplumun arınması için en az 3-4 yıla gerek var.
11 Temmuz seçimlerinden sonra 46. Meclisin kurulması ve çalışmaya başlamasıyla devlete sadakat sınavı vermelidir. Aksi takdirde devlet çökebilir. Halen tüm polis şefleri, valiler, Borisov hükümeti ve tüm kadroları, istihbarat şefleri vs görevden alınmıştır. Yerilerine iş yapacakların atanması için seçimleri muhalefetin kazanması gerekiyor. Bu olmazsa, hukukun üstünlüğünü, adalet ve huzuru unutalım.
Bizi izleyiniz.
Teşekkür ederim.