Tarih: 01 Eylül 2019
Yazan: Dr. Nedim BİRİNCİ
Konu: Yerel seçimler iktidar değişikliğine kapı açabilir.
Bulgaristan’da yapılan son sosyolojik anketler, ülkenin politik nabzını en doğru tutan ve son gelişmeleri anlaşılır bir dille anlatan iki merkezi öne çıkardı. Birisi “Deutsche Welle” (Almanya’nın Sesi) ve ikinci olarak da “www.bghaber.org” Türkçe haber ve yorumları ilgi merkezi olmuştur. Bu iki güvenli haber merkezinden ilk ve kesin bilgi alanlar 2019’da % 23 artmıştır.
27 Ekim seçimlerinin özelliği nedir.
Seçmen bu yerel seçimden bir şey bekliyor bu beklemiyor mu? Bekliyorsa gönlünde olan nedir? Beklentiler arasında, emekli maaşlarına zam desen yok. İşçi ücretlerine zam desek gene yok. Camilere beşer kubik odun ya da birer kamyon kömür desek o da yok. Ucuzluktan söz eden de yok.
Öyleyse Başbakan Boyko Borisov hükümeti 2 ay sonra yapılacak muhtarlık, belediye başkanı ve belediye meclis üyeleri seçimlerinden neden korkuyor?
Anlaşılan Borisov ve onun kişisel mülkü haline gelen GERB partisi bu yerel seçimlerde ancak şu yönde bir adım atmak ister:
Sadık yardımcısı olan ve 2009’dan beri “GERB’in seçim işlerine bakan” yani dalavere dolaplarını çeviren Tsvetan Tsvetanov’u iskartoya çıkardıktan sonra, tek tabanca kalan Borisov, yaklaşan seçimleri kendi hamleleriyle kazanırsa, partiyi bir süre “GERB-Tamir” kızağına çekme niyetinde olabilir mi?
Şöyle ki politik sahneden çekilen GERB “ somun değiştirip ayar için tamirhaneye girdiğinde” diğer politik güçlerin dillerini kaşıyacakları bir kurum (parti) kalmayacak. Taş atmak isteyen Borisov’u nişan almak zorunda kalacak, o iş de yürek ister. Dünyada tüm diktatörlükler böyle başlamış ve ayakta kalmış. Diktatörlükleri diken ve koruyan diktatörlerin zulmünden önce, taşı elinde tutanların “üstüme yıkılırsa” korkusudur. Bu korku diktatörün dayağıdır.
Bir de “ben ne dersem o olur” havası (ortamı) yaratılması çok önemlidir.
Son haytaların olaylarına buna 2 örnek belirdi. 2018’den beri Bulgar savcı, polis, jandarma, trafik polisi ve daha birkaç yüz özel kişinin önemle araştırdıkları ve dosyalarını hazırladıkları “20 şehitli Svoge Yolu Trafik Kazası Olayı” hakkında devlet yetkilileri “bu dava açılırsa kötü olur” demişlerdi.
Neden kötü olacakmış? Çünkü “Svoge şehri karayolu Avrupa’dan gelen paralarla ve sözde en yetkili kişiler tarafından kontrol edilerek döşenmişti.” Kimmiş bu “en yetkili” kişilerin başı? Anton Donçev. Akademisyen, “Ayrılık Zamanı” adlı Türk düşmanlığı körükleyen ve isim değiştirme din yasaklama, Müslümanları kimliksizleştirme siyasetine temel olan baştan sona düzmece bu eseri kale alan yalancı yazardır. Kalitesiz inşa edilen karayolunda dolmuşun kayması ve dereye tekerlenmesi 20 kişinin ölümüne neden oldu. Asfalt yerine kum döşemişler…
Şimdi ne tazminat davası ne de ceza davası açılamıyor. Kazada ölen 20 kişinin yakınları olan 100 kişiden beşi bulunamamış, dış ülkelerdeki adreslerden de cevap gelmemiş ve Bulgar yasalarına göre dava açılamıyor. Yani yalancıların en kaşerlisi Anton Donçev, “kara yolları denetleyicisi” olarak yargılanıp hapse atılamıyor. Öksüzlerin haklı verilmiyor. Bulgar adaleti bu işte! Borisov bu örnekle “ben ne dersem o olur!” tezini halkın gözüne ve kulağına sokup beyinlere akıtmak istiyor. Todor Jivkov da böyle yapmıştı. Adaletsizlik duygusu büyük korku kaynağıdır.
Şu günlerde aktüel haber olan ikinci örnek ise şudur:
Bulgar polisi, jandarma ve savcılık yetkilileri bir haftadan beri Plevne ili Levski Belediyesinde operasyon halindedir. 8 Romanın tutuklandığı açıklandı. Polisler 3-4 katlı Roman Baron Konaklarından torbalarla 2-3 kilo altın ve tomar tomar para çıkardılar. Bu soygun operasyonunu 5 yıldan beri işleten “Baronlar” işin adına “Alo Polis” demişler. Köy ve kasabalardaki yalnız yaşayan yaşlı bayanlara hedef almışlar. Telefon edip, “Biz polisiz, mahallenizde hırsız yuvaları var, her an kapınızı zorlayabilirler, gelebilirler. Evinizde sakladığınız ziynet, sakladığınız mücevher, altın, para var mı? Varsa, biz polisiz, hemen gelip, operasyon bitene kadar muhafaza etmek üzere alalım, sonra hemen iade ederiz.” Bu formül 5 sene işlemiş ve bütün bir belediyenin yalnız yaşlılarının hepsinin son santimleri, ekmek paraları ellerinden alınmış.
5 seneden beri uyuyan polis ve savcılıkla övünen Borisov “koruyucu”, “kurtarıcı”, “tek umut” olarak göklere çıkarılıyor. Ağlar mısın güler misin? Soyguncuların içeri gireceğine inananlar azaldı. İçeri girenler de, “Sofya Merkez Hapishanesi”nden – “Kremikovtsi Hapishanesine” değiştirilmek için 2 bin Avro ödeyip mekân değiştirip, mahkeme kararı olmadan bin Avro daha ödeyip “açık kamplarda çalışmaya” başlıyorlar ve oradan kaçanların da hiç birisi bulunamıyor.
Bu yeni ortam Bulgaristan’da diktatörlük kurma asfaltını döşüyor. Çar III. Boris de monarşi diktatörüydü ve tüm bunların dışında, milletvekillerini ve belediye başkanlarını (seçim yapmadan) atayabiliyor. Bu duruma henüz uzak olsak da, yolumuz “geleneklere bağlı kalmaktan geçtiğinden dolayı” yakınız diyebilirim.
Boyko Borisov’un “atası” ve akıl hocası Todor Jivkov idi. O, partiyi, devleti, hükumeti, adliye ve polis ile itfaiyeyi tek başına –tek elden – yalnızca kendisi yönetmişti. Neden olmasın? Borisov dur duraksız, gece gündüz memleket dolaşırken, gizli görüşmelerde bulunuyor. Bunu sezenler korkudan parmak ısırdı. Aracı kendi sürüyor. Şoföre güveni yok. İspiyonluk yaptıklarını tespit etmiş. Sağ koltuğa oturttuğu yerli yeni güvenilir seçkin kadrolara ince talimatlarda bulunuyor.
Parti işlerinde yardımcı olarak Ts. Tsvetanov’tan boş kalan yere kimseyi atamamış olması ilginç. Partinin sözcüsü Bikov da son 2 ayda sanki dilini yuttu, hiçbir konuda iki laf etmiyor. Ne olduğunu bilmediğinden parmaktan emmekten de korkuyor.
TV-haberlerinde B. Borisov’tan başka bir tek SAVCILIK SÖZCÜLERİ konuşuyor. Kamuoyu haberi ya başbakan ya da savcılıktan almaya alıştırılıyor. “Akan su yolunu bulur” atasözü de bu anlama gelmez mi?
Burada “bghaber.org” bilgi kaynağı olarak bizi düşündüren şudur. T. Jivkov döneminde, Bulgaristan Belediyeleri – il düzeyinde – 3 kişilik gruplar tarafından yönetiliyordu. Bu işlerinde Sofya’da oturan devletin illerdeki eli kolu, gözü kulağı olduğunu, bu kişileri tanıyanlar olmadığından kimse bilmiyordu. Bu 3 kişi biri öğretmen, ikincisi hurdacı, üçüncüsü de bir lokanta işletmecisi veya tamamen farklı işlerde çalışan, hatta emekli kişiler, balıkçılık ve avcılıkla geçinenler de olabilirlerdi.
Borisov’un bu ülke gezilerinde bu yönde bir “gizli ulusal yapılanma” biçimlendirdiğini sezinleyenler ve düşünenler yok değil. Anlaşılan bu yeni ulusal gizli yapılanmayı kendisinden başka hiçbir kimsenin bilmesini istemiyor ve ancak ilgili strüktür kurulduktan sonra, GERB içi ve belediyelerde değişikliklere başlayacağı haberleri dolaşıyor. Bu yönetimsel biçim, Bulgar diktatörlüğünün denenmiş yapısıdır. Örneğin bu gizli devlet yönetim ağı 1970’li yıllardan sonra ve 10 Kasım 1989 tarihine kadar sürmüş fakat Bulgaristan Müslüman ailesinde kadının rolünü görememiş ve Bulgaristan’ın bir Türk kadını ayaklanmasına gebe olduğunu, hiçbir gizli raporunda bildirmemiştir. Devlet yönetimine bilgi verecek bu kişilerin “kaç paralık” pezev…. olduklarını bilmeyenlerin endişesi günden güne artıyor.
Burada Bulgaristan’da yaşayan Türkleri endişeye iten şöyle bir unutulmayan örnek de var. Biliyor olabilirsiniz. Dulovo (Ak Kadınlar) köylerinden olup isim, din ve kimlik değiştirme zulmüne isyan edip bir “Lada” arabaya yola düşenler vardı. Dobriç’ten geçerken 2 erkek çocuğu da rehin almışlardı. Türkiye’ye geçmek için polisten BG Malko Tırnovo (TC Dede Ağaç) sınır kapısını açmasını istemişlerdi. Onlar, BKP köy örgütü sekreteri baba, komşu köy Komsomol gençlik teşkilatı sekreteri oğulu ve tarım mühendisi yeğenleri, Bulgaristan Komünist Partisi MK Türk Şubesi Sorumlusu Ali Rafiev’ın en yakın akrabalarıydı. Bu olay da bu ülkenin 3—5 kişilik ihbarcı gruplarıyla idare edilemeyeceğine kesin örnektir. Oğlan araçta yandı, baba ve yeğen Sofya Merkez Hapishanesinde kurşunlanarak idam edildi. Ama bu katliam da hiçbir soruna çözüm olmadı. Korkutulmak istenenler, çıldırdılar ve ayaklandırdılar. Bu olaylardan örnek almadan Bulgaristan’da yeni bir diktatörlüğe kanat açmak tehlikeli olabilir. T. Jivkov “kuruluş belgesi olmayan mahkeme kararıyla 25 000 kişinin katledilmesiyle” ideolojik olarak düzlenen ve yüzde yüz sindirildiğine inanılan bir politik ortamda diktatör oldu da, yine 1989’da pus pus tahtan inmek zorunda kaldı.
Bu konularda da “Deutsche Welle” şöyle diyor:
“Sofya yerel seçimleri önem kazanıyor. Bulgaristan’da politik eğilimi (yönelimi) – 27 Ekim’de başkent oyları belirleyecek. Sofya seçim sonuçları ERKEK SEÇİME KAPI AÇABİLİR… Sebebi ise şudur. İktidardaki koalisyon güçleri “gevrek” ve “amorf” (biçimsiz ve hareketsiz) durumdadır. GERB içindeki kadrolar Sofya’da yeni bir siyasi güç sivrilirse, ona akmaya hazırlanıyor. Bugün Bulgaristan’da 400 binden fazla devlet ve belediye memuru var. Bu memurlar ve onların yakınları GERP partisi oy tabanını oluşturuyor. GERB ancak maaş verdiği kişilerden ve akrabalarından oy alıyor. Parti ağı (yapısı) da devlete örülmüş durumdadır. Bu kitle aldıkları maaşları az bulduğundan dolayı ve özellikle son 2 yılda hiç çalışmadan kendilerinden daha iyi yaşayan 40 bin kişilik üst tabakayı kıskandıklarından ötürü (iktidar beslemesi bu üst tabakanın aylık geliri 5 bin levadan fazladır. Bu katmanda 100 Türk ve 138 Çingene (Roman) de olduğu biliniyor) GERP partisine yüz çevirebilir. Borisov memleket turlarında zamdan söz etse de, henüz oran açıklamıyor. Memur tabakadaki durgunluk ve sağ-sol bakınma Bulgaristan’da iktidarın yeniden biçimlenmesine ve bazı önemli değişikliklere neden olabilir.
“Bghaber.org” in bu konudaki yorumlarında savunduğu görüş ise şudur:
“Kartlar açılmalıdır. Sofya’da ayağının kaydığını hisseden Büyük Şehir Belediyesi 1 günde 12 kreş ve çocuk yurdu –anaokulu- okul önü hazırlık tesisi – açılışı yaptı. Ama memleketin bütün diğer köy ve kentlerinde bir tek yeni anaokulu ya da okul öncesi eğitim tesisi donatılmadı, okullar onarılmadı, elektronik donatım gecikiyor. Çingene çocuklarına Çingenece, Türk çocuklara Türkçe, Makedonlara Makedonca öğreten tek bir okul önü tesis yok. Buna vurgu yapıyoruz çünkü son dönemde Bulgaristan’da özellikle Almanya’ya Romen göç akımı arttı. Alman yerleştirme, iş ve işçi bulma, sosyal yardım merkezlerinden gelen son haberlerde, Bulgaristan’da gelen son kafilelerin Bulgarca yazıp çizme bilmediklerine, okuduklarını anlamadıklarına ve tercümanlı mülakatlarda da hiçbir soruya doğru dürüst cevap veremediklerine işaret ediliyor. Bulgar hükumetine gönderilen bir mektupta “bu vatandaşlarınız ülkelerinde ne iş yapıyordu?” soru yöneltilmiş.
Çünkü Almanya’da yaşayabilmek için bir insanın anadilini bilmesi zorunluluğu vardır. Anadilini bilmeyen, memleketinin resmi dilini öğrenmeye imkân bulamamış gençlere Almanya ne iş verebilir. Anadilini bilmeyen bir kişiye ne anlatırsan anlat, kafasından önceden oluşmuş ve anlam taşıyan hiçbir kavram olmadığından dolayı, bu kişilerin kendilerine tercüman aracılığıyla anlatılanı anlayabilmesi olanaksızdır. Ülkemizde anadil eğitimini yasaklayan ve 70 yıl önce okullarımızı kapatan iktidar, biz gerçekten “köleleştirmiş” durumdadır.
Ülkede alıp yürüyen cahilliğe belki de bir tek kölelik çağında rastlanmıştır. Köylerde, ağızlarında diş olmayan ve konuştukları hiçbir sözün başkaları tarafından anlaşılabilmesinin imkan dahilinde olmadığı bir yeni dünyası meydana gelmiştir. Yeni durumda, ancak kendi anlattıklarını yalnız kendileri anlayan insanlara rastlayabilirsiniz.
Bu da Bulgaristan’da Bulgar dilinin ulusal hâkimiyetini yitirdiğini, milli kültürün oluşamadığını, yaşlı kuşağın köklerine dönünce merkez iktidardan koptuğunu görebiliyoruz. Gerçek durumun Batı Avrupa’ya akması ve oradaki yerli makamlarla yüzleşmesi, Batı ülkelerine gidenlerin iş bulma yollarını kapamıştır. Oluşan yeni durumda Avrupa Birliği yönetiminin bir karar alarak, AB kenar ülkelerinden merkeze akımı durdurması beklenebilir.
Bulgaristan’da yalnızca zenginlerin çocukları için Fransız, İngiliz, Alman dillerinde eğitim veren kreş ve anaokulları var. Emekli olup, aldığı emekli maaşı ile geçinemeyen ama kendilerinde hala çalışabilirim gücü görenlere bizde “3 aylık Almanca kursu” açan yerli şirketler var. Bu kursu başarılı bitiren ve sertifika alabilenler uçak biletini de alan şirketlerin kadroları olarak Alman yaşlı evlerine, huzur evlerine veya yatılı yaşlıların kaldığı merkezlere bakımcı veya yardımcı personel olarak atanıyorlar. Fakat yine de bir Almanca kursuna yazılabilmek için istenen belge doğum kâğıdından başka, bir de “anadilinde okuma yazma düzeyi” sertifikasıdır ki, Almanlara göre, anadilini bilmeyen bir kişi yabancı dil eğitimi alamaz, dolayısıyla Almanya’da hizmetçi personel olarak bile görev alamaz…
Bulgaristan’da genelde (sesiz bir ayrıcalıktan faydalanan) yüksek maaşlı memur olan yerli Yahudiler ve Ermenilerin dernek ve kulüpleri, anadillerinde anaokulu eğitimi ve okul hazırlıkları için kendi eğitim merkezlerini açmıştır. Bu iki etnik azınlık derneklerde, kültür kulüplerinde ve federasyonlarda olmak üzere iyi örgütlenmiş durumdadır. Bulgaristan’ın hiçbir köy ve kasabasında Türkler benzer eğitim ocakları açamamıştır. Gerçekler bu kadar vahim! Seçmen, etnik ayrımın yalnız etnik temelli ötekileştirmeyi, dikkate alınmamayı, suratına kapı kapama şeklinde yaşıyor. Bölgesel bazda da derinleşen etnik ayrım Türk ve Pomaklarla Romen kardeşlerimizin yaşadığı karma bölgelerde her gün hissediliyor.
Geçen hafta endişe veren bir olay izlendi. Önce Kırca Ali GERB Milletvekili ve Meclis Başkanı Karayançeva ve ardından da Başbakan Borisov Krumovgrat (Koşukavak) Adateye Altın Maden Ocağını hizmete açma, şerit kesme töreninde bulundular. Kırca Ali Arda futbol takımının yüksek başarılı 2018 karşılaşmalarından ve “A” gruba sıçramasından sonra yerli futbol-severler camiasında ve kamuoyunda Stadyumun Onarılması istekleri yükseldi. Şehirden geçerken Borisov’un cevabı şu oldu: “GERB, Kirca Ali Belediye Seçimlerini Kazanırsa!” Bu gerçek, işlerin çıkar menfaatli olduğuna, çığından tamamen çıktığına yeni deliller sundu. Türklük kalesini koruyalım kardeşler.
Borisov, Sofya seçiminde kimden korkuyor?
Bu defa Başbakan’ın karşısına 2 güç birden çıktı.
Önce, Ombudsman Bayan Maya Manolova Büyük Şehir Belediye Başkanlığı’na hazırlanıyor. Sosyolojik anketler “zafer” çanları çalıyor.
Son 2 yılda güç toplayan “Demokratik Bulgaristan” Sofya’ya başarılı yerleşiyor. Eski bir GERP’li olan “Demokratik Bulgaristan” Kurucu Başkanı Hristo İvanov 2. Borisov hükümetinde Adalet Bakanıydı. Hazırladığı “Adalet Reformu” tasarısı meclisten geçmedi. Sağ kanattaki muhalefetin omurgası “Demokratik Bulgaristan” dolayında bütünleşiyor ve Sofya, Plovdiv, Varna, Burgas, Ruse gibi şehirlerde şehirlilerin orta katmanını saflarına topluyor. GERB lideri Borisov’un uykusunu kaçıran bu ihtimaldir. Bu çıtayı aşmak için GERB Demokratik Güçler Birliği (SDS) Başkanı Rumen Hristov ile “seçim ortaklığı” anlaşması imzalandı. Fakat bu anlaşma, “Demokratik Bulgaristan” partisinin Sofya’da seçimler üzerinde en az % 20 etkisi olan bir politik faktör olduğu gerçeğini değiştiremiyor: Gerçeğin rengi şudur.
- “Demokratik Bulgaristan” Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Sofyalıların oylarının % 17’sini aldı ve bu oran artıyor ve demokratlar oylarını GERB saflarından alıyor. Özellikle adalet isteyenler onlara katılıyor.
- Sofya Belediye Başkanı birinci turda seçilemezse, birinci turda GERB’e oy vermeyenlerin hepsi “Demokratik Bulgaristan” a akabilir. Sofya orta katmanını rahatsız eden nedir: 1) Rus parasıyla kurulan ve Rusya politikası izleyen Peevski medyasının Borisov tarafından kullanılmasına tepki gösteriyorlar. 2) “F-16” Savaş uçaklarının alınmasından GERB-DPS işbirliğini onaylamayanlar grubu var. Orta sağ muhalefetçiler Borisov’un “Belene- 2“ nükleer elektik santralı sayfasını ve Rus gaz boru hatlarına yeni dolaşmasını faydalı bulmuyorlar.
- Sağcı “demokratlar” soldan gelen ombusman aday Maya Manolova’ya da oy vermek istemiyorlar. Manolova aktif bir kişilik sergilese de politik programı “Demokratik Bulgaristan” siyasetiyle çelişiyor. Şimdiki ombusman Manolova “Adalet Reformu” ve “Rüşvetçilikle Mücadele Yasası” hazırlanmasında, Avrupa Fonlarını talan edenlerden hesap sorulması ve en önemli konularda ihale yapılmadan devlet siparişleri dağıtılmasını kınamıyor. Örneğin Ahmet Doğan’a “Varna Batı Limanı” ve “soğuk yedek”işlerinin hediye edilmesi konularında ağzını açmıyor. Bu bakıma Bayan M. Manolova’nın Sofya Belediye Başkanı seçilmesi Putin’ci, halkçı ve Rusofil güçlerin zaferi olarak karşılanacaktır ve bu gelişimin “Demokratik Bulgaristan” partisi tarafından desteklenme ihtimali yoktur.
- Şöyle bir gerçek de dikkati çekiyor. Sofya orta katmanı, seçim günü sandık başına gitmezse, anket sonuçlarına göre, Maya Manolova ikinci tura gidecektir. Oy kullanmama veya Bayan M. Manolova ‘ya ay verme, aynı sonucu doğursa da, politik olarak çok farklı şeylerdir. Demokratik orta katman – sağcı demokratlar – Sofya belediye seçiminin ikinci turunda yüz yüze gelecek olan şimdiki Başkan Bayan Fındıkova ve Bayan M. Manolova arasındaki dengeyi kimin lehine isterse onun lehine bozabilecek güce sahiptir.
Bu bakıma, Moskova uzantısı Bayan Maya Manolova’nın Sofya Belediye Başkanı seçilmesi, Bulgaristan’da bütün değişikler Sofya’dan başlar, kendiliğinde erken genel seçim kapısını açacaktır.
Devam edecek.
Bizi izleyiniz. Bu gelişmeler hepimizi ilgilendiriyor.
Dostlarınızla paylaşınız.