Tarih: 12 Kasım 2018
Yazan: Raziye ÇAKIR
Konu: Köklerimize dönmemizden geleceğimiz güç alacaktır.

Ne geçmişimiz ne de geleceğimiz hiç kimsenin malı, ne de ipotek edilmiş mülkü değildir. Şu da var, mücadele anlayışımız, seçim kazanıp devletten şahsi imkân için ya da halkımızın davasını uyuz eşek gibi pazarlamaya çalışmakla sınırlı değildir.
Görüldüğü gibi sen istesen de istemesen de yıllar geçiyor.
1989 doğumlular artık 29 yaşındadır.
Oğul uşak başında yuva ısıtacaklarına dış ülkelerde ekmek parası peşinde telef oluyorlar. İnsanımız dağıldı. Toplayıcı güçlerimiz kan kaybetmeye devam ediyor. Birleştirici liderimiz yok. Kuşkusuz yere serilip bizi çöp gibi ite kaka küfelerine toplama heveslilerinin hesap yaptığının farkındayız. Gelişmeleri dikkatle izliyoruz. Zayıf düşmemizin Bulgaristan Müslüman Türkleri’nin hepsi için, üzen ve ezen olduğunu duyumsuyoruz. Gelecekle ilgili hesaplarımızın hepsinde her biriniz, tüm ailelerimiz, tüm kardeşlerimizin saygın yeri var.
Bu sözlerim Türkiye’de yaşayan ve yüreğinde her an Vatan sevdası hisseden kardeşlerimiz için de geçerlidir.
Bizim Bulgaristan’da Türkiye’de ve Batı ülkelerindeki kardeşlerimizle ORTAK DEĞERLERİMİZ var. Bunların başında VATAN, yanında ANADİLİMİZ, DİNİMİZ, daha yakınında NAMUSLU AHLAKLI VE DÜRÜST olmamız vs gelir. Vatan sevgimizin çok derin kökleri vardır. Yaşadığımız toprakları yüz-binlerce defa ekip biçmemizle birlikte, var olması uğruna asker geçlerimiz kan dökmüştür.
1914’te başlayan ve 1918’de sona eren Birinci Dünya Savaşı Cephelerinde 9 bin 653 Bulgaristan Müslüman Türk Askeri kalmıştır. 1934 yılına kadar Bulgaristanlı Müslüman Türk Askerleri asker yeminini Türk dilinde ve Hoca önünde elini Kuran’ı Kerimin üzerine basarak yemin ediyordu. Müslümanlığımız şehit olmamıza engel değildi.
1967 yılına kadar Bulgar İnşaat Erleri Birliklerinde Türkçe konuşulduğu, Türk subaylar olduğu ve düzenli sanat ve eğitim etkinliklerinin halk kültürümüz temelinde yürütüldüğü asla unutulmamalıdır. Asker gençlerimiz için Türkçe “İnşaat Erleri” gazetesi çıkıyordu. Bedava dağıtılıyordu. O dev köprüleri, binaları Türkçe şarkı söyleyerek inşa ettik, tüneller aştık, demir yolları döşedik vs. Vatan sevgimiz bir ruh olarak bugün de canlıdır.

Yaşadığımız toprakların mayasıyla beslenir.
Nice kötülükleri unutan, elleri kanlı aşırı milliyetçilik, Türk ve İslam düşmanlığı temelinde 21. Yüzyılda birleştirme yolları bulabiliyorlar. Aynı zamanda tutarsızlıklarına dayanak noktası ararken, gazete sayfalarında Çin ve Japonya gibi ülkelerde sağ-sol görüşler ve partiler olmadığını, ideolojilerin günlük yaşamdan sökülüp atıldığını anlatmakla dolduruyorlar.
Birbirlerine unutturmak istediklerini anımsadıkça tüylerim ürperiyor: 1944-1948 yılları arasında 300 Bulgar yargılı yargısız infaz edildi. Generaller, milletvekilleri, bakanlar, aydınlar vb aynı toplu mezarlara gömüldü… Bulgaristan’da 86 Toplama kampı kuruldu. 300 000 kişi bu toplama kampından ruhsuz, elsiz kolsuz, kafasız, gözsüz, kulaksız döndüler. Bunlar nasıl unutulsun!!!
Yeni çıkan kitaplarda 1944-1989 komünist devlet icatlarını öyküleyenler “eskiden yaşamış insanlardan” söz ediyorlar. Sanki bu insanlar bu ülkenin vatandaşı değilmiş, bu halkın milletvekili, bakanı, subayı, memuru, generali, öğrencisi, yazarı, gazetecisi değillermiş. Tavuk gibi başı kesilmiş olan bu yurttaşları bir hiç olarak gösterme çabası dağlar deviriyor. Bunları görmemek hiç mümkün mü?!!
1970-72-1973 ve 1984-1989 isim değiştirerek Bulgarlaştırma döneminde işlenen zulmü hafiften yazıp çizenler ise “buharlaşan insanlardan” söz ediyorlar.
Bu çilenin mağdurları bizleriz. Birleşerek yol almamızın esaslarından birisi de budur. 1 500 kişinin öldürüldüğünden söz edenler, bizim dedelerimizi, babalarımızı, analarımızı, yakınlarımızı anlatmak istemiyorlar. Bu toplama kamplarını, sürgün merkezlerini, bedava çalıştırma, çakıl kırma ocaklarını da katmak istemiyorlar. Hayatın gerçekleri karanlıkta kalıyor. Türkler için 2. Kez özel olarak açılan “Belene” Ölüm kampı, bir kamp olarak listeye alınmıştır.
Şu “eskiden yaşamış” ve “buharlaşmış insanlar” baskı rejiminin zulmüne dayanamayıp başkaldıranlar, direniş örgütleyenler, gerçekleri söyleyenler vs tümü bizim vatandaşlarımızdır. Direnişlerde ruhumuz birleşmiş ve kaynaşmıştır.
1989 Mayısında bizim aramızda direniş seline katılmayan yoktu.
Aynı geleneği devam ettirmek zorundayız, çünkü temel azınlık haklarımızı, kişisel ve kolektif özgürlüklerimizi elde edemedik. Kör cahil kalan bir kitle olarak topluma (yaşadığımız ortama) olumsuz yük olmaya başlıyoruz.
Evet Bulgaristan Türkleri 140 yıldan beri verdiğimiz özgürlük mücadelemizde en büyük edinim olan Vatanımız, üstünde yaşayan kardeşlerimizin maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılayamaz oldu.
İş, ekmek, sağlık, eğitim ve adalet gibi haklarımız kültürel kimliğimizin esasıdır ve hiçbir surette ve nedenle kısıtlanamaz ya da rafa kaldırılamaz. Bulgar Meclisi etnik azınlıkların haklarını kırpan yasalar onaylayamaz, karar alamaz.
Anayasal haklarımız etnik hak ve özgürlüklerimizin temelini oluşturmalıdır. Türk kimliğimize karşı saldırılar kesinlikle gemlenmeli, durdurulmalı ve yasaklanmalıdır.
Bulgaristan’da ezilenlerin çilesinden faşizm yeşerdiğine tanık oluyoruz. Sizin de mecliste ve parlamento dışında, hele de AB kürsüsünden aynı fikirleri savunmanız bizi yüreklendirmiş ve ortaklık bulma ruhunu doğurmuştur.
Bulgaristan’ın bizim son yurdumuz olmasına tahammülümüz yoktur.

Bu topraklar hepimizin ebedi Vatan kalacaktır. Kalmalıdır! Birliğimizin düğümü bu olmalıdır. Bizim Türkçe konuşmamız, yazmamız, şarkı türkü söylememiz, şakalaşmamızı, geleneklerimizi, dinimizi anadilimizde yaşatmamız, okullarımız olması, Bulgaristan’ı ancak zenginleştirir ve güçlendirir. Bulgaristan Türklerinin “altın çağında” Gayrı Safi Milli Hasılanın yarını ürettiğimiz yıllar, sporcularımızın uluslararası yarışlardan 96 altın, gümüş, tunç madalya getirdiği yıllar, Vatanımızın şanına şan, onuruna onur kattığımız yıllar unutulmamalıdır. Unutturulamaz!
Bizi bugün idare edenler, bize her gün yeni yalan söyleyen ve asla yerine gelmeyecek olan yeni bir vaatte bulunan ve ardından onu unutturmak için bin bir dereden su getirenlerse, eski katillerin oğulları ve torunları, varisleridir. Çok acı bir gerçek bu. Devamlı küf kokan bir ortamda yaşamak zorundayız. Birleşme zamanı gelmiştir!
Ne var ki dünya değişmek zorundadır.
Binlerce şehit verdiğimiz Birinci Büyük Savaşın sona ermesinin 100. Yıldönümünde Paris’e toplanan, Büyük Yeni Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da aralarında saygın yer aldığı Küresel Liderler Forumu, kin ve öfke, intikam alma defterini tamamen kapatmaya çalışıyor. Bulgaristan’da sol ve sağcı, aşırı sağcı, milliyetçi, aşırı milliyetçi, faşizan, faşist ve bunlara benzer ne varsa birlikte köpek gibi havlasalar da, görüldüğü üzere birbirlerini ısırmıyorlar.
Ne olursa biz Türkler’e oluyor. Tarih boyu birileri sürgüne ya da hapse gönderilse hep bizler-dendir. Memleketten kovulanlar da hep bizdendi. Herkese af çıktı. Bizler ise henüz oy verme, seçme ve seçilme hakkımızı istediğimiz gibi elde edemedik.
Bilinçli yalanlarıyla, Türklere tuzaklarıyla, her oyumuz için aldığı 11 bulgar levasıyla sefa sürüşüyle ünlenen Ahmet Doğan’ı çürük diş gibi söküp atalım ve Türk Kimliğimizle kanlı bıçaklı olmayan herkesle yeniden bayramlaşalım ve iş başı yapalım önerisinde bulunmak istiyoruz.
Memleketimizde 100 bin ve Türkiye’deki soydaşlarımız arasında da asgari 100 bin oy kullanılabilmiş, toplam ise 650 bin civarında oy var. Kardeşlerimiz ile yapılan nabız yoklamasında, 2019 Avrupa Birliği Parlamentosu seçimlerinde Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) ile bir seçime birlikte katılma ortaklığı sözleşmesi imzalanması ve birinci adayın DPS, her ikinci adayın da (BMMTB) Bulgaristan Milli Müslüman Türk Birliği adayı olması isteği öne sürüldü. Çıkan aday sayısının 5 olduğu durumda, 3’ü DPS’li, 2’si de BMMTB AB milletvekili olması kabulümüzdür.
İki seneden beri süregelen kısır birleşme ve seçimlere birlikte girme kapısı böylece yalnız aralanmış değil, sonuna kadar açılmış olacaktır.
Olayların yakın takibinde DPS partisinde benzer bir hamle artık izlendi. Gerek Razgrat’ta DPS partisi politik yönetiminin temel insan haklarımız ve kültürel azınlık haklarımızla ilgili tavrı, ayrıca DPS Gençlik Örgütü yıldönümü kutlamalarıyla ilgili Sofya’da liberal güçlerle enternasyonal buluşma ve ülkede köy ve kentlerde son dönem buluşmaları böyle bir atılımın güç topladığına işaret ediyor.
Bu yazımızla, ancak ilk önerimizi açıklıyoruz.
Örgütsel kimliğimizi, programımızı, plan ve hedeflerimizi, uzlaşıcı yaklaşıcımızı açıklamaya hazırız. İlk diyalog temaslarında bu görüşmeleri yürütecek olan heyet Başkanı ve üyelerimizi de açıklayacağımızı duyurmuş oluyoruz.
Bu atılımda bize düşen işleri biz, size düşen ödevleri de siz yerine getirmeniz koşuluyla, çeşitlilik içinde birlik ve birlik içinde çeşitlilik ve çok kültürlü bir yaşama doğru el ele ilkelerine bağlı kalınacaktır.
Birlik olalım güçlü olalım!
Paylaşmayı unutmayınız…

Reklamlar