Tarih. 11 Mart 2019
Yazan: İbrahim SOYTÜRK
Konu: Daha tehlikeli bir döneme girdik.
11 Mart 2019 sabahı Bulgaristan Cumhuriyeti Başbakanı Boyko Borisov Ortodoks Patriği Neofit ile Baş Müftü Mustafa Hacı’yı kabul etti. Görüşme esnasında, Bakanlar Kurulu’na gazeteci alınmasa da dijital basın anında çıkardığı birinci haberine- tam metin – şöyle dedi:
“Avrupa’nın en fakir halkından 8 milyon levayı “yasal yollardan” çalma konusunda anlaşmak üzere Baş Müftü, Devlet Güvenliği DS ajanı “Andrey” (Mustafa Hacı) ve Başpiskopos Devlet Güvenliği DS ajanı “Smeonov” (Neofit), Başbakan ajan “Buda” (Boyko Borisov) ile görüştüler.” – Fakti.bg
Yalnız bu cümle bile Bulgaristan’da kişilere değil, hükümete ve kurumlara hiçbir konuda asla güven kalmadığına yeni bir kanıt oldu.
“Btv” – yayını sabah sabah Bulgaristan Diyaneti Baş Müftüsü Mustafa Hacı’nın renkli Baş Müftü kıyafeti ile ajan dosyasını çıkardı ve halka Velingrad Belediyesi, Draganovo köyünden olduğunu bir daha hatırlattı. Bu işleri bilen ve Bulgaristan’da hazırlanan evrakların sahte mi gerçek mi gizemini çözebilenler, gösterilen evrakın sahte olduğunu hemen anladılar, çünkü DS ajan kimliği sertifika şeklinde hazırlanmadığı gibi, tükürükle yapıştırma resim de yeni çekilmiş ve henüz kurumamıştı. Yani 20 yıl önce çekilmiş bir fotoğraf değildi. Ne yazık ki artık ülkemizde Baş Müftülük ve Müftülüklerle uğraşan ve bu işten geçinen devlet memurları dışında, sırtlarında yalan torbası büyük bir “avukat-uzman” grubu da var.
Demek istediğim, bu olay devlet, yürütme ve kurum yönetimindeki kişilerin ajan olup olmadığı safhasından çoktan aştı. Bulgaristan Müslümanları Diyaneti Baş Müftülüğü ’nün mallarını ve mülklerini savunma ve yasal yollardan geri alma konusunda 28 daha kazanmış olmasına rağmen, hiçbir mülkünü geri alamamış olması, ülkemizdeki 14 bin avukattan en az bininin bin bir yoldan Baş Müftülükle, Müftülüklerle, camilerle, mezheplerle, medreselerle, imamlarla, hafızlarla, hamamlarımızla, cami bekçileriyle vb uğraştıklarını kanıtladı. Bu bakıma Bulgar hukuku gelişti. Ata mülkümüz olan 2353 cami ve mescit, 4 700 tapulu mülk, yüzlerce gayrı menkul Müslümanlarımızın olmasına rağmen, çöp parasını ödeyemez duruma getirildik, imamlara maaş ödeyemez, maaşını ödediklerimizin sigortasını ödeyemez duruma getirilmiş bulunuyoruz. Ki Başbakan Borisov ile yapılan görüşmenin anlamı budur. Akciğerimizi dinlediler, nefes alan son hücrelerin yeri tespit edilip onları da “ölü canlı” duruma getirilecektir. Eli açık yere yaslanmış durumdayız…
Çünkü Bulgaristan 140 yaşında yeni ve genç bir devlet, eski tarihinde birkaç dinli devlet yönetmemiş, öteki dinlere karşı hoşgörülü olma kültüründen yalnız reddetmeyi almış ve uyguluyor, çünkü daha I. Boris Hıristiyanlığı kabul ederken 52 zengin Bulgar sülaleyi 7. Köke kadar kesip doğramış ve aynı mezara gömmüş. Halka baskı yaparak mezar taşı dikilmemiş, hepsinin adlarını unutturmuştur. Kanla, zulümle başlayan bugün yasaklarla, taşla sopayla, icra memuru baskısıyla, taşınmaz gaspıyla, çalıp kapmayla devam ediyor. Bu baskıcı ve terörcülerin hepsi devlet memuru, olmasalar bile devlet tarafından kışkırtılan delibaşlar ve sonunda yürütmenin başı “aman gelin ben size bir iyilik yapayım” diyor.
1878’de Osmanlı’dan kopmuş, Rusya’ya bağlanmaktan kaçmış, Almanya’ya gönül vermiş, 1944’te oradan da koparılmış, 1990’a kadar yine Rusya koynunda sıvazlanırken, 2004’den sonra NATO ve 2007’de Avrupa Birliği’ne gönül bağlanmış olan bir devlet, vatandaşlarından kimin kim olduğunu bilmek zorundadır. Çünkü bu işleri yapanların hepsi insanlardır. Bu bakıma, devletten başka hiçbir kimsenin, onun bunun ajan olmuş olmasına diyecek lafı olmamalı. Devlet ise, ajanlığın kökünü kazımak istiyorsa, “devlet çıkarına” tanım getirmelidir. Çünkü bulanık suda yüzen balık yönünü bilemez. Yoksa biz yelkeni rüzgâra açık ama dümensiz bir kayık mıyız? Korku, kertenkeleye kuyruk kopartabiliyorsa, insanları da kimlik değiştirmeye zorlayabiliyor. Aslında insan kendi yaptıklarından kendisi sorumlu olmayabilir. Ateşe itilen yanar. Hainlik tuzağına düşen, öter. Bulgar tarihi hiçbir konuda mutlak gerçek olmadığına sayısız örnek ve kanıt verir. III. Boris zamanında partizan olup hapiste yatanlardan birçoğunun “özgürlük” dedikleri komünist dönemde kurşuna dizildiğine tanık olduk. 1944-1948 döneminde 260 idam cezasının altında adına atılmış imza olan II. Simeyon’un 2001’de Bulgaristan Başbakanı oluşu alkışlandı. Ortak hükümet kurduk. Yaşadığımız toplumda “ayıp” ve “günah” kavramları ne yazık ki anlam yetirmiştir. Ne ki, şu iyi bilinmelidir. Bu halkı besleyen ajanlar veya onların burnuna halka takıp onları ayı gibi oynatanlar değil, halkın kendisidir. Üzgünüm, 140 yıldan beri Bulgar halkı, devlet anlamında 2 katlı bir buna dikemedi, ikinci kata başlarken, birinci kat hep çöktü, yıkıldı. Anlatmaya çalıştığımız, Bulgaristan’ın en varlıklı, en zengin kurumu olması gereken Müslüman vakıflarını “çöp parasını”, “ çalıştırdığı personelin “sağlık sigortasını” ödeyemeyecek duruma getirildi, olay her sözümüze kanıttır. Kilise ve camilerde dua edip halkın iyiliğini isteyenler ajanlar değil, müminlerdir. Ajan bir bakıma aracıdır ki, Allah aracı kabul etmez. Suçlular ve işine bakmayanlar hemen istifaya zorlanmalıdır.
2019’un Martında, Bulgaristan halkı Müslüman Diyanet İşlerine, din kurumlarına devlet bütçesinden mali yardım yapmaya niyetlendi. Bir adamın, bir kurumun tüm gelirlerine, malına mülküne el atan, mağduru beslemek zorundadır. Geç bile kalındı. Özellikle dini kurumların ve özellikle de Bulgaristan Müslümanları dini kurumlarının Devlet Vergi Dairesi (NAP), Ulusal Sigorta Ajansı (HOİ), Milli Sağlık Sigortası (NZOİ), belediyeler vb olan borçlarının bir defalık olmak üzere ödenip, borç defterinin kapanması mecliste görüşüldü ve birinci oylamada kabul edildi. Kendini bilmeyenlerden kudurmayan kalmadı.
Bu öneri halktan önce Katolik ve Protestan kiliselerinden ve Bulgaristan Suni (Hanefi) Baş Müftülüğü (Nedim Gencev) tarafından tepkiyle karşılandı. Onlar da para istediler. (Paralel Baş Müftülük).
Silinmesi öngörülen 4 milyon 240 bin avroluk borcun, 4 milyon 157 bin avroluk kısmının Müslüman Baş Müftülüğüne ait olduğu bildirildi. Sofya Müftülüğünün borcu 600 000 levadır. Diğer borçlar il ve belediye müftülüklerinindir. İmamların sağlık ve emeklilik sigortaları ödenmemiştir.
Meclisteki oylamada hükümet partisi GERB ve Müslüman Türkleri temsil eden DPS lehte oy verip (104 oy) öneriyi ilk oylamada yasalaştırırken, Sosyalist parti (BSP) meclise girmedi, hükümetin ortağı olan İç Makedon Devrim Örgütü (VMRO), sözde yurtsever “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe) ile “Ataka” partisi ile muhalefet olan “Volya” – (İrade) partisi karşı oy kullandılar.
1990’dan önce şu sıralanan son dört parti politik sahnede yoktu. Ayrı ayrı yaşlı üyeler, 1972 ile 1984-1989 isim ve kimlik değiştirme zulmüne fiilen katılmıştır, dedik. Ne ki, eski adı Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) olan şu Sosyalist Parti (BSP) iri babaları 37 şehidimizi öldüren asker ve polisin eline silah verendir. Kararları çıkarandır. “Belene” ölüm kampını açıp işletenler, hapishanelerde 12 500 Türkü çalıştıran ve pek çoğunu da sürgünde tutanlardır. Özleri değişmemiş ki, Baş Müftülük Borçlarının ödenmesi yasası görüşülürken meclise gelmediler, konuşmadılar, kaçtılar. Bu bakıma biz, 2005 yılında Sofya’da DPS Başkanı Lütfi Mestan ve BSP lideri Sergey Stanışev öpüşmesi “sahtedir” derken haklıymışız. Ahmet Doğan gibi L. Mestan da baştan beri bize oyun yaptılar, davamıza hainlik ettiler. Halkın gözüne kül attılar. Sonuçları ortadadır. Onlar bizi tükürükte boğmaya çalışıyorlar. Çöp yığınında yakmak istiyorlar.
Şöyle bir hatırlatmada bulunmak istiyorum.
3 Nisan 1990’da Sofya’da BSP kurulurken şöyle bir olay yaşanmıştı. BKP MK üyeleri gizli toplandı. Toplantıya parti militan kadroları ile İç İşleri Bakanlığı, milli güvenlik, askeri istihbarat, 6. Şube ve diğer genel amirliklerden generaller gelmişlerdi.
BSP Genel Başkanı Aleksandır Lilov konuştu ve totaliter dönem suçlarını ve özellikle 1972-73 ve 1984-1989 suçlarının hepsini İç İşleri Bakanlığı yönetimi ve karolarının üstlenmesini istedi. Gerekçesi sosyalist partisi olarak, sosyal demokrat ideolojiye dönerek BKP-yi korumak ve yaşatmaktı. İç İşleri Bakanlığı generalleri bu öneriyi kabul etmemişlerdi.
O zaman yeraltına giren ve siyasetten uzaklaşan, örgütlenmeyen İç işleri Bakanlığı kadroları – güçler ancak 2005’te Birleşik Amerika ve Almanya yönetimiyle Almanya – Münih’te uzun süren görüşmelerden sonra, 2007’de politik sahneye çıktılar. GERB partisi kuruldu. 1984-1989 yıllarında Zulmü bizzat işleyen kolluk kuvvetler olsalar da, 2014’ten sonra Müslüman Türkler Deliorman ve Dobruca’da GERP partisine kaymaya başladı. Şimdi Baş Müftülük borçlarının silinmesi konusunda şahsen Başbakan Borisov, Müslümanlardan yana çıktı. Yasayı GERB ile DPS birlikte onayladılar. Borisov da isim değiştirme baskınlarında Deliorman’daydı.
Sosyal medya yorumlarında aşırı milliyetçiler “dinsel kurumlara dış ülkelerden yardım gelmesine sert karşı çıkarken”, örneğin diyanete para veren devletin diyaneti denetleyebileceği konusunda eleştirilerini şiddetlendirdi. Irkçılar ve İslam düşmanları Türkiye Diyanetinin Bulgaristan’daki lise düzeyindeki din okullarına (Mestanlı, Şumen ve Rusçuk İmam Hatip okulları) ile Sofya’daki Yüksek İslam Enstitüsü’ne mali yardımların kesilmesinde ısrar ediyor. Bu paraların Bulgar devleti kontrolünde olmasında direniyorlar.
Bulgaristan bir Layık devlet olmasına ve din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmış olmasına rağmen, devletle dinlerin bütünleşmesini isteyenler de yok değil. Anarşist kesim ve politikaya girmiş ama siyaset ilkelerini bilmeyenler ortamı karıştırıyorlar.
Özellikle vurgulanması gereken şöyle bir durum var.
Borçlar dünden bu günden değildir. Nedim Geneçev’in Baş Müftü olduğu dönemde yapılması istenen bir mali denetimden kaynaklanmakta, 2005 ile 2010 dönemini kapsamaktadır. Şu da bilinmeli ki, 2005-2009 arası dönemde Bulgaristan Başbakanı BSP lideri Sergey Stanışev’tir, sosyalist parti iktidardadır, Nedim Gencev Baş Müftülüğe geri dönmek istenmektedir. Görüldüğü üzere geçen haftaki meclis oylamasına BSP yine katılmamış ve farklı iddialarla çelişkinin derinleşmesinden yana tavır almıştır. O dönemde Başbakan olan Stanişev, Cumhurbaşkanı olan Pırvanov bu borçları bir imzayla silebilirdi, ama yapmadılar, Baş Müftülüğü kurban görüp kasaba çekmeye tuzak kurdular.
Olayın derinliğine inebilmemiz için, şu gibi bir özelliği de birlikte hatırlayalım: N. Gençev Baş Müftülük yaptığı dönem (2010-2011) Sudi Arabistan Vakıflarından büyük miktarda para almıştı. Bu parayı kişisel ihtiyaçlarına kullandığından dolayı, Sofya’da basılmış, yaşadığı daireye ve Deliorman – Glodjevo köyündeki dede mirası çayır ve tarlalarını, her şeyini satmak ve borcu iade etmek zorunda kalmıştı. Onun, bugün devletten bir para koparma işindeki dayanağı ise, Bulgaristan’da yapılan son sayımda, 5 bin küsur kişinin kendini Suni Hanefi mezhebinden yazdırması ve dini olarak N. Gencev Müftülüğü tarafından temsil edildiklerini kaydettirmesidir. Bu konuda bir dava açılmazsa ve olay Strazburg’a gitmezse, şimdilik devlet ancak Dr. Mustafa Hacı’nın yönettiği Baş Müftülüğün borçlarını sıfırlamak istiyor.
Mecliste ikinci oylamayı sabırsızlıkla bekliyoruz.
Olay yalnızca boç ödemekle ve bataktan çıkmakla noktalanmamalıdır. Vakıf mallarının iadesi ve verimli işletilme konusu milli dava haline getirilmelidir.
Korkulacak olan din adamlarının ajanlığından fazla, işlerine bakmamalarıdır.
Paylaşmayı unutmayınız
Devam edecek.