Neriman E. KALYONCUOĞLU
Tarih: 16.10.2017
Konu: Şiirleşmeyen mücadele zafere ulaşamaz.
Onlar varsa biz de varız!
Adım gitti, sözüm gitti
Bir çift gözüm gitti
Özüm, öküzüm gitti
Ama özüm gene sende Bulgaria”
Ölümünün 10. yılını andığımız şairimiz ve ünlü ses sanatçımız Osman Aziz Koşukavağa (Krumovgrad) bağlı Alfatlı(Neofit Bozveli) köyünden çekilmişti Bulgaristan’da Türk kimliği olarak dalgalanan ve halkımızın yüreğini dalgalandıran şerefli yoluna. O alkışı ve ihaneti gören, her zaman her şeyden çok halkımızı seven bir yaratıcıydı. 7 kardeşli bir aileden Koşukavak Türk lisesine inen, başarıyla bitiren ve Sofya “Kliment Ohridski” Üniversitesi Türk Filolojisi’ne kaydını yaptırana kadar kitap başında gecelerini gündüz etti.
Günümüze kadar yaşanabilseydi 80 yaşında olacaktı, derken 1959’da “Halk Gençliği” gazetesinde çıkan şu satırları gözüme:
Yıldız göçer izi kalır
İlk sevdadan sızı kalır
Şair adam ölünce
Birkaç satır yazı kalır.
Osman Aziz’in ardında 1965’te “Büyük Ateş”, 2000’de “Güllerin Kokusu” , “Canlarım Türküler”, “Aynalar yolumu kesti” (Bulgaristan Türk kimliği davasının yiğit yaratıcısı, 23 yıl hapis yatan, şair Nuri Turgut Adalı) ve başka yazı ve derlemeler, 300 Türkü ve kimliğimizi yüreklendiren yüzlerce yüzlerce buluşma, öyküleme ve birlikte olma kaldı.
Tanıdığımız yaratıcı ve sanatçı Bulgaristan Türk halkının kaderine ıslak ıslak bakmış ve sonsuz bir yürek coşkusu ve anlatılmaya dil varmayan bir acıyla yansıtmış ve yankılamıştır.
Bir Hoca oğlu olan Bulgaristan Türklerinin eli öpülesi, aziz hatırası sonsuz yaşatılmaya değer, aziz hatırası önünde boyun eğilesi, “eli öpülesi” bir büyük evladı olarak yaşamıştır.
Osman Aiz Bulgar devletinin Türkleri Bulgarlaştırma çabalarına çomak sokan büyük kardeşlerimizden, ağabeylerimizden biriydi. Uzun yıllar Tiyatro sahnelerinde, abalı poturlü, sarıklı rollerde Türklük yaşattı. “Deryalar” öyküsüyle Arda boylarında, Kırcaali köylerinde yaşayan kardeşlerimizin acısını sulara akıtıp gömdü. “Ey Kırcaali Güzel Şehir” bestesinde hayallerimizi yaşattı vs.
Sanatçı Osman Aziz Bulgaristan Türklerinin ne halde olduğunu biliyordu. Radyodaki sesiyle her haneye Türklük taşıyordu. Biz sözlü kültürü seven bir halkız. Bir adamın bizden biri olup olmadığını sesinden anlarız. Dinleyicilerimiz onun sesinde, vurgulama ve duraklamalarında gerçeği buluyor, Türklüğümüze ayar veriyordu.
Yaratıcı Osman Aziz iki yüzlülüğü sevmeyen bir yaratıcıydı. Özellikle 1985 – 1989 yılları arasındaki çok acılı yılları ikili yaşamak zorunda kalmıştı. Gece yaratıyor, yazıyor çiziyor, fikirlerini, sesinin işitilmesi yasaklandığı için eserlerini ezberinde, dipsiz bir dolapta biriktiriyordu. Hapishanedeki yaratıcılarımızın şiirlerini ve bestelerini belleklerine derin kazıdıkları gibi.
Baskı, terör ve zulüm karanlığının çok koyulaştığı 1988’in kara bulutlu bir gecesinde, perdeyi çekmiş bir yıldız arar gibi pencereden gökyüzüne baktığı bir an şu satırlar kağıt üzerine akıvermişti:
İnsan ölür
Kırk acı bırakırmış yakınlarına
Ve kırk günde çıkarmış acılar
Yani her gün bir azı…
Tek bir acı kalırmış, bacı sonrasız,
Geri dönememenin acısı.
İşte yalnız bu acının
Yokmuş ilacı.
Bendekiler acı değil, bacı,
Bendekiler iki onmaz sancı.
Ne ana baba
Ne evlat acısı
Bendekilerin, bacı, bendekilerin
Biri yarı kalan şiirlerimizn
Bir de hala yasak olan
Şarkılarımın acısı.
Zulmün acısını can dostlarına gece şiirlerinde anlatırken bir defasında şöyle demişti:
1
Bu gece öyle bir aklık var ki içimde
Ölüm bile alamaz
Bir inanç ki gözümde
Karanlıkta kalamaz…
2
Anam hep sabaha karşı mayalardı ekmeği
Erkekn erken pişirirdi bildiğince
Oysa benim bu gecem de boşa geçti
Bir şiir yazamadım anamın dilince!
Direnen yaratıcı Osman Aziz “Şarkılarımı gece söylerim yıllar yılı” şiiriyle Todor Jivkov dikta rejiminin insan haklarımızı çiğnemesini ve bizi dilsiz ve dinsiz, geçmişsiz ve geleceksiz bırakarak asimile etme siyasetine şöyle başkaldırmıştı:
Yasak
Şarkılarımı içinden söylerim yıllar yılı
Dudaklarımı kımıldıyor görenler
Acıdılar, biraz da gülümseyerek
Üşütmüş zavallı, diyerek.
İşte şimdi de tramvayda yine
Bir hanımefendi
Bir başka türlü bakıyor yüzüme…
Dudaklarım böylece kımıldar durur
Yıllar yılı, hep böyle…
Ne var, hanımefendi, ne var burası
Tramvaysa, ya da sokaksa;
İnsan gizli söyler şarkılarını
Şarkılar yasaksa…
Şarkılarımı içimden söylerim yıllar yılı…
Şair Osman Aziz umut dolu bir yaratıcıydı. Basamadığı şiirlerinde serpilip açar mutluluğun şu renklerini bulduk:
Düş ve Gerçek
Baharların baharıyım, dedin.
Ya benim gülüm nerede?
Bütün yolların yolcusuyum, dedin
Ya benim yollarım nerede?
Gül burada, dedi yol burada
Bahar burada, yar burada
Oysa yar benden vazgeçmiş
Mevsimlerden kış burada.
Gülüm dedin içli içli ağladın
Dizeler okudun hece hece
Dizelerde boran vardı, kar vardı, ölüm vardı
Ben boş verdim hepsine…
Düşümde çiçek açtı
Yağmur yağdı bütün gece…
Türkçemizin bayrağı olan sanatçı ve yaratıcı Osman Aziz, “Unutuyoruz Türkçemizi” şiirinde en derin acılarını şu şekilde dile getirmiştir:
Unutuyoruz Türkçemizi:
Unutuyoruz Türkçeyi
Aşkın dilini
Dilini şiirin.
Kıza bakıyorum şaşkın şaşkın:
Neydi Türkçe adı
Güzelliğin?
Sevene bağlanmak varsa
Adı kesin Türkçedir.
Gamze oluşuyorsa yanakta
Kalbi delen burgusu
Türkçedendir.
Sevmek sevilmek varsa dünyada
Sevgiden kahrolmak varsa
Adı Türkçedir;
Sevmek Türkçe’de güzeldir gülüm
Tanrıdan dilek de
Türkçe dilenmelidir.
Aşkın yeri yurdu varsa
Aramayın başka yerde
Türkçeden başlar;
Aşkın zehiri de olsa
Türkçede içilir
Ölürse insan aşk uğruna
Kefeni Türkçe biçilir
Gözyaşı varsa aşkta
Türkçe akar
Ayrılık varsa, çılgınlık varsa,
Hasret yakarsa
Tanrının emriyle Türkçe yakar
Baharı geldi mi aşkın
Türkçe açar çiçek çiçek
Türkçe kokar
Yenilmek varsa aşkta
Aşk insanı Türkçe yener.
Delice seviniyorsan severken
Acılar Türkçe diner
Aşkın en güzel türküsü
Türkçe söylenir
Aldatmak aldanmak varsa
Türkçedendir
En ağır yargısı
En derin aşk yarasının
Türkçedir en güzel sargısı
Türkçede gelir sevgiler
Türkçede kalır
Unutuyoruz Türkçemizi
Aklın dilini
Şiirin dilini.
Herkes bilir ki XIX. yüzyılın 60’lı yıllarında Osmanlıdan ayrılmayı düşünmeye başlayan ve bu yola baş koyan Bulgar devrimciler önce Ortaçağ Bulgar Toprakları üzerinde bir BULGAT-TÜRK devleti kurmayı düşlemişlerdi. Bunu Avusturya-Macaristan örneğince düşünmüşlerdi. Bu devletin tanımı önce Bukreşte Bulgar Gizli Devrim Komitesi’nde karar bağlanmıştı.
Yılların geçmesiyle bu fikir Makedonya sorununun adil çözümü ve “Tüm Bulgaristan’ın Birleşmesi” fikrine takıldı.
Üçüncü evriminde de “Tek Milletli ve Tek dilli Bulgar Devleti” şeklinde biçimlendi ve 138 yıldan beri ülkede yaşayan azınlıkları eriterek yok etmeye çalışıyor.
138 yıl önce beliren ve bir mikrop olsa artık kocaman bir dağ kadar büyümesi normal olan bu asimilasyon ve yok etme mikrobunu, “Gece Şiirlerinde” “ dehşet saçan azgın bir boğa” olarak şöyle anlatmıştır. Bu şiir bir yaratıcının yürekli devrimci isyanıdır ve halkımızın bilinçlenmesine bir çağrıdır:
Rüya
Damızı kırmızı bir ahırdan saldılar boğayı
Böğürdü karanlıktan aydınlığa
Bu nasıl boğa Allahım
Kırmızıya değil
Mayibe böğürdü kan tutmuşçasına
Yeşile böğürdü, beyaza böğürdü.
Boğa müzikten ne anlar ki
Saz gördü elinde birinin,
Saza böğürdü
Bir genç türkü söylüyordu kendi dilinde
Türkiye böğürdü
Böğürdü gencin gençliğine
“Korkuyorum dede” dedi bir çocuk ana dilince
“Korkma yavrum” diyen ihtiyara böğürdü delice.
Karşıda okul vardı, okula yürüdü
Okula böğürdü kara boğa
Böğürdü Türkçe okuyan öğrencilerin yüreğine
Türkçe okutan öğretmenini gözüne böğürdü
Sonra bir daha yüürüddü insanların üzerine
İnsanlar ki, bizim insanlarımız
Bilmez gibi görünen ama bilen insanlarımız
Üstlerine böğürürken boğa
Tek kılı titremeden susan insanlarımız…
Ne istersin insanlarımızdan kara boğa
Ne istersin, koparmışsın da ipini?
Yalvarırım, kara boğa,
Taşirma insanlarımızın sabır küpünü!…
Hayvansın, ama senin de yüreğin vardır.
Halden anla, kara boğa, dilden anala
Hayvansın, ama senin de elbet bir dilin vardır.
Böğür böğürebildiğin kadar
Ama bizi bırak
Bizim bir dilimiz var ki,
Ondan ötürü
Bizi anlış belletiler insanlara
Sana yanlış
Bütün hayvanlara yanlış bellettiler,
Yanlış belletiler koskoca bir tarihe;
Seni gütmediler de, kara boğa,
Saldılar da seni başı boş
Hayvan sayıp bizi güttüler…
Hele sana yalvarırım ki, kara boğa,
Girme avlusuna şu caminin
Bozma insanlarımızın duasını,
Onların duası hepimiz adına
İyilik ve güzellik
Kardeşlik ve birlik adına.
Aç çocuklarımız
Maçar düşmüş vatanımız adına!…
Böğürme insanlarımıza ne olursun,
Sen onların verdiğiyle beslendin…Dinlemedin bizi, kara boğa, dinlemedin
Gittin cami duvarına pisledin.
Şiirler “Türkçenin Sarmaşıkları” derlemesinden alınmıştır.
Osman Aziz’in Alfatlı köydeşlerinin hepsi 1985 Mastanlı halk ayaklanmasına katılmış, şehitler vermiştir. Şehrin merkezinde aziz savaşçılarımızın dev anıtı hatıralarını yaşatıyor.
Sanatçı Osman Aziz’in şarkılarını “Yutup” üzerinden dinleyebilirsiniz.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Lütfen paylaşınız.