Dr. Nedim BİRİNCİ
BULTÜRK-Kültür ve Hizmet Derneği’nde öncelikle ele alınan, hepimizi ilgilendiren – “Etnik Temizlik ve Kültürel Soykırım” konularında kıpırdanma ve canlanma oldu. Bugüne kadar bazı işlere değişik bakmamız gerekir. gerçekçi temeller üzerinde aramızda adil birlik sağlamalıyız, Makedonya, Bosna Hersek, Yunanistan ve Bulgaristan Türkleri sorunları birbirinden farklıdır, bu nedenle farklı değerlendirilmelidir, Bulgaristan konularında özgün yanlar var, desek de, kimse dikkat etmiyordu. Sanki herkes “bu işleri bizden iyi bilen yok” havasına girdi.
Son 25 yılda bu işler böyle devam etti. Bundan 11- 12 yıl önce İstanbul’da geleneksel gözü kapalı ve hafızadan emmeli dernekçiliğin kapısını kapayan ve sivil toplum örgütleri felsefesine dayanan modern dernekçiliğe açılan BULTÜRK’ü günümüzde de dikkate almama ve öteleme eylemi olduğunu izliyoruz. Böyle bir olayı kısmen bu hafta da yaşadık.
Sorunun özünde olan nedir?
Türk’e düşman, soyumuza düşman, Müslüman oluşumuza düşman, gelenek ve kültürümüze düşman “Soya dönüş” saçmalığının 30. yıl dönümünde Gorno Prahovo (Tosçalı), Halat, Karamustalar, Çıraklar, Ahmaklar ve 24.Aralık 2014’te de Sütkesiği’nde yapılan sonra da Kirli etraf köylerinde yapılan anma törenleri daha önceki yıllarda olduğu gibi bu sene de tespitler yapılarak, anılar anlatılarak, şiirler okunarak, gelecek açısından içi boş konuşmalarla geçti. Bu buluşmalar fikir olarak kimseye bir şey vermedi.
Türkiye’den otobüslerle gelen “Belene” mağdurları da dinlediler, selamlaştılar, etli pilav yediler ve geri döndüler. Bu, 100 yıl böyle devam etse, hiçbir şey değişmeyecek. Nedeni, gelecek ibret dersi çıkarılmak için anılır. Başa gelen kötülüklerden alınan hayat dersleri yeni bir yol belirlenmesinde kılavuz ve ışık olur. Maalesef böyle bir gelişme yok. Ne köylülerimizin bu anma törenlerinde meydanlara toplanması, ne de özü itibarıyla bize bu kötülüğü yapanlara ajanlık eden, yani onların aklına uyarak çalışan günümüz “liderlerinin” konuşmalarının geleceğimiz açısından beş paralık önemi yoktur. Çünkü bunlar 25 yıldan beri içi boşaltılan ve içi boşaltıldıkça yerine “koyun etli pirinç pilavı” doldurulan lakırdılardır. Bulgaristan Türkleri ve otobüsle gelen soydaşlar “önlerine verileni yiyen ya da yalayan” sayaya kapanmış koyunlar durumuna getirilmiştir. HÖH – DPS partisi % 65’i sefillik çizgisinin çok altında kıt kanaat hayat törpülemek zorunda olan insanlarımızın seçimden seçime oyuna muhtaç ve bu anma törenlerinin yapılması gerekçesi “oylarımızdır.”
Ne yazık ki, hayat her gün ve hızla değişiyor ve biz yerimizde saydıkça bütün trenleri, otobüsleri kaçıracağız. Bu gidişle, Çingene kardeşlerimizden bile fersah fersah geride kalma ihtimali her geçen gün artıyor. Evet, şu günlerde yapılan anma törenlerinde ne istediğimizi dünyaya duyuracak bir PANKART yazıp yükseltip dertlerimizi dünyaya duyurma zahmetine bile katlanmadık. Koyun gibi toplanıp, koyunlar gibi meleşip, suyumuzu içip dağılıyoruz. Şiarımız: “Yolcu Yoluna!” Fakat bu yolun neden dönüp dolaşıp aynı yere geldiğini, neden genişlemediğini, neden asfaltlanmadığını, neden yol kenarına çifte kurnalı çeşmeler, üstü kapalı otobüs durakları yapılmadığını ne düşünen var, ne de bu işleri yapacak bir zihniyet doğdu. Anma törenleri karanlık tünelini daha ileri kazmak ve aydınlık yolunu aşmak için yapılır. “Belene’de” 518 kahramanımız yattı. Birçoğu yaralarından öldü. Bazıları ruhsal durumunu bir daha dengeleyemedi. Onlar için üzülen aileleri perişan oldu. Sürülenler direniş örgütü kurdu ama direnemediler, mücadelemizin zaferini koklayamadılar, çünkü hemen kovuldular, Vatansız bırakıldılar, vatanı olmayan bir insanın bu topraklar üzerinde hakkı da olamaz zihniyeti her geçen gün biraz daha kök salıyor. “Başa gelen çekilir!” temelsiz inancı kader köreltiyor. “Başa Gelen Çekilir, ama ibret dersi çıkarılır ve kader değiştirilir!” deyen olmadı. Düşmanın zaferi “kahramanlarımızı, öncülerimizi, en cesaretli Türkleri Vatan toprağından atmakla bitmedi, başımıza dikilen koyun çobanı değil insan çobanlarını ayakta tutup besleyerek bizi bu anlamsız mitinglere toplama ustalığına kadar uzadı.”
Böyle bir olaya, bu hafta Bursa’da Bal-Göç 6. Olağan Kurultayı’nda da tanık olduk.
Bizim en ana konumuz olan “anadil meselemiz” hakkında Bal-Göç Genel Başkanı Doç. Dr.Yüksel Özkan, “Bir topluluk anadilini konuşamazsa, okuyup yazamazsa o toplum yok olmaya mahkûmdur. Bizler Bulgaristan’da yaşayan vatandaşların anadilini konuşup ve okuyabilmesi için lobi çalışmalarını sürdürüyoruz” dedi. Bu insanımızı uyutmak değil de nedir. 25 yıl lobi çalışması yaptınız da ne oldu? 25 yıl hainlerin başı Ahmet Doğan’la dostluk ettiniz ve ona yüz binlerce oy verdiniz de ne oldu? İcra Müdürü Lütfü Mestan’a oy verdiniz de ne oldu: Hiç + Hiç = Hiç. 25 yıldan beri tek bir sorunu çözemeyen bu dernekler, bu partiler, onların fıkırdaşması ve boş vaatlerinden doğacak kesin sonuç BİZİM BİR ETNİK HALK TOPLULUĞU, BİR MÜSLÜMAN İMAN TOPLULUĞU VE BİR ANA DİLİ GELENEK VE KÜLTÜR SAHİBİ HALK TOPLULUĞU yani BULGARİSTAN TÜRKLERİ OLARAK YOK OLMAMIZ OLACAKTIR. Ne yazık ki, 2 bin kişinin katıldığı bir kurultaydan kürsüye çıkıp da “şu yolu değiştirelim, halk düşmanlarına yağcılık yapmakla, her sene boş adamlara oy vermekle” sorunlarımız çözülmüyor, bir çıkış yolu bulalım deyen olmadı. Bulgaristan’dan gelen heyetin başkanı olan gizli servis ajanı, insanlarımızın “Belene” ölüm kampına kapatılmasına neden olan hainlerden biri olan HÖH-DPS Genel Başkan Yardımcısı Rüşen’e “kardeşim sen benim yanıma oturamazsın, “Sende hain kokusu var!” deyemedi.
Bursa Bal-Göç Kurultayında “İş Adamı Fuarı” havası vardı. Bu forum, Aralık sonunda yapıldı. Aralık demek yılsonu demektir. Birlikte düşünelim: 2014 yılında Türkiye’den Bulgaristan’a yapılan yatırımlar ne kadardır, biliyor musunuz?: 0 + 0 = 0. Bu işin övünecek ve böbürlenecek tarafı mı kaldı!
Eskiden Bulgaristan’da insanın kafasına işlenen şu üç hedef vardı:
- Sevdalanmak (aşık olmak).
- Aile kurmak.
- Çocuk yapıp onları bu hedefler doğrultusunda eğitmekti.
Maddi Hedeflerimiz ise şunlardı:
- Bir araba almak, – (kendiliğinden öldü)
- Bir ev ya da daire satın almak ( o da hedef olmaktan çıktı, çünkü insanın yaşadığı ev onu doyurmuyor) ve
- Bir yazlık ya da dağ evi sahibi olmak – (bunu düşünenimiz kalmadı).
Bu hedefler “demokrasi” masalıyla değişti, “Marsileza” olarak bilinen “eşitlik”, “kardeşlik” ve “hürriyet” nameleri, hak ve özgürlük yaramıza mehlem oldu. Bu rüzgâr eskiden olduğu gibi şimdi de hep Batıdan eser. Şu hafta Fransa’da 5 milyon Müslüman yabancının sınır dışı edilmesi gündem oluşturunca, dünya sustu biz ise istenileni anlamakta güçlük çektik. Sofya Çingeneleri arasında “eşit vatandaş olmak istiyoruz” sloganı yükseldi. Rodop köylerinde 25 yıldan beri slogan yükselmiyor. Gümrük tarifesine baktık, “slogan ithal edilmesine izin veren madde yok, belki de bu yüzden mitingi otobüsleri dolu gelip dolu gidiyor” fakat hiç bir şey değişmiyor.
Bir de Bulgar gazetelerinde çıkan çarşaf çarşaf yazılardaki resmi iddiada, “Türkiye şirketlerinin istenmediği gibi bir hava var!” Yeri gelmişken işaret etmemiz yerinde olur.
Bulgaristan’a gelen T.C. şirketleri arasında en fazla iş yapan ve en derin izler bırakanlardan “Doğuş İnşaat”; “MNG – Mapa – Cengiz”; “Şişe Cam TAŞ”, “Gama” ve ismi şu an aklıma gelmeyen Sofya “Moll-Serdika” AVM tesisini inşa eden şirketlerden hepsi Bulgaristan’a Büyük Elçilik Dışı yasal yollardan gelmiş ve başarılı olmuşlardır. II. GSM Operatörü ihalesinde “Türk Sel” ve “Telsim” şirketlerinin katılım ve başarısızlığına gelince, her iki şirket de uluslararası ihaleden 230/35 milyon USD sınırında çekilmiştir. İhale 240 milyon USD verene kalmıştır. 1994’te yapılan “Kapı Kula – Kapitan Adreevo” – Sırbıstan sınırı “Kalotino” 550 milyon USD otoyol ihalesini Doğuş Holding’in kazanamama nedeni ise, İtalyan All Strada şirketinin 200 000 USD daha yüksek teklif vermesidir, sonuncusu yolu yapmamış, tazminat davası Viyana’da görülmüştür. Bulgaristan’da en başarılı çalışan Türkiye şirketleri arasında Şumen Alüminyum fabrikası sahiplerini göstermek mümkündür, Venets köyünde ve Stara Zagora’da iş gören tekstil fabrikaları da örneklik düzeyde başarılıdır. Doğu Rodoplar’da “Makaz” 76 km “A” sınıf yolun hizmete açılması da Türk yatırım ve girişimciliğinin bir ürünüdür. Bu olayların gerçekleştirilmesinde Bursa “Bal-Göç”, HÖH-DPS ve büyük ölçüde Büyük Elçilikler ve Konsolosluklar dışı girişimci birey ve güçlerin belirleyici rol oynadığını önemle vurgulamak yerinde olur. Sofya’da Baş Müftülük binasının onarımı, Güney Bulgaristan’da 4 okul binası restorasyonu ve bazı otel inşaatları ER PA şirketinin eseridir. Sudi Özkan Beyin Başkent ve Plovdiv kurumları ile Etap Adres otobüs şirketi de örnek çalışmalarıyla takdire layık görülmüş olanların başında gelir. Şu 2 yılda yatırımların sıfırlanması ve girişimciliğin sönmesi işlerin yeniden yol almaya başlamayacağı anlamına gelmez. Bulgaristan derin bunalım yaşıyor. Şu da bir gerçektir: İş adamları arasında karşılıklı güven ortadan kalkmıştır. Halen yeni formüller geliştiriliyor. İki ülkede de şirket açılarak yeni güven rayları döşenmeye başlandı. Bankalara gelince, T.C.’den Bulgaristan’a gelen bankaların statüsü, bizim izlenimlerimize göre, onların Türk-Bulgar ekonomik ve ticari ilişkilerinde motor rolü oynamalarına olanak tanımıyor. Hatta adı “İş Bankası” olan, ama T.C. İş Bankası ile beklenen ilişkisi olmayan kuruluşla iş yapmanın ise, olağanüstü zor olduğu izlenimi doğdu. Bulgaristan henüz aristokrasi bankacılığından çok uzak bir konumda bulunuyor.
Özetlerken, 2013 ile 2014’ün ilk yarısında HÖH-DPS son söz sahibi iktidar ortağı durumundaydı, nasıl oldu da “Bulgaristan Türkiye işbirliğine asla katkı vermedi!?” Bu güçler hiçbir iş yapmıyorsa, Bal-Göç kurultayında ne işleri var? Uzatmak istemiyorum “Ya benimle, ha hiç” mantığı artık çöplük olmuştur. Her “ineği mutlaka ben sağacağım,” mantığı da zamanını doldurdu. Türk Bulgar ekonomik, ticari ve kültürel ilişkilerine engel olan güçlerle yakınlık paylaşanlar aynı kaderi paylaşacaktır.
Ve işte tüm bu sözünü ettiğimiz gelişmelerin durgunluğa girmesinin nedeni çok önemlidir. Bir kişi bir işi 20 defa yapamazsa bulanır, bırakır, olacak olsa bile rafa kaldırır. Şu duruma bir bakınız:
Rumeli Balkan Federasyonu’nun 2014 Aralığının 24’ünde yayınladığı bildiriden:
“Bulgaristan’da ’da Todor Jivkov başkanlığındaki baskıcı komünist rejim tarafından 25.12.1984 tarihinde başlatılan ve Mart 1985’e kadar devam eden ülke genelindeki “soya dönüş” adi verilen ”Türklere zorla ad değiştirme ile dini vecibelerini, örf ve adetlerini yerine getirme yasaklamaları” şeklinde uygulanan asimilasyon politikaları, etnik ve kültürel kirim uygulamalarını 30.yildönümünde bir daha şiddetle kınıyoruz.
30.yildönümünde, Bulgaristan’da Türk ve Müslümanlara yapılanları unutmadığımızı ve unutturmayacağımızı bir daha saygı ile kamuoyuna duyuruyoruz.” Unutmamanız ne anlama geliyor! A. Doğan’ı desteklemek mi?!
Bunlar kalabalık kitleyi kontrolleri altında tutan, sözleri duyulan kuruluşlardır. Sizden soruyorum: Şu yukarıdaki bildiri 1990’da yazılsa ve 2014 yılına kadar her sene aynı gün ancak ve yalnız tarihler değiştirilerek yayınlansa ne değişir? Bu bildirinin özünde politika var mı? Yok! Yapılacak iş var mı? Yok! Alınacak Yol var mı? Gene Yok!. Ne var? Hiç bir şey yok.
Biliyor musunuz? Şimdi Bulgar basınında bir büyük tartışma konusu var.
“Todor Jivkov halkın arasından olan bir adam mıydı, yoksa değimliydi?” Bizim orada T. Jivkov partisinin totalitarizm yanlısı adamlarından en güvenilirleri Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP), Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) ve son dönemlerde GERB partisi kılıfında hep iktidarda bulundu. Halk yoksullaştıkça, su baskınlarında evsiz kalanlar, işsizler eski yılların hatırasıyla yaşamaya çalışırken, totalitarizm uşaklarından medet umuyor.
Onların arasında her gün hem sızan hem pekişen gizli bir dayanışma var. Mesela son 6 ayda GERRB partisi HÖH-DPS’ ye sözlü saldırırken ocakta kül bırakmadı. HÖH milletvekillerinin yüzünde perde var, kulakları da sağır gibi GERB yasa önerilerini, 2015 bütçesini vs. yüzde yüz destekledi. Bu bir danışlı dövüştür. Başbakan B. Borisov “Ben 10 Türk bakan yardımcısı atayacağım” dedi. Sonra işler yapay oyunlarla tökezlendi. HÖH- DPS Kooperatif Ticaret Bankasından milyarlar çalınmasına tanık oluyor, sorguya çağrılan yok. Her defasında hükümet lehinde “oy” kullanıyor ve gelişmeleri çözmekte zorlanan basın susuyor, özel bankadan çalınan milyarlarca leva devletin delik deşik ama HÖH-DPS oylarıyla kabul edilen bütçesinden ödeniyor. Ve biz “2013’te ortaklık programı imzalamadan kabineye katılan,” ayrıca tüm ilişkileri gizli alıp verilen rüşvete dayanan HÖH-DPS – GERB dalaverelerine “oylarımızla” destek vermiş oluyoruz ve sonunda bu “ortaklık ve dalaverelerden” halkımıza, köyümüze ve kasabamıza ”yararlı” olan bir şey olmuyor. Ekmeğimiz hep küçülüyor, doktor kapıya gelmiyor, sık sık elektrikler kesiliyor, çocukların okul masraflarını yetiştiremiyoruz. Bir tek hürriyetimiz var: 1990’da yazılmış bildirileri her sene tarih değiştirip yeniden ısıtıp zevali mağdurlarımızın önüne sunmak ya da “biz lobi” yapmaya devam ediyoruz sakızını uzattıkça uzatmak. Yeter artık! Çok bayatladınız.
Şu dernek başkanlarından öğrenmek istediğim bir de şu var: 18 – 20 Aralık günlerinde İstanbul’da 3. ULUSLAR ARASI ETNİK TEMİZLİK VE KÜLTÜREL SOYKIRIM sempozyumu düzenlendi. Üniversite rektörleri, bilinen Prof.. Doç ve Doktorlar, konu üstüne bilgi sahibi olan aydın kişiler, büyük bir Bulgaristanlı demokrat aydın heyeti, “Belene” hapishanesinde yatan Türkler, Türkiye basını ve kamuoyu temsilcileri oradaydı. Bulgar Türk ilişkilerinde, soydaşlarımızın gerçek sorunlarının çözümünde ve Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının yeniden uyandırılıp hareketlendirilmesinde en öncü, en geçerli ve geleceği olan fikirlerle derin analiz sunumu yapan Sayın Başkan Rafet Ulutürk’ü neden saymadınız.
Siz geçmişimizi parçaladınız, düşmanlarımıza arka olacak kadar yüzsüzlük yaptınız, bugünümüzü renkli duman içinde gösteriyorsunuz, geleceğinizse asla yok. Okuduğunuz raporlarının hiç birinde gerçekçi irdeleme bulamıyoruz. Geçmişimizi göremediğiniz için geleceğimizi de görememeniz normaldir. Halkı oyalamaktan, boş hayallerle yaşatmaktan vazgeçin lütfen. Bulgaristan Türkleri ve Müslümanlarının geleceği HÖH-DPS dolandırıcılarıyla, “Bulgaristan Etnik Modeliyle” olamaz ve olmayacaktır. Değişen dünyayı görmeye bir az da olsa çaba göstermelisiniz.
Sempozyumda konuşma yapan Balkanlarda Adalet, Haklar, Kültür ve Dayanışma (BAHAD) Başkanı Şükrü Süleyman kadar olamadınız. O, Bulgaristan Türklerini asimile etmek için yapılan çabaları boşa çıkarmak için çalışmalarını anlatırken, hainlerden, döneklerden, ajanlardan ayrılmamız gerektiğine işaret etti.
Bulgaristan’da demokrasi hareketinin yaşayan atalarından biri olan demokrat düşünür Evdin Sugarev konuşmasında, ülkede etnik ayrıma son vermeye, Bulgarların hepsinin Türk düşmanı olmadığını kabul etmeye, Bulgar demokrasi güçleriyle soydaş sivil toplum örgütlerini ve 1989 ayaklanmasını yapan Bulgaristan hak ve hürriyet savaşımcılarını aynı saflarda birleşmeye çağırdı ve şöyle dedi: “Gizli polis ajanları demokrat olamaz! Halka kötülük yapanlar da demokrat olamaz! Hainlere çanak açan ve onlara hizmet edenler de demokrat olamaz! Bulgaristan’da demokratik devrim gerçekleştirilemedi. Gelin beraberce 1990’a dönelim ve Türklerle Bulgarlar birlik olup toplumsal dönüşümleri birlikte gerçekleştirelim!”