Dr. Nedim BİRİNCİ
Tarih: 06 Mayıs 2021

Coronavirüs belasıyla birlikte Bulgaristan siyasi zirvesinde bir de Narsislik virüsü dolaşıyor. Eski başbakan Boyko Borisov’u iyice sarmış. Önce en yakışıklı benim, her işi en iyi ben yaparım, istersem sabah başka akşam tersini konuşurum, ardından en uzun tüneli ben açarım, en yüksek köprüyü ben yaparım, en iyi yolu ben açarım şeklinde tırmanan bu salgın artık Benden iyi başbakan kuramazsınız, ben olmadan hükümet kuramazsınız vs vs şekilleri aldı. Bu ben, ben, ben hastalığı neticesinde Bulgaristan hükümeti başbakanlıktan çıktı ve son 1 atda, Sofya yakınlarındaki Borisov’un baba evine taşındı, toplantılar orada yapıldı, TV kamaraları oralara taşındı, korumlar, polis gücü trafikçiler konum değiştirdiler. Ve artık nihayet 7 Mayıs 2021 tarihi geldi ve Borisov, İş Allah bir daha oturmamak üzere Bulgaristan Cumhuriyeti Başbakanı koltuğundan kalktı.

Politikayı Kişisel İtirazlardan Ayırmak Gerek

Kabul etmek zorundayız Loui 16 çağında yaşamıyoruz. Ben “Güneş Kralım” diyenler tarih oldu. Gazeteler gün gün “Kral Çıplak” masalını yazıyor. Her şey öyle bir hal aldı ki.

Geçen hafta top çakarken Başbakan Borisov kıkırdak kemiklerinden biri çatladı, hastanelik oldu. Bakanlar kurulunu Hastane odasına topladı. “Önemler kararlar aldı. “

Sonunda yatağından kısa donla kalktı, koltuklarına 2 değnek taktı ve yaşlı 20 kadının yattığı komşu odaya geçti. Kameralar peşinde tabii. Orada da mikrofona konuştu. “Görüyorsunuz durumumu, devlet işlerini bu halimle yönetiyorum” dedi. Kendisine acındırdı ve sonunda “Son umudunuz benim. Ben gidersem devlet çöker ve siz de bitersiniz” dedi… Daha önce devlet işleri ile kişisel ihtirasın, hırsın, kariyer düşkünlüğünün bir insanı ne kadar rezil edebileceğini görmemiş ve düşünmemiştim.

Kafalarında ne geziyor bilinmez!

Açık konuşmamız gerekirse 2017’den beri Bulgaristan’daki süreçleri, siyasi oyunları, seçim günü oy vermek için Bulgaristan’a gelenlerin otobüsten indirilip sınır kapılarında tartaklanmasından başlayarak da olabilir ama yeni baştan bir değerlendirme yapmamız gerekiyor. Bu dip başlangıç belki de HÖH-DPS diktatörlüğünden kopan ve halka yönelen “DOST” partisinin Bulgar meclisine ve siyasetine yerleşmesinin siyasi ırkçılık ve devlet gücüyle engellenerek önlenmesi saldırılarından başlayarak da atılabilir bu yeni irdeleme ve sonuçlar çıkarda. Ve üçüncü olarak, belki de yurt dışındaki vatandaşların oy kullanmasını ne pahasına olursa olsun engellemeye yönelik devlet siyasetinden de başlayabiliriz. Dünya görmüş, gözü açılmış, dış ülkelerin üniversitelerinde okumuş gençlerden korku var bizim memlekette. 2000 baharında patlayan protesto hareketini yeni baştan irdelemekten de başlayarak yeni bir analiz yapmamız gerekiyor. Çünkü bu yapılmadan Bulgaristan’ı politik, ekonomik, mali ve manevi olarak kilitleyen bunalımın devrimsel bir yolla mı, evrimsel adımlarla mı, yoksa sürüngen hamlelerle mi çözülebileceğini görebilmek adeta imkânsızlaştı? Yoksa bu olayların hepsi bir senaryo mu ve bir seçim daha yapıp, meclisten yine bir hükümet çıkmazsa, ne yapalım kaderimiz böyleymiş, halkımız işgüzardır. Her defasında  gidip oyunu verdi ama seçilen meclisler meclis değil, ne yapalım ya Aleksandır Batenberg (1879) veya Ferdınand Saks Koburg Gotski (1885) gibi dışardan birini bulup bizi idare etmesini isteyelim ya da meclisi müze yapıp tek kişilik Cumhurbaşkanlığı sistemine geçelim kararı da alınabilir. Belki de hazırlıklar bu yöndedir???

Tabii bu işlerde unutmamız gereken yeni bir damat var. Bulgar oligarşisi.

1879’da bankacılar zümresi, göbekli burjuvalar sınıfı veya paraları dış bankalarda gizli oligarşi yoktu. Bana öyle geliyor ki, Boyko Borisov, Ahmet Doğan, Delyan Peevski ve bir kısım daha yolsuzlukların başlarını ve onların emrinde olan Başsavcı İvan Geşev’i paketleyip topluca çöpe atsak, değişen pek bir şeyler olmaz. Bu yük treninden ya da hızlı trenden son 3 vagonu katardan koparmak gibi bir şey olur. Biz şimdi bu bunalımlı durumda tam da bu vagonları katardan koparmaya çalışıyoruz. 4 Nisan seçimleri birinci büyük denemeydi, ama olmadı. Sokak ve meydanlar, yurt dışındaki seçmen meclise ancak 92 milletvekili gönderebildi. Kendi aralarında kavgalı olan, temas kesmiş, ama 148 milletvekilini seçen kitle, politik sistemden (trenden) kopması gereken o 3 vagondadır. Bunlar eskimiş GERB, BSP ve HÖH-DPS vagonlarıdır.  Çözmeye çalıştığımız sorun bu üç vagonun trenden koparılması yol ve usulü meselesidir. Anayasaya göre bu iş 11 Temmuzda seçimle olmalıdır. “Var, Böyle Bir Halk!”, “Demokratik Bulgaristan” ve “Ayağa Kalk Bulgaristan ve Dazlak Kafalı Mafya İktidardan Sökül!” partilerinin 92 milletvekiline 28-30 milletvekili daha eklenirse olay biter, statüko güçleri muhalefete itilir, iktidardan ve tüm görevlerden uzaklaştırılır.

Bulgaristan’daki kavga fakirler ile zenginler arasında değil, yürümek isteyenlerle yol kesenler arasındadır.

Cumhurbaşkanı Rumen Radev, “Boyko Borisov, bundan böyle sorumluluk taşımak istemediğinden seçmenlerini yolda bırakmış, aldatmış ve onlardan kopmuştur” dedi.

Bulgar oligarşisi GERB hükümeti himayesinde olanlar ve bu himayenin dışında olanlar olarak ikiye ayrılmıştır. Bu çarpık gelişme 1990’da eski komünist kadrolardan bazılarına çanta dolusu para dağıtmak ve 1992’de tarım kooperatiflerini bozan ve tarım arazilerini piyasaya süren Filip Dimitrof hükümetinin HÖH*DPS tarafından düşürülmesiyle başladı. Topraklar bir avuç latifundistin elinde toplandı ve AB fonlarından palazlandılar. Tahıl dış satımını silah dış satımına başladılar. Jan Videnov hükümetinin özelleştirmeleri, İvan Konstov hükümetinin 15 bankaya el koyması, II Simeyon’un Çarlık mülküne el atma çabaları ve sonunda B. Borisov’un Avrupa fonlarına el atması bu sürecin halkalarıdır. Bulgaristan’da devlet-hükümet – savcılık gölgesindeki oligarşi değişik yollardan zenginleşen ve palazlanan oligarşi ile amansız bir kavga ve kapışma halindedir. Bulgaristan’ı Sırbistan’dan ve Dubay’dan yönetmeye çalışanlar malına mülküne el konmuş zenginlerdir.  Bulgaristan basınında sık sık “darbe” sözü kullanılmaya başlandı. Fakat biz komünist kalıta ve totaliter yöntemlerle yönetime karşı yavaş yavaş canlanan süreğen bir ilerleme sürecindeyiz. Bugün Sofya’da Cumhurbaşkanı Sarayında “Var Böule Bir Halk” partisinden Kameliya Nedkova’nın Merkez Seçim Komisyonu Başkanı seçilmesi bu süreçte yeni bir adımdır.

Toplumda büyük bir korku belirdi.

Bu korku, seçim sisteminin halkın, seçmenin istediği yönde değişmediğinden doğdu. Seçimlerin makineyle yapılacağı, yeni nüfus sayımı yapılmadığından dolayı, eski listelerle yeni seçim yapılacağı ortaya çıkınca, seçim sonuçlarıyla flaşlar hazırlanacağı ve seçim makinalarına aktarılacağı ve sahte bir seçim olacağı fısıltı olarak başladı ve artık ülkeye yayıldı.

Bu konuda diyalog kurulamadı, yuvarlak masa kurulamadı, politik söylev sertleşti ve karşılıklı ithamlarla yol alınamıyor ve siyaset kilitlendi. Yeni meclisin aldığı her karar GERB partisi tarafından Anayasa mahkemesine taşındı, ilerlemenin her adımı engellenmek isteniyor.

Seçim Kanunu değiştirilerek yurtdışındaki seçmenlere posta ile veya internet üzerinden seçime katılma hakkı tanıyacağına, seçim sonuçlarını peşinen flaşa yükleyerek, seçim tekeline yöneldiği görüşü ağır basmaya başladı. Önümüzdeki 2 ayın adına “yeni gerginlik” diyebiliriz. Bu arada HÖH-DPS partisinin emekli maaşlarının emeklilik primi ve 2018 yılı maaş ortalaması üzerinden yeniden hesaplanmasına karşı çıkması da anlaşılır gibi değildir.

GERB Başkanı veresilerini topluyor.

2009’dan beri GERB 1 600 ihale yapmış. İktidardan uzaklaşma niyetini kabullenmek zorunda olan GERB lideri yolsuzlukların nimetlerini toplamakta kararlı ve devam ediyor. Bu işler artık Bulgar parası ve US Dolarla olmuyor. Borcu olanlar ya 500 Avroluk banknotlarla ya da altın külçelerle ödeme yapmışlar. Boyko Borisov’un yatak odasında bulunan altın külçelerin nereden ve kimden geldiği açıklandı. Külçeler, Stara Zagora  “Grados” piliç çiftliği sahibi İvan Pileto,  bir kısmını da Burgaz madenlerini işleten iş adamı Tsolo Vutov tarafından rüşvet olarak verildiği, yazıldı çizildi. Sanki 2020 baharından beri küçük adımlarla gelişen sürecin belirli bir noktasına gelinmiş bulunuyor. Alacak verecek hesaplarında son kalem ne zaman çekilir bilinmez. Belki de Borisov hükümeti baba evine bu nedenle taşıdı. Kim ne derse desin ortadaki görüntüde gölün ve bataklığın suyu çekiliyor.

İki seçim arasındayız. Politik çelişkilerin niteliği değişti.

Öncelikle iki seçim arasındaki şu 2 ayda, olan olacak ve Borisov hesaplama işlerinde sopa ve tabanca oynatırsa, bu olaylar kapanır ve noktalanır ama çıkaramazsa yara akmaya ve sızlamaya, söz düellosu ve engellemeler şelklinde devam edecektir. Anlaşılan Borisov, eşeğini borçlu alacaklı bataklığında bırakmak istemiyor.

 

Sün günlerde GERB partisi biz yönetmezsek keşmekeş başlar havasına girdi. 4 Nisan seçimlerinde GERB ve Başbakan Boyko Borisov iktidarını çöpe atmak için birlik olan güçler artık savaş alanına dizildiler, fakat kesin zafer elde edemediler. 11 Temmuz seçimleri bir umut kapısıdır.

Şimdilik halkın % 80’ni seçime katılacağını beyan etti.

Seçim sandıklarını tatil köylerine taşımak istiyorlar.  Son anketlerde “Var böyle bir Halk” birinci parti. Bu partinin GERB’in önüne geçebilmesi için 400 bin oya ihtiyacı var.

Kimse sandıktan kaçmasından daha iyi bir hayat isteyenlerin oy vermesini bekliyoruz.

En iyi günler sizin olsun.

Paylaşınız.

Reklamlar