Nevzat ÖZTÜRK
9 Mart 2019-Cumartesi günü İstanbul Bayrampaşa Belediyesi Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezinde düzenlenen “Türk Dünyasında Kadın” Konferansını değerlendirmek, aldığım notları yazıya dökmek istedim. Öncelikle Konferansı düzenleyen; BULTÜRK Dernek Yöneticilerine, katkı sunan kurum ve kuruluşlara, katılımcılara, izleyicilere teşekkür ediyorum.
Konferans katılımcılar açısından; son derece zengin mozaği esas alarak alanında uzman kişiler davet edilmiş, her biri alanında nitelikli çalışmalar yapmış, hazırlıklı ve donanımlı kişilerdi. Her ne kadar organizasyonların öngörülmez aksaklıkları nedeniyle kendilerini tam olarak ifade edememiş olsalar bile, fedakârlık yaparak uzak diyarlardan davete icabet ederek geldikleri için takdire şayan, onurlu bir davranış göstermişlerdir.
Dava ruhu ile yola çıkan yiğitlerimizi kutluyorum.
Her birerleri müstefit olmak için program sonuna kadar bıkmadan bekleyen izleyicilerin duruşu da unutulmamalıdır. Salonun doluluğu/boşluğu yapılan güzel etkinliğin değerini düşürmediği gibi, konferansı düzenleyen, ev sahipliği yapan BULTÜRK’ün değerli yöneticilerinin kusuru değildir. Her şeye rağmen konferans amacına ulaşmıştır, bildiri ve konferans metinlerinin yayınlanması ile de tarihe not düşülecek, daha fazla insanımızın istifadesine sunulmuş olacaktır.
BULTÜRK Genel Başkanı Rafet ULUTÜRK selamlama konuşmasında;
“BULTÜRK kadının yer almadığı ve katkı yapmadığı, daha doğrusu kadın elinin değmediği hiçbir milli davanın başarıya ulaşamayacağına samimi olarak inanmaktadır” diyerek derneğin kadına bakış açısını haykırırken, “Mensubu olduğum için Rabbime Hamd ettiğim İslâm dini; câhiliyyenin de, muharref ehl-i kitâbın da modern câhiliyyenin de kadına çizdiği hakir ve perişan rolü reddetti ve kaldırdı. Onu şerefli ve kıymetli mevkiine yükseltti. Rahmet Peygamberi, “Cennet annelerin ayakları altındadır” diyerek bakış açıkça ifade etmiştir. İslam’a göre; erkek ve kadın, kulluk plânında Allah katında eşittir. Kadın, kadın olduğundan dolayı Allah katında asla eksik ve kusurlu görülemez. Bugün kadına şiddet uygulayan insanlar, İslâm terbiyesiyle, Muhammedî ahlâkla yetiştirilmiş insanlar değildir. Aksine televizyonlardaki menfî programlar, ahlâksız diziler ve filmler, teşhir ve aile değerlerini tahkir mevzuunda telkin bombardımanına tutulmuş kişilerdir.” diyerek çok önemli bir konuya dikkat çekmiştir. Bu gün İslam dünyasında kadının içinde bulunduğu durum, İslam’ın, İslam Peygamberinin bakış açısını maalesef yansıtmamaktadır. Kadın, kadın olduğundan dolayı Allah katında asla eksik ve kusurlu görülemez. Kadına şiddet asla tasvip edilemez. Televizyonlardaki menfî programlar, ahlâksız diziler ve filmler, teşhir ve aile değerlerini aşağılama, hafife alma(tahkir) mevzuunda telkin bombardımanı aileyi zedelemiş, kadına şiddeti körüklemiştir.
BULTÜRK Bilim Kurulu Başkanı Prof.Dr.Ali FUAT ÖRENÇ Hocam,” Üç önemli değer vardır: Birincisi ailedir, atom parçalanır, Türk Ailesi parçalanamaz. İkincisi vatandır. Üçüncüsü devlettir. Türk yaşadığı yeri vatan yapar, müstemleke kabul edemez. Vatan annedir, devlet Türk kültüründe babadır. Türkün müthiş kimliğinin sırrı, ailesine, vatanın, devletine sadakatidir. Türk milletinin bu değerleri kadın ve erkeğin eşit olarak omuzlarında yükselmiştir. Aklın ve bilimin ışığında yolumuzu aydınlatmaya, insanlığın sorunlarına çözüm üretmeye devam etmeliyiz” şeklindeki ifadesi ile aile, vatan ve devletin Türklerdeki değerini, Mustafa Kemal’in, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” hakikatini bir kez daha hatırlatarak aslında insanlığın aklın ve bilimin yol göstericiliğini bıraktığı için sorunlarla karşı karşıya kaldığını işaret etmiştir. Yüce Yaratıcının nimeti olan, kainatı anlama, anlamlandırma ve yaratılış hikmetlerini çözerek iyi insan/iyi müslüman olmanın temel anahtarının “aklı” kullanmak olduğu gerçeği zihinlere kazınmalıdır.
Türk Dünyasının Medar-ı İftiharı Azerbaycan Milletvekili Ganire PAŞEYEVA Hanımefendi’nin verdiği mesajlar, gösterdiği hedefler son derece hayati öneme sahiptir.
“Türklükten, Türkün değerlerinden bahsediyoruz. Bununla gurur duyuyoruz. Acaba çocuklarımıza Dede Korkut’u, Balasagunlu Yusuf’u, Divanı Lügatit Türk, Manas Destanını okuyor muyuz? Bu değerlerimize ait külliyatımız kütüphanelerimizde, evlerimizde var mı? Maalesef yok. Okumuyoruz, çocuklarımıza okutmuyoruz. Böyle olmuyor. Niçin Kaşgarlı Mahmutları yetiştiremiyoruz bu sorunun cevabı burada aranmalıdır. Çocuklarımıza kültürümüzü öğreteceğiz, buna evimizden başlayacağız. Sivil toplum örgütleri olacak, herkes kendi davası peşinde koşmayacak. Temel değerlerde birliktelik olmalı. Biz Azerbaycan Türkleri için Karabağ çok önemlidir, Hocalı unutulmaz ama biz sadece bunları konuşursak diğer Türk kardeşlerimizin meselelerini dert etmezsek, STK’larımız olaya sadece kendi davası olarak görürülerse dışarıya ne mesaj veriyoruz. Aziz milletimizin, Türkün nerde bir sorunu varsa bunu bizim derdimiz, sorumuz olarak görmeliyiz. Ben bu gün bunu çok iyi anlıyorum, ızdırabını yaşamış biri olarak Kerkük Türklerini… çok iyi anlıyorum. Bir zamanlar Azerbaycan toprakları işgal edilirken kendime sormuştum “nerde bu büyük Türk Milleti?” Hani dünyanın en büyük milleti bizdik! Aliya İzzet BEGOVİÇ, “savaştan önce dostlar ve düşmanlar vardı, şimdi savaştayız, düşmanlarımız karşımızda dostlarımız hani?” müthiş bir sözdür. Zor durumda kaldığınızda sizi üzen düşmanlarınızın yaptıkları değil, dostlarınızın suskunluğudur. Bizler Hocalı’da, koca şehir yıkılırken, yerle yeksan edilirken, çocuklar, kadınlar katledilirken, mescitler yakılırken yalnızlığın acısını çok derin yaşamıştık. Biraz kardeş Türkiye, gücünün yettiği kadar yanımızdaydı. Allah razı olsun. İşte biz o zaman koskocaman Türk dünyasını biz hissetmedik. Azerbaycan kurulurken Türk kadını öndedir. Bizler tarihimizi çok iyi okumalıyız. Birbirimizin derdini, ızdırabını hissetmeli, dile getirmeli, yazmalı, okutmalıyız. Uluslarası örgütler barışı sağlayacakmış falan bu bitmiş, asıl amaçları güçlülerin yanında olmak, onların çıkarını korumaktır. Bakın bu gün Karabağ’ı Azerbaycan iki günde geri alır, bu güce sahibiz, Türkiye Cumhuriyeti PKK’yı beş on günde tarihe gömer, ama bunların arkasında ABD, Rusya, Almanya, İngiltere vb.var. Büyük düşünmeliyiz. Azerbaycan’ın gücü Türkiye’nin, Türkiye’nin gücü Azerbaycan’ın gücüdür. Türkiye Cumhuriyeti zayıflarsa Azerbaycan sahipsiz ve güçsüz kalır. Aynı şekilde Azerbaycan güçlü olamazsa Türkiye’yi başka tehlikeler bekler. Güney Kafkasya’da önemli koridorda söz sahibi olamaz. Türkiye Azerbaycan arasında çok güzel ilişkilerimiz var, bir millet iki devletiz, ancak bu ilişkilerimizi, gücümüzü daha da iyileştirmeliyiz. Çanakkale’de sadece Türkiye Türkleri yoktu. Türk Milleti vardı. Dünyanın her yerinden gelerek Çanakkale’de birleşmişlerdi. Kadınlar olarak çok çalışmalıyız, evimizde çocuklarımızı yetiştirerek hangi kurumda olursak olalım en iyisini yapmak, milli meselelerimizi dile getirmeliyiz. Çalışacağız, çalışacağız, okuyacağız, uyumak hakkımız yok, Türk kadını olarak eğlenme hakkımız hiç yok. Ben inanıyorum ki bir uzakta değil, Türk Dünyası daha da güçlenecek biz Bayramlarımızı Karadağ’da Türkmen Dağında da, Bakü’de de birlikte kutlayacağız. İngilitere’ye gidin güzeldir, gezin. Ama Bakü çok daha güzel hepinizi Nevruz Bayramını kutlamak üzere Azerbaycan’a/Bakü’ye bekliyorum, hepiniz gelin sizi misafir edeyim. Göreceksiniz, bu insanlar bizim gibi konuşuyor, bize benziyor, bizden bu insanlar diyeceksiniz….Bir şiirde; aile için bir kişiyi feda et, toplum için aileni feda et. Ruh için her şeyi feda et. Çünkü ruh olmayınca ne sen, ne aile, ne de toplum kalmaz. Bu toplantılar ruhumuzun yaşanmasına, canlanmasına vesile olacaktır. BULTÜRK’e teşekkür ediyorum. Allah Türk Dünyasını, Türk Milletini korusun, başarılarınız bol olsun..” şeklinde son derece heyecanlı ve anlamlı konuşma yaptı. Azerbaycan’a, Bakü’ye davet etti. Arzum odur ki, Nevruz Bayramına bir heyetle iştirak edelim. G.PAŞEYEVA kelimenin tek anlamıyla muhteşem bir konuşma yaptı. Hal-i pür melalimizi özetlerken, yol yordam ve Türk Dünyasının ayağa kalkmasının formülünü de verdi. Uyumadan, eğlenmeden çok çalışmak, çok okumak herkesin derdiyle dertlenmek…”
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden katılan Doç.Dr.Emete GÖZÜGÜZELLİ,” “…yandım deyince çoluk çocuğunu bırakarak koşan Anavatan’ın evlatlarına minnettarım. Türkiye Cumhuriyeti Akdeniz’de doğalgaz, petrol arıyor, yakında sondaj vurulacak, her türlü karşı çıkmaya rağmen…Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı kendi Cumhurbaşkanımıza rağmen dik duruyor, yanımızda duruyor..” dedikten sonra Atatürk’ün vatanın her tarafından toprak getirmelerini istediğini, törende ileri atılan Kıbrıs Türkleri ile diyaloğunu hatırlatarak bu ruhun Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini kurdurduğunu, ilelebet yaşayacağını haykırırken duygulu anlar yaşadığını müşahede ettik.
Balkanlar-Bulgaristan Av.Seniha RASİM SABRİ Hanımefendi konuşmasında,
Türk kadınının; gerek sevgi ve şefkati ile, gerek çalışkanlığı ile, gerek bu topraklardaki zorlu hayat koşullarına ve hatta yok edilmeye karşı dik duruşu ve mücadelesi ile Bulgaristan`da Osmanlı mirasi olan bizleri ve Türklüğü geçmişten geleceğe taşıyp yaşatmaktaki rolü büyüktür. Osmanlı zamanından bu zamana kadar, Anadolu`dan Bulgar ve genel olarak Balkan topraklarına, belli aralıklarla kimi yeniden Anadolu`ya, bizim tabirimizce Anavatan Türkiye`ye, ve dünyanın başka bir çok ülkesine türlü göçlere ve asimilasyon zulümlerine maruz kalmış olsa da; anadilimizi, dinimizi, örf ve adetlerimizi hapis cezası ve işkence tehlikesi altında bile gizli gizli öğreterek türklüğümüzü yaşatan gelenekçi ve ayni zamanda öngörüşlü aydın türk kadınlarımızdır.
Bulgaristan’daki yedi etnik azınlık topluluğuklarından biri olsak da, halk bilgeliği çok zengin, adetleri, gelenekleri yerleşmiş, kendi yazılı edebiyatı ve yaygın kültürü olan bir tek biz varız. Bir cihan imparatorluğu medeniyetinin devamıyız. Öyle sarsılmaz bir temel üzerinde diğer azınlıklar arasında başı çeken, aydınlık veren, kimlik belirleyen, anadili ve dinine bağlı bir topluluğuz. 1985’ten sonra illegal ve yarı gizli örgütlenerek politik kimlik oluşturup siyaset sahnesine çıktık. Son 140 yılda çıkardığımız 186 gazete, 58 dergi, 400 den fazla kitap fikirsel ve ruhsal bütünlüğümüzü oluşturdu. Baş Müftülükte, Diyanetimizde, okullarımızda, özendirici sanatımızda ve tiyatro ve okuma evlerimizde, gazete ve radyo yayınlarımızda kurumsallaştık. Osmanlı’dan Bulgar devletine 2 700 okul ve medreseyle, 2 537 cami ve mescitle, köy ve kasabalarda aydın tabakamızla geçtik.
Politik kavgamızı Bulgaristan’da ve dünyanın neresinde olursa olsun, kadın erkek demeden her Türkün kafasında veriyoruz. Tarihi revize edip, durmuyor, yenidünya görüşü arıyoruz. Bulgaristan‘daki kadın yümresi çok çalışkandır. Yıllar içinde kendi doktor, mühendis, öğretmen ve sanatçılarımızı yetiştirdik. 1989 Ayaklanmamız, bir kadın ayaklanmasıdır, hak ve özgürlük, adalet ve demokrasi davası olarak siyasi niteliklidir , rejim devirmiştir.
Bu öngörüşlü kadınlarımız ne şartlar altında, hangi politik rejimde ve hangi ülkede yaşarsa yaşasın geçmşiten günümüze türk kimliğimizi yaşatmak için kenarda köşede başını eğip sıkışıp durmamış, hayatımızın hem edebi, hem sosyal hem politik her alanında; barış, demokrasi, adalet, insan kardeşliği, hak ve özgürlük fikirlerini hedef edinip yaymak amaçlı aktiv olarak gerek dernekler kurarak, gerek tankların karşısına dikilerek, ölüm kamplarını göze alarak, hatta işkence gördü; oğlunu kızını bebeğini şehit verdi lakin türklüğümüzden vazgeçmeyi aklından dahi geçirmedi.
Dünya şampiyonalarında bir çok Bulgaristanlı türk gencimiz, kimi spor dalında, kimi satranç, kimi bilimde başarılara imza atmıştır. Bu başarıların kökünde bir Türk ananın onuru, Türk kadının şerefi, zekası ve bilgeliği var. Gelecek bizimdir. Hayat ateşimiz, gönül motorumuz Türk olmak, Türk kalmak ve Türk olarak yaşamak. Doğurduğumuz çocukların hepsi Türk’tür. Türklük davası eridir. Algıladığımız dünyayı Türkçe, Türk bilinciyle, Türk ana algısıyla okumak, duyumsamak, sentez etmek ve yorumlamak ana görevimizdir. diye bitirdi.
Ardından Prof.Dr.Hasine ŞEN’in akademik katkısı, Dr. Fatma SÖNMEZ’in YESEVİ Yolu ve aşkı konusundaki azmi,Çuvaşistan’dan Nadina CAVABOVA, Şehit Sadık Ahmet’in eşi Hanımefendi Işık AHMET’e güzel sunumları için teşekkür ederken Dr.Fatma SÖNMEZ’i YESEVİ Yolunu anlatmak için başka bir platformda dinlemek, konul etmek isterim. İkinci oturumda; kısıtlı zamanla yarışarak güzel sunumları yapan Saniha Rasim SABRİ (Balkanlar), Fatma AKTAŞ(Avrupa), Sema Uygur BIDAK(Doğu Türkistan), Vera ERTUĞRUL(Moldova-GAGAUZYA), Sevinç YUSUF (Güney Azerbaycan) Cemile KINACI(Türkistan), Havva PEHLİVAN(Bulgaristan)’a da ayrı ayrı teşekkür ederken Doğu Türkistan konusunda doyurucu sunumu için Sema Uygur BIDAk Hanımefendi’ye ayrıca teşekkürü bir borç bilirim.
Rahmeti Rahman’a kavuşan iki yiğit dava adamının şiirleriyle son verelim yazımıza:
Bir haber dolaşır semada pulpul;
Kılınçlar bilensin akın var Çin’e.
Yiğitler at sürer düşman içine;
Tarihe hükmeden bir ses duyulur:
– Vur! TÜRKLÜK aşkına vur!
………………………………………………
Ya… işte tarihin böyledir oğul!
Geçmişten hız alsın geleceğin de..
Göster Türklüğünü tunç bileğinle!
Bu dine, bu ırka ve bu toprağa
Sataşmak isterse herhangi gavur:
– Vur! ALLAH aşkına vur!
VUR EMRİ-Abdurrahim KARAKOÇ
TURAN
Ayşe, Fatma değil beni ağlatan!
Gülmeden ölürsem, ona yanarım!
Ağlatan TURANDIR! Başka bir vatan!
Bulmadan ölürsem, ona yanarım!
………………………………………..
Silinen gözlerin hasreti katı,
Kırım’dan Hazar’a koştursam atı!
Taşkent Yaylasında madımak otu,
Yolmadan ölürsem, ona yanarım!
Madımak toplasam, yesem o anda.
Yola revan olsam aynı zamanda..
Bir gece misafir Azerbaycan’da,
Kalmadan ölürsem, ona yanarım!
Azerbaycan’dan da Kerkük’e varıp,
Orda gardaşımın yarasın sarıp,
Musul’da sazıma bir düzen verip,
Çalmadan ölürsem, ona yanarım!
Saz çaldıktan sonra Musul şehrinden,
Ayrılsa da Aşık ölmez kahrından..
Abdestimi Yeşil Tuna Nehrinden!
Almadan ölürsem, ona yanarım!
Abdesti alınca duyarım hazı,
Ozan Arif ya Şehit ol ya Gazi!
Çin seddinde bir gün sabah namazı!
Kılmadan ölürsem, ona yanarım!
OZAN ARİF
Allah’a emanet olunuz. Saygı ve selamlar.
FOTOLARI ÇEKEN: M. Kemal SALLI
Önce Vatan Gazetesi’de Haber Md. https://www.facebook.com/mksalli