Vidin Bulgaristan’ın Edirne’si. Kuzey Batı’daki son noktası. Tuna burada kuzey-batı’dan güney-doğu tarafına akarken bir burun şeklinde batıya döner, güneye yönelir daha sonrada doğuya koşar. Romanya-Kalafat’dan Bulgaristan-Pokrayna’ya sınır kapısı var. Vidin üzerinden Bulgaristan Bregova’dan Sırbistan’a 40 km sonra giriyorsunuz.

Vidin’e girişte hem ihtiyaçlarımızı karşılamak hem de adres sormak için bir benzin istasyonunda durduk ama Ankara plakalı aracımız pek sıcak karşılanmadı. Markalı bir istasyondu ve “tuvaleti yoktu”. Yoksa, yok!

Vidin’de zamanla Camiler de tarih sahnesinden birer birer çekilmiş. 1908’de 12 cami, 1970’de 4 cami, 2011’de tek Pavzandoğlu Osman Camisi kalmış. Montana Müftülüğüne bağlı cami merkezde. Niğbolu’dan gelen cami imamı Samet İsmail çalışkan bir kişi.

Üç aylar ve Ramazan ayında caminin şenlendirilmesi için her gün iftar düzenlediklerini ifade etti. Bu iftarlara Bulgarları da davet ediyorlar. Bulgaristan muhacirleri ve Bulgaristan’daki soydaşlarımızdan bildiğimiz tertemiz bahçelerin bir örneği de caminin etrafında görüyoruz. Meyve ağaçları, güller, çilekler dikilmiş. Bunları da Samet yapmış. Çocukların cami bahçesinden çilek yemesi onu mutlu ediyormuş. Eşi “kumaşçı fabrikasında” çalışıyormuş. Bir oğlu da okula devam ediyormuş.

Camide oturma grupları, yer sofraları ve büyükçe bir masa var. Özenle yerleştirilmiş. Ramazana hazırlık. Yazın da aynı masalar Kur’an kursunda kullanılıyormuş. Cami mihrabı cam. Lalelerle boyanmış. Mihrabın açık renkler ve mavi ağırlıklı olması camiyi yapanın köklerinin Kırım Tatarlarına dayanmasından olsa gerek. Cami orjinalliğini şimdilik koruyor ama “modernlik adına” ufak ufak müdahaleler de başlamış. Caminin girişinde sağ taraf daha sıcak bir ortam oluşturmak için “Türkiye’den gelen ziyaretçilerin yardımı ile” camla kapatılmış. Yine girişte sol tarafta “Arapların desteği ile” buzdolabı yenilenmiş ve fırın konmuş.

Minare bakıma muhtaç. “Türklüğün” fazla olduğu yerde olsa Samet Hoca yardım toplayıp yaptıracak. Burada yardım için İvan’ın yanına mı gideceksin?

Camiye Turistlerin de girebilmesi için cami girişi ayakkabı ile girilebilecek şekle getirilmiş. Eskiden Türkiye’den gelenler dahi kapıdan bakıp devam ediyorlarmış.

Normal vakit namazlarına bir katılım yok ama Cuma namazına ve bayram namazlarına katılım var. Bazen yolcu ve TIR’cı da katılıyor namaza. Mezar taşları var cami haziresinde. Sağda solda dağılmış olan mezar taşları, sarhoşların kırmalarından korunmak için buraya toplanmış.

Caminin karşısında Ortodoks Kilisesi papazlarının çalışma odalarının bulunduğu bir bina var. Samet İsmail, eskiden de binanın kiliseye ait olduğunu söyledi.

Caminin hemen solunda yer alan Pavzandoğlu Osman’ın annesi adına yaptırdığı kütüphane “ofis-kütüphane” olarak kullanıyor. Tertemiz. Cami soğuk olduğu için imam odası olarak kullanılıyor. Kitaplardan bir kısmı zamanla Sofya’ya bir kısmı İstanbul’a gitmiş. Yeni kitaplarında olduğu iki yüz kadar kitap kalmış. Kütüphanenin mimarisinde küçük bir ayrıntıya dikkat ediyoruz. Kütüphanenin şehirdeki Ortodoks ve Yahudilere de açık olduğunu ifade etmek için kubbesinde hilal yok.

Vidin’de Türk var mı sorusuna İmam Efendi “Türklük az kaldı be ya” diyerek cevap verdi. Cuma namazına gelen bastonlu dedelerle namaz kıldıklarını ifade etti. Bunlar kırk hane kadar kalmış. Vidin’de yaşayan çingenelerden de Müslüman olanlar var. Türklerle de karışık evlilikler yapmışlar. Çingenelerin camiye devam edenleri de var. Vidin’e sonradan gelen ve yerleşen Bulgarların Türklere pek sıcak bakmadıkları bununla beraber yerli Bulgarların daha sıcak baktıkları görülüyordu. Birkaç kişiyle konuşmamız bu sonuca ulaşmamız için yeterli oldu.

Pazvandoğlu Osman Camisi, Tuna Nehrinin yüz elli metre kuzey batısındadır. Camiden çıkışta solda üç yüz metre mesafede İstanbul Kapısı bulunuyor. Kaleyi de içine alan altı yüz metre yarıçapında dış surlar yıkılmış. İstanbul kapısı bugünkü Vidin meydanına açılıyor. İstanbul Kapısından iki yüz elli metre kuzey batıda 18. yüzyıl yapısı olan ve Osmanlı Paşası Osman Pazvandoğlu’nun Konağı 1956 yılından bu yana tarih müzesi olarak kullanılıyor. Safranbolu, Ohri konaklarının Vidin’deki kardeşi. Görülmesi gereken bir eser. Pazar Kapısı ise biraz daha yukarıda.

Camiden çıkışta sağ tarafta Osmanlı postane binası, Sinagog, Osmanlı Kışlası (Krastada Kzarma-haç şeklinde olması dolayısıyla Bulgarlarca bu isim verilmiş), Vidin Kalesi yer alıyor. Postane komünizm döneminde devletçe alınmış ve amacı dışında kullanılıyor. Sinagog Yahudilerin buradan ayrılmaları ile koruma altına alınmış harabe bir bina, Yeniçerilerce kullanılan ve dört parçalı Osmanlı Kışla (1801) binası ise restore edilmiş.

Osmanlı Devletini de uğraştıran Pazvandoğlu’nun mezarı bugün komünist rejim döneminde eski şehrin yıkılarak blokların dikildiği alandadır. “Bulgar yengeler soğan kapçıklarını” pencerelerden atmaktalar.Mezar metruk durumdadır. Tabiki bu nişane burada bir camiye de işarettir.

Türk çocukları Bulgar milli eğitim bakanlığının okullarına gidiyorlar. Gençler ve genç aileler buradan Almanya’ya ve İtalya’ya göç etmiş. Ortodoksların okullarda din eğitimi talepleri var. Türkler de buna yönelik hazırlıklar yapıyor. İstanbul’a gidecek olan birisi önce Vidin’den Filibe veya Sofya’ya daha sonrada İstanbul’a gitmesi gerekiyor. Buradaki gençleri ve çocukları Anadolu ile bir araya getirmek lazım. Belki önce Kırcaaliyle.

Buradan herkes değil isteyen geçiyor. “Türklük” buradan az geçiyor. Öyle olunca Türk şekeri, lokumu “Filibe ve Sofya”da kalıyor. Montana ve Lom’da da birkaç Türk ailesi yaşıyor. Öksüz ve yetim. Onurlu.

J.Gyula NEMETH’in yazdığı ve Abdurrahman Güzel’in Türkçeye kazandırdığı “Folklorik ve Dini Metinler Üzerinde Vidin Türkleri Ağız Araştırmaları” eserini bana almamı tavsiye eden Romanya Ovidius Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Neriman HASAN’a da buradan teşekkür etmeyi bir borç bilirim. Bu eser bizi Vidin’e götürdü. Oradan da Belgrat’a…

Biz olmasak da Vidin’de biz kokuyoruz. 2003 den bu yana görev yapan Niğbolu’nun Evladı-Fatihanı Samet Hoca “Zor burada işler zor, ama çalışacağız. Ben Vidin’in nerede olduğunu bilmezdim. Allah bize buraya hizmet etme imkânı verdi” diyor.

Anlamsızlığı anlamlandıran Türkçem var oldukça, kahramanları bitmez bu memleketin.

Oğuzhan Balkanlı, ORSA Ajans

Reklamlar