HÖH/DSP’nin zamanı dolan eski başkanına karşı parlamento büfesinde sert patlayan eski Kültür Bakanı Vecdi Raşidov’ un sesi soluğu kesildi. Şu gazeteciler de insanın iyi gününde başını saçını yolarken, sahneden düşünce arayıp sormuyorlar. İçkisini içiyordur, diyeceksiniz, biliyorum ama sanki bilemediniz.

Seyhan Özgür BG-SAM
Seyhan Özgür
BG-SAM

Vecdi ömründe birkaç defa patladı ve bütün basında manşet oldu. Her patlayışından sonra da bir durgunluk ve suskunluk dönemine girdi. Patlayınca uzaklaşıyor ve fazla rahatsız edilmesini istemiyor olabilir.
Onun ilk infilakı, çocukken, anası, sevilen ses sanatçısı Bulgaristan Türklerinin bülbülü Kadriye Lativova’nın Mestanlı’ya bağlı Güren (Zvezdel) yolunda bir kamyon devrilmesinde hayata gözlerini yummasından sonra oldu.
Kırcaali “Mitko Palauzov” ilkokulunda Bulgar öğrencilerin arasında zorlanınca, Soğuk Pınar (Studen Kladenets) yetimler okuluna gönderildiğinde,  oraya da çok zor alışmıştı. Başlıca Türk çocukları için açılmış olan yetimhanenin 24 yıllık Müdürü Elkenov ondan bir matematikçi yetiştirmeyi düşünse de, Vecdi kelemi fırçayı elinden bırakmadı ve sonunda bir heykeltıraş ve ressam olarak ün yaptı.
İlk denemelerinde Güzel Sanatlar Akademisine giremedi. Bulgaristan Komünist Partisi Kırcaali İl Komitesi Birinci Sekreteri Georgi Petrov’un özel girişimleriyle üniversiteli oldu. O yıllarda çok sık uğradığı yerlerden biri Yeni Işık Gazetesi’nin yazı işleri müdürlüğünün bulunduğu “Poligrafiçeski Kombinat” binasının 4. Katıydı. Kimi yazıyor, kimi çiziyor harçlığını çıkarıyordu. Annesinin bütün halkımız tarafından çok sevilen bir sanatçı olması, Kırcaali Devlet Güzel Sanatlar Tiyatrosu’nun dillere destan,  gönül dağlayan özel sesi olması, ona kapıları kolay açmasında ve temas kurmasında kolaylıklar sağlıyordu. Sert mizaçlı ve çekingen bir heykeltıraş ve sanatçı olması Güzel Sanatlar Akademisinde asistanlık ve hocalık yapmasına engel olurken, işinde devamlılıkla azimli olması sanat basamaklarında yükselmesine yardımcı oldu.
Sosyalizm yıllarının sonunda, hepimizin Türklüğü ateşe verildiği, ruhumuz Bulgar kılıfına sokulmaya çalışıldığı ağır dönemde, Vecdi’nin Paris ziyaretleri, Avrupa Güzel Sanatlar Akademisi’nin Altın Madalyası ile ödüllendirilmesi, TV Programlarında yıldız gibi parlaması, senaryosu Komünist Partisi tarafından yazılmış bir oyunun ışıltılı sahneleriydi. Aydınlarımız “Belene Ölüm Kampında” çürütülürken heykeltıraş Vecdi Raşidov’un Paris’te viski içip puro tütmesi “bu işin içinde de iş var” diyenlerin dikkatini çekse de, o yıllar herkesin dilini yuttuğu yıllardı. “Bulgarlaştırma” sürecinde BKP, Bulgar devleti ve Vatan Cephesi’nin azınlıklardan “politikanız doğrudur” onay bildirilerine imza atacak Türk aydınları mumla aradığı günlerde, Vecdi, herkes Bulgaristan’dan kaçma yollu ararken Paris’ten dönmüştü. Oltaya belki de kendi arzusuyla yani isteyerek yakalanmıştı, çünkü gönlünde Saray Ressamı olmak hevesi olabilirdi.
Şunu da ekleyelim: Balık oltaya takıldıktan sonra yıllarca çekebilirsiniz, o her zaman olumlu bir rol oynayabilir yani çıkarılıp kızartılıp yenebilir, çünkü bir de eğlenmek isteyenlere sunulan oltaya takılmış balıklar var, herkesin kendi başına bulamayacağı bir eğlencedir bu. Oltaya takılmış balığı her zaman kontrol edebilirsiniz, ondan hiç şüphelenmeye bilirsiniz, hatta şüphelenenler bile aldırmayabilirler, çünkü bir çokların kendilerini iyi hissetmelerini sağlamış olursunuz ki, bu her bedele değerdir.
İşte böyle uzunca bir zaman kesimi içinde, Vecdi’nin Kırcaali’den milletvekili seçilmesini ve partisi bile olmayan bir vekilin Bakan atanmasını, daha önce Cumhurbaşkanı Turgut Özal’la görüşmelerini vb. istediğiniz gibi yorumlaya bilirsiniz.
Ortaya çıkan soru şudur: Bizdeki dosyaların hepsi açıldı mı?
Açılmayanlar neden açılmadı? Vecdi’nin zayıf noktaları çok mu fazla ki, korunuyor, korunuyorsa ne istiyor da mecliste nefretle patlıyor. Onun içini sıkan, paylaşamadığı şey nedir? Bu denli uzun susma sebebi nedir? Acaba konuşsa ne diyecek?
Vatan Cephesi Milli Şûrası’nın 1984’te “Vitoşa” caddesindeki Ulusal Konsey Salonunda masa başına oturan ressam ve heykeltıraş V. Raşidov’a tarihsel utanç belgelerini imzalaması imza için bir tükenmez kalem uzatıldığında, onun bacaklarının titremesinden kocaman masanın deprem varmış gibi ırgalaması, hala anlatılan “aydın” anılarından biridir.
O zaman o “ben BKP ve Bulgar devletinin Türklerin Bulgarlaştırma politikasını onaylıyorum” imzasını atarken, “kimse duymaz, zaten odada kaç kişiyiz” diye düşünmüş olabilir ama hayat onun bildiği gibi gelişmedi, sürprizlerle dolu gelişiyor. O, akademide öğrenciyken yalnız boya ve çamur karıştıracağına bir az da klasiklere baksaydı, hele sır saklama konusunda, belki daha hazırlıklı olurdu. Örneğin, Sigmund Freud’un ifade ettiği gibi “Hiçbir ölümlü sır saklayamaz. Eğer dudakları sessizse parmaklarıyla konuşur; vücudundaki bütün deliklerden ihanet sızar dışarı.
” İnsanların zayıflığı görünüşte önemsiz jestler ve rastgele söylenmiş sözlerle, eserlerinde açığa çıkar. Örneğin Vecdi’nin bilgilerinin çok sığ olduğu yazdığı kitaplarında ortaya çıktı. Herkesin bir zayıf noktası vardır. Genellikle güvensizlik kontrol edilemez, bu bir duygu, ya da ihtiyaç, bu gizli bir zevk de olabilir. Bu noktada hemşerim olduğundan dolayı detaylara girmek istemiyorum. Atalarımızın dediğine göre, akıllı adam iki dibi olan bir sandık gibidir. Açıkken içine bakınca insan her şeyi göremez. Vecdi’ nin ikinci bir dibi var mı? Varsa sırrı nedir? Biz bu kutu içinde kutularla nasıl başa çıkacağız?
Bu gidişle bizde dünyanın beni aldatmasına izin vermektense ben dünyayı aldatmayı tercih ederim, gibi kurguları aramızda ortam bulabilir mi! Aldatan ve aldatılan ikisi de kahraman olabilir mi?
Yoksa sürünen düşenin halinden anlamaz deyip, geçiştirelim mi?
Vecdi’ yi düşünürken aklıma bir geyim fıkrası geldi: Bizde, kış günleri geyik için tuzağa yem koyulduğunda, kokuya gelen ilk geyiği kimse vurmaz. Bütün sürü toplanana kadar beklenir. İlk çifteyi patlatacak avcıyı seçmek de zordur, çünkü kimse geyiğe ateş açmak istemez.
Bu oyunda Vecdi nasıl davrandı. O tek başına Türk oyları ile milletvekili seçildi, fakat arkasından hiç kimseyi sürükleyemedi.
Onun bir möre gibi kullanılmasına kendisi razı oldu mu dersiniz?
Hedef HÖH partisini parçalamaksa, başka bir kişi bulunamaz mıydı!
Bu kapan acaba suyu bulandırmak amacıyla mı kurulmuştu ve sonuç alınamayınca ve halen GERB partisi şimdi artık dağılmak yolunu seçmişse, bu seçeneğe hayatta yer olamaz. GERB dağılırsa Vecdi ne yapar, atölyesine döner mi?
Eski Bakanın zayıf bir kişilik sahibi olduğu “Bulgarlaştırmaya evet imzasını attıktan birkaç gün sonra” belki de votkanın etkisiyle olacak bir lokantanın tuvaletinde bilek damarlarını kesmesinde ifade buldu. Anasız yetişen her çocuğun özgüveni zayıftır. Bu gibi durumlarda, yani trajik ve komik sahneler de her zaman zirvede bulunan kişinin üzerinde çok büyük etkisi olan, fakat gözle görünmeyen bir kişi vardır.
Bakan olduğu yıllarda verdiği söyleşilerde o sanki her şeyi anlattı gibi ama onun üzerinde bulunan ve hayatına yön veren kişiyi açıkla(ya) madı. Örneğin A. Doğan’ın dosyası açıldı, kitaplar yazıldı ve gerçek görüldü. Vecdi’nin üzerindeki bu kişi paranoyak bir korku sisi yaratabilen biri olmalı ki onu çok güçlü etkileyebiliyor. Biz bu durumu, onun Vasil Levski ile ilgili Sofya’da yaptığı yıldönümü konuşmasında ve bugün kendisine karşı küfür savurduğu Ahmet Doğan’ın onayıyla Bulgaristan Cumhuriyeti’nin Washington Büyük Elçiliği önündeki “Apostol Büstü” nü yapmayı kabul etmesinde, yapmasında ve “Multi Grup” Başkanı İliya Pavlov’un kendisine sunduğu büyük para ödülünü almasında açıkça görebildik.
Ahmet’e küfür ediyor ama paradan kaçmıyor. Çok ilginç…
Doğan ve Pavlov bu ödevi verirken Vecdi’de tatminsiz, mutsuz ve güvensiz birini sezmiş olabilirler ki, bu tavır ihtiyaçlarının karşılandıktan sonra onun para sahiplerinden uzaklaşmasına neden olmuştur. Güçsüzler güçlülerin hıncından korkar. Öyleyse o şimdi neden korkmuyor?
Neden pat pat patlıyor? A. Doğan’ın “delirmiş” olduğuna inanmış olabilir mi? Ahmet’in oyunları ve dolapları bitmez, sınırsızdır! Fakat bu tutumun başka bir açıklanması da olamaz, çünkü hem A. Doğan hem de V. Raşidov BKP’nin yetiştirdiği iki önemli kadrodur. Bu iki kişi için çok para harcanmıştır.
Bunların ikisi de bu (BKP) oltasından kendini boşandıramazlar.
İkisinin arasındaki kıskançlık 50’den sonra ortaya çıkmış, ne yazık. Öyleyse tabii.
Ahmet şöhret oldu. Vecdi de şöhreti tattı. Şöhret gücün temelidir, edinilmesi gereken bir hazinedir, ama sonsuz değildir? Vecdi sırada bekleyenlerden biri olamaz mı? Bir de şu var, bizde artık her şeyi yöneten ihtiyaç oldu, Vecdi’nin kaprislerini ve sanatçı kumpanyasının masraflarını karşılamada zorlandığından, artık yetişemediği yeni gereksinimler yaratmış olabilir mi? Bu ihtiyaçlar nedir?
Son seçimlerde o kendini yine bağımsız hissetmek istedi. Plovdiv’te de kazandı. Gururlandı böbürlendi. Boyko’nun ardında ve yanında birkaç foto çektirdi ve o kadar, sonra GERB ateşi sönmeye başladı. Kuşkusuz B. Borisov’un ödlek bir kişilik sahibi olduğu anlaşılınca, bizde yeni rastlanan tiksinti ateşi iyice parladı. 100 günden beri meclise girmiyorlar. Korktukları bir şeyler var. Çaldıklarımız yüzümüze söylenecek diye korkabilirler mi?
İşe gitmeden maaşlarını alıyorlar mı? Vecdi parasız pulsuz kalmış olmasın?
Tamamen bağımsız bir insan bir tek ormandaki kulübede yaşayabilir, istediği gibi gelip gitme özgürlüğüne sahiptir. Kırcaali’ye dönse, baba evinin çatısı duruyor mu acaba!
Sonunda beni düşündüren bir de şu oldu:
Bizim toplum bölük pörçüktür ve çatışmayla doludur. GERB dağılırsa Vecdi ne yapar! İnsanlar ancak ruhların mistik birleşimiyle bir araya gelebilirler, değil mi, Vecdi ruhunu çamurla karıştırdığı için, bundan böyle hiçbir kimseyle sıkı fıkı birlik olamaz, belki bu yüzden susuyor…VECDİ NEDEN SUSTU?
Seyhan ÖZGÜR
HÖH/DSP’nin zamanı dolan eski başkanına karşı parlamento büfesinde sert patlayan eski Kültür Bakanı Vecdi Raşidov’ un sesi soluğu kesildi. Şu gazeteciler de insanın iyi gününde başını saçını yolarken, sahneden düşünce arayıp sormuyorlar. İçkisini içiyordur, diyeceksiniz, biliyorum ama sanki bilemediniz.
Vecdi ömründe birkaç defa patladı ve bütün basında manşet oldu. Her patlayışından sonra da bir durgunluk ve suskunluk dönemine girdi. Patlayınca uzaklaşıyor ve fazla rahatsız edilmesini istemiyor olabilir.
Onun ilk infilakı, çocukken, anası, sevilen ses sanatçısı Bulgaristan Türklerinin bülbülü Kadriye Lativova’nın Mestanlıya bağlı Güren (Zvezdel) yolunda bir kamyon devrilmesinde hayata gözlerini yummasından sonra oldu.
Kırcaali “Mitko Palauzov” ilkokulunda Bulgar öğrencilerin arasında zorlanınca, Soğuk Pınar (Studen Kladenets) yetimler okuluna gönderildiğinde,  oraya da çok zor alışmıştı. Başlıca Türk çocukları için açılmış olan yetimhanenin 24 yıllık Müdürü Elkenov ondan bir matematikçi yetiştirmeyi düşünse de, Vecdi kelemi fırçayı elinden bırakmadı ve sonunda bir heykeltıraş ve ressam olarak ün yaptı.
İlk denemelerinde Güzel Sanatlar Akademisine giremedi. Bulgaristan Komünist Partisi Kırcaali İl Komitesi Birinci Sekreteri Georgi Petrov’un özel girişimleriyle üniversiteli oldu. O yıllarda çok sık uğradığı yerlerden biri Yeni Işık Gazetesi’nin yazı işleri müdürlüğünün bulunduğu “Poligrafiçeski Kombinat” binasının 4. Katıydı. Kimi yazıyor, kimi çiziyor harçlığını çıkarıyordu. Annesinin bütün halkımız tarafından çok sevilen bir sanatçı olması, Kırcaali Devlet Güzel Sanatlar Tiyatrosu’nun dillere destan,  gönül dağlayan özel sesi olması, ona kapıları kolay açmasında ve temas kurmasında kolaylıklar sağlıyordu. Sert mizaçlı ve çekingen bir heykeltıraş ve sanatçı olması Güzel Sanatlar Akademisinde asistanlık ve hocalık yapmasına engel olurken, işinde devamlılıkla azimli olması sanat basamaklarında yükselmesine yardımcı oldu.
Sosyalizm yıllarının sonunda, hepimizin Türklüğü ateşe verildiği, ruhumuz Bulgar kılıfına sokulmaya çalışıldığı ağır dönemde, Vecdi’nin Paris ziyaretleri, Avrupa Güzel Sanatlar Akademisi’nin Altın Madalyası ile ödüllendirilmesi, TV Programlarında yıldız gibi parlaması, senaryosu Komünist Partisi tarafından yazılmış bir oyunun ışıltılı sahneleriydi. Aydınlarımız “Belene Ölüm Kampında” çürütülürken heykeltıraş Vecdi Raşidov’un Paris’te viski içip puro tütmesi “bu işin içinde de iş var” diyenlerin dikkatini çekse de, o yıllar herkesin dilini yuttuğu yıllardı. “Bulgarlaştırma” sürecinde BKP, Bulgar devleti ve Vatan Cephesi’nin azınlıklardan “politikanız doğrudur” onay bildirilerine imza atacak Türk aydınları mumla aradığı günlerde, Vecdi, herkes Bulgaristan’dan kaçma yollu ararken Paris’ten dönmüştü. Oltaya belki de kendi arzusuyla yani isteyerek yakalanmıştı, çünkü gönlünde Saray Ressamı olmak hevesi olabilirdi.
Şunu da ekleyelim: Balık oltaya takıldıktan sonra yıllarca çekebilirsiniz, o her zaman olumlu bir rol oynayabilir yani çıkarılıp kızartılıp yenebilir, çünkü bir de eğlenmek isteyenlere sunulan oltaya takılmış balıklar var, herkesin kendi başına bulamayacağı bir eğlencedir bu. Oltaya takılmış balığı her zaman kontrol edebilirsiniz, ondan hiç şüphelenmeye bilirsiniz, hatta şüphelenenler bile aldırmayabilirler, çünkü bir çokların kendilerini iyi hissetmelerini sağlamış olursunuz ki, bu her bedele değerdir.
İşte böyle uzunca bir zaman kesimi içinde, Vecdi’nin Kırcaali’den milletvekili seçilmesini ve partisi bile olmayan bir vekilin Bakan atanmasını, daha önce Cumhurbaşkanı Turgut Özal’la görüşmelerini vb. istediğiniz gibi yorumlaya bilirsiniz.
Ortaya çıkan soru şudur: Bizdeki dosyaların hepsi açıldı mı?
Açılmayanlar neden açılmadı? Vecdi’nin zayıf noktaları çok mu fazla ki, korunuyor, korunuyorsa ne istiyor da mecliste nefretle patlıyor. Onun içini sıkan, paylaşamadığı şey nedir? Bu denli uzun susma sebebi nedir? Acaba konuşsa ne diyecek?
Vatan Cephesi Milli Şûrası’nın 1984’te “Vitoşa” caddesindeki Ulusal Konsey Salonunda masa başına oturan ressam ve heykeltıraş V. Raşidov’a tarihsel utanç belgelerini imzalaması imza için bir tükenmez kalem uzatıldığında, onun bacaklarının titremesinden kocaman masanın deprem varmış gibi ırgalaması, hala anlatılan “aydın” anılarından biridir.
O zaman o “ben BKP ve Bulgar devletinin Türklerin Bulgarlaştırma politikasını onaylıyorum” imzasını atarken, “kimse duymaz, zaten odada kaç kişiyiz” diye düşünmüş olabilir ama hayat onun bildiği gibi gelişmedi, sürprizlerle dolu gelişiyor. O, akademide öğrenciyken yalnız boya ve çamur karıştıracağına bir az da klasiklere baksaydı, hele sır saklama konusunda, belki daha hazırlıklı olurdu. Örneğin, Sigmund Freud’un ifade ettiği gibi “Hiçbir ölümlü sır saklayamaz. Eğer dudakları sessizse parmaklarıyla konuşur; vücudundaki bütün deliklerden ihanet sızar dışarı.
” İnsanların zayıflığı görünüşte önemsiz jestler ve rastgele söylenmiş sözlerle, eserlerinde açığa çıkar. Örneğin Vecdi’nin bilgilerinin çok sığ olduğu yazdığı kitaplarında ortaya çıktı. Herkesin bir zayıf noktası vardır. Genellikle güvensizlik kontrol edilemez, bu bir duygu, ya da ihtiyaç, bu gizli bir zevk de olabilir. Bu noktada hemşerim olduğundan dolayı detaylara girmek istemiyorum. Atalarımızın dediğine göre, akıllı adam iki dibi olan bir sandık gibidir. Açıkken içine bakınca insan her şeyi göremez. Vecdi’ nin ikinci bir dibi var mı? Varsa sırrı nedir? Biz bu kutu içinde kutularla nasıl başa çıkacağız?
Bu gidişle bizde dünyanın beni aldatmasına izin vermektense ben dünyayı aldatmayı tercih ederim, gibi kurguları aramızda ortam bulabilir mi! Aldatan ve aldatılan ikisi de kahraman olabilir mi?
Yoksa sürünen düşenin halinden anlamaz deyip, geçiştirelim mi?
Vecdi’ yi düşünürken aklıma bir geyim fıkrası geldi: Bizde, kış günleri geyik için tuzağa yem koyulduğunda, kokuya gelen ilk geyiği kimse vurmaz. Bütün sürü toplanana kadar beklenir. İlk çifteyi patlatacak avcıyı seçmek de zordur, çünkü kimse geyiğe ateş açmak istemez.
Bu oyunda Vecdi nasıl davrandı. O tek başına Türk oyları ile milletvekili seçildi, fakat arkasından hiç kimseyi sürükleyemedi.
Onun bir möre gibi kullanılmasına kendisi razı oldu mu dersiniz?
Hedef HÖH partisini parçalamaksa, başka bir kişi bulunamaz mıydı!
Bu kapan acaba suyu bulandırmak amacıyla mı kurulmuştu ve sonuç alınamayınca ve halen GERB partisi şimdi artık dağılmak yolunu seçmişse, bu seçeneğe hayatta yer olamaz. GERB dağılırsa Vecdi ne yapar, atölyesine döner mi?
Eski Bakanın zayıf bir kişilik sahibi olduğu “Bulgarlaştırmaya evet imzasını attıktan birkaç gün sonra” belki de votkanın etkisiyle olacak bir lokantanın tuvaletinde bilek damarlarını kesmesinde ifade buldu. Anasız yetişen her çocuğun özgüveni zayıftır. Bu gibi durumlarda, yani trajik ve komik sahneler de her zaman zirvede bulunan kişinin üzerinde çok büyük etkisi olan, fakat gözle görünmeyen bir kişi vardır.
Bakan olduğu yıllarda verdiği söyleşilerde o sanki her şeyi anlattı gibi ama onun üzerinde bulunan ve hayatına yön veren kişiyi açıkla(ya) madı. Örneğin A. Doğan’ın dosyası açıldı, kitaplar yazıldı ve gerçek görüldü. Vecdi’nin üzerindeki bu kişi paranoyak bir korku sisi yaratabilen biri olmalı ki onu çok güçlü etkileyebiliyor. Biz bu durumu, onun Vasil Levski ile ilgili Sofya’da yaptığı yıldönümü konuşmasında ve bugün kendisine karşı küfür savurduğu Ahmet Doğan’ın onayıyla Bulgaristan Cumhuriyeti’nin Washington Büyük Elçiliği önündeki “Apostol Büstü” nü yapmayı kabul etmesinde, yapmasında ve “Multi Grup” Başkanı İliya Pavlov’un kendisine sunduğu büyük para ödülünü almasında açıkça görebildik.
Ahmet’e küfür ediyor ama paradan kaçmıyor. Çok ilginç…
Doğan ve Pavlov bu ödevi verirken Vecdi’de tatminsiz, mutsuz ve güvensiz birini sezmiş olabilirler ki, bu tavır ihtiyaçlarının karşılandıktan sonra onun para sahiplerinden uzaklaşmasına neden olmuştur. Güçsüzler güçlülerin hıncından korkar. Öyleyse o şimdi neden korkmuyor?
Neden pat pat patlıyor? A. Doğan’ın “delirmiş” olduğuna inanmış olabilir mi? Ahmet’in oyunları ve dolapları bitmez, sınırsızdır! Fakat bu tutumun başka bir açıklanması da olamaz, çünkü hem A. Doğan hem de V. Raşidov BKP’nin yetiştirdiği iki önemli kadrodur. Bu iki kişi için çok para harcanmıştır.
Bunların ikisi de bu (BKP) oltasından kendini boşandıramazlar.
İkisinin arasındaki kıskançlık 50’den sonra ortaya çıkmış, ne yazık. Öyleyse tabii.
Ahmet şöhret oldu. Vecdi de şöhreti tattı. Şöhret gücün temelidir, edinilmesi gereken bir hazinedir, ama sonsuz değildir? Vecdi sırada bekleyenlerden biri olamaz mı? Bir de şu var, bizde artık her şeyi yöneten ihtiyaç oldu, Vecdi’nin kaprislerini ve sanatçı kumpanyasının masraflarını karşılamada zorlandığından, artık yetişemediği yeni gereksinimler yaratmış olabilir mi? Bu ihtiyaçlar nedir?
Son seçimlerde o kendini yine bağımsız hissetmek istedi. Plovdiv’te de kazandı. Gururlandı böbürlendi. Boyko’nun ardında ve yanında birkaç foto çektirdi ve o kadar, sonra GERB ateşi sönmeye başladı. Kuşkusuz B. Borisov’un ödlek bir kişilik sahibi olduğu anlaşılınca, bizde yeni rastlanan tiksinti ateşi iyice parladı. 100 günden beri meclise girmiyorlar. Korktukları bir şeyler var. Çaldıklarımız yüzümüze söylenecek diye korkabilirler mi?
İşe gitmeden maaşlarını alıyorlar mı? Vecdi parasız pulsuz kalmış olmasın?
Tamamen bağımsız bir insan bir tek ormandaki kulübede yaşayabilir, istediği gibi gelip gitme özgürlüğüne sahiptir. Kırcaali’ye dönse, baba evinin çatısı duruyor mu acaba!
Sonunda beni düşündüren bir de şu oldu:
Bizim toplum bölük pörçüktür ve çatışmayla doludur. GERB dağılırsa Vecdi ne yapar! İnsanlar ancak ruhların mistik birleşimiyle bir araya gelebilirler, değil mi, Vecdi ruhunu çamurla karıştırdığı için, bundan böyle hiçbir kimseyle sıkı fıkı birlik olamaz, belki bu yüzden susuyor…

Reklamlar