Bir başvekil muavini, katıldığı bir etkinlikte “Vardar Ovası” türküsünü seslendirmek isteyen sanatçıyı, “o türküde rakı sözcüğü” geçtiği için uyardı kısa süre önce. Sanatçının başka türkü söylemesini istedi. Ve Atatürk’ün çok sevdiği türkü bir kez daha Balkanları, Rumeli’yi, Makedonya’yı taşıdı ülke gündemine. Biz işin kültürel ve sanatsal boyutuna değil, diplomatik ve siyasal boyutuna bakalım. Türkiye’nin zaten çok da kuvvetli olmayan Balkan politikasının nasıl çöktüğünü ele alalım.
Bir süredir Ege Denizi’ndeki küçük adacıkları işgal etmekte olan Yunanistan, son olarak Batı Trakya’da müftü atadı, anlaşmalara aykırı olarak. Bir başka başarısızlık Bulgaristan’daki genel seçimlerde yaşandı. Türklerin kurumsal partisi olan Haklar ve Özgürlükler Hareketi, Türkiye’deki mevcut hükümet eliyle bölündü. İçinden Türkiye’deki iktidara yakın bir parti çıkarıldı. Türkiye, siyasi kadroları, kimi diplomatları, valileri, belediye başkanları ve işadamlarıyla bu yeni partiyi destekledi. Bulgaristan’daki seçimlerde oy kullanma hakkı olan ülkemizdeki soydaşlara bu partiye oy vermeleri yönünde baskılar yapıldı. Sonuçta Bulgaristan’daki Türkler bölündü. Kurulan yeni parti seçimlerde hezimete uğradı. Haklar ve Özgürlükler Hareketi ise güç kaybetti.
Gelelim Balkanların bizim için önemine…
Balkanlar, tarihi ve kültürel açıdan zengindir. Üç yanı denizlerle çevrilidir. Avrupa uygarlığının temelinin dayandığı yerlerdendir. Üç tek tanrılı dinin yanında kimi hesaplara göre, 19 ırk, 16 dil bulunur. Karışıklık ve siyasi istikrarsızlık süreklidir. Hem dil, hem kültür, hem din açısından sürekli çatışma yaşanır. Nitekim uluslararası ilişkilerde sık kullanılan “Balkanlaştırmak” deyimi, “bir sorunu içinden çıkılmaz hale getirmek” anlamındadır ki, tam da bölgeye uygundur. Ayrıca, pek çok sebzenin karıştırılmasıyla yapılan salataya “Makedon Salatası” da denir.
Ekonomik açıdan geri kalmış olan Balkanlar’da tarımda çeşitlilik sınırlıdır. Yeraltı kaynakları zayıf, sanayi altyapısı eskidir. Son yıllarda birbiri ardına AB üyesi olan Balkan ülkelerinin birkaçı dışında, ekonomik açıdan parlak durumda olanı yoktur. Balkanlarda en çok öne çıkan 5 etnik gurup; Yunan, Bulgar, Arnavut, Türk ve Güney Slavlardır. Güney Slavlar da; Sırp, Hırvat, Sloven ve Karadağlı olmak üzere dörde ayrılırlar. Bölgedeki ulus devletlerin çerçevesiyle bünyelerindeki etnik yapılar genellikle örtüşmez. Slavlık ve Ortodoksluğun da etkisiyle Rusya’nın tarihsel olarak ağırlığı büyüktür.
Balkanlardaki en temel 5 sorun; ülkelerin toprak bütünlüğü, egemenliği, içişlerine karışmama ilkesinin sık sık ihlali, ulusların kendi kaderini tayin hakkı ve azınlık hakları olarak sıralanabilir. Kendi aralarında sık sık çatışan Balkan devletleri, bölgedeki karışıklıkları çözmek için tarih boyunca bölge dışından müttefik aramışlar, bu durum da dış müdahaleleri beraberinde getirmiştir. Sonuçta bölge büyük güçlerin çatışma alanı olmuştur. Osmanlı, Avusturya- Macaristan ve Rus imparatorluklarının yerini günümüzde ABD ve Rusya almıştır. ABD, kendi başına olduğu gibi, NATO üzerinden de devreye girmektedir. Nitekim NATO tarihindeki ilk alan dışı operasyonları Bosna ve Kosova’da gerçekleştirmiştir. Balkanlardaki sorunların çözümünde bütüncül bir tavır alamayan AB’nin etkisi çok azdır. Ekonomisini başarılı bir güç unsuru olarak kullanan Almanya’nın etkisi ise hızla artmaktadır. Bölgeye en çok yatırım yapan ülkedir. Geleneksel olarak doğu ve güneye açılmak isteyen Almanya, özellikle Slovenya ve Hırvatistan üzerinden Adriyatik Denizi’ne inmeye çalışmaktadır.
Türkiye’nin bölgede ciddi bir etkisi yoktur. Geçmişte Bosna, Kosova sorunlarının çözümü için katkı sunsa da, siyasi ve iktisadi ağırlığı sınırlıdır. Oysa Balkanlar Türkiye için her açıdan çok önemlidir. Trakya topraklarımız Balkan coğrafyası içindedir. Boğazları ileriden korurlar. Avrupa ile aramızda köprü olan Balkanlar’daki sınırımız Meriç Nehri’dir. Birinci Dünya Savaşı sonunda Balkanları kaybettiğimiz zaman, aslında anavatanı kaybettiğimizi geç de olsa anlamışızdır.
Balkanların tarihine kabaca bakıldığında, Romalıların “böl ve yönet politikası” izledikleri, Bizanslıların bölgeyi Slavlaştırdıkları, Osmanlıların ise etkili, otoriter ve dinsel açıdan akılcı, hoşgörülü bir anlayışla bölgeyi kendilerine bağladıkları görülür. Batıya doğru genişlemeyi önceleyen, Balkanlara özel önem veren Osmanlı, Balkan çocuklarını devşirerek imparatorluk yönetiminde önemli mevkiler vermiştir. Bir hesaba göre; 215 sadrazamından 62’si Balkan kökenlidir.
Kıssadan hisse: Balkanlar, Balkan türkülerinden ibaret değildir. Kısa, orta, uzun vadeli stratejiler geliştirilmeden, ulusal güç unsurları ahenk içinde seferber edilmeden, kuvvet, zaman, mekân dengesi gözetilmeden atılan diplomatik adımların karşılığı yoktur. İç siyasette hamaset belki, bazen işe yarar. Ama dış politikada işe yaramaz. Tarihten ders almayanlar, bugün Vardar Ovası türküsünü gözleri yaşlı ve özlemle söyledikleri gibi, yakın gelecekte de “Mardin Kapı Şen Olur” veya “Urfa’nın Etrafı Dumanlı Dağlar” türkülerini gözü yaşlı ve uzaktan iç çekerek söyleyebilirler.
O zaman “açılım” için türkü yakmak yetmez, ağıt yakmak gerekir.
Barış Doster