Ömer Özkaya
Yıl 1911… Bir avuç Osmanlı subayı, Libya’ya saldıran İtalyanları bozguna uğratınca, bu başarı Güney Afrika’dan Java’ya kadar çok geniş bir coğrafyada, ümitlerin tazelenmesine yol açmıştı. Oysa tam da bugünlerde Rusya, Balkan Harbi’nin çıkışına hazırlanıyordu. Rus Çarlığı’nın tabii kaynakları, sanayi ve maden hazineleri ise Orta Asya’da idi ve buradaki Türklerin hemen hepsi, her türlü tazyike rağmen dinlerini ve milliyetlerini unutmamışlardı. Ümitlerin tazelenmesinden doğan heyecan ve tezahürler, buralarda da görülüyor ve bu durum, Rusya’yı elbetteki endişelendiriyordu.
Osmanlı İmparatorluğu’na “Hasta Adam” diyenlerin bu teşhisini yanlışa çıkartacak hadiseler ufukta belirmeye başlayınca, İstanbul’un başına yeni dertler açmak, bilhassa Rusya için şart olmuştu. Bir Balkan devleti olmasına rağmen, imparatorluğun en zayıf olduğu yer, Balkanlar’dı. Yeniden ümit olmaya başlayan Osmanlı karşısında zaten endişe ve keder içinde olan Yunan, Bulgar, Sırp vesair bazı Balkan devletleri, Rusya’nın işaretiyle fırladılar, asırların rüyası olan “Türklüğü Asya’ya Sürme” harbi, en kanlı ve en kinli savaş olarak, baskın şeklinde başladı.
Düşmanların ittifakı
Üç büyük gücün teşvikiyle, imparatorluk içindeki Hıristiyan unsurların sadakatsizliği, İslam Birliği’nin tahakkukunu devletin ele almasında ısrar edenlerin önünü açtı ve devleti kurtarmak için başkaca çare kalmadığı düşüncesiyle, Kavm-i Necip Araplar, İmparatorluğumuzun imtiyazlı unsuru halini aldı. Ancak Teşkilat-ı Mahsusa’nın “Üç Yol”undan ikincisi olan İslam Birliği de, Rusya, Fransa ve İngiltere için tehlikeli bir rüya idi. Trablusgarp’ta Genç Türkler’in gösterdiği muvaffakiyet ve İslam aleminin Osmanlı etrafında tekrar toplanma temayülü, bu üç devleti, aralarındaki binbir anlaşmazlığa rağmen, bu cereyanı boğmak için, elele verdirdi.
‘Denge’ye dikkat!
Balkan Savaşı’nın yenilgiyle sonuçlanması, Araplar’da Osmanlı topluluğundan ayrılma düşüncesini kuvvetlendirdi. “Türklerden kurtulma” ve “Arap unsurunun İslam dünyasına ebedi hakimiyeti” iddiası, İngiliz altınlarıyla beslendi. Başlangıcında Teşkilatı Mahsusa’nın örgütlediği “Müslüman Kardeşler Hareketi”, “Arap Kardeşler Hareketi”ne dönüştürülerek kurucusuna isyan ettirildi.
Önce Hristiyan unsurlarını sonra da Müslüman Araplarını kaybeden İstanbul, Birinci Cihan Harbi’ndeydi, zaferden en büyük ümit, şimdi, “Büyük Türk Birliği” idi. Yeniden yazdırılan Ordunun Duası’nda da bu duygu hakimdi:
Ulu Tanrım, esir olan güzel Turan, Daha kaç yıl Hakanına hasret çeksin?
Sen nasip et, Altın-Ordu, elde Kur’an, Otağını Kut dağına kursun, amin.
Aynı dönemde Arap dünyasında da ırkçı “Arap milliyetçiliği” fonlanıyordu ki, bölünme ve ayrışma, hızlı ve derin olsun!
100 yıl önce olduğu gibi, 100 yıl sonra bugün de, Küresel Elitler’in önündeki en büyük tehdit, bizim uyanışımızdır. Uluslararası dengeye dikkat!
http://www.gunes.com/yazarlar/omer-ozkaya/uyanisimiz-134186