Musa VATANSEVER

Tarih: 17 Mayıs 2017

Konu:  Faşist hayallerle barış ve güvenlik dünyası kurulamaz.

            III. Borisov hükümeti yaprak döküyor. İkinci istifa. Üçüncü sırada…

            Başbakan Yardımcısı faşist V. Simyonov’a gensoru.

 

Sağlık Bakan Yardımcısı Stoil Apostolov’tan sonra Bölgesel Kalkınma ve Bayındırık İşleri Bakan Yardımcısı Pavel tenef de istifaya zorlandı. Apostolov dolandırıcılıkla devleti soymaktan istifaya zorlanırken, Tanev’in yeminli faşist olduğu ortaya çıktı. Avrupa Konseyi tarafından “faşist parti” olarak nitelenen, Başbakan Yardımcısı Valeri Simyonov tarafından yönetilen “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe” partisi üyesi olan ve Paris’i bir ziyareti sırasında Ulusal Müzeye gidip Hitler subaylarının balmumundan yapılmış figürleri önünde sağ elini kaldırarak Nazi selamına duran Tanev, basında ve kamuoyunda sert tepkilerle kınandı. 2008’de çekilen ve Feesbug’ta yayınlanan fotolar Tanev’in faşist içyüzünü ve dünya görüşünü kanıtladı. O, Bulgar faşistlerinin başı Simuonov’la 2 yıldan beri beraber olduğunu açıkladı.

Olay Bulgaristan sınırlarında Avrupa Birliği’ne taştı. Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) ve Avrupa Sosyalistleri (PES) AB Genel Kurulundaki grubu, Tanev’in bakan yardımcılığından hemen istifa etmesinde direndi.

Aynı zamanda, Bulgar kamuoyunda saygınlığı olan Prof. Nikolay Slatenski, siyasetçi Mariya Kapon ve Asen Genov, Bulgaristan’da faşizmin sert adımlarla hedefli baş kalktırdığına işaret ettiler.

BSP Kırcaali Milletvekili Aleksandır Simov, sosyalist partinin faşist saldırganlığıyla ünlenen Başbakan Yardımcısı Simyonov’un görevinden hemen serbest bırakılması ve meclisten atılması için gensoru hazırlığı içinde olduğuklarını kamuoyuna duyurdu.

Basında çıkan yorumlarda, “Faşist bir başbakan yardımcısının Bulgaristan’ın Avrupa Birliği dönem başkanlığında, Sofya’da, AB yöneticilerini ve milletvekillerini nasıl karşılaya bilir? AB,  dönem başkanlığını Sofya’da yapmaktan vazgeçsin sesleri duyuluyor.”

Avrupa Birliği, Avrupa kıtasında faşizme karşı mücadelenin küllerinden çıkmıştır. Faşistler Avrupa’da 50 milyon insanın ölümüne sebep olmuştur. Kökünün kazınması bütün Avrupalıların temel ödevidir. Bugün eski kıtada meydana gelen gerginlik, faşist taş kafaların siyasete girmesi ve Hollanda ve Avusturya gibi ülkelerde iktidar olma çabalarında tepkiler doğurdu. Türkiye ile AB ilişkilerinin gerginleşmesinde bu güçler yoğun ve aktif rol oynuyor. Özellikle Bulgaristan’daki Türkiye, Türklük ve İslam aleyhtarı düşmanca tırmanmada “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe”, VMRO ve “Ataka” partisi ve bunların ortaklığı olan güya “Birleşik Cephe” yolu kesilmesi gereken en önemli sorundur. Tanev’in Bakan Yardımcılığından alınması bu yolda demokratik güçlerin bilinçli ve kararlı atılımı sonucu gerçekleşti. BULTÜRK ve BGSAM  2013’ten beri Bulgaristan’da faşizmin önce Türk, İslam ve azınlık topluluklarına düşmanca dil uzatma saldırılarla canlandığını, yer yer azdığını ve hırçınlaştığını yazdık, uyardık ve kınadık ve şimdi ülkemizde ortak anti-faşist cephe kurulması davasında sıra düzenler arasındayız.

Bu kalıcı ve çok tehlikeli eğilime karşı ilk yazımı 2015 yılında İvo Antonov’un  Savunma Bakanı Yardımcılığına atanmasına karşı yazdığımı hatırlıyorum. Antonov, bir tank üzerine çıkmış ve Tanev gibi o da sağ elini Naziler gibi kaldırmış ve “Bulgarista her şeyin üstündedir!” demişti. O gün bu gün Bulgaristan’da neo-faşistlerin dirilmesi adımladıkça adımladı.

Aynı zamanda, basın, Başbakan Yardımcısı faşistlerin başı Valeri Siderov’u hedef aldı. O,  Almanya ziyaretlerinin birinde Yahudi çocuk, kadın ve yaşlının yakıldığı “Buhenwald” Toplama Kampını ziyareti etmiş, resim çektirirken faşizm kurbanlarının aziz hatırasıyla alay etmiştir. Bulgaristan Başbakan Yardımcısı’nın faşizm kurbanlarıyla alay etmesi Avrupa merkez basınında da yankılandı ve kınandı. Simyonov’un Nazilerden Adolf Eichman hayranı olduğu ortaya çıktı. Böyle bir zihniyet taşıyan bir Bulgar’ın mecliste, siyasette ve hükümette işi olmamalıdır.

Bulgaristan’da son haftalarda, aynı faşizan gruptan başka ikinci Başbakan Yardımcısı olan VMRO Başkanı Krasimir Karakaçanov, Savunma Bakanı koltuğuna oturduğu andan bu yana,

yeni füze sistemlerinden, yerli üretimle yeni baştan donatılacak zırhlı birliklerden, azınlıklardan inşaat erleri yani Tüek ve Çingene gençleri parasız çalıştırma uygulamasından, kızlara askeri eğitim verme vb birbirinden farklı planlarla hayal kurduğunu gizleyemiyor.  Sıklıkla tekrar ettiği cümle de, Bulgar ordusunun yerinin Türkiye sınırı olduğunudur.

Bir anı:

Bu okurlarımla paylaşmak istediğim bir hatıradır. Yuriy İgoşin’le Varna’da “Altın Kumlar” da bir dondurma kuyruğunda tanışmıştık. O, sarışın ya da saçları kırmızıya çaldığından onu ilk anda Rus turist sanmıştım. Bir ona bir kumsala koşan dalgalara bakarken eşi Rositsa Mihova ile aksansız Bulgarca konuştuğunu işittiğim. Rus olmadığı böyle ortaya çıkmıştı.

Zaman içinde görüştük, derin tartışmalarımız oldu. Sliven şehrinde “Sliven Ateşleri” (Slivenski Ognyove) sanat, kültür, kütüphaneci işleri yapıyordu. Fotoğraf makinesini elinden düşürmezdi.  Türk olduğumu öğrenince açıp kapadığı ve değişik varyasyonlarda anlatmaya çalıştığı Bulgaristan’daki etniklerin tümünün “Bulgar ulusunu oluşturduğu” zırvalığıydı.  Bulgar ulusu yerine “Bulgaristan halkı” desek, ne olur dediğimde, evet “Bulgar ulusu” diye altını çizer gibi vurgulayarak devam ediyordu. Bu havanda su dövüştü. 1980’lerin başlarında olduğu gibi, bugün de bir ceviz kabuğu doldurmayan bir gevezelikti. Onunki elini uzatıp koparamayacağı bir yerine yapışmış bir kene gibiydi. O günler ile 22 Mart 2017 seçimlerinden sonrası mukayese edildiğinde, son haftalarda “Bulgaristan’da Türk yaşamadığını” savunanların sayısı artmış bulunuyor. Bense sözde dostumun çarpık görüşünü bir türlü değiştiremedim.

Bu ısrarın bir dayanağı vardı ve bir gün onu şöyle öğrenebildim.

1985’in Mayıs ayında Balkan Sıra Dağlarının Sliven mekiğindeki ünlü “Mavi Taşlar” tepesine çıkarken başına gelen bir olayı bana devalarca anlatmıştı. Açık havalı, Mayıs ferahlı, güneşli bir günde bir telefon almış “yeni bir film sar, objektifi sil pakla, çantanı sırtla ve bizi bekle” diyenler apoletli yetkililermiş. Emir yüksek yerden geldiği için hemen toparlanmış.

Biraz gururlanarak anlatmıştı:

Gelenler, asker  “Jeep”inin arka koltuğuna geçmemi işaret ettiler. Koca Balkan doruğundaki Kazan (Kotel) kasabasına tırmanmaya koyulduk. .Sert bir bükümle girdiğimiz yol birbirini izleyen yokuş dönemeçlerle devam etti. Bilmem hangi kıvrıntıdan sonra sağ kırdık ve düz bir yola girdik. Uzun çam dallarının birbirine girmesinden oluşan tünelde silahlı askerler yolumuzu kesti. Evraklar, sorular ve telefonlaşmalardan sonra biraz daha ilerledik.  “Girmek Yasak” tabelasına dayanınca durduk. Karşımızdakiler silahlı. “Nazik” davranıyorlar. Üst baş aramasından, gelişimizi evraka döktükten sonra, “sır” kapısı açıldı. Buyur ettiler. Çam ormanında dar bir patikada yürüyoruz. “Ben yanar dağın lavından korkmak, insan icadından korkarım” deyen ince ruhlu Alman şair List’in dediği oldu.

15–20 metre önümde çimenli, çalılı, çamlı orman yerinden koptu ve yükselmeye başladı. Yükselen alan o kadar büyüktü ki, şaşa kaldım. Ne olduğunu anlayamadığım bir yana, gözlerim önünde dağın bağrına oyulmuş çok derin bir boşluk açıldı. Kocaman bir in. Futbol sahası kadar büyüktü. Subaylardan biri bana dönerek “füze üssünün azı 10 metre kalktıktan sonra fotoğraf çekmeye başla, içeri gireceğiz, muhteşemliği belli olsun. Flaşlı çekersin, seçebilelim, bol çek,” dedi.

Subayın tonu sıcaktı. Korkum geçer gibi olsa da, boş bulunmuştum, tam bir sürpriz oldu. Füze üssü Koca Balkan’ın güney bağrına derin oyulmuştu. Bu öyle bir sığınaktı ki, üstüne tolu gibi bomba yağsa haberi olmazdı.  “SS 22” orta menzilli füzeler için özel hazırlanmıştı. 500 km menzilde İstanbul vardı. Bütün ordunun ve kolluk kuvvetlerin katıldığı “Bulgarlaştırma” trajedisi için  “geçti” deseler de, demokratik insanlık Bulgaristan’daki zulmü kınamaya yeni yeni başlıyordu. Paris’te İnsan Boyutları AGİT toplantısı hazırlık görüyordu. Türkiye’yi susturmayı aklından geçirenler, 20 km ilerde, Sliven ile Aytos Balkanı belini de oyarak ateşlemeye hazır bulundurdukları “SS 20” orta menzilli füzelerini yetersiz bulmuşlardı. Yeni tip ve biraz daha yıldırıcı saydıkları “SS 22” ler gelmişti. Ağustos 1989’da Büyük Göçe kalkıştık. Bu füzelerin atış menziline yerleştik. Türklük ölecekse, biz ölelim dedik. İstanbul’dayız. İstanbulluyuz. Anavatanımızın evladıyız. Artık 1 milyon olduk. Üfürsek tüm füzeleri uçururuz…

Şükür. Hiç biri patlamadan “Soğuk Savaştan” daha ılımlı bir dünyaya geçebildik. Bulgar “Varşova Paktı”ndan çıktı. “SS – 22” ve “SS – 20” orta menzilli füzelerini kesti. Hurdaya çıkardı ve Viyana Sözleşmesine göre NATO ülkelerinden birine hurda olarak verdi. Koca Balkan’ın bağrına gömülmüş 3 bin tanktan daha fazlası da hurdaya çıkarıldı. Onlar da kesildi, kıyıldı, eritildi. Fakat 50 milyon Avrupalıyı katleden faşizmin kırıntıları görüldüğü üzere yeniden canlandı, dikenleri batmaya başladı, TV ekranlarını işgal ettiler, bakanlıklara oturdular, meclise doldular, yani ortam buldular. Demek oluyor ki, biz demokratik güçler parçalandıkça onlar sivrilecek, biz  dişsiz, ideolojisiz, politikasız ve taş kafalardan, cenaze imamlarından kendimize lider seçmeye ve cebine paracık doldurmaya devam edersek, gün gelecek tüm demokrasi trenleri kaçıracağız.

Sliven Ateşleri”nden sorumlu olan İgoşin’in yıllardır hafızamda taşıdığım hatıratı budur. Olan olmuş, unutanlar ve unutamayanlar sağdır. Fakat o yıllarda füze bölüğünde asker olan şimdiki Savunma Bakanı ve ırkçıların elebaşı Kr. Karakaçanov’un ve diğer faşistlerin boğazında kalmış kılçık var.  O kadar çok silahlanıp bir tüfek bile patlatmadan bu kadar silahı kesip kıymak, evlenip de gerdeğe girmeme gibi bir şey değil de, nedir!

Onun için bugün iktidara tırmanan ve iktidar olmanın bir kişisel olay değil, bir kitle hareketi olduğunu telkin etmeye çalışan, “bizi halk seçti” diye bağıranlar,  bizdeki faşizan kabarma, Avrupa Birliği’nin NATO dışında, ama AB içinde bir güvenlik ordusu oluşturmaya çağırıyor.

NATO kurmaylarına girip çıkmaya başladılar. Karakaçanov ile Stolzenber görüşmesi tüyler ürpertti. Bulgar bakanın gizli Bulgar polisi ve Rus istihbaratı KGB ajanı olduğuna dair açılmış dosya var. Bu dosyanın anlamı, bu kişinin yürütmede görev alamaz, Bulgaristan’ı temsil edemezden başka bir şey değildir. AB’nın göz açmasını ve kulaklarını yıkatmasını bekliyoruz.

ABD’ye Bulgaristan’da askeri üs tesis edildiği gibi, bu yeni AB askeri gücüne de, Türkiye sınırı boyunca konuşlanma olanakları açılacaktır. İyi komşuluk ve uluslar arası hukuk kuralları bozulmuş bir dünyada yaşıyoruz. Burnumuzun dibinde, içinde bulunduğumuz ortamda olup bitenler aşağılık bir zırvadır. Uluslar arası hukukun çalışmadığı bir ortamda yaşamak, biz Bulgaristanlı Türklere 1984 -1989 faciasını yeniden yaşatabilir diye korkuyorum. Biz Balkan ülkeleri arasında insan haklarının savunulması konusunda daha aktif bir dış siyaset yürütülmesini savunuyoruz.  L. Mestan olayında olduğu gibi nokta atışlarıyla başarılı olunacağı kanısında değiliz. Bölgesel diplomasi kuralları geliştirilmesi gereğine inanıyoruz.

Almanya son yıllarda yığınla silah satın aldı. Paraları henüz ödemedi. Bu ülke geçen yüzyıl ülkemizi 2 defa işgal etmiştir. Bulgar faşizminin yuvadan çıkmasına kanat açmıştır.

Orta menzili füzelerini AB’nin ortak güney sınırını korumak için Bulgaristan Türkiye sınırına yerleştirme “üst aklı”  tırmalamıyor, deyemeyiz. Türkiye’de sözü edilmeyen “yeni Osmanlıcılık” Bulgar dış siyasetinde anti tez üreten doktrin oluyor, müttefikler arıyor. 1989’dan beri boş bekleyen, örümcek ağları alınsa gıcır gıcır Koca füze sığınakları hazır bekliyor.

Bazı taş kafa yöneticiler için bu dünyada her şey değişir gibidir, fakat düşman hep aynıdır.

Kaderimiz öyleymiş, onların düşmanı eskiden hep bizdik, elimizden su içmelerine rağmen biz kaldık.

Lütfen paylaşınız.

Reklamlar