Rasate’nin faşist kolluk güçleri “sivil örgüt” kılığında keyfi harekete geçmesiyle, önce Azınlıkların Savunma Örgütü(OMO) İç İşleri Bakanlığı’na başvurarak faşistlere karşı sivil savunma ve topluma yerleşen korkuyu yok etme hakkını kullanma istediğinde bulundu. Yeni durumda ülkede faşizm ve düşmanlık köklerinin çok derinlere indiği görüldü.
Çingene gençler başlarına siyah bey bağlayarak, Rasate’nin faşistlerine karşı diklendi. Bu bilinçli cepheleşme hattında, son üç ayda, henüz bir çatışma meydana gelmemiş olsa da, Çingene mahallerinde yaşayanlar diken üstünde, gerginlik hat safhadadır. Çingene mahalleri kapalı yerleşim yerleri halini almıştır. Milliyetçiliğin hortlamasına politik açıdan; Demokratik bir ortamda, gerçek milliyetçilik kavramında, ırkçılık ve öteki düşmanlığı asla yer olmamalıdır. Çünkü, Bulgaristan Anayasası ve yasalar Bulgar ulusu kapsamına ülkede yaşayan tüm halk topluluklarını, tüm etnik grupları ve azınlıkları dâhil etmiştir. Bulgaristan vatandaşı olan herkes doğduğu vatanında hür ve eşit, tüm yasal haklardan yararlanarak yaşama hakkına sahiptir. Irk ayrımı ulusu parçalara böler ve ulus devleti çökertir. Bundan 135 yıl önce, Üçüncü Bulgar devleti oluşurken, onun birleşmesi ve var olması mücadelesinde, geçen yüzyıl bu uğurda verilen tüm savaşlarda, Bulgar bayrağı altında, Bulgar soyundan olanlarla yan yana ve omuz omuza Pomak, Türk ve Çingeneler de yer almıştır. Köy ve kentlerimizdeki anıtlar, kabirler milliyetçiliğimizin bir sembolüyse, bizi birbirimize düşüren ve ötekileştiren hiçbir aşırı milliyetçi, ırkçı, öteki düşmanı, faşizan tavra, harekete, gruplaşmaya ve partiye asla yer olmamalıdır. Hem Bulgar devleti üniter bir devlettir diyeceksin, hem de Müslüman ayrımı yapacaksın, bu olmaz. Olamaz, devlet hiçbir ayrımcılığa yol vermemelidir. Hele hele faşist partilere, cemiyetlere, derneklere, gruplaşmalara izin verilmemeli, hepsi yasaklanmalıdır. Bu arada, ırkçı, öteki düşmanı, faşizan partilerin kendilerini milliyetçi veya ulusçu adıyla tanıtmalarına da olanak verilmemelidir. Çünkü, gerçek milliyetçilik, yani ulusçuluk ile ırkçılık ayrı şeylerdir. Her vatandaşın mensup olduğu milleti sevme ve bununla gururlanma hakkı vardır. Aşırı milliyetçilik ise ötekileri düşman bilmek anlamındadır. Irkçılıksa, aynı toplumdan insanlar arasına soy, ırk temelinde nifak sokup düşmanlık kızıştırır. Irkçılığın toplumumuzda yeri olmamalıdır. Savaş ateşinden kaçıp, geçici bir süre için yurdumuza sığınan Suriyeli kardeşlerimizin can güvenliği olmasa, muhtaç olmasalardı bize gelmezlerdi. Kendilerine ikinci el insan muamelesi yapılmasına gerek yoktur. Bulgar halkını yakından tanımakta fayda var. 1930 yıllarında Bulgaristan’da birkaç faşist parti, lejyon vs. kurulmuştu. Paraları Almanya’dan geliyordu. Sofya meyhanelerinde toplanan faşistler, gece eylemlerinde Yahudi evlerinin ve dükkânlarının camlarını kırıyorlardı. O zaman Almanya’nın Sofya Büyük elçisi görevinde bulunan Bekerle şöyle demişti: “Bulgarlar, aynı okulda okurken arkadaşlık ettikleri, bayramları birlikte kutladıkları ve savaş cephelerinde birlikte oldukları Moşe’ye neden kızacaklarını bilmediklerinden dolayı, Bulgaristan’da faşist parti tutunamaz. ”Aynı şey Müslümanlar için de söylenebilir,ama düşmanlığın halkın yaşamında temeli olmayan,gerçek kaynakları görülmeyen bir olgu olduğunu unutmayalım.” 1940’lar da Çar II.Boris hükümetinin, Almanya’nın dayatmasıyla Bulgar Yahudilerinden yakalananların da sarı yıldız taşımalarını istediğinde, Gabrovo kentinde yaşayan Bulgarların hepsinin yakalarında sarı yıldızla dolaşmaya başlaması, dünya anti-faşist mücadele tarifinde parlak dayanışma örneklerinden biri olarak gösterilir. Daha sonra, Hitler’in toplama kamplarına gönderilmek üzere vagonlara doldurulan Bulgar ve Makedon Yahudilerinin Almanya’ya değil de, bir gemiyle Kudüs’e gönderilmeleri de, Bulgar halkının derin insan haline varma, dayanışma,yardımlaşma duygularına ve cesaretine sahip olduğunu kanıtlamıştır. Ülkemize gelen mağdur Suriyelilere aynı sıcakkanlılıkla yaklaşılması ve yardım gösterilmesi beklenirken, faşizan hortlamalara yol verilmemesi en önemli ulusal ödev haline gelmiştir. Irkçılık (rasizm) bir öz Bulgar olgusu değildir. 200 yıldan beri hem Rusya’dan, hem de Batı’dan Bulgar toplumuna aşılanmaya çalışılan bir illettir. Osmanlı hanedanlığına karşı ulusal egemenlik mücadelesi veren Bulgarlar, işte bu yanılgıya düşerek, Sultana başkaldırırken, beraberce yaşadıkları Türklere, İslam dinine ibadet edenlerin tümünü hedef aldı. Bulgar milliyetçiliğinin mayasındaki Türk ve İslam düşmanlığı bu yanılgıdan, bu çarpıklıktan gelir. Yılların geçmesiyle kendini arıtmayan bu milliyetçilik günümüzde daha da yoğunlaşarak ırkçılık nitelikleriyle ortaya çıkıyor. 18. ve 19. yüzyıl Avrupa milliyetçiliği 20. yüzyılda evrim geçirdi ve ılımlı yurtseverlik halini aldı. 21. yüzyıla ayak uydurmak istemeyen günümüz Bulgar milliyetçiliği son 3 aydan beri yeni bir cephe açarak yabancı düşmanlığı başlattı. Bulgaristan hem Avrupa Birliği’nde olmak, hem de artık kalkmış olan ulusal sınırları içinde yabancı görmek, barındırmak istemiyor. Bu çelişkiden kaynaklanan öteki düşmanlığı Bulgar toplumunun diğer ülkeler ve halklarla çok yönlü bütünleşmesine büyük bir engeldir. Osmanlı döneminde Balkanlar’da 300 yıl savaş olmadığı dikkate alınırsa, dış kışkırtmalar başlamadan önce, Bulgaristan halkının en başta tüm Türkler ve Müslümanlar olmakla birlikte husumeti dışlayan ılımlı ve uzlaşıcı bir ruh hali taşıdığı dikkati çeker. Geçen yüzyılın birinci yarısında faşist Çar rejiminden ve çeyrek yüzyıl önce totaliter rejimden çok çekmiş olan bir halk topluluğu olarak Bulgaristan Türkleri bugün ırkçı, faşizan mayalanmanın her türüne karşı koymak, bu yolda birleşenlerin ortak cephesinde yer almak zorundadır. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce ve savaş esnasında faşizme karşı mücadelede çok kurban veren, totalitarizmin de ağır acılarını yaşayan Bulgaristan halkı faşist kalıtların bugün yeniden yeşermesine seyirci kalamaz. Fırsat bulduk diye faşist güçlerin hortlaması ve ülkemizde ırkçı partilerin kurulmasında, ne yazık ki, HÖH fahri Başkanı Ahmet Doğan ve ekibi de önemli rol oynamışlardı. Türklerin korku ortamında yaşamasından yana olan A. Doğan, ATAKA partisinin kurucusu Volen Siderov’a 1 milyon 600 leva hibe etmekle ömrünün en büyük yanlışını yaptı. Hayatın gösterdiği üzere, günümüz faşist parti ve örgütleri, ya çok zengin bir liderin parasıyla, ya da “zor zamanda lazım olur” mantıyla, politikacıların parası ve himayesinde kuruldu. Bulgaristan’da ATAKA’nın iktidar ortaklığı buna en parlak örnektir. Yeni ırkçı faşist hortlağın, Suriyeli savaş kaçağı sığınmacılar ile mülteci Afrikalıları fırsat bilip canlanacağını öngörmek ise, hakikatten zordu. Bulgar tarihinde aşırı milliyetçilerin iktidar olduğuna örnekler çoktur. Yakın ve uzak gelecekte başımızı ciddi bir şekilde rahatsız edecek ırkçı oluşumlar şimdi iktidar olabilir mi? Bir defa % 4 barajını aşabilmenin birkaç şartı var: 1.Banka hesaplarında en az 10 milyon leva bulundurmak; 2.Irkçı ve faşizan propaganda yapan bir TV yayını sahibi olmak; 3. Bir de en önemlisi, büyük devletlerden birisinin gönlünü almak. Ayrıca, Bulgaristan halkının ülkeyi tamamen tecrit duruma düşürebilecek, yeni bir faşist partinin hortlamasına seyirci kalacağına inanmıyorum.