Sakir ARSLANTAŞ
Tarih: 05 Şubat 2017
Yanlış bilgilendirildik, boşa ümitlendik – aldatılmışız.
Araştırmacı yazar Ertaş Çakır’ın “Lapım Kanalı” yazı dizisinde uzun bir yağmurdan sonra topraktan çıkan solucanlarla örnekleyip anlattığı hayatımızı zehirleyen gerçeklere yeni bir ama çok iri bir kurt daha eklendi. Moskova parasıyla çıktığı sanılan Sofya haftalık gazetelerinden “Galerya” tarih 01 Şubat 2017, sayı 381’de 1990’da başlayan ve sözde hâlâ devam eden “Geçiş Dönemi” nin kirli ve iğrenç çamaşırlarından birini daha ipe serdi.
Gazete Rumen Vodeniçarov ile bir söyleşi yayınladı.
Vodeniçarov Bulgaristan’da 1989 – 1990 yıllarında terör rejimine karşı ilk başkaldırılarda etkin olan “Bağımsız İnsan Hakları Derneği” Başkanı olarak sahneye çıkmıştı.
O, 1992’den 1998’e kadar “Helsinki Bulgaristan Gözlemcisi” görevinde bulundu.
Gazeteci Mariela Baleva ile söyleşisinde onun bu göreve Amerikan milyarderi Jorj Soros tarafından getirildiğini, o dönem Soros’un birkaç kez Sofya’ya geldiğini, Jivkov rejimine karşı olanların arasından seçim yaptığını, birçok kişiye para vererek, bakanlıklara etkide bulunduğunu, Merkezi Sofya’da olan “Açık Toplum” aracılıyla özel seçilen büyük sayıda öğrenciyi Amerika’ya götürdüğünü ve orada şuurlarının yıkandığını, bunlar arasında geri dönmeyen Türk gençler de olduğunu, 1997-98’de Bulgaristan’da yaşanan ve levayı 30 defa değerden düşüren enflasyonu Jorj Sorus işi olduğunu, onun hükümet ve bakan düşürmede usta biri olduğunu, insan satın aldığını vb anlattıktan sonra konu yılbaşında kurulan geçici Sofya hükümetine gelince şöyle diyor:
“Ben bu geçici hükümette eski başbakanlardan İvan Kostov, Çar Semeon Sakskoburggotski ve NATO’dan başka Birleşik Amerika’da belirli gizli örgütlerle (CİA) bağları olan eski Dış İşleri Bakanı Solomon Pasi’nin de gölgesini görüyorum. Açık konuşayım, her işe burnunu sokan Solomon Pasi gibi şahıslar Bulgaristan için kötülük yapan, zararlı kişilerdir. Ve ben Bulgarların bugüne bugün neden bu kadar ahmakça davrandıklarını anlayabilmiş değilim. Bu açıdan bakıldığında, “Hükümetle de olur hükümetsiz de” deyenlerin tutumunu kavrayamadığım gibi, “Amerikan üsleri için de, yabancı üs olacaksa nükleer olsun!” diyenleri de anlayabilmem imkânsızdır. Biz bugün artık salon değiştirmek zorundayız. 27 yıldan beri içine kapandığımız yanlış bilgilendirme ve beyin yıkama salonundan çıkıp idam kararları infaz edilen salona geçmeliyiz.
Soru: Bulgaristan çok uzun bir zamandan beri Geçiş Dönemi suçlularının tutuklanması ve yargılanması bekleniyor. Bizim kuşak bunu görebilecek mi sizce?
Cevap: Benim kuşağım o günleri göremeyecek. Çünkü LİBERALİZM masalı sona erene kadar hiçbir suçlu cezalandırılmayacaktır. İnsan haklarını savunma konsepti, mağdurların, zulüm görmüşlerin haklarının savunulması ilkesine dayandırılmamış, insan haklarını savunma bahanesiyle, en ağır cezalara çarptırılmaları gereken suçluların suçsuz gösterilmesi ilkesine oturtulmuştur.
27 yıldan beri söylenmeyen BÜYÜK GERÇEK Rumen Vodeniçarov tarafından böylece ifade edilmiş oldu.
Böylece Todor Jivkov’un neden hapse atılmadığı yeniden ortaya çıktı.
“Bulgarlaştırma” sürecinde (1984–1989) kurşunlanarak kurşunlanan 42 kardeşimizin suçlularından hiç birinin katılının neden bulunmadığı, neden h,ç bir İç İşleri Bakanı ve Generalin yargılanmadığı ortaya çıktı.
Böylelikle ‘Hakikat” derneğinin, “Belene” madurlarını savunma derneğinin, hapislerde çürütülen Bulgar ve Müslüman Türklerin haklarının savunulması için açılan ve Strasburg Uluslar arası İnsan Hakları Mahkemesine taşınan davalarda hiç birisinin mağdurlarımız lehinde sonuçlanmadığı yeniden hiçbir kuşku bırakmayacak şekilde gün ışığına çıktı.
Defalarca yazmıştık, Ahmet Doğan’ın, “gestapo” lakabıyla ünlü 6. Şube Şefi Dimitır İvanov’un, eski “DS” generallerinin kurduğu “Multigrub” un totalitarizm suçlularının cezalandırılmasının önlenmesi için Moskova’dan para alınarak bina edildiğini anlatmıştık ve totaliter komünist zulüm kurbanı hiç kimsenin tutuklanıp, cezalandırılıp içeri atılmasına yol vermemesi için çalıştığını görmeyen kalmadı. Bu defa haklarımızı söke söke almamızı yetiştirdikleri ve maşa olarak kullandıkları hainlerin eliyle engelleyebildiklerine lütfen artık inanalım.
Örneklenemeyen hiçbir şey gerçek delil olamaz. Sözlerimi kanıtlamak istiyorum:
7 Temmuz 1990 )cumartesi) Stara Zagora hapishanesinin sinema salonunda 46 mahkumla bir görüşme yapılmış ve hepsi birer birer dinlenmiştir. Tutanağı aynen veriyorum:
1) Mümün Mehmedov, Tırgovişte iline bağlı Krepça köyünden sağlık işçisi (felşer).
“Ben ve arkadaşlarımdan hir birimiz hiçbir kimsenin canına kıymaya teşebbüste bulunmamıştır. Fakat bizi terörist olarak yargıladılar ve cezalandırdılar. Ben yeniden yargılanmak, adalet varsa önünde olayımı yeniden anlatmak ve aklanmak istiyorum. Hiçbir suçum yoktur.”
2) Vladimir İgnatov: “Biz kapalı kapılar ardında yargılandık.”
3) İbrahim Bekyarov: Bakat köyünden çocuk doktoru.
“Sağlık merkezinde muayene esnasında tutuklandım. Ben Ceza Kanunu’nun 104. maddesi gereğince casusluk suçundan yargılandım. Kafamıza dikildiler aylar boyu bize aynı suçlamada bulundular. Onlar tekrarladıkça biz reddettik. Fakat 10 ay sonra, ayakta kalabilmek işin güya “itiraf ettik”. 70 yaşındaki bay İbrahim başta olmak üzere biz Tırgovişte ilinden burada 10 “casusuz”. Ailelerimiz dayanamadı ve Bulgaristan’ı terk ettiler. Bulgaristan’da bizim kimsemiz yok. Biz burada 5 kişi aynı davada “casusluktan” yargılandık. Ben dünyanın başka bir ülkesinde böyle casus grupları olduğunu bilmiyorum.”
4) Adı kaydedilmemiş, Ceza Kanunu’nun 106. maddesine göre yargılanan ve ağır ceza alan,Kırca ilinden bir mahkûmun konuşması: “Biz protestoda bulunduk. Hareketlerimiz hak arama anlamında sembolikti. Bana 20 yıl verdiler, arkadaşlarım da 15’er yıl aldılar. Annem görüşmeye geldi, Bulgarca bilmez, Türkçe birkaç söylemek istedim. 3 ay görüşme yasağı aldım. Çocuklarımı ne hakla cezalandırıyorlar?”
5) Kırcaali ilinden, adını söylemeyen başka bir mahkûm: “Davaları denetleyen makama 6 defa dilekçe gönderdim, cevap alamadım. (Elinle başka bir mahkûma işaret ediyor.) Şu arkadaşım maden işçisidir, uçak kaçırma suçundan içerdedir. Ben yönetici görevde buldum, işimle ilgili Sofya’ya gönderilmiştim, orada tutuklandım. Beni tutuklayanlar, adını değiştirmezsen, “casusluktan” hüküm alacaksın, dediler. Direndim. Yargıladılar ve 20 yıl aldım.
6) Bulgar adını söylemek istemeyen başka bir mahkûm: “Bize verilen yemeği hayvanlar yemez. Şu Temmuz sıcağında bize lahana turşusu yemeği ve yeşilbiber ve salatalık turşusu veriyorlar. Bulaşık suyu gibi… Ben bana acımalarını istemiyorum. İstediğim bir tek adalettir. Yakında Bulgar ordusundan Gen Hristo Dobrev yerli ve yabancı gazetecilerle basın toplantısında Bulgar Ordusuyla ilgili bütün sırları anlattı. Ben casusluktan yargılandım. Ben nasıl casusum?”
7) Smolyan (Paşmaklı) bir mahkûm Pomak: “Casusluk suçundan ceza almış Bulgarlar da var. Ben Ceza Kanunu’nun 105. maddesince “casusluk yapmaya denemede bulunma” suçundan içerdeyim. Todor Jivkov ile Georgi Dimitrov’a karşı 3 şiir denemesi yazmıştım. Onları arkadaşlarıma okudum. 10 yıl içeri attılar.”
8) Sliven’e bağlı Yablonovo (Alvanlar) köyünden 1985’te halkı zorla Bulgarlaştırma baskısına karşı halkı ayaklanmaya davet etme suçundan hüküm giyen bir Türk mahkûm: “Zulme karşı halkı ayaklanmaya davet etmek her insanın öz hakkıdır.”
9) Emil Blogoev Bulgar, Ceza Kanunun 279. maddesine göre ülkeden kaçma denemesinde bulunma suçundan 7 yıl içerde tutulurken, aynı yasanın 341. maddesine göre uçakla sınır dışına bkaçma denemesinde bulunma suçundan da 16 sene almış. Ayrıca Sırp casusu olma suçundan da 16 yıl almış. “Soluduğumuz suç!” diyor.
10) Stara Zagora hapishanesindeki Hlebarovo (Torlak) grubundan isim değiştirmeye ve zulme karşı ayaklananlar grubundan, her biri 20 yıllıklar arasından temsilci: “Biz haklarımızı ve özgürlüğümüz istiyoruz. Adalet ne zaman yerini bulacak?”
11) Alettin Osmanov: “Ben hiç bir kimseye bir şey yapmadım. Köy jandarması Penü Gançev beni 14 Haziran 1990 günü dövdü. Tutukladılar, yargılamadan içeri attılar. Suçum ne bilmiyorum! Özgürlüğümü istiyorum!”
12) Mahkûmlardan biri “dert dinleyenlere” Fransızca kale alınmış, uluslar arası insan haklarını savunma örgütü “”Amnesty İnternasyonal” a sunmak üzere bir dilekçe, bir mektup ve kalın bir dosya belge sundu.
13) İvan Dyankov Zafirov eşi Slavitsa İlieva Zafirova’nın da içerde olduğunu, Çocuklarının ise kimsesizler yurdunda tutulduğunu anlattıktan sonra, “Bizi hemen serbest bırakın!” dedi.
14) Kırcaali iline bağlı Benkovski köyünden 7 kişilik grup, “İsimlerimizi hapiste değiştirdiler, hapiste geri versinler ve bizi salsınlar, hiçbir suçumuz yok” dediler.
Dünya bize hep ters anlatıldı. Yanlış bilgilendirildik. Şekle ve vaatlere inandık. Bu nedenle de birçok şeyi çözemedik. Bizi aldatanların ağzına baktık.
26 Temmuz 1990’da zindan kapıları açıldığında Müslüman Türklere, “bir daha Bulgaristan’a ayak basmayacağım” belgesi imzalatıldı ve 1 700 kişi birden Türkiye Cumhuriyeti’ne kovuldu. BU, HÖH partisine soluk aldıran bir tuzaktı. Aynı dönemde artık davamızın yolunun kesilmesi için tuzaklarsa kâh Washington’da Jorj Soros ofislerinde, kâh Moskova’da KGB merkezlerinde kurulmuştu. Gizli polis (DS) harıl harıl çalışıyordu. Eğer bugün Bulgaristan’da insan dövmekten, suçsuz insanları evinden yurdundan kovmaktan, gerekçesiz tutuklamaktan, yargısız idamdan, hapishanelerde işkencecilerden hiç biri tutuklanıp yargılamamışsa bu işin içinde derin Türk düşmanlığı olduğu gün gibi ortadadır. Gerçekler birer bire ortaya çıkacaktır. Güneş balçıkla sıvanmaz.
Bu yazımız Bulgaristan Bağımsız İnsan Hakları Örgütünün ve Helsinki İnsan Hakları Bulgaristan Masasının komünist totalitarizm suçlularını yargıdan ve cezadan kurtarmak için kurulduğunu ve çalıştığını kanıtlamak için kalem alınmıştır.
Türkün Türk’ten başka dostu yoktur!