Amerika’ya ilk gelen Türklerin en yoğun yaşadığı kentlerden biri Peabody idi. Bugün onlardan geriye yalnızca Osmanlıca yazılmış birkaç mezar taşı kaldı. Hikâyelerini İpek Üniversitesi öğretim görevlisi Yrd. Doç. Dr. Işıl Acehan ile konuştuk
ABD’nin doğu yakasında, Boston kentine yarım saat mesafede küçük bir şehir Peabody. Bir zamanlar dünyanın en büyük deri üreticisi olan bu kentin bugünkü hali en nazik ifadeyle ‘gösterişsiz’ olarak tarif edilebilir. Boş fabrikalar, metruk binalar, yol kenarlarında birikmiş kar ve çamur arasında şehrin belki de en güzel köşesi Cedar Grove Mezarlığı… Dar yolları, düzenli adalarıyla, ağaçlarla çevrelenmiş bu arazi baştan aşağı huzur dolu.
Şubat ortasında burayı ziyaret etmemizin nedeni mezarlığın arka bölümündeki esrarengiz mezar taşları. Etraftaki irili ufaklı haçların arasındaki taşlarının üzerindeki karı temizlediğinizde karşınıza Osmanlıca yazılar çıkıyor. Mezarlık kayıtlarına göre Mustafa kalp krizinden, bir başkası 70’li yaşlarda tüberkülozdan hayatını kaybetmiş. Geçen yüzyılın başında zengin olma hayalleriyle Peabody’ye gelmiş 200 Türk ve Kürt burada uyuyor.
Peabody ve çevresindeki kentler 1900’lü yılların başında Osmanlı İmparatorluğu’nun minik bir kopyasını andırıyordu. Şehrin merkezindeki Walnut Sokağı’nda, Rumlar ve Türkler yurt benzeri evlerde topluca kalıyordu. Yerel gazetelere göre o dönemde nüfusu 15 bin civarı olan kentte ki Türklerin sayısı en az 1600’dü. Bunların 101’i aynı evi paylaşıyordu.
O günlerde Osmanlı Sokağı olarak bilinen bu sokak Rum ve Türk kahvehaneleriyle donanmıştı. Peabody’ye göç eden Osmanlılar üzerinde en kapsamlı araştırmaları yapan tarihçi Işıl Acehan’a göre burada sohbetler, yemekler ve hatta kavgalar bile tanıdıktı. Türkler bu sokağın dışına fazla çıkmıyor, yerel halk da iri, bıyıklı adamların yaşadığı bu sokağa çocukların girmesini yasaklıyordu.
Columbia Üniversitesi’nde öğrenci olduğu yıllarda (1911-13) Peabody’yi ziyaret eden gazeteci Ahmet Emin Yalman, dönem dönem gazetelere düşen kavgalara rağmen Osmanlıların genel olarak birbiriyle iyi geçindiğini yazmıştı. Kahvehanelerde İstanbul’dan gelen gazeteler topluca okunuyor, Ermeniler ve Rumlar gerektiğinde Türkler için çeviri yapıyor, hatta onlara İngilizce öğretiyordu.
Dünyanın en büyük deri üreticisi olan Peabody’de 1860 ve 1880’li yıllarda yaşanan büyük grevlerin ardından vasıfsız işler tamamen göçmenlere kalmıştı. Yalman 1913’te şehre geldiğinde genç bir Rumun, Türklere işçi hakları ile ilgili nutuk attığına şahit olmuştu. Şehre ilk geldiklerine grev kırıcı olarak nam salan Türkler, 1918 yılında artık kendileri de greve gidiyordu.
Türkler’in çoğu hayallerine kavuşmuştu. İyi para kazanıyorlardı. Hatta Kurtuluş Savaşı’na yardım bile ediyorlardı. Dr. Mehmet Fuad, 1923 yılında Peabody ve diğer kentlerden yetimler için 100 bin dolar (bugünkü değeri 1.5 milyon dolar) bağış toplamıştı. O gün bağış yapanların büyük bölümü ise Cumhuriyet’in ilan edilmesinin ardından memleketlerine döndü.
Bugün sanayi mahallesini andıran Osmanlı Sokağı’nda yüz yıl öncesini hatırlatan tek iz 1914 yılında kurulduğunu gururla ilan eden bir Yunan restoranı. Şehirde kalan Rumlar’ın görkemli kiliseleri var, Ermeniler belediye başkanları çıkarmış. Türklerden ise geriye yalnızca Cedar Grove Mezarlığı’ndaki sahipsiz mezar taşları kalmış.