Raziye ÇAKIR

Tarih boyunca Türk milleti, iyilik, merhamet ve yardımlaşma konularında dünyanın önde gelen toplumlarından biri olmuştur. Selçuklu’dan Osmanlı’ya uzanan bu köklü geçmişte, iyilik yapmak yalnızca bireysel bir sorumluluk değil, aynı zamanda bir medeniyet anlayışıydı. Fakir fukaraya el uzatmak, yetimi doyurmak, hayvana su vermek ve doğayı korumak, sadece bir erdem değil, günlük hayatın ayrılmaz bir parçasıydı. Çünkü Türklerde iyiliğin sonu yoktu; yapılan bir iyilik, bir başka iyiliği doğurur, bu döngü toplumun tamamını sarıp sarmalardı.

Ancak bugün, bu köklü geleneğin yavaş yavaş unutulmaya yüz tuttuğunu görmek insanın içini burkuyor. Üzücü olan şu ki, bunu unutanlar sadece yabancılar değil; ne yazık ki, biz Türkler de yavaş yavaş bu değerlerden uzaklaşır olduk.

Bir Zamanlar İyilik, Hayatın Ta Kendisiyle İç İçe Geçmişti

Düşünün, bir zamanlar Osmanlı sokaklarında sadaka taşları vardı. Veren elin alan eli görmediği bu taşlar, toplumda hem mahremiyeti hem de yardımlaşmayı simgeliyordu. Kimse gösteriş için değil, tamamen vicdanının sesiyle iyilik yapardı. Mancacılar vardı, sokak hayvanlarını doyurmak için sokak sokak gezen; halk onlara para verir, “Benim yerime de şu kediyi doyur,” derdi. İmarethanelerde fakir zengin fark etmeksizin herkes bir kap sıcak yemek bulurdu. Bu topraklarda aç kalmak, açıkta kalmak neredeyse imkansızdı çünkü iyilik kişisel bir görev değil, toplumsal bir sorumluluktu.

Ama bugün?

Bir kap yemek vermeyi bırakın, sokakta düşeni kaldırmak bir yana, görmezden gelmeyi tercih ediyoruz. Mahallemizde bir komşumuzun zor durumda olduğunu bildiğimiz halde kapısını çalmıyoruz. Yolda aç bir hayvan gördüğümüzde başımızı başka tarafa çeviriyoruz. İyilik, artık bir lüks, belki de bir sosyal medya gösterisine dönüşmüş durumda.

Yabancılar Bile Hayran Kalırken Biz Neden Unuttuk?

Tarihi kayıtlarda ve Batılı seyyahların anılarında, Osmanlı’nın merhamet anlayışı sıkça övülür. Alphonse de Lamartine, Türklerin doğaya ve hayvanlara olan sevgisine hayran kalmış, bunu hayranlıkla anlatmıştır. Catherine Pinguet, “İstanbul’un Köpekleri” adlı eserinde Türk halkının hayvanlara olan ilgisini detaylarıyla anlatmıştır. Claude Farrere, İstanbul’da gördüğü kedilerin insanlardan kaçmamasına şaşırmış, bu durumu halkın hayvanlara olan sevgisiyle açıklamıştır.

Peki, şimdi ne oldu da biz bu değerlerden uzaklaştık?

Eskiden hayır yaparken görünmemek erdem sayılırdı, şimdi ise iyilik yapınca herkesin duymasını, görmesini, hatta beğenmesini bekler olduk. Eskiden komşu açken tok yatılmazdı, şimdi komşumuzun adını bile bilmiyoruz. Bir zamanlar insanların kalbinde yer eden yardımlaşma kültürü, modern hayatın koşuşturmacasında ihmal edilen bir gelenek haline geldi.

Modern Hayatın Getirdiği Uzaklık

Evet, kabul edelim, dünya değişti. Şehirleşme, bireyselleşme ve dijitalleşme, bizleri birbirimizden fiziksel ve duygusal olarak uzaklaştırdı. Eskiden mahalle kültürüyle yoğrulan insanlar, artık apartman dairelerine hapsolmuş durumda. Komşuluk ilişkileri zayıfladı, toplumsal bağlar gevşedi. İnsanlar kendi dertlerine gömüldü, başkasının sıkıntısını görmek istemez hale geldi.

Ancak bu, bizim kendi özümüzü kaybetmemizi gerektirmez. Türk milleti, tarih boyunca sadece savaş meydanlarında değil, vicdanında da büyük bir millet olmuştur. Bizi biz yapan, sadece başarılarımız değil, aynı zamanda zor durumda olana el uzatmamız, yetimi koruyup kollamamız, hayvana, doğaya, insana merhametle yaklaşmamızdır.

İyiliği Hatırlamak İçin Çok mu Geç?

Hayır, hiçbir zaman geç değil. İyilik, insanın kalbinde bir kıvılcımdır ve o kıvılcımın yeniden alevlenmesi için büyük adımlar atmamıza gerek yok. Küçük bir selam, yolda düşen birini kaldırmak, aç bir hayvana bir kap su vermek bile bu kıvılcımı yeniden harlayabilir.

Belki sadaka taşlarımız yok ama bir komşumuzun kapısını çalmak, ihtiyaç sahibine görünmeden yardım etmek hala elimizde. Mancacılar sokaklarda dolaşmıyor ama bir paket mama alıp sokak hayvanlarına vermek çok mu zor? Eskiden olduğu gibi iyiliği gösteriş için değil, içimizden geldiği için yapabiliriz.

Unutmayalım ki, bir toplumun gelişmişliği, sadece teknolojide, sanayide ya da ekonomide ölçülmez. Gerçek gelişmişlik, toplumun en zayıf halkasına nasıl davrandığınızla ilgilidir. Bir hayvana, bir çocuğa, bir yaşlıya gösterdiğiniz şefkat, sizin insanlığınızı ve medeniyet seviyenizi gösterir.

Son Söz: İyilik Yap, Ama Gösteriş İçin Değil, İnsan Olduğun İçin

Evet, biz iyilikle yoğrulmuş bir milletiz. Türk tarihinde iyiliğin sonu yoktu ve bugün hala yok. Sadece biraz tozlanmış olabilir. O tozu silmek, o mirası yeniden canlandırmak bizim elimizde. İyilik, genlerimizde var. Belki hatırlamamız gerekiyor, belki de yeniden öğrenmemiz. Ama biliyoruz ki, iyi insan olmanın modası hiçbir zaman geçmez.

Yeter ki içimizdeki o merhamet duygusunu uyandıralım. Çünkü iyiliğin dili, dini, ırkı yoktur. İyilik evrenseldir, ama bizim tarihimizde ayrı bir yeri vardır. Bugün bunu unutanlar sadece yabancılar değil, bizleriz. Ama hatırlamak, yeniden başlamak, vicdanımızı harekete geçirmek için hiçbir zaman geç değil.

Unutmayalım:
Bir kap yemek bir karın doyurur, ama bir iyilik bir kalbi ısıtır.

Reklamlar