Rafet ULUTÜRK

Türkiye’nin en çok tartışılan konularından biri, “dış güçlerin” ülke üzerindeki etkisidir. Ancak bu argüman, yıllardır kötü yönetimlerin, yolsuzlukların ve sistematik başarısızlıkların arkasına saklanmak için kullanılan bir bahane haline gelmiştir. Elbette Türkiye’nin jeopolitik konumu nedeniyle dış güçlerin etkilerine maruz kalması bir gerçektir, fakat bu durum asıl tehlikeyi gölgeliyor: İç dinamiklerdeki bozukluklar ve beceriksiz yöneticiler. Çünkü hiçbir dış güç, içi sağlam bir yapıyı yıkamaz. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu asıl tehdit, içerideki çürümüşlük, liyakatsizlik ve ahlaki erozyondur.

Beceriksiz Yöneticiler: Sistemin En Zayıf Halkası
Her toplumun kaderi, yöneticilerinin vizyonuna ve becerisine bağlıdır. Ancak Türkiye’de yöneticilerin büyük bir kısmı, liyakat yerine siyasi bağlantılarla pozisyonlarına gelmiş durumda. Bu durum, devleti yönetenlerin, görevlerini hakkıyla yerine getirmesine engel oluyor. Liyakat Yerine Sadakat: Türkiye’de yöneticilerin atanmasında en önemli kriter, liyakat değil, partiye veya belirli bir güce sadakattir. Bu anlayış, sistemi baştan sona zayıflatıyor ve iş bilmeyen insanların kritik pozisyonlara gelmesine neden oluyor.
Sorumluluktan Kaçış: Beceriksiz yöneticiler, başarısızlıklarının sorumluluğunu kabul etmek yerine, “dış güçler” gibi soyut düşmanları suçlayarak halkın dikkatini dağıtıyor.
Kısa Vadeli Çözümler: Vizyon sahibi olmayan yöneticiler, uzun vadeli kalkınma planları yapmak yerine günü kurtarmaya yönelik politikalar izliyor. Bu da sorunları çözmek yerine daha da derinleştiriyor.

Yolsuzluk: Kaynakları Tüketen Kanser
Türkiye’de belediyelerden bakanlıklara, yerel yönetimlerden kamu kurumlarına kadar hemen her seviyede yolsuzluk yaygın bir sorun haline gelmiştir. Bu, yalnızca ekonomik bir kayıp değil, aynı zamanda halkın devlete ve yönetime olan güvenini sarsan büyük bir tehdittir.
Kamu Kaynaklarının Çarçur Edilmesi: Halkın vergileriyle oluşturulan bütçe, çoğu zaman halkın ihtiyaçları yerine belirli grupların zenginleşmesine hizmet ediyor.
Yaptırımsızlık: Yolsuzluk yapan yöneticiler genellikle cezasız kalıyor, bu da kötü örnek teşkil ederek yolsuzluğun yayılmasına neden oluyor.
Halkın Güvensizliği: Yolsuzluk, halkın devlete ve yöneticilere olan inancını zayıflatıyor. Bu da toplumsal huzursuzluk ve kutuplaşmaya yol açıyor.

Denetimsizlik ve Hesap Verebilirlik Eksikliği
Türkiye’de yöneticiler, kararlarının sonuçları hakkında halk ya da bağımsız kurumlar tarafından yeterince denetlenmiyor. Bu da sorumsuz ve beceriksiz bir yönetim anlayışını beraberinde getiriyor.
Şeffaflık Eksikliği: Kamu harcamaları ve politikalar hakkında halkın bilgisi olmaması, yöneticilerin sorumluluktan kaçmasına imkan tanıyor.
Denetim Kurumlarının Zayıflığı: Yargı ve diğer denetim mekanizmaları, siyasetin etkisi altında olduğu için etkili bir denetim yapılamıyor.
Hesap Vermeyen Bir Yönetim Anlayışı: Yöneticilerin, yanlış kararlarının veya başarısızlıklarının bedelini ödememesi, halkın güvenini sarsıyor ve sistemin işleyişini baltalıyor.

Polis ve Bürokrasi: Görevini Yapmayanlar
Türkiye’deki bir diğer sorun, devletin farklı kademelerindeki vurdumduymazlık ve pasifliktir. Polis teşkilatından valilere, bürokratlardan kaymakamlara kadar birçok kademede görevini gerektiği gibi yapmayan bir zihniyet hakim.
Halktan Kopukluk: Bürokrasideki birçok kişi, halkın sorunlarına uzak bir şekilde hareket ediyor. Halkın ihtiyaçlarıyla ilgilenmek yerine, sadece pozisyonlarını korumaya odaklanıyorlar.
Pasiflik ve Korkaklık: Cesur kararlar alması gereken yöneticiler, sorumluluktan kaçarak hiçbir riski göze almıyor.
Hizmet Yerine İdare Etme: Devlet memurları, halkın sorunlarını çözmek yerine, “idare etme” anlayışıyla günü kurtarıyor.

Asıl Tehlike: İç Çürümüşlük Dış Güçlerden Daha Büyük Bir Tehdit
Türkiye, dış güçlerin etkisini her zaman hissedecektir; ancak bu etkiler, iç yapıdaki çürümüşlükle birleştiğinde yıkıcı hale gelir. Eğer içeride güçlü bir sistem kurulmazsa, dış güçler için müdahale etmek kolaylaşır.

1. Dış Güçler, Çürük Yapılardan Beslenir: Yolsuzluk, beceriksizlik ve adaletsizlik gibi zayıflıklar, dış güçlerin etkili olmasını kolaylaştırır. Sağlam bir sistemde dış müdahale etkisiz hale gelir.

2. Halkın Bilinçsizliği: Halk, sistematik yolsuzluk ve beceriksizlik karşısında sessiz kaldıkça bu çürümüşlük devam eder. Bu da dış güçlere manevra alanı sağlar.

3. Kendi Gücümüzü İnkar: Sürekli dış güçleri suçlamak, içerideki asıl sorunların çözümünü engeller. Oysa güçlü bir Türkiye, ancak kendi sorunlarını çözerek bağımsız olabilir.

Çözüm: İç Temizlik ve Liyakatli Yönetim
Türkiye’nin dış güçler karşısında güçlü olmasının yolu, içerideki sorunları çözmekten geçer. Dış tehditler, sağlam bir yapı karşısında etkisiz hale gelir. Bunun için yapılması gerekenler:
Liyakat Esaslı Bir Sistem: Yönetici atamalarında siyasi veya kişisel sadakat değil, liyakat esas alınmalıdır. Her pozisyona en yetkin kişiler getirilmeli.
Şeffaflık ve Denetim: Kamu harcamaları, projeler ve politikalar tam anlamıyla şeffaf hale getirilmeli; bağımsız denetim mekanizmaları kurulmalıdır.
Yolsuzlukla Mücadele: Yolsuzluk yapan yöneticilere ağır cezalar verilmeli, bu konuda halkın güveni yeniden sağlanmalıdır.
Halkın Bilinçlendirilmesi: Halk, yöneticilerin beceriksizlikleri karşısında daha bilinçli bir şekilde tepkisini ortaya koymalı. Eğitim ve farkındalık kampanyaları bu noktada kritik önemdedir.

Türkiye’nin Asıl Mücadelesi Kendi İçindedir
Dış güçler, her zaman olacaktır; bu, uluslararası ilişkilerin doğasıdır.
Ancak Türkiye’yi güçlü kılacak olan, dışarıya değil, içerideki sorunlara odaklanmaktır. Yolsuzluk, beceriksizlik ve adaletsizlik gibi iç sorunlar çözülmeden, dış tehditlerle mücadele etmek mümkün değildir. Türkiye’nin gerçek bağımsızlığı, kendi sistemlerini sağlamlaştırmasından ve halkın güvenini
yeniden kazanmasından geçer.
Gerçek tehlike dışarıda değil; içimizdeki çürük yapılardadır. Ve bu yapılar temizlenmeden, ne kadar dış güçten şikayet edilirse edilsin, değişen bir şey olmayacaktır.

Reklamlar