Rafet ULUTÜRK
Konu: Türkiye’nin tavrı büyük devlete yakışır bir tavırdı.
Size, 200–300 yıldan beri uyutulduğumuzu söylediğimde, lütfen üzülmeyiniz. Çünkü hiç kimse bu dünyada kendinden önce olmuş bitmiş olan üstüne sorumlu tutulamaz. Bunu böyle yazarken, atalarım adına kendimin de pek huzurlu olduğumu söyleyemem. Osmanlıdan sonra biz Türkler dünya yönetiminden uzaklaştırılmıştırk.
Bizler de, düğünde, dernekte toplanan yaşlılar hep “Osmanlı neden çökmüş acaba” sorusuna cevap arıyordu. Fazla düşünmeden buluşma noktaları hep “parçalayıp parçalayıp kaymaklı kahve ile içmişler” olurdu. Bilinçli olarak parçalandığımızı artık kabul etmiş durumdayız. Osmanlıdan koparılan toprak parçalarından asırlarca sürüldüğümüz ortadadır. Arkamızda kalan topraklardaki tek enser üzerinde Türk, İslam, Müslüman izi bırakmamaya çalıştılar. İlginçtir, kimliğimizi perçinleştiren tek çivi çaktırmamak için bugün de ellerinden geleni arkalarına bırakmıyorlar.
Tarihçilerin atası Halil İnalcık geçen hafta vefat etmeseydi, “15–16 Temmuz 2016’da Türkiye’nin kara sayfası şükür kapandı” yazacaktı. Allah rahmet eylesin, yattı yer nur olsun! O gece çok büyük bir olay oldu. Türkiye Başkanı Sayın R.Tayyip Erdoğan’ı öldürüp, meclisi de yerle bir ederek, silahlı kuvvetlerimiz içinde ele geçirdikleri hainler ile devletimizi esir edip parçalara bölerek işgal etmek istedikleri kabak çiçeği gibi açtı.
Türkiye’mizi küresel emperyalist güçlere ve yerli hain “imamlara” hibe etmek isteyenlerin kalkışması halkımız tarafından çökertildi. Bu işin başı geçinen kör-cahil Feto aslında bir semboldü. Eline silah alıp kan akıtan FETO markasıydı. O, kan akıtanlara beyaz eldiven oldu. Türkiye’de şeriat düzeni kurmak istiyor suçundan aranan bu sözde din adamını CİA yıllar önce ele geçirip ABD’ye götürdü. Küresel casusluk ve hainlik merkezinin karşısında bir eve yerleştirdi. Türkiye’yi parçalayıp Türkleri katletme planı için 20–25 milyar Dolar avans da verdi. O bu paranın bir kısmını “F” serisinden 1 US Dolara bozdurup ülkemizde ajan şebekesi ve hainler sürüsü oluşturdu. Adı hainlik olan virüsü damarımıza, ciğerimize yerleştirip birlik oldular ve 15 Temmuz 2016 rezilliğini sergilediler.
Planları: FETÖ çetesi 1997’ye kadar Türkiye’de Gladyo’nun “A” planına katıldı. Amaç anavatanımızı içinden oymaktı, bilincimizi öldürüp hepimizden ruhsuz taş kafalar yaratmaktı. Bugün kapatılan 1.700 okul ve yerleşke bunun için kuruldu. Okullar, camiler, medreseler ruhsuz hainler yetiştirdi. Silahlı kuvvetlere, polis ve jandarmaya, adliyeye sızdılar. Türkiye Başkanı Sayın R.Tayyip Erdoğan’ın “tümör”, Genel Kurmay Başkanı Akar’ın “zahirli yılan” sözüyle ifade ettikleri budur. Demokrasi mitingleri ölüm saçan bu virüslerden arınmamız, ruh yenilememiz, kendi toprağımızda birlikte kanatlanıp yüceldikçe yücelmemiz için yapılıyor.
2001’den sonra “B” planına geçtiler. AK Partinin yolunu kesmeye çalıştılar. Darbe ardına darbe girişiminde bulundular. Biz toparlandıkça onlar kudurdular. Türkler gibi yaşamak isteyerek ayaklanan Müslümanların “Arap Baharı”ndan uzak tutulduk. Gazeli kardeşlerimize su bile gönderemez olduk. Suriye’de taş üstünde taş bırakmayanlar hep bizi suçladı. Eğittikleri DEAŞ çetecileri cami bombalama ve Müslüman katillerinden düşüldü. Bize gözdağı vermek için şehirlerimizde gün aşırı bomba patlattılar. Güney Doğuyu ateşe verdiler.
Amaçları Türklerden ruhsuz millet yaratmaktı. Ezilmiş halklara model olarak kullanılacaktık. 15 Temmuz gecesinin hedefinde ruhsuz Türk ve işgal edilmiş Türkiye yaratmaktı.
“Ezel” filminde ünlü aktör Tuncel Kurti’nin “Tarih tekerrürden ibaret!” deyişi hep aklımdadır. Öyle bir söylemişti ki…
Başkomutanımız Erdoğan’ın “Demokrasiye inanan tüm halkımı meydanlara davet ediyorum!” çağrısına Türkiye’de sağ-sol hepimiz hemen uyduk. O an, o karanlık gece aydınlanmaya başladı. Dernekçi arkadaşlarımla birlikte ufuk ağarana kadar Bayrampaşa Belediye Meydanı’nda kaldık. O gece, Çanakkale Savunmasına katılmış, bizim Karamatlar köyünden (Slivarka) Kamil Dede gibileri hep aklımdaydı. Çocuk yaşta etrafına toplandığımızda dua eder gibi “Allah kimseye bir daha göstermesin” diyordu. Biz o zaman çok küçüktük ve neyi görmememiz gerektiğini anlayamıyorduk. 1985’te “soya dönüş” zulmü başladığında Kamil Dede artık Allahın rahmetine kavuşmuştu. Belki de ima ettiği o karanlığı görmedi. Beraberce göçseydik, haftalarca arabaların lastikleri arasında aç susuz yatsaydık, eminim yine “Allah kimseye bir daha göstermesin” diyecekti.
Fakat biz artık çeyrek yüzyıl buradayız. Anavatan evladı olduk. Göç etmek aklımızdan geçmezdi. Kovuldukta geldik. Başa gelen çekilir, demek istedim. Kamil Dede sağ olsaydı şu duruma, TBMM’nin jetlerle bombalanmasına, tankların çocuk ve kadınları ezmesine, Türk silahının sokakta yürüyen vatandaşa çekilmesine, Cumhurbaşkanımızı öldürüp anavatanımızı Türk halkının TSK silahlarıyla, Türk vicdanına, vatana ihanet etmişler tarafından işgal edilmek istenmesine ne derdi?
“Şimdi başa gelen o zamankinden çok daha kötü” demez miydi!
1919’da Churchill “Anadolu’yu Türklere bırakmayacağız!” demişti. Su uyur düşman uyumaz diyenler haklı. 100 yıl sonra yetiştirdikleri hainler bizim jetlerimizle Türklüğün kalbi Ankara’mızı bombaladı. Çok acı bir gerçek. 100 yıl önce ve 100 yıl sonra düşman hep aynı, hedef hep yok edilmemiz ve Anadolu’muzun, Trakya’mızın, Ağırı Dağımızın işgal edilmesi. Bu düşmanların her lokmamızda gözleri var…
Oyunlarını, “ismi var cismi yok” dediğimiz Gladio ve CİA ile birlikte ören ruhsuz FETÖ – cu, paralelci hainler Türk Halkına ve Türk Devletine ölümcül ateş açtı. Silah eden Türk askeri değil, asker kılığında FETÖ hainleriydi. Katiller, birmilyonluk silahlı kuvvetimizin ancak binde biriydi. Eşleri ömür boyu hainlik karşılığı alınan US Dolar sayan 1684 ordusu TSK’den atıldı. Çıldırınca başkaldıran 30 jet ve 3 gemiydi. Yapılmak istenen bir askeri darbe değildi.
Türkiye Cumhuriyeti‘ni biz idare edeceğiz, bizim dediğimiz olacak hırsına kapılmışlardı. Anavatanımızı işgal edilmek istediler. Hepimizi küresel sermayenin ve bölge taşeronu olan FETÖ/PDY/PKK çetesinin kölesi etmeyi denediler.
Başkomutana uyan halkımız küresel sermayeye kölelik planlarını çökertti.
Artık korkacak bir şey yok! Anavatanımızı işgal edemediler. Direndik. Dik durduk. Kazandık. 15 Temmuz gecesi devasa kahramanlıklar gecesiydi. Şehitlerimizin Çanakkale şehitlerinden hiçbir farkı yoktur! Yüz yıl önce ve şimdi parçalanıp yok edilmek, birbirimize düşürülerek, ezilip köleleştirilmek istendik. Bu defa da yapamadılar, yenildiler, pes ettiler, hesap verecekler.
Sözde dostlarımız, “insan hakları” , aman “idam etmeyin” feryadına düştüler.
Bu terörist örgüt ve üyelerine gereken cevabı; yine kahraman ordumuzun şerefli ve onurlu mensupları kahraman emniyet mensuplarımız ile omuz omuza kucak kucağa olmak üzere canları pahasına bu kahramanların sahibi Büyük Türk Milletiyle beraber 265 şehit ve 2 500 e yakın gazilerimizin bulunduğu büyük halk direnişiyle verilmiştir.
İstikbal, istiklal ve vatan söz konusu olduğunda en aziz varlıkları, canları dâhil, her türlü kıymetlerini inançları uğuruna seve seve karşılıksız olarak veren büyük Türk milleti tüm dünyaya, dostlarına güven ve gıpta düşmanlarına ise panik ve korku verecek bir kahramanlık göstermiştir.
Bu dünyada en büyük adalet cana kıyanın, masumları pusudan katledenlerin idamıdır. Tek taraflı adalet olmaz. Adil olan bilinçli öldürenin ölümü kabul etmesi ve seyir edenlerin ders almasıdır.
İtiraf etmek zorundayız. Gerçek çok acı…
Türkiye’miz kendi omurgası olan silahlı kuvvetlerin içine sızan terörist virüs tarafından ölümcül bir saldırıya maruz kaldı. Halkın % 52’nin oyuyla seçilen Cumhurbaşkanı Sayın R.Tayyip Erdoğan katledilmek istendi. Saldırıyı gerçekleştiren terör çetesi imam, general, albay, pilot, savcı, yargıç kılıklıydı. 10 yıldan beri sürekli maske değişirdiler. Akıl hocalarının emirlerine uydular, ölüm saçtılar ama yenildiler. Büyük depremde yıkılmayan Türk Milleti sarsıntılarla da bir şey olmaz. Zaman virüsün toplum hücrelerinin her birinden söküp imha etme zamanıdır. Tür devleti geri adım atmamış ve atmayacaktır, bunları iğinlerinden tek tek çıkaracak ve gerçek adaleti tüm dünyaya göstereceklerdir.
Türkiye’yi neden istemiyorlar! Hiç düşündünüz mü? Bizden korkuyorlar!
Şu Yakın Doğu ve Balkan ülkelerinde, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde, 56 devletli İslam dünyasında, Arap Baharı yıkımından geçen Akdeniz kıyı komşularımızda bir Türkiye ile gururlanma yaşanıyor. Bu rüzgar 2002’den beri estikçe ferahladı.
Avrupa bunalımlarından sıyrılamazken Türkiye’nin dirilişi hepsini içini burdu.
Bağdat, Şam, Beyrut, Tripoli yerle bir edildi ama dünya çapında hesaplar yapanların planları hep boşa çıktı. Öldürmek istedikleri İslam uygarlığı öldürülemedi. İslamsız bir dünya kurma hayalleri kursaklarında kaldı.
Arada Büyük Türkiye olduğu için yarım asır hazırladıkları Medeniyetler Çatışması da soldu. Dünya bahçesini istedikleri gibi ama sadece kendi çiçeklerinin olduğu bir bahçe tasarımlamak istediler.
Dünyanın en büyük hava limanı Türkiye’de kuruluyor, hızlı trenler Anadolu’yu baştanbaşa dolaşıyor, Boğaz’ı alttan üstten geçiliyor haberlerini onları kudurttu.
Ve bu öyle bir kudurma ki, olabilir ya emperyalizm çağına mezar kazma devrini başlattı. Yüz yıl önce mazlum halkların milli kurtuluş mücadelesi çağı da Anadolu’da başlamıştı.
O zaman önder Büyük Atatürk’tü. Şimdi Türkiye Başkanı Erdoğan! Dünya halklarına örnek olmak ne güzel…
Küresel sermaye Türkiye’yi elden kaçırmak istemiyor.
İçimize yuvalanan virüs anavatanımızın Yakın Doğu ve Balkanların en büyük ve en güçlü devleti olmasını istemiyor. Türkiye’nin medeni birikimi çok zengin ve birbirine kenetlenmiş bir halkı var. Bu gerçek onları rahatsız ediyor.15 Temmuz gecesi halkımızın Cumhuriyet ilkelerinden, demokrasiden ve özgürlüklerimizden bir kıymık ödün vermek istemediğini bir daha kanıtladı. Karanlık gecede Türkiye baştanbaşa Çanakkale oldu. Biz Bulgaristanlı Müslüman Türkler de Kamil Dedelerimizin ruhuyla yürüdük meydanlara ve bizim de Büyük Milletin ruhundan ve bedeninden bir parça olduğumuzu herkese gördü.
Şöyle bir gerçek daha var. Vatan savunma savaşında parti ve ideolojik ayrılık olmaz.
İki haftadan beri meydanlar hepimizin. Hepimiz vatanseveriz! Hepimiz Erdoğancıyız! Hepimiz Türk milliyetçisiyiz. Hepimiz Atatürkçüyüz. Hepimiz anti – FETÖ. Hepimiz anti-emperyalistiz. Hep birlikte “Ne mutlu Türküm diyene!” diyoruz.
Bu halkın vatanı için her an ve her yerde şehit olmaya hazır olduğunu görmeyen kalmadı. Artık bilinçlendikse bilinçlendik. Biz Bulgaristan’dan kaçarken, bizi ata vatanımızdan kovanlar, “şükür kurtulduk” demişlerdi. Ne var ki, o gün bu gün, hiçbir an rahata kavuşamadılar. Öldürmek isteyenin önce kendisini öldürdüğünü geç fark ettiler.
Artık her an ölmekte ve yok olmakta olduklarının farkındalar.
Ardımızdan yüzüstü düştüler ve bir daha dikilip dirilemediler. Ne NATO ne de Avrupa Birliği içinde hayal ettiklerini bulamadılar. Hiç birinin ruhu sakinleşmedi. Birbirlerinin evlerini yakmaya, çocuklarını kaçırmaya, çingenelerle mahalle kavgalarına devam ediyorlar.
Türkiye vücuduna giren virüsü söküyor.
Bu durumdan da çok daha güçlü çıkmalıyız. Yaşanan trajik olay büyük bir çelişkinin ürünüdür. Karşılarında ayağa kalkmış, dirilen bir Türkiye gördükçe hazmedemediler. “Meydanları asla boş bırakmayacağız.” Bu virüs bir bit olsa bin sirke bırakır. Kehle olsa kansız yaşar. Kene olsa kanımızı emer. Ödev: virüsü yok edinceye kadar durmadan savaşmaktır. Savaşırken savaşmaya alışmamak. Amansız ve acımasız olmaktır. Merhametsiz olmaya alışmalıyız. Yok, edebildiğimize asla acımamalıyız. Onlar bize acımadılar. Hepimizi yok etmek ve anavatanımızı işgal edip, bizi vatansız bırakmak istediler. Türklüğün şanlı tarihi benzer ibret dersleriyle doludur. Hiçbiri unutulmamalıdır. Hele yakın tarihimiz…
Bizi yüreklendiren başkomutan emridir.
Biz, BULTÜRK olarak bu gecede Bayrampaşa’da her gece olduğu gibi nöbetteyiz. Düşman bu saldırıda hiçbir meydanı, sokağı, kavşağı, mahalleyi, kasaba ve büyük şehri ele geçiremedi. Türk halkının ruhunu kıramadı, arzuladığı kargaşayı yaratamadı. Şimdi daha büyük vazifemiz var Bu meydanlarda aralarımızı sıklaştırmalıyız Türk-Kürt, Alevi-Sunni ayırmalarına izin vermemeliyiz. Büyük Türk halkı meydan nöbetlerinde ülkenin egemeni olduğunu bütün dünyaya gösterdi. Her türlü darbe ve işgal kalkışmalarını bastırıp ezebileceğimizi kanıtladık. Aynı ateşte, aynı gururla yanıp yanıp yüceliyoruz.
Bugün ne Avrupa’da ne de Asya’da Başkomutan çağrısına uyarak meydanları dolduracak 80 milyonluk başka bir halk yoktur. 2 hafta meydanlarda gece nöbeti tutan bir halkız. Hiçbir halk bir anda 100 milyon bayrakla sokağa çıkmamıştır. Dünyada biz gibi birbirine kenetlenmiş başka bir halk yoktur. Düşman FETÖ/PDY veya PKK çeteleri her türlü kılığa girebilirler, fakat Türkiye halkını hiçbir zaman yenemezler, asla yenemeyeceklerdir.
15 Temmuz gecesi, “üst akılın” son 50 yılda hazırlayabildiği en tehlikeli en zalim katliamı yaşadık. Terör örgütü FETÖ- ihanet çetesi bir uygulayıcı olarak yenildi. TV’leri, gazete ve dergileri kapatıldı, borsa şifleri alındı, subayları TSK’den atıldı, yargıç ve savcıları tutuklandı, okulları kapatıldı. Bizim soluduğumuz havayı soluma, baktığımız yöne bakma, bizimle selamlaşıp bayramlaşma hakkını yitirdiler.
Ruh ve bedenlerinin daha çocuk yaşta çarpıtılıp köreltilmiş olduğunu görebildik. Onlar bu toplumda görev alamaz, asla hüküm edemez. Anavatanımızı fiziki işgale kalkıştılar. Türkiye’nin üretmesinden, büyümesinden, bilimde ilerlemesinden, Yakın Doğu ve Balkanların son söze sahip devlet olmasından korktular. Büyüklüğümüzü paraya değiştiler. Zehirlenmeyi ve zehirlemeyi kabul ettiler. Taş kafalarınca Türkiye’yi emperyalizme ezdirip “yola sokmak” istediler. Anavatanımızı işgal edip bizi köle etmek istediler.
Emperyalizmin içimize aşıladığı ölümcül virüsle arık yüzleştik.
Ejderhayı gördük.Kan kaybettik Şehitlerimiz, 2 binden fazla yaralımız var. Bombalanan bölgelerde büyük maddi kayıplarımız oldu. Fakat asla korkmadık. Korkutulamadık. Bilenlerin bilmeyenlere anlatması gereken bazı özellikler var: TSK içinde ele geçirilmiş, devşirilmiş, ruhlarını satmış olanlar ülkemizin imkânlarını kullanarak devletimize saldırdı, Türkiye liderini, devlet başkanımız Sayın R.T. Erdoğan’ı katletmek, öldürmek istediler.
Bize saldıranlar akıllarını kaybetmiş ruh hastalarıydı.
15 Temmuz gecesi iyice çılgınlaştılar. Esir düşüp köleleştirilseydik, hepimiz vatansız ve anavatansız kalacaktık! Yakın ve uzak düşmanlarımız bayram edecekti.
Bulgaristan’daki kardeşlerimiz de iyi gün göremezdi. Türkiye devletinin yenik düşmesi ne kadar kötü bir şey bir düşünsene… Olay bu kadar ciddidir.
Bizi ata-vatanımızdan atan, Bulgarlarla birlikte totalitarizmin-emperyalizmin “üst akılıdır”. Biz Türkler, 1699 Karlovça anlaşmasından beri, 1878 Plevne Savaşından beri, öz topraklarımızdan kovuluyoruz. Kendi ellerimizle yarattığımız 2 bin camili vatanımız fiziki olarak işgal edildi. Büyük bir kovulma ve tutunma dönemi yaşadık. Çok kırıldık. Çok ezildik. Çok çektik. Dilimizi, dinimizi yasakladılar, askere gittik dövüldük. Hapse düştük dövüldük…
Tarihsel var olabilme ve hayata yaşama hakkı kazandırma savaşımında Türkiye Cumhuriyeti devlet kimliği, meclisimiz bombalanarak devlet olarak yok edilmek istenmemiz, ancak 20 Temmuz 1402 tarihinde yaşanan hepimize Ankara Savaşını trajedisini hatırlatır.
Olası sonuçları açısından olay o kadar vahimdir. Devlet olarak likide edilmemiz istendi.
Çok acı bir gerçek.
Buradan Devlet Başkanımıza seslenmek isterim bu olay tüm ders kitaplarının birinci sayfasında işlenmelidir.
Bakanlar Kurulu kararıyla İstanbul’un en yüksek tepesine kurulacak Şehitler Anıtı 20 milyonluk ana-kentimizin hatta dünyanın en büyük anıtı olmalı!
İngiltere’den Pasifik Okyanusu ötesinden kafasını kaldıran bileği bükülmez halkımın elinde dalgalanan ay yıldızlı bayrağımızı görmelidir. Yük olmaktan sıyrılmak aya sahte bayrak dikmek değildir.
Cumhurbaşkanımız Sayın R.T. Erdoğan’ın öldürülmek istendi. Acımasız niyetlerinde ilk adım gibiydi. O kadar alçak, o kadar amansız, o kadar vahşi ve o kadar gaddardılar.
Abdülhamit han hazretlerinin dediği gibi; “BİZ DEVET SAHİPLERİYİZ: HAK İSTEYEN OLURSA HAKKINI VERMEMİZ LAZIM. AMMA BAŞKALDIRAN OLURSA BAŞLARINI ALMAMIZ LAZIM” bu uygulama bir an önce başlanmalıdır.
Bunlar İslamsız ve Müslümansız bir dünya hayal etmişlerdi.
Hedefinde Büyük Türkiye olduğunu görmeyen kalmadı.
Çanakkale acısını unutamadıkları her hallerinde belliydi. Türkün yenilmez olduğunu unutmamışlardı. Bu defa FETÖ terör çetesiyle denediler. Ölümle yüzleştik Birlik olmak, kenetlenmek ve el ele tutunmuş ilerlemek zorundayız.
Meydanlar ve bayraklar ebediyen bizimdir!
Dünya güzeli bu vatan, bu memleket bizimdir.
Başka Türkiye yok başka anavatan yok.
Tüm dünyada yaşayan Türkler ve tüm mazlum halkların vatanı Türkiye’dir.
BÜYÜK TÜRKİYE BUNLARIN HEPSİNİ KUÇAKLAYACAKTIR.