İsa CEBECİ
Bizler, Türkçeyi analarımızdan ve ailelerimizden öğrendik. Onlar, Bulgaristan’ın Deliorman bölgesinde yaşamış olan büyüklerinden öğrenmişlerdi. Resmî dilin Bulgarca olduğu bu ülkede ve farklı bir kültürün içinde yaşadıkları için Resmî dil olan Türkiye Türkçesini öğrenme imkânları da kısıtlıydı. O nedenle de yerel Türkçe diyebileceğimiz bir aile ve köy diliyle konuşuyorlardı. Dilbilimde bu yerel dillere ağız veya diyelek (dialekt) denir.
Bizim konuştuğumuz ağız “Deliorman ağzı” idi. Kelime varlığı ve gramer kuralları bakımından Türkiye Türkçesine çok yakın olmasına rağmen, yine de önemli farklılıklar bulunuyordu. Bugün de Deliorman ve Dobruca ağızlarında Türkiye Türkçesinde bulunmayan birçok kelimeler mevcuttur. Söz konusu kelimeler genellikle Kuzey veya Kıpçak kökenlidirler. Bu sözler farklı bir yazının konusu olacaklarından biz Türkçemizin güzellikleri konusuna dönelim.
Türkiye dışındaki Türkler, Türkiye’den gelenlerin veya konuk oldukları Türkiyeli yakınlarının Türkçe konuşmalarına bayılırlar. Bunun nedeni kullandıkları sözlerin onların ağzında kulağı okşayacak şekilde seslendirilmeleridir. Örneğin L sesi, kelime başlarında veya sonlarında inceltilerek telaffuz edilir. Bizim gibi lamba, lokum, laf, labada, lakırtı, lokomotiv, demezler. Nasıl söylerler? Andığımız kelimelerdeki L sesleri inceltilerek söylenir ve şöyle olur. L’amba (lâmba), l’okum, l’af, l’abada, lâkırdı, l’okomotiv. L ile başlayan bu kelimelerin tamamı Bulgarlar tarafından da kullanılır ama sert olarak telaffuz edilirler. Bizler de onların dil pratiğini uygulayarak incelikten ayrılmışız.
Türkiye dışındaki Türklerin ana dilleri, ister istemez hâkim dillerin etkisinde kalmakta, onlardan farklı kelimeler almakta, o dillerin canlı konuşmalarından etkilenmekte, böylece de kendi doğal akışından ve söylenişinden uzaklaşmaktadır. Bu durumu gittiğim ülkelerde bizzat gözlemlemiş ve tespitlerde bulunmuşumdur. Yabancı diller sadece yerel Türkçe ağızlara yeni kelimeler vermekle kalmıyor, onların cümle yapısını ve kelime dizisini de etkiliyor, Türkçe cümleleri allak bullak ediyor. Bunu özellikle Gagavuzca’da en açık olarak görebiliyoruz. İşte bu yabancı dillerin etkisinden kurtulan dış Türkler, Türkçeyi daha güzel ve tatlı konuşmaya başlıyorlar.
Bilindiği gibi dilimiz, karşılıklı konuşmalarda nezaket ifade eden birçok söz ve ifadeler yaratmıştır. Bunları yerinde kullanabilmek, kişinin kültürü ve ruh inceliğini gösterir. Başka dillere göre bu ifadelerin sayısı az değildir. İddialarımızı bazı örneklerle açıklığa kavuşturmaya çalışalım. Bizler, en çok selam verip alan insanlarız. Bir yakınımız veya komşumuz, uzaktan da gelmiş olsa, yakından da gelmiş olsa, ona mutlaka “hoş geldin (iz)” deriz. Aynı şeyi Bulgarlar için söyleyemeyiz. Hal hatır etmekte üstümüze yoktur: N’asılsın(ız)? Evdekiler nasıl? Annen, baban, çocuklar? Cevaplar: Çok şükür hamdolsun. Yaşamağa çalışıyoruz. Sizde ne var, ne yok?
Konuk olduğumuz hanede sofra verilmişse yemek sonunda şükür kelimeleri kullanırız: Eline sağlık hanım teyze! Veya, ocağınıza bereket. Allah ziyade etsin. Çaylar içilir, teşekkür edilir: Eline sağlık kızım, çayların pek nefismiş. Cevap: Afiyet olsun!
Evlenme düğününe gideriz. Önce düğün sahiplerine yönelik sözler söylenir: Düğününüz mübarek olsun! Hayırlı uğurlu olsun. Genç evlilere yönelik dilekler: Allah geçim versin! Allah mutlu etsin! Allah bir yastıkta kocatsın. Bir yastıkta kocayın inşallah. Çocuk dünyaya gelir, dilekler yağar: Gözünüz aydın! Çocuğunuz olmuş, tebrik ederiz. Analı babalı, neneli, dedeli büyüsün. Allah uzun ömür versin. Allah hatadan belâdan korusun. Doğum günü dilekleri: Doğum günün kutlu olsun. Yeni yaşın kutlu olsun. Nice nice yaşlara, nice nice yaş günlerine…
Acı günlerimiz için bile teselli edici ve gönül alıcı sözlerimiz var: Başın sağ olsun. Allah sabır versin. Babanızın mekânı cennet olsun. Ruhu şad olsun. Allah kabir rahatlığı versin. Bir şeye niyetleniriz “inşallah” deriz; bir şeye imreniriz maşallah” veya “Allah nazardan saklasın” deriz. Bir isteğimiz varsa onu mutlaka “lütfen” sözüyle birlikte söyleriz. Veya “sizden bir şey rica etsem acep zahmet olur mu?” Çocuklarımızdan bir şey yapmasını isterken bile kesin buyruk (emir) yerine soru cümlesi kullanırız: “Oğlum bana bir su getirir misin?”
Günlük veya telefon görüşmelerimizde dahi kendine hitap edilen kişi, arayana cevaben, “efendim baba, efendim oğlum, efendim kızım, efendim hocam, efendim komutanım, efendim anne, efendim kardeşim, efendim abim” ifadelerinden birini kullanır. Öğretmenliğim zamanlardan hatırlarım: Öğrenciler öğretmenlere “öğretmen arkadaş”, “müdür yoldaş” diye hitap ederlerdi. Askerde komutanlara “arkadaş binbaşı”, “arkadaş başçavuş” diye hitap edilirdi. Telefon görüşmelerinde kullandığımız “alo” sözü bile Türkiye’de “al’o” şeklinde söylenir.
Türkiye Cumhuriyetinden öğretmen olduğumda en çok dikkatimi çeken husus öğretmenlerle öğrencilerin diyalogları olmuştu. Bulgaristan’daki öğretmenler her adımda çocukları sert sözlerle susturmaya çalışırken, Türkiye öğretmenlerinin dilinden sanki bal akıyordu: Oğlum, çocuğum, evlâdım, kızım, yavrum, biraz sabırlı ol, arkadaşlarına engel olma v.s. Öğrenciler de aynı şekilde “öğretmenim, hocam, müdürüm” sözleriyle hitap ediyorlardı. Kelimelerin sonundaki -ım,-im,-um,-üm gibi aidiyet ekleri insanlar arasındaki yakınlığı pekiştiriyordu. Orduda bile, “paşam, binbaşım, generalim” gibi hitaplar da bu insanlar arasındaki sevgi-saygıyı arttıran sözlerdi. Kullandığımız o sihirli kelimelerin birçoğunu başka dillere çevirmek ya çok zordur, ya da mümkün değildir.
Dilimden geldiğince Türkçemizin güzelliğini arttıran nöbetçi ve sihirli sözlerimizle ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmaya çalıştım. Türkçemiz, dünyanın en güzel dillerinden biridir. Yapısı bakımından onu bitişken diller ailesine koyarlar. Maks Müller adında bir Alman dilcisi, Türkçenin yapısının yüzlerce dilbilimci tarafından oluşturulmuş gibi çok düzgün ve sağlam olduğunu söyler. Ancak dedelerimiz, yabancı dil hayranlıklarından dolayı, haddinden fazla yabancı kelime ve terkipleri onun bünyesine sokarak boğulur hale getirmişlerdir. Bize düşen dili kendi iç kanunlarına uyarak daha çok geliştirmek ve daha da güzelleştirmektir.