Tarih: 30 Ekim 2018
Yazan: Rafet ULUTÜRK

Konu:  Bizim formatımızda Türkçe bilmek, Türkçe konuşmak, Türkçe konuşulanı ve okunanı anlamak, Türkçe düşünmek, Türkçe anlaşmak var.

Bu yazıma başlarken biraz heyecanlıyım. Dün Türkçe konuşanların, Türk kültürü sevdasıyla yaşayanların birlikte kutladığı Cumhuriyetimizin 95. Kuruluş yıldönümünü kutlamaları coşkusundan fazla etkileşmiş olabilirim.

1923’ten beri Balkanları, Avrupa’yı ve dünyayı baştanbaşa ve yediden yetmişe sarsan, coşturan ve kıvanç yaşatan bir dev olay yaşatamamıştık. Yeryüzünün en büyü olan İstanbul Ulusal ve Uluslararası Uçak Limanı hizmete açıldı.  Küremizde benzeri olmayan bu dev tesis öncelikle Türk dili, Türk bilimi, Türk teknolojisi ve Türk kültürünün bir emsalsiz bir eseridir.
Türk insanının dünya halklarını, Batı ve Doğu medeniyetlerini birbirine bağlayan İstanbul havayolu köprüsünü kurması 21. Yüzyılın en önemli olayları arasında tarihe geçti.

Dünya nüfusunun üçte birini Türkiye’ye bağlayan bu dev proje Türkçemizi de dünyanın en gelişmiş en zengin dillerinden biri düzeyine yükselten bir atılımdır. Düne kadar “Türkçe varsa Türk milleti olacaktır” diyenler, artık “Türkçe varsa dünya kültürleri ve medeniyetleri yaşayacaktır” demeye başladılar, Çünkü dil, milletin kalbidir, zihnidir, beynidir.  Dilini kaybedenler zamanla değişmeye uğrayarak başka bir milletin, başka bir dinin içinde eriyip giderler.
Bizi biz yapan ve diğer milletlerden ayıran, üstün kılan en önemli varlığımız; duygularımızı, düşüncelerimizi, hayallerimizi, sevgilerimizi ve özlemlerimizi ifade ettiğimiz dilimizdir.

Yaşadığımız topraklarda, Türkiye Cumhuriyetinde ve Bulgaristan’da, Romalılar tarafından tarihten silinmiş Keltler ve Anadolu’da önemli bir medeniyet olan Hititler ve İslamiyet’ten önce Batı’ya gelmiş olan Oğuzlar, Peçenekler ve Bulgarlar dilleriyle birlikte Türklüklerini de kaybetmişler. Ama daha sonra Müslüman olarak Batı’ya gelen Türkler, din ve dillerini muhafaza ettikleri için bugüne kadar gelebilmişler ve dünya öncüleri arasında yer almayı başarmışlardır. İstanbul Havalimanı gibi bir şah eser kuran Türk halkı artık bölgemizdeki halklardan çok öndedir.

Bu dev projeyi Türkçe konuşarak gerçekleştirenlerin tarihe ışık tutan serüveni 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyetini ilan etmekle başladı. Milletimizin, Cumhuriyetin halk yönetimi anlamındaki demokrasi, herkesin adil ve eşit bir ülkede gururlu ve mutlu yaşaması anlamını kendi dilimizle, Türkçemizle açıp anlaması ve bu bilinçten güç alması mucize başarılarımızın en büyüdür.

Bir ülkeyi idare etmeye çağırılsaydınız ilk iş olarak ne yapardınız?” diye sorulduğunda, “Konfüçyüs şöyle devam vermiştir: “İşe dil ile başlar, önce dili düzeltirdim. Dil düzgün olmazsa kelimeler düşünceyi doğru anlatamaz. Düşünceler iyi anlatamazsa, yapılması gereken şeyler iyi yapılmaz. Gereken yapılmazsa ahlak ve kültür bozulur. Ahlak ve kültür bozulursa adalet yolunu şaşırır. Adalet yanlış yola saparsa halk güçsüzlük ve şaşkınlık içine düşer. Ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. Bu sebeple söylenen sözü doğru söylemeli. Hiçbir şey dil kadar mühim değildir.”

Yazı dili olarak 1500, konuşma dili olarak ise yaklaşık 5 000 yıllık bir geçmişi olan ve bugün dünyamızın dört bir yanında 300 milyon konuşanıyla, dünyanın beşinci dili olan Türkçe’nin gücünün farkında olmak. Onu her ortamda, bulunduğu her yerde doğru kullanmak ve yapısına uygun olarak koruyup geliştirmek her Türk için asla ödün verilmez, asla ertelenemez çok önemli görevlerin başında gelir.

Türkçemizin yabancı etkilerden mümkün olduğunca kurtarılarak bağımsız bir dil olarak yaşaması, arı ve güzel bir Türkçe’nin yeni nesillere aktarılarak varlığını sürdürebilmesi için, kişisel ve toplumsal bir duyarlılık kaçınılmazdır. Bu konuda gerek tek bireyler gerekse toplum olarak hepimiz Türkçe bilinci taşımak, bilinçli çabalar içinde olmak zorundayız.

Türkçemiz bir anadildir, vatan dilidir, okul dilidir, bilim alanında verdiği eserlerle müstesna bir dildir.

Türkiye’de ve Kuzey Kıbrıs Cumhuriyetinde ve Birleşmiş Milletler başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluşta resmi dildir. 700 bine varan söz varlıyla zengin ve ayrıcalıkları olan bir dildir.

Biz Bulgaristan Türkleri için de her şeyin başı dildir. Anadilimizdir. Türkçemizdir. Bizim düşüncemizin kaynağı Türkçemizdir. Düşüncemizle dilimizi ve dilimizle düşüncemizi birbirinden ayırmak mümkün değildir. Aynı zamanda anadilimiz bizim Türk kişiliğimizin aynasıdır. Adetlerimizin, gelenek ve törelerimizin, sözlü ve yazılı sanat ve edebiyatımızın, halk yaratıcılığımızın ve kültürümüzün taşıyıcısıdır. Dilimizle kuşaktan kuşağa aktardığımız kültür bizim kendi kültürümüzdür. Atasözlerimizde özleşmiş, türkülerimizde kanatlanmıştır. İnsan içinde yetiştiği toplumun ve kendisini saran kültürün ürünüdür.

Bizler Türk ortamında ve Türk-Müslüman kültürünün egemen olduğu toplulukta yetiştik ve bu kültürün taşıyıcısıyız.

Anadilimizle yarattığımız edebiyat, kültür ve medeniyetimiz yüksek düzeyde gelişmişlik ürünüdür. Bu açıdan değerlendirdiğimizde, dil üstünlüğü, kültür üstünlüğü, dil zayıflığı kültür zayıflığı doğurur. 1959’dan beri okullarımızın kapalı olması, kütüphanelerimizin, kültür merkezlerimizin kapısına kilit asılması, radyo, gazete, dergi, TV yasakları bundandır. Türkçe dersleri için okul kitaplarının yasak olması bu sebepledir.

Bulgaristan Türk kimliğine karşı saldırıların dille başlayışının temel nedeni budur. Şarkı ve türkülerimizin yasaklanması, şiir ve destanlarımızın yasaklanması, ozanlarımızın sürülmesi, sazlarımızın saplarının kırılması, tamburalarımızın toplanması nedeni budur. Bugün de ramazan davulu ve ezan sesinden rahatsız oluyorlar. Koro halinde, çok sesli türkü söylememize hala izin vermiyorlar. Ruhumuzun uzanmasından tekrar uyanmasından korkuyorlar.

Bulgaristan’da 50 yıldan beri anadilimizde bir çocuk kitabı basılmadı. Bunun özrü ve affı yoktur ve olamaz. 

Bir hikâye eseri gün yüzü görmedi. Olanlar hep bu temel nedenden ötürüdür.  Düşmanlarımız, aşırı sağcı faşistler olduğu gibi, komünistler de bizi savaş açmadan bitirecek olan vebanın, kanserin dilimizi yobazlaştırmak olduğunu iyi biliyorlar.

Bulgar TV programlarında yeni bir tartışma açıldı. Okuma yazma bilmeyenlere oy kullanmaları, seçme ve seçilme hakkı, temel insan hakları yasaklanmak isteniyor.

Soruyorum: Azınlıkların okullarını kapatanları kim cezalandıracak? Bu memlekette 140 yılda 2700 (iki bin yedi yüz) ilk, orta, lise okulu kapatıldı. 1950’li yıllarda Sofya Üniversitesinde 4 Fakülte Türkçe eğitim veriyordu, ülkede 5 pedagoji okulu vardı. Bunları neden kapattınız? Kapatanlar ne zaman cezalandırılacak. O zamandan beri – 60 yıl- biz vergilerimizi arasız ve aksatmadan ödedik. Okullarımız neden kapalı?… Bu memleket Bulgaristan cahillikten çökecek.

Dilde yobazlaşma ve yabancılaşma dil yasağıyla başlar.

1980’li yıllarda Türkçe konuşanlara ceza kesildiğini, Türkçe konuştuğu için yargılanmadan hapishanelere tıkılanları, sürülenleri asla unutmamalıyız. Bulgaristan Türk azınlığının ahlakı ve kültürü böyle bozulmak istendi. Türkçe yaratıcılığımız, sanat, edebiyat, fikir sahalarında çöküntü başladı. Budandık. Korkutulan, hayatı için tehlike gören bir insan mutluluk şiirleri yazamaz. Ölümü düşünür. Sevda şarkıları yakamaz. Çocuklarına güzel masallar anlatamaz…

2017’de seçim mitinglerinde Türkçe konuşmayı yasakladılar. Milletvekili adaylarına ve parti başkanlarına devamlı ceza kestiler. Davalar açıldı. Maaşlarından kesinti yapıldı. Bu yasaklar, dille başlayan yozlaşma ve yabancılaşma ardından, kör cahilliği getirdiği gibi, etnik ve kültürel birliğimize telafi olmayan zararlar verdi.

 Anadili yozlaşan yabancı dillere karşı ilgisiz kalır. Çocukların dili tutuldu. Bu zorbalıkla geri plana itilen bir etnik azınlık durumuna düşürülmek isteniyoruz.

Böyle olunca etnik azınlık olarak ekonomik gücümüzle ayakta durabilecek durumumuzu yitiriyoruz. Şimdiki kurumda da ailelerimizin daha fazlası Batı Avrupa’da ve Türkiye’de çalışan gençlerin gönderdikleri yardım ve destekle ayakta kalmaya gayret ediyor. Avrupa halkları arasında en yoksul kesim böyle oluşturuldu. Dış ülkelerdeki gurbetçilerimizden yardımlar kesilse lambamızın fitili birden söner…

Gazi Mustafa Kemal, Cumhuriyetimizi kurarken, “Türk Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.” demiştir. Bugün de öyledir.

Bulgaristan Türklerine anadillerini yasaklayanlar kendilerini Romalılar sanıyorlar. Romalılar, “Latince dünya dilidir, Latince bilmeyen eksiktir” politikasıyla etki altına aldıkları birçok milleti asimile etmişlerdir. 1000 yıl sonra aynı olayı yaşıyoruz. Kiril Alfabesini ve Bulgar dilini dayatanlar Türklere, Çingenelere, Pomaklara, Makedonlara, Ulahlara kendi dillerinde nefes almalarını bile yasakladılar.

Biz Bulgaristanlı Müslüman Türkler Edebiyat ve kültür üzerinden verdiğimiz mücadeleden asla vaz geçmedik. 

Bulgaristan Türkleri Edebiyatını yarattık. 200’den fazla yazar ve şairimiz yazdı, ressamlarımız çizdi, neneler masal anlattı, çocuklar şiir söyledi. Şimdi bütün külliyatımızı sanal ortama çıkarmak ve büyün ailelere, genç ve yaşlılara sunmak, okuyup öğrenmelerine en kolay olanaklar sunmak istiyoruz. Bu davanın öncü müfrezeleri BULTÜRK, BGSAM, MİSYON, Kırcaali Haber vb yayınlardır. Durmak yok. Yazar ve okur ordumuz her gün çoğalıyor. Siz de katılın. Burada yeni arkadaşlar sizde kazanın…

Günümüzün savaşları kültür savaşlarıdır.

Milletlerin ve etniklerin dilleri, dinleri ve kültürleri üzerinden yapılmaktadır.  Yeni tarihin ideolojiler üzerinden değil, medeniyetler üzerinden yazılacağını görüyoruz.  Yeni savaşlarda en etkili silah dil ve dindir.

1989 hak ve özgürlük Ayaklanmamızın da gösterdiği gibi Türkçemiz milletimizin ruhudur.

Bu nedenle, icat ettikleri “Bulgar Etnik Modeliyle” önce dilimiz ve dilimizle uğraşıyorlar. Tüm planları çökse bile sinsi tuzak kurmaya devam ediyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nden alınan diplomaları tanımak istemiyorlar. Yüksek İslam Kültürünü dış ülkelerde öğrenmiş kardeşlerimize ezan okuma hakkı bile tanınmasına engel oluyorlar. Sofya Yüksek İslam Enstitümüzü kapatmak akıllarından çıkmıyor. İslam kurumlarımıza her zaman yaptıkları gibi şimdi de yine yabancı cahil misyonerler doldurmak istiyorlar.

Çocuklarını yabancı okullarda okutanlara da şaşıyorum. Çocuklarımız Türkçemizi unutsalar Bulgaristan Türklüğü biter. Biz Türkçemizle nefes alıyoruz ve Türk kalmak istiyoruz.

Türkçemizle coşuyor ve Türkçemizle taşıyoruz…

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Dostlarınızla Paylaşınız.

Arkadaşlarınıza sesle okuyunuz.

Reklamlar