Murat ULUTÜRK
Ağustos, milli tarihimizde ordumuzun kazandığı en büyük zaferlerin ayıdır. Bizans’ı yere serip Türk milletine Anadolu’yu kazandıran Malazgirt, Orta Avrupa kapılarını ardına kadar açan Varna, Kosava’da düşman ordularını dize getiren Mohaç, Preveze, Çanakkale, Sakarya, İstiklal, Afyonkarahisar ve Başkomutanlık Meydan Savaşları bu ayın şerefli anılarıdır.
Türkler dünya milletlerine savaş sanatının bütün inceliklerini gösteren örnek bir millettir.
Türkler Anadolu’ya ayak bastıktan sonra Türk akıncıları önce İstanbul’a ve sonra Bulgaristan ve Avrupa ortalarına kadar ilerleyerek güçlü bir dünya hâkimiyeti kurmuşlar,
Haçlı Hıristiyan dünyası 1071’den 1922 yılına kadar tam dokuz asır Türklerle savaş yolunu tercih etmiş ve her defasında perişan olmuştur.
Sultan Alpaslan savaş öncesi askerlerine şöyle seslenmişti:
’’Kumandanlarım, askerlerim! Biz ne kadar az olursak olalım, onlar ne kadar çok olursa olsunlar, daha fazla bekleyemeyiz. Bütün Müslümanların minberlerde bizim için dua ettiği şu saatlerde kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur gayeme ulaşırım, ya şehit olur cennete girerim. İşte şehitlik kefenim, savaş meydanında ölürsem beni bu elbise ile gömersiniz.’’
Atatürk, Sakarya Meydan Muharebesinde;
‘’Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.” ’diyerek başlatmış, ‘’Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri…’’ emri ile bu savaşı sonuçlandırmıştır.
Gençlerimize, geçmişteki yüce ülkülerimiz her an hatırlatarak birlik ve beraberliğimizi pekiştirilmelidir. Turan, Devlet-i Ebed-Müddet, Nizam-ı Âlem, İlahi Kelimetullah gibi Türk milletinin yüksek idealleri geleceğimizi kurarken hareket noktamız olmalıdır.
Cemil Meriç’in “Muhteşem bir maziyi, daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim.” Sözünü her Türk kendisine şiar etmelidir.
Türk tarihinde “zaferle özdeşleşen ay” olarak gösterilen Ağustos ayında kazanılan ilk galibiyet, 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi oldu.
Malazgirt, 26 Ağustos 1071’de Muş’ta bulunan Malazgirt Ovası’nda Selçuklu Sultanı Alparslan ve Doğu Roma İmparatoru Romen Diyojen arasında gerçekleşen, Anadolu’nun Türklere yeni yurt olmasını sağlayan bir meydan savaşıydı.
Bu şekilde askerlerini yüreklendiren Alparslan, cuma namazından hemen sonra ilk çarpışmayı başlattı. Farklı bir savaş stratejisi izleyen Alparslan, askerlerini hilal şeklinde dizerek, düşmanın üzerine hücum etti.
Diyojen, Sultan Alparslan’ın uyguladığı hilal taktiği karşısında daha fazla duramayarak, ağır kayıplar alan ordusunu geri çekmek zorunda kaldı. Darbe aldıkça zayıflayan Roma ordusu, gruplar halinde savaş meydanını terk etmeye başladı. Bunun üzerine Diyojen, daha fazla dayanamayıp yenilgiyi kabul etti ve askerleriyle birlikte yaralı vaziyette esir alındı.
Böylece, elde edilen bu zaferle Türklere Anadolu’nun kapıları açılmış oldu.
Otlukbeli Zaferi
Otlukbeli Savaşı Anadolu’da, Erzincan’ın Tercan Ovası’nda “Otlukbeli” denilen yerde, Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet’in komuta ettiği Osmanlı ordusuyla Akkoyunlu İmparatoru Uzun Hasan’ın komuta ettiği Akkoyunlu ordusu arasında yapıldı.
Kazanılan zaferle, 1514 yılında Şah İsmail ile Yavuz Sultan Selim’in yapacakları Çaldıran Savaşı’na kadar doğudan gelen tehlikeler engellendi. Böylece Osmanlılar, bu 40 yılı doğuya karşı rahat ve huzur içinde geçirirken, batıda, Avrupa’da da istedikleri gibi davranabilmişlerdi.
Çaldıran Zaferi
Van’ın 90 kilometre kuzey doğusundaki Çaldıran Ovası’nda, 23 Ağustos 1514’te yapılan ve her ikisi de Türk olan Osmanlı ve Safevi devletleri arasındaki Çaldıran Savaşı ise döneminde Osmanlı devletinin kaderini tayin eden bir savaş olarak kabul edildi.
Mercidabık Zaferi
İki yıl sonra Ağustos’ta yeni bir zaferin daha temeli atıldı. 24 Ağustos 1516’da, Yavuz Sultan Selim’in başında bulunduğu Osmanlı Devleti ile Memlük Devleti arasında, Halep şehrinin kuzeyinde gerçekleşen Mercidabık Savaşı’nda büyük bir zafer kazanıldı.
Mercidabık’ta kazanılan zafer, Osmanlı Devleti’ne dini, siyasi, askeri, iktisadi pek çok faydalar sağladı. Hilafetin Osmanlı hanedanına geçme yolu açıldı. Doğuda, Osmanlı Devleti’nin son rakibi Mısır-Memlük Devleti, ortadan kaldırılma safhasına getirildi. Suriye, Lübnan ve Filistin, Osmanlı hakimiyetine girerken, Mısır ve Arabistan Yarımadası yolu açıldı. Güneydoğu Anadolu’nun zapt edilmesiyle de Anadolu Türk birliği tamamlandı.
Belgrad’ın fethi
İkinci Murad’ın ve Fatih Sultan Mehmet’in ayrı ayrı gerçekleştirdikleri iki kuşatmadan da kurtulabilen Belgrad, 1521 yılında Kanuni’ye boyun eğdi.
Belgrad’ın fethi, Türklerin artık Orta Avrupa’ya açıldığını gösterdiği için Avrupa’da büyük yankı uyandırdı. Belgrad, bu tarihten itibaren Avrupa seferlerinde en önemli üs konumunda oldu ve “Darü’l Cihad” adını aldı.
Mohaç Zaferi
Bundan tam 5 yıl sonra 29 Ağustos 1526’da tarihin sayfalarına yeni bir zafer daha eklendi.
Osmanlı ordusu, Kanuni Sultan Süleyman’ın emir ve komutasında birliklerini Macaristan’a doğru yöneltti. İki ordu Mohaç Meydanı’nda karşı karşıya geldi ve savaşı, iki saat gibi kısa sürede Osmanlı ordusu kazandı.
Bu savaşta Osmanlı askerinin gösterdiği cesaret ve kahramanlıkla ortaya koyduğu yenilmezlikle, 31 yaşındaki genç başkomutanın sevk ve idaresindeki stratejik ve taktik mahareti, kendisinin, dünyanın en ünlü komutanları arasında yer almasını sağladı.
Ayrıca Macaristan’ın başkenti Budapeşte ele geçirildi ve Macaristan, Osmanlı Devleti’ne bağımlı bir krallık haline geldi.
Kıbrıs’ın fethi
Venediklilerin elindeki Doğu Akdeniz’in en büyük adası olan Kıbrıs, Osmanlılar için coğrafi konumu itibarıyla önem arz ediyordu. Bunun üzerine 1 Ağustos 1571 tarihinde, 2. Selim tarafından fethi istenen Kıbrıs, Lala Mustafa Paşa tarafından fethedildi.
Kesin egemenlik sağlanan Kıbrıs’ın fethi ile Osmanlı üstünlük kurdu ve böylece İnebahtı Deniz Savaşı’na da zemin sağlandı.
Erzurum Kongresi
Öte yandan Kurtuluş Mücadelesi’nde izlenen çizgide önemli ölçüde belirleyici olan Erzurum Kongresi de 23 Temmuz-7 Ağustos tarihlerinde yapıldı.
Sakarya Meydan Muharebesi
Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktası, Türk ordusunun Yunan ordusu ile Sakarya boylarında yaptığı meydan savaşı olan Sakarya Meydan Muharebesi de yine 23 Ağustos’ta başladı.
Bu tarihten itibaren gece gündüz aralıksız süren savaşta, Mustafa Kemal Paşa, yeni bir savaş stratejisi uygulayarak ordularına, “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz…” emrini verdi.
Türk askeri, bu emre uyarak vatanını canla başla savundu. Bu amansız mücadele, bütün şiddetiyle 22 gün 22 gece sürdü. Bütün cephe boyunca saldırıyı sürdüren Türk ordusu, 13 Eylül 1921’de Sakarya ırmağının doğusundan Yunan kuvvetlerini temizledi.
Büyük Taarruz
Devamında Büyük Taarruz’la düşmanı tamamen yok etmek için hazırlıklar başladı ve 1922 yılı Ağustos ayına kadar sürdü.
Gazi Mustafa Kemal’in başkomutanlığını yaptığı ordu, 26 Ağustos 1922’de düşmana hücum etti. 30 Ağustos’a kadar çembere alınan düşman kuvvetleri, Dumlupınar’da aldığı darbe sonucu kaçmaya başladı.
Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini verdi. Böylelikle, Yunan ordusu İzmir’e kadar takip edildi ve 9 Eylül 1922 tarihinde ise İzmir’den çıkarıldı.
Her zaman bu şanlı Türk Ordusu kazandığı zaferleri ile Türkün gücünü göstermiştir. Türk milletinin birlik ve beraberliği, iman gücü ile tarih boyunca zaferler kazanmamız tüm dünyayı telaşa sokmuş ve bu korku cennet vatanımız üzerinde yüz yıllardır devam eden oyunları, onların hilelerini ve sinsi planlarını açıklamaktadır.
Bu zafer hakkında M. Kemal Atatürk şunları söylüyordu;
“30 Ağustos Savaşı Türk tarihinin en önemli bir dönüm noktasını teşkil eder. Milli Tarihimiz çok büyük ve çok parlak zaferlerle doludur. Fakat Türk Milleti’nin burada kazandığı zafer yalnız bizim değil Cihan Tarihinde de yeni cereyanlar veren kesin sonuçlu bir zafer hatırlamıyorum. Hiç şüphe etmemelidir ki; yeni Türk Devleti’nin ,genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli bu zaferle atıldı.
Bu günü yaşayan bizler, tarih boyunca bu kutsal topraklar üzerinde yaşayan bu günün insanları ve ((bilhassa yöneticileri tarafından,)) unutulmaması gereken şudur ki, Türk Ulusu, girdiği savaşlarda masum halkına, diğer ülkeler gibi sömürü yapmamış hiç bir zaman korku ve elem vermemiştir, aksine medeniyetini ve teknolojiyi götürmüştür.
‘’Sen böyle yürürken tuğla sancakla,
Türk’ün savaşları geliyor akla…’’