Rafet ULUTÜRK

Osmanlı Devleti’nin Halep’ten ayrılışı, sadece bir imparatorluğun toprak kaybı değil, aynı zamanda bu coğrafyada yaşayan halklar için adaletin kaybı olarak tarihe kazınmıştır. Halep’in taş sokaklarında yankılanan Osmanlı mirası, bir dönemin siyasi düzeninin ve adalet anlayışının bu topraklarda derin bir iz bıraktığını gösteriyor. Ancak Osmanlı’nın ardından, bu topraklarda düzenin yerini kargaşa, bölünmüşlük ve adaletsizlik, kan ve gözyaşları aldı.

Osmanlı’nın çekildiği yerlerde tarihin unuttuğu bir gerçek yeniden hatırlanıyor: Eskilerden olduğu gibi, adaleti yalnızca Türk milleti sağladığı gibi bugünde buralarda Türkler bekleniyor. Türklerin bu topraklardan ayrıldığı günden beri acı, gözyaşı ve kan bitmedi. Halep’ten başlayan bu ses, tarih boyunca Türklerin adaleti, düzeni ve insanlığı temsil ettiğini kanıtlar niteliktedir.

Bugün artık yalnızca tarih yazan değil, eskiden olduğu gibi geleceği şekillendiren bir Büyük Türkiye var. Ve bu yeni Büyük Türkiye, geçmişte yarım kalan işleri tamamlamak, yabancıların çizdiği haritaları yırtarak hakkı olan bin yıl atalarının olan topraklarda unutulan huzuru bu topraklarda yaşayan tüm halklar ile birlikte  sağlamak için harekete geçmiştir.

Adaletin Temel Taşları: Osmanlı’nın Halep’teki Yönetimi

Osmanlı idaresinde, Halep gibi bir ticaret ve kültür merkezi sadece zenginliğiyle değil, aynı zamanda huzur ve düzeniyle de öne çıkıyordu. Kadılar tarafından yönetilen adalet sistemi, yalnızca Müslümanlara değil, şehirde yaşayan Hristiyan ve tüm topluluklara da adil davranmayı hedefliyordu. Burada yaşayanları kategorize etmeden sınıflara bölmeden herkes birinci sınıf insandı. Osmanlı’nın yönetim anlayışında, halkın huzurunu bozan veya ekonomik düzeni sekteye uğratan unsurlar anında kontrol altına alınır, suçlular kim olursa olsun hangi Milletten olursa olsun cezalandırılırdı. Bu durum, adaletin yalnızca bir ideal değil, günlük yaşamın pratik bir unsuru olduğunu gösteriyordu.

Osmanlı’nın Çekilişi ve Kayıp Düzen

Osmanlı Halep’ten çekildiğinde, geride bıraktığı mesaj netti: “Biz gidiyoruz, ama adalet bizden sonra burada olmayacak.” Bu söz, bir lanetten çok bir gerçeğin ifadesiydi.

20. yüzyılın başlarında Osmanlı’nın gücünün azalması ve bölgenin Batılı güçlerin eline geçmesiyle birlikte, Halep’in kaderi de hızla değişti.

Fransız mandası altında yönetilen Suriye, Osmanlı’nın getirdiği sistemin yerine farklı bir yönetim anlayışıyla tanıştı. Ancak bu yeni düzen, Osmanlı’nın yıllarca inşa ettiği sosyal ve hukuki dengeyi sağlayamadı. Bugün bu topraklarda yaşayanlar bunu sırtlarında hissetti Fransız ve Esad ailesinin vahşetini kendileri yaşadı.

Sınırlar Değişiyor: Tarih ve Saati Geldi

Dünyanın büyük güçleri ne kadar direnirlerse dirensinler, tarihsel süreçlerin önüne geçilemez. Bugün geldiğimiz noktada, Türkiye’nin hak ettiği yer sadece şu anki sınırları değil, Misak-ı Milli’nin ötesidir. Halep, Kerkük, Musul ve Akdeniz’de kaybettiğimiz topraklar, yabancıların çizdiği bu sınırları yırtıp atma zamanı geldi. Dünya şaşırmaya devam edecek, burada olan bitenin ardında derin Türkiye’nin aklı olduğunu çok yakında herkes kabul edecek. Buralarını kim aldı kim girdi konuşuluyor, bunları Halep’te buluşturan kim. Şu anda Halepe girerlerken kime eyvallah ettiler, kimden izin istediler kim onay verdiyse o akıl o zeka bu Türkiyenin bu devletin köklerinden gelen bir anlayış.  Türk gençleri bu derin aklı görün ve bununla gurur duyunuz başkalarının dediklerine bakmayın.

Buralarda bu topraklar yeniden Türkiye’nin nüfuz alanına girmektedir. Bu, bir fetih anlayışı değil; bölge halklarının hak ettiği düzenin ve adaletin sağlanması için kaçınılmaz bir gerekliliktir.

Tarih ve saati dolmuş olan bu büyük değişimi artık kimse durduramaz. Türk milleti, tarih boyunca her zor dönemde silkelenmiş, ayağa kalkmış ve yeniden dünyayı sarsmıştır. Bugün yaşanan süreç de bunun bir devamıdır. Türkiye, sadece kendisi için değil, bölgedeki tüm mazlum halklar için ayağa kalkmıştır.

Halep’in Bugünü: Geçmişin Yankıları

Halep’in Bugünü: Geçmişin Yankıları

Bugün Halep, sadece yıkık binalarıyla değil, kaybolan adaletiyle de bir hüzün tablosu oluşturuyor. Osmanlı sonrası dönemdeki iç karışıklıklar, Halep’i zayıflattı. Modern savaşlar ve iç çatışmalar, Osmanlı’nın Halep’te kurduğu düzenin değerini bir kez daha ortaya koydu. Uzun yıllar sessiz kalındı, ancak Türkiye’nin, kopmuş sosyal ilişkileri 50-60 yıl sonra yeniden kurması büyük bir başarıdır. Türk diplomasisi, 50 yıl sonra çoklu sistem uygulamasına geçiyor. Eskiden düşman olarak görülen gruplarla, devlet çıkarları doğrultusunda işbirliği yapmak, Ortadoğu’daki sınırlar değişirken kendi sınırlarını korumak için önemli bir stratejidir.

Halep’te Türk Bayrağı ve Mehteran ile Giriş, Dünyayı Titretti

Türk ordusu, tarih boyunca yalnızca gücüyle değil, adalet ve insani değerleriyle de anılmıştır ve bu, bugün de değişmemiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri, Suriye’deki harekâtlarıyla sadece bölgedeki terör unsurlarını temizlemekle kalmamış, aynı zamanda insanlık onurunu yeniden tesis etmiştir.

Halep Kalesi’ne Türk bayrağı asılmış ve burada Türk parası kullanılmaya başlanmıştır. Eskiden Halep’te günde sadece iki saat elektrik verilirken, şimdi 24 saat elektrik sağlanmakta; ayrıca yollar yapılmaya başlanmıştır. Mülteci gruplar bu çalışmaları üstlenmiş ve önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Türk bayrağının kaleye çekilmesi, doğal bir adım olup, bu durumdan rahatsız olanlar yalnızca NATO’nun ve Amerika’nın destekçileri olabilir.

Bugün Halep’te Türk bayrağı altında toplanan halklar, adaletin ve huzurun yeniden geleceğine gönülden inanıyor. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sloganıyla, atalarımızın yoluna dönmeyi arzu ediyoruz.

Halep Kalesi’ne Mehter marşları eşliğinde yapılan giriş, dünyanın dört bir yanında yankılanırken, Türk milleti bu zaferlere büyük bir gururla tanıklık ediyor. Ancak, bugün Türkler nerede? Geçmişte zaferlerle gurur duyan milletimiz, yeniden tarih sahnesine dönmeli ve bu mücadelede yerini almalıdır. Mazlum halklar, umutlarını bağladıkları bu büyük milletin desteğini bekliyor ve dört gözle Mehmetçiklerimizi bekliyorlar.

Adaleti Yalnızca Türkiye Sağlar

Osmanlı İmparatorluğu’nun ardından, Halep gibi kadim Türk şehirleri ne adaleti ne de huzuru bulabildi. Bugün ise Türkiye’nin varlığı sayesinde bu topraklar yeniden ayağa kalkma şansı yakalıyor. Türkiye, sadece kendi halkına değil, aynı zamanda bölgedeki Arap, Türkmen ve Kürt halklarına da adalet ve huzur getiren bir güçtür. Suriye’nin üçe bölünmesi, bu halkların kendi kimlikleriyle, ancak Türkiye’nin şemsiyesi altında birleşmesiyle mümkün olacaktır.

Adaletin Yeniden Tesisi Mümkün mü?

Halep’in hikâyesi, sadece bir şehrin değil, adaletsizlik içinde bırakılan tüm coğrafyaların hikâyesidir. Osmanlı sonrası dönemde bu topraklara gelen yönetimler, adaletin ne kadar önemli bir unsur olduğunu kavrayamamıştır. Ancak bu, Halep’in kaderi olmak zorunda değildir. Tarih, adaletin tesis edilmediği yerlerde toplumların huzur bulamayacağını ve geleceğe güvenle bakamayacağını gösteriyor.

Osmanlı’nın Halep’te bıraktığı mesaj, günümüze kadar yankılarını sürdürmektedir: “Adalet, toplumların en büyük teminatıdır. Onu kaybederseniz, her şeyi kaybedersiniz.” Bu mesaj yalnızca Halep için değil, tüm insanlık için bir ders niteliğindedir. Bugün yapılması gereken, bu kadim topraklarda adaletin nasıl tesis edilebileceğini düşünmek ve geçmişin mirasından ders alarak bu topraklara yeniden umut inşa etmektir. Türkiye’nin tarih sahnesine dönüşü yeni başlamıştır. Bugün Halep’te, Musul’da, Kerkük’te ve Akdeniz’de adaleti yeniden sağlayan tek güç Türkiye’dir. Bu gerçek, geçmişte olduğu gibi bugün de değişmez bir gerçektir. Türk milleti bu gerçeği görmeli ve tarihten gelen görevini hatırlamalıdır.

Dünya Yürüyüşünde Türkiye Daha Yeni Başlıyor

Türkiye’nin bugünkü hamleleri, gelecekte atacağı adımların sadece bir önsözüdür. Sınırlarımız artık dar gelmektedir. Misak-ı Milli ruhuyla şekillenen bu yeni dönemde, kaybettiğimiz topraklar birer birer Türkiye’nin nüfuz alanına girecek, tarihsel sorumluluğumuz yeniden hayat bulacaktır. Türk insanı, tarih boyunca “adaleti tesis eden” millet olma özelliğini hiçbir zaman kaybetmemiştir.

Bugün Türk ordusunun kararlılığı ve Türk milletinin desteğiyle dünya, Türkiye’nin yeniden ayağa kalktığını görmektedir. Biz sadece kendimiz için değil, bu coğrafyada yaşayan herkes için barış, huzur ve düzeni sağlamaya geldik.

Son Söz: Türkiye Beklenendir

Halep’in taşlarına, tarihine ve halkına işlenmiş bir gerçektir: Türk milleti beklenendir. Bizim varlığımız, yalnızca askeri bir güç değil, aynı zamanda adaletin, insanlığın ve düzenin teminatıdır. Türkiye, bugün sadece sınırlarını değil, geleceğini de yeniden şekillendiriyor.
Bugün birileri zannediyorlar ki bu sınırları kimse değiştiremez ve buna inanmışlar. Bu sınırların değişme vakti geldi, bu sınırlar değişirken biz kenardan bakamayız inancımız değerlerimiz ortak yani biz olmayalım da Amerika mı gelsin şekillendirsin. Evet istemezsen sen olacaksın.

Bu süreçte Türk milleti, geçmişin ihtişamını hatırlamalı ve yeniden bu büyük davanın bir parçası olmalıdır. Bugün Halep’in, Musul’un ve Kerkük’ün beklediği Türkiye, yalnızca topraklarına değil, insanlığa da adalet getirmek için harekete geçmiştir.

Halep, Osmanlı’nın gölgesinde adaletin ne anlama geldiğini çok iyi bilen bir şehir olmuştur. Ancak aynı zamanda, adaletin yokluğunun nelere mal olacağını acı bir şekilde deneyimlemiştir. Osmanlı’dan sonra bu topraklara huzur, refah ve adaletin yeniden tesis edilememesi, sadece tarihi bir kayıp değil, aynı zamanda insanlığın ortak bir sorunudur. Bugün Halep’in taşlarına sinmiş olan bu hikâye, hepimize bir çağrı yapmaktadır: Adaleti yeniden inşa etmek, geçmişin mirasına sahip çıkmaktan geçer.

Tarih bizi çağırıyor ve biz de bu çağrıya kulak veriyoruz: “Türk milleti yeniden ayağa kalktı, bu topraklara adaleti getirecek tek güç Türkiye’dir.”

Türk Silahlı kuvetlerinin paylaşyığı metin;
“HAVA TOSLU, GÖZLER KESKİN, 
HEDEF TAM İSABET.”

 

_______________

Gelecekte Neler Olacak?

  • Suriye Üçe Bölünecek: Suriye’nin geleceği, etnik ve mezhebi yapısına dayanarak üç ana bölgeye ayrılacak: Türkmen, Arap ve Kürt bölgeleri. Bu bölünme, her bir halkın kendi kimliğini ve kültürünü koruyarak, huzurlu bir şekilde yaşamalarını sağlamayı amaçlayacaktır. Bunlar Türkiye şemsiyesi altında olacaktır.
  • Suriye’nin Yeniden Yapılanmasını Türkiye Gerçekleştirecek: Suriye’nin yeniden inşası, Türkiye’nin liderliğinde gerçekleşecek. Altyapıdan, sağlık ve eğitim sistemlerine kadar her alanda büyük bir yeniden yapılanma süreci başlayacak. Türkiye, geçmişte olduğu gibi bu süreçte hem insani hem de diplomatik sorumluluk üstlenecek.
  • Suriye’de Güvenlik Sağlanmalı: Bölgedeki güvenlik, sadece askeri müdahaleyle değil, aynı zamanda yerel halkın katılımıyla sağlanacak. Türkiye, güvenlik ortamını inşa ederek, bölgedeki terör tehdidini ortadan kaldırmaya yönelik adımlar atacak.
  • Türkiye’den Suriye’ye Dönüşler Başlayacak: Huzurlu ve güvenli bir ortamın sağlanmasıyla, Türkiye’deki Suriyeli mülteciler, ülkelerine geri dönmeye başlayacak. Bu dönüşler, insanların kendi topraklarında yeniden yaşama imkânı bulmalarını sağlayacak. Herkes kendi evine ve kendi topraklarını işlemeye başlayacak.
  • Türkiye ve Suriye Birbirine Sahip Çıkacak: Komşuluk ilişkilerinin güçlendirilmesi, Türkiye’nin “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” anlayışıyla gerçek bir dayanışma sergilemesiyle mümkün olacaktır. Türkiye, Suriye’nin her ihtiyacını karşılamak için el birliğiyle çalışacak, bölgedeki halklara yardım eli uzatacaktır.
  • Eğitim ve Sosyal Yeniden Yapılanma: Suriye’deki halk, yeniden eğitilecek ve yaşam becerileri tekrar kazandırılacak. Eğitim, sağlık, iş gücü ve sosyal yaşam alanlarında büyük bir reform yapılacak. Bu süreç, Suriye halkının yeniden kendine güvenmesini ve bölgedeki huzuru sağlayacak şekilde ilerleyecek.

Bu süreç, Türkiye’nin bölgedeki liderliğini pekiştirecek, Suriye halkının yeniden ayağa kalkmasına yardımcı olacak ve tüm Ortadoğu’ya örnek teşkil edecek bir dönüm noktası olacaktır.

Reklamlar