Alptekin CEVHERLİ
++++++
Kırgızistan’ın dünyaca ünlü yazarlarından Cengiz Aytmatov’un meşhur romanındaki Mankurtlara dönüşmüş bir toplum haline geldik. Hızla millet vasfından toplum vasıfsızlığına dönüşüyoruz. Elbette bu sadece bizim ülkemize mahsus bir durum değil. Bütün dünyaya şamil bir şekilde, milletleri millet yapan kültürel değerler ve tarihi miraslar hızla değersizleştiriliyor ve yok oluyor. Bugün sadece şekil şartlarına önem vererek gününü gün etmeye çalışan zihniyetin topluma egemen olması dolayısıyla ortalıkta mankurt gibi gezen insanlardan müteşekkil hale gelindi, geliniyor.
Öz ise Allah’a emanet…
Bizi biz yapan değerlerden birisi de 4 Ekim 1938 yılında Sovyet Rusya tarafından kurşuna dizilerek idam edilen ünlü Türk Edebiyatçısı Çolpan’dır…
1897 yılında Türkistan’da bugünkü Özbekistan’ın Fergana vilayetine bağlı olan Andican kentinde doğdu. Gerçek adı Abdülhamit Süleyman’dır. Çolpan (Tan Yıldızı) onun takma adıdır.
Çolpan Türkistan’daki Cedit, döneminin en önemli şairidir. Hem medresede, hem Rus okullarında öğrenim görmüş; Arapça, Farsça, Rusça ve İngilizce öğrenmiştir. Mevlâna, Sadi, Hafız, Hayyam, Ali Şir Nevayî, Fuzülî gibi Türk ve İslâm yazarlarını okumuştur. Devrin diğer ceditçileri gibi Osmanlı, Kazan, , Kırım ve Azerbaycan Türk edebiyatlarınıyakından takip etmiştir. Türkiye’den Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, Mehmet Emin Yurdakul, Ziya Gökalp ve Mehmet Akif Ersoy gibi şair ve yazarları yakından tanımıştır.
1917-1918 yıllarında Orenburg’da “Vakit” Gazetesi’nde çalışırken Başkurt Millî Hükümeti’nin de sekreterlik görevini de yürütmüştür. Başkurdistan’ın Ruslarca işgali, Komünizmin vaat ettiği sözde “hürriyet”inin tamamen yalan olduğunu anlamasını sağlamıştır.
Ülkesine dönmüş ve Türk halkına vurulan çelik prangaları Türkçe’nin yıldırımlarıyla parçalamak için daha çok şiirler yazmaya başlamıştır.
Ayrıca hikâyeler, oyunlar kaleme almıştır.
1920-1926 yılları arasında ise Oyganış <Uyanış> (Taşkent 1922), Bulaklar (Taşkent 1924) ve Tan Sırları (Taşkent 1926) adlı eserlerini yayınlamıştır. Bu eserlerinde yer alan toplam 119 şiir, millî sembolizmin eşsiz örnekleridir. Çolpan, millî meseleler yanında sosyal buhranları da işlemiştir.
Dönemin Kazak Türkü yazarlarından Magcan Cumabay gibi Türk İstiklâl Savaşı’nı gönülden desteklemiş ve bu amaçla şiirler yazmıştır.
1920’li yıllarda Türkiye’de Anadolu’yu işgal eden Batılı güçlere karşı verilen savaşı da yakından takip eden Abdulhamid Çolpan, Türk milletinin iyi tanıdığı “Tufan” adlı şiirinde; “Ey İnönü, ey Sakarya, ey istiklâl erleri, Yürü mazlumlar tufanının öç alguçı selleri”, diyerek Türkiye’nin yanında olduğunu açıkça ilan etmiştir. Bu aynı zamanda Türkistan’dan Türk Kurtuluş Savaşı’na gönderilen yardımları da harekete geçirmiş, Buhara’da, Semerkant’ta, Kaşgar’da kadınlar alyanslarını dahi satarak Türkiye’ye yardım olarak göndermişlerdir…
Bu şiiri ve diğer yazı ve sözlerinden dolayı Ruslarca birçok kez yargılanarak, hapsolunmuştur. Bu arada Türkistan’a sözde adalet ve eşitlik getirmek maskesi altında Kızılıordu işgali de sürmektedir.
O dönem yazdığı “Güzel Türkistan” şiirinde hemşehrilerine seslenir:
Güzel Türkistan sana ne oldu? Seher vaktinde güllerin soldu, Çemenler solmuş kuşlar hem feryat
Hepsi mahzun, olmaz mı dil şad?
Bilmem niçin kuşlar uçmaz bahçelerinde Birliğimizin sarsılmaz dağı Ümidimizin sönmez çerağı Birleş ey halkım, gelmiştir çağı,
Bezensin şimdi Türkistan bağı.
Davran halkım artık yeter bunca cevr ü cefalar Bayrağını al, kalbin uyansın,
Kulluk, esaret kamilen yansın,
Kur yeni devlet, düşman irkilsin Yüce Türkistan ayağa kalksın
Kendi öz vatanının gül bahçelerinde…
Daha sonra bu şiir, bir marş haline dönerek bütün Türk Dünyası’na yayılmıştır.
Kullandığı dil sade bir Türkçe ve şiir tekniği özgündür. Ruslar ve işbirlikçileri bile Çolpan’ın sanat gücüne hayrandır. Sovyet rejiminin propaganda masalları karşısında o, gerçekleri pervasızca işaret etmeye devam etmiştir.
Çolpan rejim için tehlikelidir!
Önce “rejimin sözcüsü bir şair” yapmak için çok gayret gösterirler. Yapılan her öneriyi elinin tersiyle iter.
Stalin’in talimatıyla 1930’lu yıllarda şiirleri yüzünden sekiz defa tutuklanır. Hapishanede de yazar. Ancak bunları yayınlayacak bir yayınevi Türkistan’da ne yazık ki kalmamıştır. Eserleri halkın dilinde ve gönlünde yayınlanmaya başlar…
Hapisten her çıkışında davasına kaldığı yerden devam eder.
Stalin devrinde 1937’de halk düşmanı ve milliyetçi olmakla suçlanıp yeniden tutuklanır ve Rusların meşhur ‘Aydınları Temizleme’ harekâtı esnasında elinden kaleminden başka hiç bir silahı olmayan Çolpan, 4 Ekim 1938’de kurşuna dizilerek şehit edilir…
Cesedi, mezarı türbe haline gelir ve Türk halkında millî bilinç uyanmasına vesile olur korkusuyla imha edilir…
O, milletini ve şerefini her şeyin üzerinde tutarak, bir kahraman gibi şehit olmuştur.
Vefatından tam 19 yıl sonra; 1957 yılında Çolpan’ın medeni hukuk yönünden suçsuz olduğu ve yanlışlıkla idam edildiği Sovyet Mahkemelerince kabul edilir. Ancak eserlerinin basılmasına izin yine de izin verilmez. Ta ki Özbekistan Devleti yeniden bağımsızlığını kazanıncaya kadar…
Allah, O’na ve bütün şehitlerimize rahmet ve ihsanda bulunsun…