Gülten RAYİMOĞLU
Bir Türk’ün gönlünde dağ varsa Balkanlar, nehir varsa Tuna’dır. Tuna, yalnızca bir nehir değildir bizim için.
O, bir medeniyetin, bir tarihin ve bir sevdanın simgesidir. Türk milletinin gönül coğrafyasında Tuna, asırlar boyu bir hatıra, bir özlem ve bir tutku olarak yaşamıştır. Tuna, akışıyla yalnızca toprakları değil, Türk’ün kalbini de yoğurmuş; onun hüzünlerini, sevinçlerini ve hayallerini taşıyan bir su yoluna dönüşmüştür.
Tuna’nın Üstünden Esen Rüzgar
“Tuna’nın üstünden deli rüzgâr esti…” diye başlar hikaye.
Tuna, sessizce akarken bir rüzgar gelir, kalbi bir yelken gibi açar.
O yelkenin rotası bellidir: sıcacık bir yürek, derin bir hasret.
Ama işte burada bir soru belirir: “Acaba kabul edecek mi?”
Tuna’nın rüzgarı, sadece fiziksel bir esinti değil, aynı zamanda Türk’ün tarih boyunca hissettiği o derin bağın bir metaforudur.
Bu rüzgar, gönül coğrafyasının en uzak köşelerine bile özlemi taşır. Türk, Tuna’da sadece suyun değil, kültürünün, ruhunun ve tarihinin akışını görür.
Tuna ve Türk’ün Gönül Coğrafyası
Tuna, asırlar boyunca Türkler için sadece bir sınır değil, aynı zamanda bir köprü olmuştur.
Osmanlı’nın Balkanlardaki varlığından itibaren, Tuna boyu şehirleri Türk kültürünün ayrılmaz bir parçası hâline gelmiştir.
Tuna’nın akışıyla;
Edirne’den Belgrad’a, Vidin’den Budin’e,
Rusçuk’tan Üsküp’e kadar uzanan burada bir medeniyet köprüsü inşa edilmiştir.
Türk şairlerinin, ozanlarının ve yazarlarının Tuna’ya olan bağlılığı, sadece coğrafi bir hayranlık değildir.
Tuna, Türk milletinin gönlünde bir sevda, bir vefa ve bir umut olarak yaşamıştır.
Balkan topraklarında bir anı, Tuna’nın akışında bir özlem saklıdır.
Bir Medeniyetin Kalp Atışı: Tuna
Tuna, Türk milleti için bir tarih yumağıdır. Onun kıyılarında kahramanlık destanları yazılmış, onun akışına nice ağıtlar karışmıştır.
Tuna, yalnızca bir nehir değil, Türk’ün tarihine akan bir hüzün şerididir.
Tuna’dan gelen deli rüzgar, Türk milletinin ruhunda taşıdığı dinamizmi, cesareti ve vatan sevgisini hatırlatır.
Bugün hâlâ Tuna’ya bakınca, o suyun akışında Türk’ün izini görebiliriz.
Bu iz, yitip gitmeyen bir kültürün ve bir medeniyetin hatırasıdır.
Tuna ve Türk’ün Sevdası
Tuna’nın Türk için taşıdığı anlam, sadece tarihsel bir bağdan ibaret değildir.
Tuna, aynı zamanda bir sevdanın ifadesidir.
Türk milleti için Tuna, kalbinin yelkenini açtığı bir ufuk, hayal kurduğu bir menzildir.
“Tuna’nın üstünden deli rüzgar esti
Esti de kalbimin yelkenini açtı…”
Bu dizeler, sadece bir rüzgarın esintisini değil, bir milletin gönül dalgasını anlatır.
Tuna, Türk için hem geçmişe bir özlem, hem geleceğe bir özlemdir.
Rüzgarın açtığı yelken, Türk milletinin kültürüne, ruhuna ve tarihine duyduğu bağlılığı sembolize eder.
Ve o yelkenin rotası bellidir:
Türk’ün tarihinden aldığı cesaretle geleceğe uzanmak.
Tuna, Türk’ün Gönlünde Bir Sevda
Bir Türk’ün gönlünde Tuna, yalnızca bir nehir değil, bir tutkunun ve bir kültürün akışıdır.
Tuna’nın rüzgarı, Türk milletinin ruhundaki dinamizmi ve cesareti taşır.
Tuna, Türk’ün gönül coğrafyasındaki en özel duraklardan biridir.
Çünkü Türk, Tuna’ya baktığında sadece suyun akışını değil, kendi tarihinin ve kültürünün izlerini görür.
Ve o deli rüzgar her estiğinde, kalbimizin yelkeni bir kez daha Tuna’ya açılır.
Çünkü Tuna, bir medeniyetin özlemi, bir milletin sevdasıdır.