Tarih: 27 Aralık 2017
Konu: 2017 defterini dürmeye hazırlanırken kalemime takılanlar.
İbrahim Soytürk
2017 yılında Bulgaristan soysal ve siyasal yaşamını birkaç ana konu belirledi.
Bunların başında gelen durgunluktur. İleri gitme ve geri bakma korkusunun stop ettiği ruh hali. Jivkov’un korucu başı olan Başbakan Boyko Borisov 10 Kasım 1989 sıkıntılarına bir daha teslim oldu. O zaman gençti. Koruduğu “lider” devrilmişti. 28 yıl sonra aynı duyguları kendisi için yeniden yaşıyor. Sıkıldıkça sıkılıyor.
Toplumsal çöküş nereden başlar? Sosyal sosyoloji uzmanları hiç düşünmeden KÜLTÜRDEN diyor. Bizde de öyle oldu. Kültür yaratan, eleştiren ve yok edenlerin birbirinin suratına tükürdükleri bir gazete olan “Kultura” (Kültür) “gelecek yılın 6. ayında” kepenkleri salacağını herkese duyurdu.
Meclis Kültür Komitesi Başkanı Vejdi Raşidov (eski Kültür Bakanı) “okuyucularını kaybetti, nefes alamıyor, kültürsüz yaşayacağız” dedi.
Eski Bakan’ın anlattıklarına bakılırsa, “Kultura” (Kültür) gazetesinin yazı işleri Müdürü Koprika Çervenkova, 28 yıl evvel çöken komünist rejimin yetiştirdiği bir kadro imiş ve okurlar “demokrasi” döneminde komünist totaliter kültürü özümsemek istemediklerinden gazeteyi okumuyorlarmış. Oysa şimdiye kadar aynı kişi aynı gazete için “60 yıldan beri entelektüel ve özgür ruhun kürsüsüdür.” diyordu. Komünist-totaliter kemiklerin henüz çürümediği ülkemizde, nasıl olur da, aydınların özgürlük ruhu can verir, akıl erdirilebilecek gibi değil!
“Kultura” gazetesinin kapanmasıyla, Bulgaristan’da 27 yıldan beri nefes almaya devam eden komünist ruh mu öldü, yoksa totaliter-komünist dünya görüşünü reddetmek için doğmasını beklediğimiz demokrasinin özgürlük ruhu “ben geldim” demeden can mı verdi.!? Bunu birisi açıklasa, iyi olacak!? Aslında bir totaliter komünizmin kemiklerinin çürümesini bekliyorduk…
“Kultura” gazetesinin parası “dış kaynaklardan” geliyormuş. Besbelli dış kaynaklar Bulgar kültürüne gerek olmadığını anlamışlar ve banka havalelerini durdurmuşlar.
Birleşik Amerika’da “başbakan kurslarını” bitiren, memlekete dönünce haciz zincirleriyle kıskıvrak bağlanan iri sermaye temsilcisi Prokopiev de “yok artık kültür işlerine para vermem” demiş.
Kültürsüz demokrasi olur mu? Bizde Çingenelerin, Pomakların, Tatarların, Ulahların, Gagavuzların ve Türklerin kültür yayını zaten yok, şimdi Bulgar yayınları da art arda kapanırsa iyice karanlıkta kalacağız.
***
Eski Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev’e göre, 1991 Anayasasıyla sözde “gömülen” komünist totaliter düzen kemiklerinin erimemiş, bir de devlet ve toplumda günlük hayatı belirleyen olmasıdır. Plevneliev, 2017 sonunda da devlet kurumlarında görev alan ve hayatın her dalında söz sahibi olan siyasi polis “DC” /DS/ ajanı 10 800 (on bin sekiz yüz kişi/ iş başındadır. Bunların80’ni 240 sandalyeli Sofya meclisinde oturuyor. Hükümetin her bakanlığında söz sahibi konumlarda görev alıyorlar.
Cumhurbaşkanı Plevnelief’in işaret ettiğine göre, Bulgaristan’da 27 yıldan beri devam eden geçiş dönemi bitmemiş, halk totaliter komünist düzenle ilgili farklı değerlendirmeler ve görüş ayrılığı içinde bocalamaktadır.
- yüzyıl tarihini farklı bir derlendirme ve bakış açısından yazıp 21. yüzyıl nesillerine bırakmamız gerekiyor, fakat toplum totaliter komünist cesedin kemiğini çıkarıp yel değirmenlerinde öğütüp karanlık bir ormana rüzgârlı bir gecede saçamıyor.
***
Fakat bazı işler var ki onları ne yapacağımızı bir türlü bilemiyoruz.
Örneğin biz Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği zamanından (SSCB) lisansla “Kalaşnikov”, “tank savar”, “uçak savar” vb silahlar üretip Amerikan Casusluk Örgütü (CİA) üzerinden satıyoruz. Lisansı geçmiş silahları ürettiğimiz ya da onardığımız veya modernleştirerek üretime devam ettiğimiz için Rusya Federasyonu Bulgar devletini devletler hukukuna göre uluslararası mahkemeye verebilir. O zaman ne yapacağız?
***
Yazılarımızda birçok defa belirttiğimiz üzere, sorun bazı ajan dosyalarının açılmasıyla noktalanmamalıdır. Önemli olan bu dosyaların irdelenmesinden, derin analizden sonuç çıkarmak, açılmamış olan ajan dosyalarının ve toplama kampları ve hapishanelerde tutulan kayıt dosyalarının da açılması ve işlenmesidir. Bu yapılmadan Bulgaristan’da demokrasi kapısı asla açılamaz, yerimizde saymaya devam ederiz, çünkü topluma korku hakim. Totaliter zulmün zehri bu dosyalarda gizlidir. Canlıdır. Sökülüp yok edilmeden toplumun huzura kavuşması asla olanaklı olamaz. Burgaz’da bir bayan şehir merkezindeki “Alyoşa Anıtı” önünü ölmek için en güvenli yer olarak seçmiş. Bu konu düşündürücü olmalı…
***
Eski sosyalist ülkelerden birçoğunda totaliter rejim söküldü. Kemikleri müzeye kondu.
Bulgaristan’da bu olmadı. Halk yalandırılmaya devam ediyor. Örneğin 2017’de işsizlik “azaldı” diyorlar. İşsizlik azaldı, çünkü 250 bin kişi iş aramak, birkaç para kazanıp yakınlarına göndermek için gurbetçiliği seçti. Gitmezden önce kendini işsizler cetvelinden sildirdi. Vatandaşın geçim derdinden evini barkını terk edip dış ülkelere gitmesini işsizlikle mücadelede başarı olarak gösteriyorlar.
***
Çingene çocuklarının okula gitmesi için ana-babalarına para ödeniyor. Kör cahillikle mücadeleyi çocuğun okul başarısıyla değil ana babaya ödenen sosyal yardımlarla ölçüyorlar.
Nüfusun büyük bir kısmının hele azınlıklardan vatandaşların sağlık sigortası yok, doktora gidemiyorlar, aile hekimlerini eve çağıramıyorlar, sağlık sigortası olmayanlar hasta bakımı dışında bir de otelde yatarmış gibi geceleme parası ödüyorlar. Ne ki ödeyemedikleri için hastaneye gitmiyorlar, ölümü bekliyorlar. Köylerin boşalmasının bir sebebi iç ve dış göçler, bir de yaşlıların birer ikişer başka dünyaya göç etmesidir. Çaresizliktir.
***
Tüm bu örnekler totaliter, yani parti ile devletin kaynaştığı, günümüz değimleriyle GERP ve aşırı milliyetçileri ele geçirdikleri Bulgar devletinde birlikte kestiğim kestik biçtik siyasetidir. 10 800 eski gizli polis ajanının (yenileri üstüne püskül tabii) devlet enstitü ve kurumlarında, meclis, bakanlık, belediye, polis ve orduda, okul ve hastanelerde kilit noktalarda görev alması totaliter kemiğin boğazımıza durmuş ve bizi ölüme zorladığı anlamındadır. 27 yılda 10 yeni fabrikanın kurmadan; yol ve benzinci inşaatıyla ya da en fazla sosyalizm döneminden kalan beton panel yapılara manto kaplama yapmakla övündüğümüz son yıllarda insanların mantalitesinin (anlayış, kavrayış ve düşüncesinde) hiçbir şey değişmediğini görüyoruz. Sofya’ya son gittiğimde bir kitapçı vitrininde “20. Yüzyılın Bulgar Şahsiyetleri” kitabı dikkatimi çekti. Kapağından zalim diktatör Todor Jivkov’un resmi sırıtıyor. Bir insan kasabını, yargısız idamla yüzlerce kişinin hayatını karartan, bugün artık toplam 3 milyondan fazla vatandaşın memleketi terk etmesine neden olan bir soykırım katilini yüzyıl kahramanı yapan bir zihniyet son 27 yılda yerinde saymakla kalmayıp çok gerilere de gitmiştir.
***
Kişisel kanımca, düşünen insanlar, ileri görüşlüler, yenidünya görüşünün duyumsayanlar ülkeyi terk ettikçe geriye kalan tortu totaliter-komünist kemikleşmeyi korumaya devam ediyor. Bu koruyuculardan biri “saray” bekçisi Ahmet Doğan’dır. O, Bulgaristan Türklerinin kalkınma, bilinçlenme ve medenileşme yolunu kesti. Halkımızı cahil bıraktı. Korku sisinin kalkmasına mani oldu. Etrafımızı düşmanlarla, aşırı sağcı milliyetçi şovenler ve faşistlerle doldurdu. Türklere saldırılarda 2005’ten beri iktidar ortağı olduğu ortaya çıktı. Son günlerde “Ataka” gibi faşist partilerin bakan ve bakan yardımcılarının aynı zamanda DPS adamı oldukları anlaşıldı. Günümüzde aşırı sağcı, şoven, Türk ve azınlık düşmanı faşizan güçlerle sarmaş dolaş olup birlikte iktidar kuran Boyko Borisov’un GERB partisi, Doğan’ın razılıyla hareket etmiştir. Bulgaristan’ın Avrupa Gelişimi için Vatandaşları adıyla bilinen GERB partisi aslında bir siyasi parti değildir, çünkü ideolojisi ve siyasi programı yoktur. 2009’dan beri belirli aralıklarla iktidarda olan GERB, 2001 ‘de Madrid’den Bulgaristan’a dönen II. Simeon’un kuyruklu yalanlarla kurduğu ve saflarına İkinci Dünya Savaşı öncesi faşist zihniyetin taşıyıcıları olan komünist milliyetçilerin uzantısı olan 500 bin kişiyi toparlayan II. Semeon Ulusal Hareketi (NDSV) partisinin 7 yılda çökmesiyle (2008) ortada kalanları topladı. Günlük hayat yaşayan bu parti bir kadro hareketi olmadığı gibi, yatay ya da dikey bir örgütsel yapısı da değildir. Seçimden seçime toplanan bir oluşumdur. Bu partinin üyeleri güya “soya dönüş sürecinde” isimlerimizi değiştirmek için kapımıza dayanan milisler, gönüllü vurup kırıcılar, köy meydanında okul ve cami duvarına şarjör boşaltan silahlı berelet, zırhlı araçları ve tankları üzerimize süren asker, subay ve as subaylardır. Şimdi iktidarda olan partililer polis karakollarındaki sopacılar, ceza evleri, sürgün, hapishane kovuşları ve işkence odalarında kemik kırıcılar, tırnak sökücüler, saç yolucular, Türklerin ve Pomakların kafatasını mengenede sıkanlardır. Bulgaristan’da hukuk düzeni, hukukun üstünlüğü olsa garantili hepsinin yeri hapishane koğuşu olan suçlular, katiller ve içerde olması gerekenlerdir. GERB partisi bu güçlere siyasi şemsiye açmıştır. Bu şemsiyeyi tutan elin biri ABD ve (CİA) casus örgütüdür. Bedeli ise Bulgaristan’daki US askeri üsleridir. Onlar bizde adaletin üstün gelmesi yolunu kesenlerdir. Açılan şemsiye rüşvetçilere, dalaverecilere, irili ufaklı hırsızlara olanak tanıdığı için yarım milyonluk GERB sürüsü ve onların suç ortağı, teri faşist kokan, atletleri kahverengi, baldırlarına kamalı haç işlenmiş zorbalık kırıntılarını etrafına toplamış ve bugün de yemliyor. 2007 yılından beri Bulgaristan’a Avrupa Birliğinden gelen fon ve yardım paraları öncelikle 500–600 aile arasında paylaşılırken bu kara ruhlu kitle de nemalanıyor. Bu asalak zümrenin oturduğu ve devlet hesabına açılıp toplanan kör sofraya az sayıda faşizan kadro da davet edildi. Bunlar geçen yüzyılın başında örgütlenen Makedon haydutlarının günümüz uzantısı İç Makedon Devrim Örgütü VMRO, Türk düşmanlığından köpürmeye her zaman hazır güya “Yurtsever Cepheciler” ve Türkleri ve Müslümanlara karşı havlatmak için siyasi polis ajanı Ahmet Doğan’ın verdiği parayla kurulan “Ataka” hortlaması gibi oluşumlardır.. Bu son üç partinin de ideolojisi yoktur. İslam düşmanlığı, Müslümanlara diş bilemek, Türkleri memleketten kovmak, Çingeneleri getto-mahallere kapamak bir ideoloji ve siyasi platform olamaz. Avrupa Birliği bu nedenledir ki, Bulgaristan’daki bu 3 siyasi oluşumun üçüne de “faşist” nitelemesi getirdi.
Bu durumda, aşırı sağ kanattan faşizan güçlerle birlik olan GERB partisi çok ağır günler yaşıyor. Bir yandan niyetinde hiçbir reform ve yenilik yapmak yokken Avrupa Konseyi 6 aylık dönem toplantısına başkanlık yapmaya hazırlık görürken, aynı zamanda 17 Ocakta önü alınamayan rüşvet seliyle ilgili sosyalist parti (BSP) ve Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) tarafından ortak hazırlanan “gensoru” tartışmalarından ve oylamasından korkuyor. Gensoru görüşülürken meclis kuşatılacaktır. Grevler ve arasız yürüyüşler gibi protesto eylemleri hazırlanıyor.
Halkın baskısına dayanamayıp şimdiye kadar 2 defa istifa eden Başbakan Boyko Borisov’un sıkışınca atacağı adımı öngörmek bu defa oldukça zor. Çünkü 3. istifa son fırsat olacak ve GERB defteri ebediyen kapanacaktır.1990’lı yıllarda Demokratik Güşler Birliği (CDC), İvan Kostov’un Güçlü Bulgaristan Hareketi (DCB), 2007 yılında II.Simyon partisi (NDSV) hep böyle yok oldu ve bir daha dirilemedi. Ülke nüfusunun yarısını oluşturan azınlıkların 2017–2018 kışını çok ağır geçirdiği gözle görülüyor. Tıbbi araştırma sonuçları, nüfusun % 80’inin yalnız ekonomik, maddi ve mali güçsüzlük içinde olmakla kalmayıp, sağlık ve ruh hali bakımından da “debil” olduğuna işaretler var. Hele bu kış Filibe (Plovdiv) “Şeket Mahalle”, “Berkovitsa” ve “Vratsa”da başlayan mahalle yangınları aldı yürüdü. Gıda ve yakıt sıkıntısından patlayan Petriç şehri getto-mahallesinde yumruk ve sopalı gece kapışmasında, bıçaklar da şakıdı. Her gün yol kesiliyor. İnsanlar kavşakları işgal ederek hak arama kavgası veriyorlar. Köylerde toprak, su, tapu kavgası aldı yürüdü. Su ve elektriğe gelen yeni zamları hiçbir kimse kabul etmiyor. Hemşireler ve doktorlar klinik ve hasta önünde boykot yaparken. Zam isteyen polisler meclisi kuşatıyor. Dip dalgasındaki yükselmeden güç alan bu direnişlerin 1 Ocak 2018’de başlayacak olan AB Sofya yönetim dönemi yaklaştıkça kabarması ana caddelerin ve uçak alanının bloke edilmesi planları tedirginliği arttırıyor.
Bulgar basının çıkan yazılarda Sofya Üniversitesi Profesörlerinden Nako Stefanov “Bulgaristan’ın sömürgeleleştirildiğinden” söz ediyor.
***
HÖH fahri Başkanı Ahmet Doğan’ın “yılbaşı mesajı” 2017 sonunda en fazla tartışılıp yorumlandı. 2015 Aralığında HÖH Genel Başkanlığı’ndan ve üyeliğinden kovulurken “kalbini tutan” Lütfi Mestan, Doğan’ın yeni mesajını işitince elini yine kalbine götürdü. Bu defa bir sağ parti olan GERB ile ortaklık yapma arzusunu dile getiren Doğan, L. Mestan grubunun “Bulgaristan siyasi siteminden sökülmesi” isteyenlere katıldı. O, Başbakan Borisov’a sözde “yurtseverleri hükümetten uzaklaştırın, mecliste sizi her zaman destekleyeceğiz” mesajı gönderdi. Bulgaristan Türkleri bu mesajı tepkiyle karşıladı. İsim değiştirme yılları şehitlerini anma törenlerinde, “Türkan Çeşme” ve Mestanlı mitinglerinde Türkler “Doğan Çatısı” altında toplanmak istemediklerini dile getirdiler.
İnsanlarımız Bulgaristan gerçeklerini iyi biliyor. B. Borisov’un yerini dolduracak bir idareci olmadığına inanmıyor. Gerçek şudur. Suriye savaşının son aşamasında Bulgaristan’daki askeri-sanayi işletmelerinin hepsi 3 vardiya, yani yüzde yüz çalıştı. Üretilen silahları Amerikan Merkezi Haber Alma Örgütü (CİA) satın aldı. Suudi Arabistan’a, bir kısmını da DEAŞ’a ve Kürt asilere verdi. Bulgar askeri fabrikalarından üretilen silahların bir kısmı da Ukrayna faşistlerine (bandercilere) veriliyor. Olay şöyle anlaşılmalıdır. Birleşik Amerika Ukrayna’yı Rusya’ya karşı savaşa hazırlıyor ve silahlandırıyor. Bu savaşta çatılmaların Kırım, Donets ve Lugans bölgelerinde olacağı bildiriliyor. Şöyle ki, yaklaşan savaşta Bulgaristan şimdiden konum almış durumdadır. Bu açıdan analiz edildiğinde, Todor Jivkov zamanından kalan askeri sanayi tesisleri günümüz totaliter ve faşizan yapılanmasının ekonomik omurgasını oluşturuyor.
Öyle ki, günümüz Bulgar idaresinin Suriye’de PKK ve YPG, Ukrayna’da savaşa soyunanlar yanında yer alırken, Balkanlar’da da Arnavutlukta Enver Hoca yönetiminden komünist parti kalıntıları ile Makedonya’da da Yosiv Broz Tito tarafından yetiştirilen kadrolarla yakınlaşarak Karadeniz’den Adriyatik Denizine kadar uzanacak bir totaliter-komünist köprüsü yaratmaya çalışıyorlar. Bu devletlerin Avrupa Birliği Sofya toplantılarına davet edilmesi bu açıdan çok anlamlıdır. NATO ve AB üyeliğine hazırlanıyorlar. Çabaların özünde büyük bir boşluk olsa da, Borisov hükümeti AB’nin Türkiye sınırının koruyucusu, Balkanlarda istikrar sağlayan “büyük devlet” rolü üslenmeye hazırlanıyoruz propagandası yapıyor.
Bu stratejinin temelinde “Türkleri asla Türk kabul etmeyeceğiz” var ve bu siyaset uygulanmaya devam ediyor.
Bu gidişin en saldırgan savunucusu olan VMRO Başkan Yardımcısı ve AB milletvekili Angel Cambazki yılbaşına 4 gün kala verdiği bir demeçte şöyle verdi: “DPS her Bulgar için bir rüşvet sembolüdür. Bu insanlar Bulgaristan’da hiçbir siyasi partinin kendileriyle ortaklık yapmayı neden istemediklerini düşünmelidir. GERB partisi DPS ile ortak iktidar kurmaya kalkarsa sonunun hemen geleceğini çok iyi biliyor.” Bu son 50 yılda değişmeyen bir saldırı yönüdür. Her şeyi ters yüz göstermekte ustalaştılar. Önce Müslümanlardı, ardından Türkleri hedef aldılar, sonra birlik ve beraberliğimize saldırdılar, şimdi de kendilerinin yetiştirdiği Doğan’ı korumak için HÖH partisini hedef alıyorlar.
***
Gerçek durum bilim adamları açısından şöyledir:
Bulgar ulusal radyosu (BNR) “İlk Horozlar” programına katılan Prof. Yülyan Yuçkov ise, 2017’de Bulgaristan “parlamenter demokrasi olmaktan çıktı, başbakan diktatörlüğü rejimi oldu”, dedi.
Bilim adamlarının siyasi analizlerinde işaret edilen özellik, “komünist-totaliter kemiğin çürümediği” ve zamanı dolmuş bir dünya görüşü ve baskı ortamında yaşamaya zorlandığımız gerçeğidir. Bilim adamları, “28 seneden beri devam edem şu geçiş döneminin bizi bu bunalım bataklığına getireceğini hiç birimiz düşünmemiştik” diyor.
Kamuoyunda görüş sahibi olan aydınlar şu noktada birleşiyor:
“GERB partisi övünse de, ülkede normal ulusal güvenlik yok. Güvenlik diye bir şey olmadığını kanıtlayan pek çok örnek var. Bir, nüfus ülkeyi terk ediyor. 3 milyon kişi Bulgaristan”ı terk edip gitti ve geri dönmeyi düşünmüyor. Nüfusu eriyen bir ülkede ulusal güvenlikten söz edilebilir mi?”
***
Son verilere göre Bulgaristan’da hiç okula gitmemişlerin sayısı 600 bini aştı.
Yine yılın son günlerinde Başbakan Yardımcısı Tomoslav Donçev de geçen yılı değerlendiren bir demeç verdi. “Ocak 2018’de gensoru geçse bile Bulgaristan Sosyalist Partisi’nin (BSP) ülkeyi yönetecek kadrosu yok” dedi. Başbakan yardımcısına göre, Bulgaristan’ı yönetmek için bir lidere ve 30–40 adet uzman kişiye ihtiyaç var. Fakat bu sözlere pek inanan yok. Çünkü BSP eski ve gelenekli bir partidir. Ülkede şöyle bir gerçek oluştu. 6 Kasım 2016’da Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan sosyalistler ile Türkler büyük başarı elde ettiler. Bu yılın Mart ayında yapılan erken genel seçimlerde sosyalist parti oylarını yüzde yüz arttırdı, milletvekili sayısını 40’tan 80’e çıkardı. Parti lideri Bayan Kurneliya Ninova 4 ay önce 46. kurultayda tam destek aldı. Ona saldıran GERB’lı meclis başkanını görevinden uzaklaştırmayı başardı. Sosyalist parti “sıya dönüş sürecinde” parmağı ve eli olan eski komünistlerden kurtulmaya başladı. BSP genç kadrolarla yenileniyor. Batı üniversitelerinden gelen bu kadroların sivil toplum örgütü, etnik haklar ve azınlık topluluklarının kültürel hakları konusunda şeffaf görüşleri var. Ülke nüfusunun % 40’ından fazla olan azınlık nüfus gözlerini bu değişiklikten ayırmıyor. Belki de komünist totaliter kemiğin erimesini ve yok olmasını sağlayacak olan toplumsal güç reformlardan, demokratikleşme, adalet ve yenilenmeden yana çıkan bu kadroların öncülüğünde atılımlar yapacaktır.
Yeni 2018 yılınız kutlu olsun.