Şakir ARSLANTAŞ
8 Mayıs 1984 tarihli Politbüro kararına eklenen bir gizli belge, Türk nüfusunun asimile edilmesi ve Bulgarlaştırılması için çok somut adımların belirlendiği detaylı bir plan sunmaktadır.
Plan, karma evliliklerin teşvik edilmesini ve bu evliliklerden doğan çocukların Türkçe isim taşıyamamasını öngörmektedir. Ayrıca, “yer adlarının tamamen Bulgarlaştırılması” planlanmaktadır. Türkçe isimlerin yasaklanmasıyla birlikte, Türkçe müzik grupları ve tiyatro topluluklarının ortadan kaldırılması hedeflenmektedir. Türkçe yayın yapan gazetelerin, özellikle de „Yeni Hayat” gazetesinin Türkçe sayfalarının kaldırılması planlanmaktadır.
Bunların dışında, Müslüman din adamları üzerinde sıkı bir denetim uygulanması gerektiği özellikle vurgulanmıştır. 1984 yılı Haziran ayında Başbakan Georgi Atanasov, parti aktivistlerine verdiği bir konuşmada, „Türk sorunu bizim için yok, ancak Bulgaristan’daki Türklerle doğru bir şekilde nasıl çalışılacağı sorunu var“ demiştir. Bu dönemde, 1984 yazında, „isimlerin geri verilmesi“ ifadesi kullanılmaya başlanmıştır.
1984 yılının Kasım ayına kadar, yalnızca karma evliliklerden doğan bireylerin isimleri değiştirilmektedir. Tüm bu uygulamalar, devletin bilinçli ve iyi planlanmış bir politikasının parçası olarak görülmektedir. Ağustos 1984’te Plovdiv ve Varna’da gerçekleşen terörist saldırılar, hükümetin karma bölgelerdeki polis varlığını artırmasına yardımcı olmuş ve bu durum halk tarafından şüpheli olarak algılanmamıştır.
9 Eylül Devrimi’nin yıldönümü öncesinde Plovdiv ve Varna’da gerçekleştirilen iki bombalı saldırı, Devlet Güvenlik (DS) tarafından, Bulgaristan’daki Türkler tarafından yapılan bir eylem olarak nitelendirilmiştir. Plovdiv’deki saldırıda bir kadın hayatını kaybetmiş, 42 kişi yaralanmıştır.
Sonrasında, bu saldırıların politik amaçlarla kullanılması, Devlet Güvenliği’nin bu olaylarda bir parmağı olup olmadığına dair şüpheler doğurmuştur. Bu ilk saldırılar, Bulgaristan’daki bazı Türklerin, giderek daha belirginleşen ve onların gözünden gizlenemeyen bir politikaya karşı verdiği bir tepki olarak yorumlanabilir.
Kasım 1984’e gelindiğinde, Bulgaristan’daki Türk kökenli 800.000’den fazla vatandaşın asimilasyonu için kapsamlı bir girişim başlatılmıştır. Bu, ülkedeki en büyük etnik azınlık olan Türk nüfusunu hedef alan önemli bir adımdır. Araştırmacılar arasında, bunun rejimin uzun süredir uyguladığı bir politikanın zirve noktası olduğu konusunda bir uzlaşma olsa da, bu kararın birdenbire alınmış gibi hissettirdiği görüşü hâlâ güçlüdür.
Öte yandan, bazı yazarların görüşleri de oldukça ikna edicidir; bu yazarlar, komünist politikanın arkasındaki milliyetçi motivasyonun 9 Eylül 1944’ten önceye, isim değiştirme uygulamaları ve bu dönemdeki milliyetçilikle bağlantılı olduğu görüşünü savunmaktadır.