Osman BÜLBÜL
Tarih: 07. 02. 2017
Konu: Bu işler çağırmakla bağırmakla, bir de vaat etmekle olmaz!
Durmuş Arda Beyin bilincinden süzülen, “Arda-Tuna” da yayınlanan ve “Bulgaristan’da yaşayan Türkler, kişisel kırgınlıkları bırakarak, sert çıkışlarla, sert politikalarla ortak davada birleşmeli!...” sözlerine destek veren siyasi çizgi beni çok düşündürdü.
Yazımın başlığına “Tortu” dedim, çünkü yazdıklarınızı okuyunca ve başına taktığınız resme bakınca, aklıma gele gele bir tek “tortu” geldi. Keşke başka bir şekilde yazmış olsaydınız da başka bir şey gelseydi!
Gözümün önündeki “tortu” şudur:
Yoğurt çalkanır üstüne çıkan yağ toplanır, kışlık için eritilir ve eritilirken yağdan süzülen pislikler, kabarcıklar vb t o r t u d u r. Ağaç kaşıkla toplanır ve atılır.
Köy hayatını bilmeyen, yoğurdun nasıl dövüldüğünü görmemiş olanlar için şerbet tortusunu çağrıştırıyorum. Baklava, saraylı, revaniye dökülen şerbetin kıvamı aranırken tencere hep karıştırılır. Üstüne toplanan siyah ve kahverengi tanecikler şerbetten alınıp atılır. Birisi yağı tortusu, diğeri de şerbet tortusudur.
Şimdi bir yoğurdu Bulgaristan Müslüman Türklerine benzetsek ve 100 yıl süren zulümsen sonra süzülen siyasi özün Hak ve Özgürlük Hareketi olduğunu söylesek, yanlış mı ederiz. Hayır etmeyiz. Bütün yazılarımızda Ahmet Doğan’ın Bulgar rejimlerinin bizi topluma entegre etme palavrasıyla asimile edip erittiğini anlattık. Totaliter devlet yıkılırken bizim kavanoza kapanmamızı (kapsüle edilmemizi) ve kapağın da sımsıkı kapanmasını hesaplarken. Anlaşılan tortuyu ağaç kaçıkla toplama ve çöpe atma işini de hainlerin büyük şefi Ahmet Doğan’a vermiş.
Başınızı kaldırıp şöyle bir 27 yıl geriye baksanız onun tortu temizleyicisi olduğunu görürsünüz.
O, 4 Ocak 1990’da Varna’da “HÖH partisi kurdum” dedi. Ama kurmadı. Yanlış bilgilendirenler “yanlış olsun bizim olsun” dediler. Olmamış bir işin içinde olmuş olma havalarına giren siyasete katılma heveslisi 33 “kurucu kahraman” tortuya gitti.
Doğal olayların diyalektiğini iyi bilenler, denizlerin, rüzgârların, yağışların meydana getirdiği gereksiz birikinti gibi, toplumsal olayların da posa ürettiğini bilirler. Mesela 1990 Haziranında yapılan Büyük Millet Meclisi seçimlerinde meydana gelen durgun totaliter Bulgar denizindeki dalgalanmadan kumsalda boş kutular, poşetler, kasetler, .çerçeveler, irili ufaklı şişeler vb kaldı. Bunlar denizin atığı, hayatın posası ve geleceğimiz için asla gerekli olmayan tortuydu. Ayaklarımıza daha fazla dolanmasınlar diye birçoğunu defalarca seçtik, meclise gönderdik, şereflendirdik, ne oldu? Bir büyük “Hiç!”
Tortu kaşığını elinden asla bırakmayan Ahmet Doğan kavanoza girmek ve sırasını beklemek istemeyenleri hep topladı ve tortu çöplüğüne attı. Lütfen kimse alınmasın! Daha 1991’de Mehmet Hoca, 1995’te Güner Tahir, 1996’da Osman Oktay, 2014’te Kasım Dal ve Korman İsmailov, 2015’te Lürfi Mestan ve arkadaşları yalnız basına düşmüş isimlerdir. 1990 güzünde Türkiye’ye gönderilen 1 700 (bin yedi yüz) mahkûm, 1996’da Kırcaali Konferansında Hak ve Özgürlükler Partisi “parti içi demokrasiyi” yerin dibine gömerken ve Ahmet Doğan’a tortu kaşığı ömür boyu senin elinde kalsın derken, 2 500 (iki bin beş yüz” sıkı partili bavullarını toplamaya ve Türkiye’ye gitmeye zorlandı, yani tortu gibi çöpe atıldı. Partiden ve vatandan kovuldular. 15 Kasım 2004’te Sofya’ya bağlı “Borovets” kayak merkezindeki “İglika” otelinde Ahmet Doğan tarafından HÖH partisinden kovular bütün güçlerin, Bulgaristan siyasetinin sağ kanadından:
İvan Kostov – 1997 – 2001 arasında Bulgaristan Başbakanı, Demokratik Güçler Birliği;
Nadejda Mihaylova – Bulgaristan Dış İşleri Bakanı, halen Bulgaristan Ankara Büyük Elçisi;
Stefan Sofyanski – 1997 yılında Bulgaristan geçici seçim hükümetinde başbakan, Demokratik Güçler Birliği);
Anastasiya Mozer , Çiftçi Partisi Başkanı;
Petır Stoyanov – 1997 – 2002 Bulgaristan Cumhurbaşkanı, Demokratik Güçler Birliği;
ve başka bilinen siyasetçilerin katılımıyla düzenlenen. Razgrat’lı hukukçu Seyhan Türkan’ın başkanı olduğu Balkan Türkleri Birliği konferansından sonra 3 500 )üç bin beş yüz) Bulgaristan Türk aydını aileleriyle birlikte ya Batıya ya da Türkiye’ye bilet almak ve vatanı terk etmek zorunda kalmıştır. Onlardan biri de benim ve halen Viyana’da bahçıvanlık yapıyorum. Ben partinin kurucusu değilim fakat 1990 Şubatında Sofya “Banya Başı Cami”nde toplanan 23 kurucudan da bugün partide kalmamıştır. Hatta aynı yıolın 26 Mart günü Sofya’da toplanan ve Hak ve Özgürlük Partisine siyasi bir oluşum haline getiren delegelerden de bugün parti saflarında tek kişiyi göstermek imkânsızdır. Olay nedir.
Bizim hepimizi birer birer ya da toplu halde ve “tortu” olarak Hak ve Özgürlük Hareketi bünyesinden atılmamızın temel nedeni şudur.
HÖH partisi, Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) – hafta sonunda Sofya Kültür Evinde 49. Kurultayını yapan ve 26 Mart seçimlerinde iktidar için çırpınan Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) yani sol güçler ile sağ kanat güçleri arasında – 1990’lı yıllarda bu sağ güçler önce Demokratik Güçler Birliği (CDC), Güçlü Bulgaristan Partisi (DCB) daha sonra da Avrupalı Gelişim İçin Vatandaşlık (GERB) ve son yıllarda da Reformcu Blok (RB) gibi partilerden oluştu. Sağ kanatta VMRO ve güya “Yurtsever cephe” gibi aşırı milliyetçi, ırkçı marjinel oluşumlar da belirdi. Yeni seçimlerde Mareşki partisi de bunlardandır.
“Tortu” temizleyici Ahmet Doğan’ın vazifelerinden birinin de HÖH partisi dizginlerini sıkı tutup, sağ kanada katılmasını, onunla kaynaşmasını, işbirliği yapmasını ve ona iktidar işlerinde kutluk değneği olmasını önlemekti. Doğan “üst akıldan” aldığı bu misyonu yerine getirirken, Bulgaristan Türklerinden en az 10 000 (on bin) aydınımızın başını yedi, onları vatansız bıraktı, gözünü kırpmadan iteleyerek “Kapı Kule”den güneye geçmeyi kabul etmeye zorladı ve başarılı oldu. Yeni kuşağın okumasını engelleyerek bizi Romenlerle görgüsüzler, sefiller, çaresizler kategorisine sürükledi.
Sayın kardeşim Durmuş Arda, sen şimdi diyorsun ki, bu “tortu” temizleme işleri 27 yıldan beri olurken, birisi Parti Genel Başkanı Lütfi Mestan ve öteki Genel Başkan yardımcısı Kasım Dal kötülükler işlenirken “gölgede oldu”, “izinli bulundu” mu diyorsun?! Herkes pişman onlar da pişman, “her şeyi unutalım” gelin yeniden “birlik olalım” mı diyorsun?
Viyana’ya Sofya uçak alanından “Mahatma Gandi” (Öz Yaşam Öyküsü) kitabını aldım, bu eserde pişmanlığa su verme süreci çok ince anlatılmış. Bir okusalar ve sonra su aynasına bir baksalar, diyorum.
Kardeşlerin su üzerinde açan Nilüfer Çiçeği’nin su dibinde kökü (mömek – soğanı) vardır. Bizim kiler su üstünde dönenen tordu. Aradaki fark çok büyüktür. Halkımızı yanlış yönlendirmeye hakkımız yoktur. Yanlış bilgilendirmek bize yakışmaz.
Biz HÖH partisinin arınmasının içsel olması gerektiğine inanıyoruz. Temizlenmesi gereken (yoğurttur) halkımızın temel kitlesidir. Bu arınmanın adı bilinçlenmedir. En parlak örneğini Mayı1 1989’da en kararlı ve cesur ayaklanan Kemaller ve Ak Kadınlar belediyelerinde ve köylerinde bugün de görüyoruz. 2014 seçimlerinde tercihli oy kullanarak Ahmet Doğan listelerini değiştirdiler. Güney Hüsmen’i meclise halk iradesi göndermişti. Yani bir burada “tortu” olmayan yeni liderler de görebiliyoruz. HÖH planlarını “tortu” edip çöpe attılar. Biz HÖH partisini Ahmet Doğan’a, Peevski’ye, Tsonev’e veBiserov’a daha fazla bırakırsak çok büyük günah işlemiş oluruz.
Bana uğrayanlardan birkaç teklif aldım. Lütfi Mestan ve Kasım Dal dosyalarını 5 bin Euro’ya teklif edenler çıkmış diye duyumlar var. Yarın öbür gün Mestan ve Dal’ın ajan dosyalarının bit pazarına düşmeyeceğini kim garantileyebilir? O zaman biz de, “demiş olanlar” olarak, kül gibi yanarız. En büyük idam, halkın gözünden düşmek, halkın güvenini kaybetmektir. İnan bana, halkın gözünden düşmek “tortuluktan” çok daha ağır bir ithamdır.
Seçimlere gelince: Perspektifsizlik hakim.
Bu seçimlerin sonuçlarını kestirmek zor, ağır ve gergin bir boğuşma bekleniyor. BSP ile GERB gibi denge kurmaya çalışan büyükler de yanlış hesaplar peşinde, boş vaatler savuranların tek partili kabinesi bir hayal, koalisyon kurmanın bilinmeyenleri çok, bilinen bir tek gerçek var, biz Türkleri iktidarda görmek bile istemeyenler mutlak çoğunlukta. DOST –HŞHP bu durumu değiştirecek güçte değildir.
Eski seçimlere bakarsak 2014’te seçmenin BSP ile GERB arasında denge kuracağı çok yazılmıştı. Son anda seçmen GERB deyiverdi. Şimdi GERB yükseliş halinde değil, dibe bakıyor.
Seçim denklemini çözemeyenler, şimdiden seçimlerden sonraki pazarlıklar ne olur sayfasını açtılar. GERB partisi “büyük parti” yolundan çıktı. Yerel yolda iki büyükten biri oldu. Bu defa yan yolda yarışmak zorundadır. B.Borisov’da artık “her şeye aklı eren” olarak kabul edilmiyor.
GERP partisi kendini halka bir daha sevdirmek için, “referandum sonuçlarını tek destekleyen” maskesi taktı. Emekli maaşlarını 300, asgari ücreti ise 620 leva yapalım diyor. 2009’dan beri keseri hep kendine yonttu. Bu nasıl olacak?
BSP 49. Kurultayında 27 yıl aynı sandalyelerde oturan buruşuk suratlardan biraz kurtuldu. Şimdi kış uygusundaki seçmenleri seferber etme ödevi öne çıktı. BSP oylarıyla Cumhurbaşkanı seçilen Gen Radev’in kurduğu geçici hükümet, BSP’ye gülümsemiyor.
En büyük tehlikeyi seçimden sonraki “PAT” durumda görüyoruz. Bu durumu bu defa Mestan, Dal ve Doğan üçlüsü birlik olsalar dahi değiştiremezler. Bulgar partileri arasında onları isteyen yok. Toplum çatladı, Bulgar siyasi kamuoyu bizden uzak kalmak istiyor. Çözüm meclise çok parti girmesinde ve bize muhtaç olmalarında gizleniyor.
“Ataka” meclise girdiğinde BSP’den yana çıkmak, sağ uçlarsa yine GERB’i destekleme hesabı yapıyorlar. Faşizmleşme süreci başlayınca sağ güçler içinde bir irkilme ve durgunluk izleniyor. Türkiye’nin anti terçih ve insan hakları konularındaki kararlığı çok etkili oluyor. Yeni mecliste “yüzen /dalgalı/ çoğunluk” sağlanırsa, Türk partilerine gerek olmayabilir. Bu açıdan bakıldığında meclise mümkün olduğu kadar daha az parti girmesini arzu eden Karadayı, DOST ve HŞHP partilerini hesap defterine yazmak istemiyorlar.
Reformcu Blok sağı dağıldı. Başı çeken güç yok. “Evet” – Bulgaristan ve Yeni Cumhuriyet gibi partiler bu seçimlerde “tay” durmaya öğrenecekler. Sağ kanat DOST ve HŞHP birleşmesine rağmen dağınık ve perspektifsiz olduğundan, yeni mecliste kabine ortaklığı yolu açılmaya bilir de ve siyaset kilitlendiğinde geçici hükümetle 2. erken seçim kapısı açılması bilinmeyenlerin başındadır.
Beklentiler bunlardır. Okuduğunuz için teşekkür ederim, başkalarına da tavsiye ederseniz teşekkür ederim.
7 Şubat 2017 / Viyana