İbrahim SOYTÜRK
Tarih: 06 Ekim 2020
Her milletin bir ruh doktoru vardır. Bulgar milletinin doğal yetenekli maneviyat hekimi İvan Haciyski 4 Ekim 1944’te Sırbistan’da Hitlerin SS “Prins Oygen” kolordusuyla silahlı çarpışmada hayatından olmuştu. Kaleme aldığı “Bulgar Halkının Yaşamı ve Maneviyatı” çalışması, günümüze kadar bu konuda yazılmış en başarılı eserdir.
O eserindeki Bulgarlar örneklerinden birinde şöyledir:
“Bizim politikacılardan kaçı politika koklamıştır? Çünkü başka bir işe yaramıyorlar. Kendi karışık işlerini kendileri yola koyamayınca, nerden cesaret buluyorlarsa, bütün Bulgaristan’ın işlerini düzeltmeye kalkışıyorlar. Bizde cemaatin işleriyle ilgilenenlerden bazıları kamu işlerine daha yağlıca ya da daha yavan bir ciğer olarak bakıyorlar. Sizce öyle değil mi? Birisi hayır cemiyetinde görev almakla övünse, göz kırparak: “Kelepir düşüyor mu?” diye sormuyor muyuz?”
Halk ruhu okuyucusu Haciyski başka bir yerde ise şöyle demiştir:
“Bizde halkın şuurunu yarım kilo cevizli helvadan daha ucuza satın alabilirsin. Çünkü olay yalnız para vermekle bitmiyor. O adı şeref olan ruhsuz şeyi paramparça etmeye çok gayret göstermek gerekiyor.”
“Bizde, kabiliyetsizlik…. Geri zekalılık…. Kötülük yapmak… Gerçek utanmazlıkta buluşup köpürdükçe taşar.”
***
Şu köpürdükçe taşar meselesi beni çok etkiledi. Halk bilgini sanki günümüz Bulgaristan’ın Sofya, Varna, Plovdiv’ten Brüksel’e taşmasını anlatıyor. Bulgaristan haberlerini izleyenler işitmiş olmalılar. 5 Ekim tarihinde Avrupa Birliği Parlamentosu bileşimi üye ülkelerde “Yasaların Üstünlüğü, İnsan Hakları” gibi konularla birlikte BULGARİSTAN’DAKİ DURUMU görüştü. Bulgaristan’daki durumun gündem olmasının nedenlerinin başında memlekette 90 günden beri devam eden, Başbakan Borisov, Başsavcı Geşev, hükümet, meclis ve Yüksek Yargı organlarının istifa etmesi, Büyük Halk Meclisi seçimi yapılması ve yeni Anayasa kabul edilmesi sorunlar var.
Bu olay 1998’den beri kızışıyor. Bulgaristan dış ülkelerde imzaladığı anlaşmalardan kaynaklanan yükümlülüklerini tanımadığı gibi, yasaların üstünlüğü, insan hakları ve özellikle azınlık hakların ve insanların kimliği gibi temel konularda bildiğini okuyor ve uluslararası normların hiç birine uymuyor.
Brüksel parlamentosundaki görüşmeye ilişkin olayları yorumlayan günümüz psikologlarından Prof. Antoaneta Hristova, “diyalog olmadı” dedi. Diyalog olmayınca yeni bir toplum sözleşmesi ve anaya da olamaz. AP Meclis salonuna yalnız iktidarın temsilcileri bırakıldı ve dinlendi. Oysa olayı tam olarak kapsamlı açıklamak için “Demokratik Bulgaristan“ Hareketi eş başkanı ve “Evet, Bulgaristan” partisi Başkanı, başkent gösterilerinin fiili lideri Hristo İvanov ve büyük bir grup politikacı, Sofya gösterilerini temsilen AB kasına yığılmışlardı.
Ne yazık ki Avrupa Birliği Meclisi, Bulgaristan’dan taşan kritik kriz olayını iktidar ve parlamenter muhalefet ve meclis dışı muhalefet – göstericilerin temsilcilerinden dinlemedi. AB komiserlerinden Vera Yorugova, “Bulgaristan’da halk yargı sistemine inanmıyor, rüşvetçilik almış yürümüş, hukukun üstünlüğü yok, protestocular haklıdır.” Demekle yetindi.
Prof. Hristova çözümsüz kalan olayla ilgili şöyle diyor: “Bulgaristan’da ruhların huzur bulması ve konuyla ilgili müzakere masası kurulması gerekiyor. İktidar sokaktaki kalabalık tarafından sıkıştırılmıştır ve onların isteklerinden bazılarının yerine getirilmesi kaçınılmaz olurken, aynı zamanda diyalog yolu açılamamış ve müzakere masası kurulamamıştır.”
Burada belirtilmesi gereken özellik şudur. 1989’dan beri gösteriler, protesto yürüyüşleri yapılıyor ve bunların bunların birçoğu hasır altına itildi. Örneğin azınlıkların milli kimlik hakları. Yubarlak masa kurulacaksa, yalnız bugünün aktüel sorunları değil, çözülmemiş problemlerin hepsi yuvarlak masaya taşınacak. Parlamento için görüşme masasından söz etmiyorum. Örgütlenmemiş kalabalığın sorunlarına vurgu yapmak istiyorum.
Prof. Hristova’ya göre, önümüzdeki bir buçuk yılda Bulgaristan’da “istikrarlı bir ortam” oluşturulamayacak. Her şeyin ayarı bozuldu. Bu kargaşada memnun olmayan kalmasın diyorsak, her vatandaşın seçime katılması şart oldu. Bulgaristan sosyalistleri sokak ve meydanlara indiler. BSP meclise dönmeden diyalog ortamı oluşturulamaz. Protestocular müzakere masasına oturmayı kabul etmiyor. Kayıtsız şartsız istifada direniyorlar.”
Psikolog Prof. Bayan Hristova şu noktaya özellikle vurgu yaptı:
“Bulgaristan olaylarına derin analiz yapmak artık kaçınılmaz oldu. Halk sola olduğu kadar sağa da inanmıyor. Güvensizlik bu kadar derinleşmişse, artık sorun sistem sorunudur.”
***
Sistem sorunları olan derin “bataklık”
Daha önceki yazılarımızda da ülkede “derin bir bataklık” oluştuğunu, sorunun ekonomik ve malı olmaktan fazla, sosyal ve politik olduğunu, devlet kurumları arasındaki bağların kopmasıyla felakete yani devletin dağılması noktasına çok yaklaştığımızı defalarca belirttik.
Yazımızın başlığında “TOPLUM SÖZLEŞMESİNDE” yani anayasada eksikler var dedik. Bu eksikliğin esasında, bilinç düzeyi devlet kurmaya yükselememiş bir halk topluluğunun, beraber yaşadığı azınlıkları dikkate almadan, dıştan güdümlü bir anayasa (toplum sözleşmesi) oluşturmayı denemesidir. 1990’da yapılan yuvarlak masa görüşmelerine Müslümanlar ve diğer azınlıklardan temsilciler davet edilmemiştir. Türkler başta olmak üzere, tüm azınlıkların gerçek temsilcileri yuvarlak masaya davet edilmeden anayasa değişse bile, yeni Büyük Halk Meclisi seçilse bile, sorunlar kökten çözülemez. Bulgaristan’a devlet yapısı olarak Başkanlık sistemi, çok kültürlü bir devlet olarak Makedonya anayasası ve devlet biçimi örneği, hayat gücü toplayan bir yapılanma gereklidir. Makedonya’da 7 azınlık vardır ve her azınlığın toplumdaki oranı kadar mecliste, bakanlıklarda ve devlet kurumlarında görevli kişisi var. Makedonlar bir Müslüman Arnavut’un General olmasından korkmuyorlar. Bir Türkün Yüksek Mahkeme Başkanı olmasından endişelenmiyorlar. Bulgaristan’daki tüm yargı değerleri boşaltılmadan ve içine yeni hümanist, adaletçi, her vatandaşın menfaatlerini, sosyal, ekonomik ve kültürel durumunu ve tüm diğer durumları dikkate almadan ileri adım atılamaz.
Olay olağanüstü ciddidir. 02 Eylül günü Sofya meclisinde açıklanan GERP partisi “Anayasa Önerisini” şimdiye kadar hiçbir parlamento dışı kuruluş desteklememiş, özellikle avukatlar ve yargıçlar görüş beyan edip reddetmiştir. Parlamento içinde sosyalistlerle özgürlükçü HÖH partisi milletvekilleri de oy vermemiş, kabul etmemişlerdir. Sokak gösterilerine katılanlar da anayasa önerisine kesinlikle tepki göstermiştir. Dolayısıyla bize baskıcı ve adalet anlayışından çok uzak, demokrasiden uzak bir takım normlar dayatılmak isteniyor. Bu durumda toplumsal sözleşmeden ancak uzaklaşıyoruz. Sorunların çözümü seçim sandığına yönlenmeye başladı.
Bir konu üzerinde özellikle durmak istiyorum.
Her konuda yalan söylemekle ileri gidemeyiz. Hiçbir konuda sorunları çözemeyiz. Süründükçe sürünür dururuz.
15 Eylülde okullar açıldı. “Hazırız!” dendi. Ders problemlerini on lain eğitimle de çözdük, dediler. Hatta anayurttaki çocukları uzaktan eğitmeye hazırız, dediler. Sonunda hükümeti öğretmen maaşlarını yükseltip Mart 2021 seçimlerinde oy toplamak için 360 milyon leva para ayrıldığı ortaya çıktı. Aynı zamanda öğretmenlerin % 40’ının bilgisayarı, lap topu olmadığı, çocuklardan % 30’unun da bilgisayarı olmadığı, bu oranın azınlıklar arasında % 70 olduğu, Bulgaristan okullarındaki toplam 37 bin ders odasından yarısında internet, ders odaları ile öğretmen odalarının 80 000 bilgisayarla bağlantısı olmadığı basına düştü. Bu konuda bir yuvarlak masa kuruldu ve çözüm arandı desem yanlış olur.
1998 yılından beri Bulgaristan’a şu konuda şunu yapın, bu konuda da bunları ihmal etmeyin diye Avrupa Birliğinden tam 26 monitoring uygulandı. Sözde yasalar yazılıyor, kabul ediliyor ve son hesapta uygulanmıyor. Şimdi AB dosyalarında Bulgaristan’la ilgili 3 moritorıng var. Bunlardan birisi yasaların üstünlüğü konusunda. Eğitimle ilgili bölümde, öğrencilerin dil ve din seçme, anadilde eğitim ve öğretim isteme ve ayrıca kimliklerini beyan etme hakkı yasaldır deniyor bu yasanın maddelerinde. Bulgaristan’da uygulanmıyor. AB komiserleri “Neden uygulamıyorsunuz? Ne zaman uygulanacak?” Sorusunu yöneltmiyorlar. Bulgaristan tutturmuş bir “Bulgaristan’da azınlık yok!” türküsü, 40 defa söylenen yalan gerçektir anlamında, düğüm düğüm üstüne yalan söylüyor. Yazmaya vallahi çekiniyorum, okul çocuklarının babalarının cep telefonu internet bağlantılarını birinci sınıf çocuklarının “Laptopu (evde bilgisayarı) var mı sorusunun cevabında geçerli “evet” olarak kaydetmişler ve ilkokul öğrencilerinden % 99.1’nın bilgisayarı var raporu Brüksel’e gönderilmiş. Baştan aşağı yalan… Yani eğitim-öğretim konularında hükümetle, Eğitim ve Teknoloji bakanlığıyla halk arasında toplumsal sözleşme, mutabakat yok.
Bulgaristan’da AB için hazırlanan raporların “Trud” gazetesinde yayınlanıp 3 ay halk arasında müzakere edilmeden Brüksl’e gönderilmemesini önermek istiyorum. Şimdiki hükümetin yalanlarına sert tepki de gelebilir. İdareciler kendilerini şöyle böyle avutup haklı göstermeye çalışıyorlar: “Ne yapalım başa gelen çekilir. Birleşmiş Milletlerden rapor geldi, 1 nesil genç cahillik bakımından kayıp sayılabilir. Burum bu, katlanmak zorundayız”… Bizdeki felaket 1990’dan beri devam ediyor. Gençlerin yarısı okuduğunu anlayamıyor.”
Demek oluyor ki, 142 yıllık tarihinde Bulgaristan halkı hendeğin derinliğini artık görebildi ve ilk kez “tepeden inen” bir anayasaya “evet” demek istemiyor. 1946 Anayasası Kızıl Ordu işgali koşullarında kan gövdeyi götürürken, 1971 Anayasası komünist baskı ve terör ortamında (kabul etmiyorum) bülteni olmayan bir “referandumla” onaylatılırken, 1991 anlayasında durum ilk kez değişmiş ve Hak ve Özgürlük Hareketi (HÖH-DPS) milletvekilleri ve Demokratik Güçler Birliği (CDC) milletvekillerinden de bir grup tarafından imzalanmamıştı. 1991’den beri bu yönde yapılan 9 anayasa değişikliği de adalet sağlayıp, ülkede durumu demokratikleştireceğine sadece zenginlerin palazlanması ve totaliter komünist dönem katillerinin iktidarda kalabilmelerini pekiştirmiştir. Bu sebepledir ki son 30 yıl Bulgaristan tarihinde boşa geçen yıllardır. Olaylar 1971-1989 totaliter dönemini tekrarlarken, 2009’dan beri savcılıkla mafya ve iktidarın kaynaştığını ve artık güçlü bir sistem oluşturduğunu, iktidardan sökülmelerinin gönüllü olmayacağını, yaptırım ve güç kullanmak, olasılıkla “halk mahkemesi” kurulması gerekeceğini de görebiliyoruz.
***
Halkın görüş değiştirmesi çok zor.
Günümüzde GERB-Borisov hükümetine kamuoyu güveni (Alfa Riçars’ın son anketine göre) % 13 düzeyine düştü. Bu oranın “0” – sıfırlanması imkânsız, çünkü gösterilere katılanları, GERB’e karşı konuşanları işten atıyorlar, sıkıştırıp zor duruma düşürüyorlar. Terör tırmanıyor.
Bu gün seçim olsa Anketlere göre GERB partisi % 20,4 oy alacak. Ardından gelen BSP % 20 oy alacak. Ankete katılanların % 40’ı oy vermek istemiyor. % 10’u belirsiz. Başkent dışındaki kasaba ve köylerde GERB oy kaybediyor ve oylar şimdiye kadar meclise giremeyen Stavi Trifanov ve Maya Mnolova’ya kayıyor. Sıralamada GERB ve BSP’den sonra Sl. Trifonov’un “Var, Böyle bir Halk!” partisi, ardından gece gösterilerini yöneten “Demokratik Bulgaristan” ve ardından da Hak ve Özgürlükler Hareketi (DPS) geliyor. Faşistler, aşırı milliyetçi ve ırkçılarla popülistler meclis kapısından giremiyor.
Gösterilere destek % 66, kınama % 33 oranında. Gösterilerde politik istekler Sofya’da kalırken, il merkezlerindeki protestocular sosyal ve ekonomik istekler yükseltiyor. Seçimler yaklaşırken politik durumda değişikler beklenebilir. Sofya ve taşra bölünmesi oluşuyor.
Hükümetin hemen istifa etmesini isteyenlerin oranı % 44. Rüşvetçilik ve devlet olanaklarını kötüye kullanılmasını kınayan taşralılar, hükümetin hemen istifasını öne çekmiyor. Bütün hareketlenmeyi tek merkezden yöneten bir odaklanma oluşamadı.
***
Bu sene Sofya’ya 12 yeni çocuk yurdu açılacaktı. İhale kazanan aracılar parayı almışlar ve kaybolmuşlar. İnterpol iz sürüyor, onlar gel keyfim gel, “Covid -19” dan ölüm kâğıdı almışlar ve hastanede yoğun bakımda yatan başka hastaların evraklarıyla memleketi çoktan terk etmişler.
Brüksel meclisindeki görüşmelerde en sert değerlendirme ve kınama sözleri “yargı sistemine” geldi, çalışmadığı belirtildi.” Savcılık baskıları adalete dilini yutturdu. Bu konuda hukukçular başsavcılık sisteminin (makamının) kaldırılmasını ve savcıların hepsinin Türkiye Adalet sisteminde olduğu gibi Cumhuriyet Savcısı olmasını öneriyorlar. GERP partisi ve milliyetçi faşistler bu öneriyi kabul etmiyorlar, çünkü kendi dalavereleri, seri yolsuzluklar, soygun ve talan hakkında Cumhuriyet Savcısı tarafından hazırlanan yolsuzluk raporunu artık kimse durduramayacak, açılacak bir davayı engelleyemeyecektir. Oligarşi ve mafyaya karşı dava açılabilecek.
Biz basın özgürlüğünde 111. Sıradayız. Basında gerçekler yazılınca hemen ceza geliyor. Başbakan Borisov meclis başkanı Karayançeva’ya “o…pu” dedi, ne ceza aldı ne de dava açıldı. Brüksel Meclisi kürsüsünde konuşan tutucular, Avrupa Halk Partili vekiller “Sofya’da gösteriler oluyor, halk yürüyorsa özgürlük var demektir. Bulgaristan’da şikâyet edilecek bir durum yok!” gibi saçmalıklarla yetindiler. Bu konuda muhalefete söz verilmedi.
Rüşvet komisyonu, meclis kürsüsüne 2. defa oluyor Başbakan B. Borisov’u davet etmişti. AB demokratik bir kuruluş, mahkeme değil, gitmezsen gitmemiş oluyorsun ve köprülerin altından sular akmaya devam ediyor. Ne güzel be!
Öte yandan AP parlamentosunda ağızında düdük, cebinde sarı ve kırmızı kartlı hakem yok. Bu defa Bulgaristan’a kırmızı karton çıkmadı ama özel parasal yardım ve fonlarla özendirme kanalı da açılmadı. Durum pat.
Bulgaristan AB’ye girerken Dış İşleri Bakanı olan İvaylo Kalfin de demeçlerinde “Bulgaristan’da toplumsal anlaşma sağlanamamıştır” gelişmeyi durduran engel budur derken, son durumla ilgili şöyle dedi:
“Kurumlar arasındaki köprüler asla yakılmamalıdır, çünkü onlar özel mülkiyet değildir. Bu kurumları yönetenler entrika çevirmekten vaz geçip diyalog başlatmalıdırlar. Diyalog olmayan yerde toplum sözleşmesi yoktur. Ben Bulgaristan’da Cumhurbaşkanı Radev ile Başbakan Borisov arasında diyaloğun başlayacağına güvenimi yitirdim. Öyleyse balık baştan kokar diyelim ve başka seçenek arayalım. Durumu normalleştirebilecek dış güç de görmüyorum. Bulgaristan’da her şey sanki yapmacık. Başbakan sadaka parası dağıtıyor ve seçime hazırlanıyor.
Brüksel Bulgaristan’da “özgürlüklerden” ve “rüşvetsiz iş olmadığından” söz ederken sanki davul çalıp ayçiçeklerine konmuş kuşları kovalıyor.
Bizi izleyiniz.
Paylaşanlara ve okuyanlara teşekkürler.
Korona virüsünden korunalım. Teşekkürler.