Musa VATANSEVER
Konu: Birini savaşta öldürürsün madalya takarlar, sokakta öldürürsün hapse atarlar.
Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, DAEŞ’la savaş girmeyiz, dedi. ORTADA BİR DEVLET YOK. Karşısında tehdit savuran bir devlet görmedikçe NATO da savaşa açmaz. Paris katliamından sonra Fransa “savaş halindeyiz” dedi. Uçak gemisi ve savaş uçağı gönderdi. Almanya “her adımda beraberiz” diyor. Rus bombardımanları devam ediyor. DAEŞ – terör örgütü, kendini İslam Devleti olarak diye tanıtsa da, dünya onu devlet olarak tnımadı, terör acısı yaşıyor.
Önce terörün ikiyüzlülüğüne görelim.
KÖPEKLE TAVŞAN
Bir av köpeği yakaladığı tavşanı bir taraftan ısırıyor, diğer taraftan yalıyormuş. Bunun üzerine tavşan, “Bir taraftan ısırıyor, bir taraftan yalıyorsun. Düşmanım mı, yoksa dostum musun? Karar ver.” Demiş. İslam barış demektir, yaptıkları iş katliam.
Fransa, kıyılarına uçak gemisi gönderip, savaş uçakları kaldırarak. Bombalar teröristi bir babadan, bir çocuktan nasıl ayırt edebilir! Öğrenemedim. Bombalardan kaçan çocukların hepsi uzun yürüme maratonu şampiyonu. Bu yaz 3 200 kilometreyi 1 ayda yürüdüler. Hepsi hayatı ölümden korum savaşını kazandı. Hepsi birden ölümü yendikleri için BÜYÜK BİR KAHRAMAN. Bir de dünyanın gözünü çatıkları için tarihe yazıldılar. Yaşasın genç kahramanlar. Yarınlar onlarındır.
Gece gündüz bomba yağan doğadan ve toplumdan kaçanlar mutla görecekler barışlı günleri. “Yuva bozanın yuvası bozulur.” Bu da bir Fransız atasözü. Tüm halklar öğrense iyi olur.
Katliam düzenlemek – terörizmin son hüneri. İnsanları korkutabilirsin ama yenemezsin. Yılmamışların çılgınlığı var havda. Diyarbakır, Suruç, Ankara, Yemen, Mısır, Sudan, Lübnan ve son olarak da Paris’te acımasız terör saldırıları, büyük sayıda suçsuz insan öldü. Ortada DAEŞ adında, dünyayı korkutmak isteyen bir ejderha, vahşet örgütü var. Terörün tersi de terördür. Avrupa’da terörist avı başladı. Acımasız toplu katliamlara karşı acımasız hava saldırıları yapan Türkiye’de dahil devletler, halklara güven aşılamaya, barışı ve huzur içinde bir yaşam umudunu diri tutmaya çalışıyor. Teröre cevap sıkı güvenlik tedbirler. Halkımız devletimizle gurur duyuyor. Aynı hisleri bir oydaşlar d paylaşıyoruz. Devletimizin attığı her adımın bizim için, iyiliğimiz, güvenliğimiz için atıldığına inanıyoruz.
Artık her yerde korkudan fazla nefret var. T.C. Cumhurbaşkanı Sayın R.T. Erdoğan’ın dediği üzere “artık sözün bittiği yerdeyiz.” G-20 Antalya / Belek dünya liderler zirvesi sırsında, Ak Deniz incimiz Antalya’da ve daha 2 yerde eş zamanlı saldırı planlanmış olması ki, T.C. güvenlik güçleri hepsini açıklayıp felç etmeyi başardılar, kontrolsüz çılgınlığın boyutlarına bir işarettir.
Tarihte hiçbir savaş öncekisine benzememiştir. Adına siber denen ve artık Büyük Yakın ve Orta Doğuyu kapsayan ve Avrupa’ya sıçrayan terör saldırıları, Batı devletlerine diplomaside mat etti. Muhatap olunacak bir kurum yok. Kaçan, saklanan, acımasızca bomba patlatanlar, intiharcılar hiçbir konuda muhatap alınamaz. Halklar buna razı olmaz, olmamalıdır. Operasyonlarda kurşunlayıp öldüren polisler, intikamdan intikam doğduğunu asla unutmamalıdır. Hepimiz dünyayı daha yaşanası yapmak için buradayız.
Yeni büyük savaş, 11 Eylül 2001’de başladı. Başlatan US Başkanı Bush (babadır). İkiz kuleleri düştüğünde, dünya basını Üçüncü Dünya Savaşı, dedi. 14 yılda sıçramalı yayılma (metastaz) Afganistan, İrk, Libya, Yemen, DAEŞ, Ukrayna’yı sardı, yerden göğe sıçrayan kıvılcımlar Paris’e, Avrupa’ya düştü. Eski uygarlık yandı. Perde perde yayılan savaştır. Sıralanan ülkeler katliam zincirinde yanan halkalardır.
“Siber savaş” dedik. Biz artık insanları korkularından tanıyabiliriz. Bu korku çok büyük. Söndürmeye Ak Denizin suyu yetmeyebilir. Bu, sonu görünmeyen bir savaş. Henüz tırmanmaya başladı. Hem terör, hem de “terörizmle mücadele” ikisi de yakıyor, öldürüyor. Çocukları okulsuz bırakıyor. Kurşunlar iyi ve kötü insanları birbirinden ayırt edemiyor. Hepsi kör. Eskiden olduğu gibi, bugün de savaşta öldürenler kahraman, sokakta öldürenler hapse atılıyor. Kıstaslar neden eskimiyor? Şiddet tek çözüm olarak algılara kazınırken, şiddet uygulama mahareti yüceltiliyor. Sonu görünmeyen bir savaştıyız. Daha açık ifade edebilmek için burada Rus dilinden “matriyoşka” sözünü “savaş matriyoşkası” olarak kullanmak istiyorum. Görmüşsünüzdür, hediyelik olarak satılır. Ağaçtan oyulmuş Rus köy kadını kılıklı bebek ve bunun iç içe olanıdır. Oyuncak bebek içinden çıkanlar hep “anaya” benzer. Yeni savaşın aşamaları, kullanılan silahlar, hedefleri, katılan devletler hep farklı olacak, birbirine benzemeyecektir. Balon bombaları, kanatlı füzeler vb artık kullanıldı. Bu savaşta da ölümden ilk kaçan yine imamlar oldu. Kolsuz bacaksız cesetler yine kardeş mezarlığında. Yaşsın dozerler.
“Matriyoşka” benzetmesindeki farklı olan işte budur. Silahlar barbarlaştıkça cenaze törenleri unutuluyor.
Başkan Obama Antalya’da sussa da, zirveden 2 gün sonra US Dış İşleri Bakanı Kerry, “Türkiye ile DEAŞ’ karşı kara operasyonlarına hemen başlıyoruz,” dedi. Bu bir nabız yoklama ve kışkırtmaydı. TSK’nin dışta ve içte PKK’nın bel kemiğini kırdığını gören Pentagon kararlılığımızdan ve gücümüzden yararlanmak istiyor. Onlar hep dost görünse de son günlerde US uçaklarının PYD’ye silah indirdiğini dünya biliyor. ABD, Fransa, Almanya gibi müttefiklerin DAEŞ’e karşı ortak operasyona doğru adım atarken gözleriyle bizi aradıklarını görüyoruz.
İkinci Dünya Savaşı’ndan beri her tek tek her bir savaşa katılan ama hiç birinde zafer bayrağı dalgalandıramayan Washington, İngiltere ve İsrail ile birlikte Yakın Doğu’da cihatçı kökten dinciliği, “Al Kayda” ve DAEŞ oluşumunu ve artık kıtadan kıtaya sıçrayan metastazının her tür ve biçimini yarattılar. Yaktıkları savaş ateşleri hepsi güya “demokrasi” içindi. Diktatörlere hep karşıydılar. Irak lideri Saddam Hüseyin ile Libya lideri Kaddafi’nin sülalesi yok edilmedi mi? 2011’te Şam’da ilk silah diktatör Beşar Esad’a karşı patladı. 5 yıldan beri kan akıyor. Ufuktaki Esad’sız Suriye’dir.
Silah durumu nasıl mı?
Geçen sene Amerika Birleşik Devletler ile Suudi Arabistan 63 milyar US Dolarlık silah ticareti antlaşması imzalandı. Suudi Arabistan Fransa ile de 39 milyar US Dolarlık silah alım sözleşmesine imza attı. Çöl aslanı Suudiler, halen “minikler” savaşını izliyor. Avını diğerlerin tırnaklarıyla parçalamaya hazırlanıyor.
Rus uçaklarından atılan büyük bombalar DAEŞ’ın darphanesini patlattı. Suriye’nin Doğu Suriye petrol kuyuları artık akmıyor. Barzani Kürdistanı ya da Bağdat’ta ham petrol sürümü felce uğradı. Bu gidişle durum durulmaya başlayacak ve askeri uzmanlar: Moskova’nın Suriye’de hava akınlarının başladığı 30 Eylül 2015’i, Üçüncü Dünya Savaşı’nın başladığı tarih olarak resmen ilan edeceklerdir.
Alman “Bild” dergisine göre, DAEŞ’in yıllık geliri 2 milyar Euro. Paranın dörtte biri ham petrol ticaretinden elde ediliyordu. Şehirlere atılan her bombadan Özgür Suriye Ordusu erleri, bayır bucak Türkmenleri, çocuk, kadın ve yaşlılar öldüğü ortadadır. Çocuklarına gelecek göremeyenler Suriye’yi terk ediyor. Lübnan ve Ürdün sığınmacı kamları sökülmüş durumda. Akdeniz ve Ege’nin sularında tekneler savaş kaçağı dolu. Yunan, Makedon, Sırbistan, Avusturya, Almanya yollarında diz boyu çamur. Silahlı polis gözetiminde ilerleyen sığınmacı alayı uzadıkça uzuyor.
Putin, Antalya’da “DAEŞ, 40 devletten yardım alıyor, üstelik bazıları G-20 üyesidir” dedi. Kaynak olarak, Suriye Doğal Gazı ve Musul petrolünden başka, Suriye pamuğu, antik eşya ve organ satışı ve Müslüman olmayanlardan toplanan vergileri gösterdi. İnsanlar topyekûn aç kalsa huzur olur mu?
Dünya’da birçok merkez bugün DAEŞ’le meşgul.
Sofya Yakın Doğu Stratejik Araştırma Merkezi bunlardan biri. Merkezin tespitlerine göre, 70 bini Irak’ta, 50 bini de Suriye’de olmak üzere DAEŞ ordusunda toplam 120 bin silahlı savaşçı var. Rus uçaklarının son günlerde attığı orta menzili füzeler askeri düzeni bozdu. 35 bin deneyimli er ve subay pasaportlarını yaktı, savaşarak ölmek istiyorlarmış. DAEŞ tüm yedekleri Suriye’ye çağırdı. Yeni erlere verilen 6 aylık ideolojik ve silah eğitimi durdurulmuş ve tüm güçler cephede. Savaşçılardan 12 bini Batı Avrupa devletlerinden, 15 bini de eski Sovyetler Birliği ülkelerinden. Büyük bir kısmı da Suudi Arabistan, Tunus, Cezayir ve Libya’dan gelmiştir. Aralarında Türkiyeli de var. Bunların hepsinin öldürülmesi neyin hazırlığı olarak algılanmalı? Arkadan daha büyük şiddet mi gelir? Amaç insanlığı parçalamak, giderek daha da yoksullaştırmak mı? Her şeyin sahte, şiddetin gerçek olduğu ve kutsandığı bir dünya yaratmak olabilir mi? Şu sığınmacılar, yıl sonun kadar en az 1,5 milyon olacaklar. Kaç nesil sonra “Şükür Allaha!” diyebilecekler İş Allah. Terör hepsini gittikleri yerde de bulmazsa! Yoksa savunmasız, aidiyetsiz, adaletsiz, örgütsüz bireyler olarak “geldiği gibi gisin” mi diyelim.
129 kişinin öldürüldüğü ve 350 kişinin de hastaneye düştüğü Paris katliamında DAEŞ-terörü dünya kamuoyunun dikkat merkezine oturdu. “Focus” haber, teröristlere su şebekelerini ve yiyecekleri zehirleme emri verildiğini bildirdi. Bir defa insanların yerinden yurdundan kov ve sonra gittikleri yerde ekmeklerini ve içme sularını zehirle. Bunu hangi kitap yazar? Kitapsızları anlamaya başladım gibiyim.
Olanlar hepimize bir uyarıdır. Türkiye’de, uluslararası terörizmin metastazının son halklarını “mecliste yeminin çarpıtılmasında”, “öz yönetimli belediyeler”, “Kürt ileri, Kürt ilçeleri”, “marketlere bomba atma”, “hastaneleri harap etme”, “hastane donatımını tahrip etme”, “okulların camını kapısını kırma” gibi eylem biçimlerinde ve hatta “açlık grevi” niyetlerinde görüyoruz. Memleketimiz içinde çok aktifleşen paralel yapılanma hortlaması dikkatleri kilitledi. Düşman ve teröristin de maskelisi ve maskesizi var. Legal örgütlenme adı altında, illegal yapılanmışlar ve anavatanımızı havaya kaldırmak istediler. Polisin kendisi paralel yapılanma görevlisi bir terörist ise, biz kime ve neden güvenelim. Teröristler öncelikler haindir. Onları tanıma dersi okul mevzuatına ne zaman alınacak? Meclise sızanlar, anayasa değişikliğini, demokrasiyi pekiştirmemize, Büyük Türkiye hamlemize taş koymaya, Başkanlığa büyümemize fesat sokmaya can atıyor, fırsat kolluyorlar. PKK’nın, DAEŞ’in ve onlarla birlikte PYD’nin tüm hesaplarının çökertilmesi, petrol kuyularının doldurulması, demokrat maskelerini, ırkçı, ayrımcı hain iç yüzlerini tamamen ortaya çıkarabilecek mi?
Zaman en iyi gösterir. Suriye halkının Türk halkından daha iyi komşusu ve dostu olamaz. Dil farkı bilmeyiz, din farkı bilmeyiz, sanki doğduk bir anadan.