Her Türk için Türkçe anadilidir.
İnsanın çocukken ailesinden ve soyca bağlı olduğu topluluktan öğrendiği dilden bahsediyorum.
Bulgaristan’daki Türkler anadili ve adları için yarım asır boyunca, önce faşistlerin zulmü altında inim inim inledi, sonra bir yarım asır daha şuursuz komünist soytarılarının zırhlı tanklarının zincirleri altında kan akıttı,asker ve milis çizmesi altında beli burkuldu, kurşuna dizildi, sırtındaki deri soyuldu, zindanlarda çürüdü…

Mümin Topçu
Mümin Topçu

Türkçe konuşmak ve eğitim yasaktı,ama bir çok anne ve baba gizlice çocuklarına, kendi imkanlarınla anadilinin öğrenmesini sağladı.
Bugün güya hak ve özgürlüklerimize kavuştuk.
Devletimiz bize okul kapılarını açtı, arzu ettiğiniz dilde eğitim alın dendi.
Bizler ise hiç bir sağlıklı etnisite topluluğunun tercih etmediği yolu benimsedik.
Karanlık ve çıkışı olmayan bir yol bu.
Kısacası, biz kayıtsız ve şartsız, gönüllü bir şekilde anadilimizden vazgeçtik.
Çocuklarımızın bu dili öğrenmemesini arzulamaktayız.
Onların Türkçe derslerini ziyaret etmesini yasaklıyoruz.
Kendimiz bu dilde eğitim almadığımıza göre,onlara düzgün bir şekilde anadillerini öğretme ve sevdirme fırsatlarımız ortadan çoktan kalktı.
Ana Vatan Türkiye’nin yanı başında,totalitarizmin zoraki dayatmalarına karşın direnen ve asimile olmamış bir büyük öz be öz Türk topluluğu,günümüzde gönüllü bir şekilde,kendi kimliğinin en önemli unsurundan vazgeçmektedir.
Bu problemin en büyük sorumlusu Bulgaristan’daki sözde Hak ve Özgürlükler partisi ve Türkiye’deki göçmen dernek ve federasyonlarıdır.
Ülkemizde, eski totaliter sistemin uzantıları hala iktidarın kilit noktalarını elinde tutmaktadır.
Bu husus daha uzun yıllar böyle devam edecektir.
Türk topluluğu ile beraber Bulgar etnisitesi de yok olmaya mahkum.
İpin ucunu sıkı tutan karanlık iktidar güçleri, kendilerini yok etme pahasına, Bulgaristan devletinin ortadan kaldırılmasına göz yummaktadırlar.
Aynı güçler hiç bir zaman, bizim anadili eğitimimize,dilimizin ve kültürümüzün gelişmesine olanak sağlarlar mı?Onların amacı zaten ülkedeki iki büyük etnik grubu biri birine karşı koymak,bulanık suda sazan avlamak…
Sözde Türk siyasetçileri, kendilerini bu kızıl şeytan bozuntularına satmamış olaydılar, günümüzün Bulgaristan’ında her Türk yavrusu anadilini okumuş ve bilmiş olurdu.
Belki çoğunuz bilmezsiniz. Demokrasiye geçiş yıllarında ülkemizde en çok HÖH partisi iktidarda kalmıştır. Bundan dolayı konumuzun çözüme kavuşmamasının başka bir izahı ve yorumu olamaz.
Siyasi seçimlerdeki harcanan efor ve güç, eğer anadili eğitimi için de harcanmış olsa, binlerce öğretmenimiz ve sivil toplum kuruluşu aktivistimiz, öğrenci adaylarının anne ve babalarını bu konuda ajite ve ikna etmiş olsa, sanmayın ki başarı yakalanmayacak.
Göçmen kuruluşları da saçma sapan ajan ve komünist züppelerine yağdanlık yapacaklarına, eğitim ve kültür konularına değinseler, kim bilir bugün hangi aşamalarda bulurduk kendimizi.
Son yıllarda Türkçe öğretmenlerimiz Türkiye’ye eğitim kurslarına gönderiliyor.
Sevindirici ve ümit verici bir olay.
Bu yaz Bursa’da onlarla tanıştım ve görüştüm. Keşke görüşmemiş olsaydım. Bilmem onları kim seçiyor ve yönlendiriyor, ama bazıları Türkçe dili öğretmeni değildiler. Demek ki, sahtekarlığımız artık sınırları aşmış. Bu şekilde Ana Vatan kurumları aldatılmakta, tabi ki kendimizi de aldatmaktayız.
Yalnız birkaç ay öncesi, Sofya’daki Türk Büyük Elçimiz, Slivne’nin Yablanovo köyünde anadilimizde yazılmış okul kitaplarını sallıyordu medya karşısında. Bu diplomat aramızdan ayrıldı,vaat ettiği kitapların akıbeti ise meçhul…
Bulgaristan’ın Milli Eğitim Bakan yardımcısı Türk hanım efendiye veya onu bu koltuğa oturtan top sakallıya soruyorum;
“Beş,bilemedik, on bin okul kitabını bastıracak finansal gücünüz mü yok?
Ya da arzunuz ve izniniz mi yok?”
Dilenci haline getirdiniz güzelim ülkemizi ve hala koltuk sevdanız tükenmedi.
Utanmayın ve gidin Tayip bey amcadan bu on bin kitabı isteyin. Bir yıl daha öğrencilerimiz cahil kalmasın…
Ama siz bunu da yapamazsınız, çünkü sizlerin eğitimli ve bilgili nesillere ne ihtiyacınız, ne de tahammülünüz var…
En iyisi ben bu yazımı şu ibretlik notla bitireyim.
Sadece anadili Avarca ile şiirler yazan Dağıstanlı şair Resul Hamzat, Fransa ziyaretinde, vaktiyle Dağıstan’dan kaçmış bir ressamla tanışmış. Ressam şaire doğduğu yeri söylemiş. Şair memleketine dönünce, ressamın yakını olup olmadığını soruşturmuş. Ressamın annesi sağ imiş. Şair, anayı bulup ona uzun uzun oğlunu anlatmış. Sonunda ana ressama “Oğlumla benim ona öğrettiğim dilde mi konuştunuz?” diye sormuş. Şairin cevabı “Hayır ana; oğlun senin ona öğrettiğin anadilini unutmuş. Onunla tercüman aracılığıyla konuştuk” olunca, ana o dakika başına siyah örtüsünü çekmiş ve “Benim oğlum ölmüş!” cevabını verip ağlamaya başlamış.

Reklamlar