Yazan: Ahmet ÇOLAK

Düşünün bir sabah uyanıyorsunuz ve size diyorlar ki:
“Artık sen sen değilsin. Adını değiştirdik. İnandığın şeyleri unut. Dilini suskunluğa göm. Ve sakın karşı çıkma!”

İşte 1964 yılının 30 Mart sabahında Ribnovo köyünün üzerine böyle bir karanlık çöktü. Bu yalnızca bir etnik grubun ya da dini inancın meselesi değildi. Bu, insanın insan olmaktan çıkarılma çabasıydı.

Totaliter rejimler yalnızca bedenlere değil, ruhlara da kelepçe vurmak ister. Ribnovo’da yapılmak istenen tam da buydu. Bir halkın geçmişini, inancını, kimliğini, yani tüm varlığını silmeye kalktılar. Ama unuttukları bir şey vardı: insan ruhu öyle kolay silinmez.

Ribnovolular ayaklandığında, ellerinde yalnızca haklılık vardı. Bu bir isyan değil, bir insanlık haykırışıydı.
“Ben kimim?” sorusuna verilen cesur bir cevaptı bu.

Bugün Ribnovo’da yükselen o taş anıt, sadece bir hatıra değil; suskun kalınan her yerde yankılanan bir çığlık aslında.
O çığlık diyor ki:
“Ben insanım. Bana kim olduğumu söyleyemezsiniz.”

Dünyanın dört bir yanında hâlâ kimlikleri bastırılmak istenen milyonlar var. Bu yazı onlara da ses olsun.
Ribnovo’dan yükselen insanlık sesi, sınır tanımaz.
Çünkü kimlik bir coğrafyaya değil, vicdana aittir.

Ve biz unutmuyoruz…
Unutmayacağız.

Ribnovo’dan tüm insanlığa selam olsun.


 

Reklamlar