Raziye ÇAKIR
Tarih: 06 Ocak 2022
Tarih bilen akıllıdır. Tarihini bilmeyen, önünü göremez.
Bulgar totaliter devlet düzeninin temelleri ne zaman ve nasıl atıldı?
Bulgaristan Türkleri ve azınlıklar hak ve özgürlüklerini neden elde edemiyor?
Politik edebiyatta, yazı ve yorumlarda, demeçlerde çok sık kullanılan bir terimdir.
TOTALİTARİZM: Anayasal hak ve özgürlüklerin fiilen yok edilmesi, muhalefet ve farklı düşünenlerin tümü üzerinde bakı ve terör uygulanması anlamında, toplum hayatının her alanının topyekun ve bütünsel olarak devletin sıkı kontrolü altına girmesiyle nitelenen, otoriter devlet biçimlerinden biridir.
TOTALİTARİZM: Böyle baskıcı bir rejimin kurulmasını, devletçiliği ve tek kişi iktidarını haklı gösteren politik düşünüde bir yöndür.
Bulgaristan’da totaliter yönetimin temelleri 1908’de Veliko Tırnovo’da Çar Ferdinand’ın III. Bulgar çarlığını ve egemenliği ilan etmesiyle başladı.
Konumuza bugünkü aktüel şekliyle daha kolay ve iyi anlaşılabilmesi için, İkinci Dünya Savaşının Sona ermesinden sonra yani 1945’ten sonra Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’nde totaliter rejimin nasıl iş başına geldiğini anlatmakla giriyoruz.
1940’lı yılların ortalarına doğru Bulgaristan tarihinde yeni bir sayfa açıldı.
9 Eylül 1944’te kurulan yeni sosyal sistem 4-5 yıl gibi kısa bir süre içinde Sovyet tipi sosyalizme dönüştü.
10 Şubat 1947’de Bulgaristan Müttefik devletlerle Paris Barış Anlaşmasını imzaladı. Bu sözleşme imzalanırken, Bulgaristan heyetine başkanlık eden Dış İşleri Bakanı Vasil Kolarov’un yanında yani Bulgar heyetinde iki Bulgaristan Türkü de vardı. Bu sözleşmenin 2. maddesi gereğince, Bulgaristan, ırk, dil ve din mensubiyetlerine bakılmaksızın tüm vatandaşlarına insan haklarını ve temel özgürlükleri sağlamakla yükümlenmiştir.
Büyük Savaştan sonra Bulgaristan iki büyük cepheye bölünmüştü:
Birinci grupta bulunan Komünistler, Sovyet tipi sosyalizm uygulamak için yeni bir Anayasa ise devlet düzenini kökten değiştirip, sanayi işletmelerini millileştirmek ve toprağı da kolektifleştirmeyi hedefliyordu.
İkinci grupta: Bulgaristan Halk Çiftçi Partisi ve onun G.M. Dimitrov ve Nikola Petkov tarafından yönetilen kanadı komünist partisinin toplumdaki yönetici rolüne karşı çıkarak çiftçi idaresi kurmayı önerdi.
Böylece ülkede, biri Batı tipi demokrasiden yana olan ve Sovyet modeli sosyalizm isteyenler olmak üzere, ikiye bölünme oldu.
Politikada, birbirini aratan ve birbirine benzeyen noktalamalar vardır. O zaman da şimdi olduğu gibi Türk azınlık anahtar duruma gelmişti. Politik havanın açılması ve suların durulması için 2 seçim ve 1 referendum (halk oylaması) yapıldı.
18 Kasım 1945’te Olağan Halk Meclisi seçimi yapıldı.
8 Eylül 1946’da Cumhuriyet için halk oylaması yapıldı ve
22 Ekim 1046’da Büyük Millet Meclisi seçimi yapıldı. (BMM’nini ödevi Anayasa hazırlamaktır.)
Bu seçimlerde Türk ahalisi Çiftçi partisince izlenen muhalefet politikasına oy vermiştir. 1944 ile 1948 yılları arasında Komünist partisi öncülüğünde olan Vatan Cephesi hükümeti, Türklerin Sovyet tipi sosyalizm kurma davasına kazanılması için politikasını yumuşatmış ve hedeflerinde belirli başarı elde etmiştir.
Totalitarizmin Anayasal temellerinin atılması:
4 Aralık 1947’de Büyük Millet Meclisi Bulgaristan Halk Cumhuriyeti Anayasası’nı kabul etti.
Bu anayasa, gerçekten totaliter sosyalizm esaslarına dayanır. Tek partili yönetime yeşil ışık yakar. İktidarın paylaşılması fikrini kesinlikle dıştalar. Tüm üretim araçlarının kamu mülkiyetinde olduğunu ilan eder. Ve böylece Bulgar totaliter rejiminin hukuksal temellerini atmıştır.
Ne var ki, bu Anayasa 10 Şubat 1947’de imzalanan PARİS BARIŞ ANLAŞMASI istemlerini de göz önünde bulundurmuştur. Yaşamın tüm alanlarında halk topluluklarının eşit haklılığı ilkesi anayasaya alınmıştı. Örneğin, bu Anayasa’nın 71. maddesinde şöyle deniyor: “Bulgaristan Halk Cumhuriyeti vatandaşlarının hepsi yasalar önünde eşittir.Halk topluluğu mensubiyeti, menşe, din ve mal mülk varlığına dayanan, herhangi bir ayrıcalık hiç kimseye tanınamaz.”
“Irk, ulus veya din esaslına dayanan herhangi bir ayırım propagandası yapılamaz.”
Yeni Anayasa’da dahil edilen bunlar gibi maddeler Bulgaristan Türk azınlığına eşit haklı vatandaş maneviyatını yükseltmiştir. Ve bu yeni anayasada, özellikle 79. madde onların yeni yönetime ısınmasında özellikle büyük rol oynamıştır: 79. madde şöyle der: “Vatandaşların öğrenim alma hakları vardır… Bulgar dilini öğrenmeleri zorunlu olmakla birlikte, ulusal azınlıkların eğitim ve öğrenim hakkını kullanmaları, ulusal kültürlerini geliştirmeleri ana dillerinde olabilir.”
“İlkokulda okuma bedava olup zorunludur. Tüm okullar devlet mülkündedir.” Bu ayrıntıya girmemizin nedeni şudur:
Bir yandan 1947 Anayasası ile Bulgar sosyalist totaliter rejiminin temelleri yasallaştırılırken, aynı zamanda bu politikaya taraftar toplamak ve özellikle o yıllarda Bulgaristan nüfusunun % 9.6’sını oluşturan Türklerin yeni politikaya dahil edilmesinin saplanması için, 1908’den 1944’e kadar Çar rejiminin tanımadığı demokratik hakların tanındığına tanık oluyoruz.
Böylece yeni Bulgar tarihinde Türk halk toplumunun temel hakları ve azınlık durumu Anayasa’ya girmiştir.
Önemli bir husus ve kazanım olduğundan ötürü belirtiyoruz:
1947 Anayasası Bulgaristan Türklerine kendi kültürlerini ve dillerini geliştirme hakkı getirdi.
Gerçekten de 1940’lı yılların ikinci yarısında Bulgaristan’da Türk ahalisinin öz kültürünün gelişmesi ve öğrenim düzeyinin yükseltilmesi için elverişli şartlar oluşmuştu. 1944’ten önce Bulgaristan’da zorunlu öğretim yasası yoktu, Vatan Cephesi hükümeti 7 ile 15 yaş arası çocukların cins, milliyet ve dini ayrım yapılmadan okula gitmesini mecbur kılmıştır. Bu arada arzu eden Türk çocuklarına Bulgar okullarında okuma hakıkı da tanınmıştır.
27 Eylül 1946’da kabul edilen Bulgaristan Halk Eğitim Yasası’nın 154. maddesinde “Bulgaristan’da yaşayan azınlıkların okulları belediyeler ve devlet tarafından açılır, finanse edilir ve yönetilir.” Aynı yasanın 155. maddesinden aynen veriyoruz: “ Azınlık okulları: Bulgar olmayan halk topluluğundan olan, Bulgaristan sınırları dahilinde yaşayan ve Bulgar devleti tarafından bir halk azınlığı olarak tanınmış bulunan, Bulgaristan vatandaşlarından olan öğrencilerin okuduğu okullardır.”
Bulgaristan Türklerinin özünde totaliter bir mayalanma olan (1947 Anayasası) ama bizim azınlık haklarımızın bir kısmını da olsa, ilk kez olmak üzere, devlet eliyle ve yasal olarak tanıdığından dolayı Bulgaristan Türk azınlığı yeni iktidara sıcak bakarken oluşan destekleyici rakamlar şöyleydi:
1943 / 1944’te 424 olan Türk okullarının sayısı 1947 / 1948 ders yılında 894 oldu.
1943 / 1944 ders yılında okula giden Türk öğrencilerin sayısı da 1947 / 1948’de 88 600 olmuştu.
Kuşkusuz o zamandan bu yana geçen 66 yıl içinde Bulgaristan’da bir tek Türk Okulu kalmadı, devlet okullarında Türk dilinin zorunlu ders olarak okutulmasını yasallaştırmaya bile gücümüz kuvvetimiz yetmiyor. Ama biz bu memlekette varız. Yaşıyoruz ve Hak ve Özgürlükler Hareketi olarak güncel politikanın içinde 25 yıldan beri çok önemli, dengeleyici yer almaya da devam ediyoruz: Bu işte hep kullanılıyoruz, ama artık kullanıldığımızı anladık.
Benim görüşüme göre, şu özellik çok büyük önem arz ediyor:
1947 Anayasası Türklerin ve Müslümanların ayrı bir partide birleşmelerine izin vermedi.
1990’anayasası Hak ve Özgürlükler Partisi’nin ayakta kalmasına göz yumdu: Neden?
Bir devletin halkıyla istediğini yapabilmesinin tek yolu totaliter yönetimdir.
10 Kasım 1989’da Todor Jivkov’un iktidardan düşürülmesiyle meydana gelen ve adına “devrim” ya da “darbe” denen bazıların ise “saray içi görev değişikliği” dediği değişiklik ve hemen ardından gelişen demokrasiye “Geçiş Dönemi” nde dikkati çeken bir özellik var.
1990 Anayasasıyla
BULGARİSTANDA TOTALİTER REJİM YASAL OLARAK YIKILDI.
TOTALİTARİZMİN YASAL DAYANAĞI OLAN 1947 ANAYASASI RAFA KALDIRILDI.
Öyleyse BULGARİSTAN TÜRK VE MÜSLÜMANLARINA BU DEĞİŞİKLİK NASIL OLDU DA HİSSETİRİLMEDİ, Çünkü onlar için totaliter yönetim devam etti ve ediyor. Başka partilere girmelerine izin verilmeyerek, hepsi Türkleri uyutup oyalamak ve haklarını vermemek için özel eğitilen ajan Ahmet Doğan’ın emrine verdi ve bu esaret devam ediyor. Şimdiki aşamada derebeylik ve ağılık hükmü olarak sürüyor. Bıçak ellerinde kestikleri kestik, biçtikleri biçtik “Ben kimi gösterirsem o seçilecek, sizin işiniz imza toplamak ve oy vermektir,” diyor. Biz 1947’den beri gerileye gerileye bu günlere geldik.
1947’de Anayasaya giren azınlık hakları yasallaştırıldı ve belirli bir süre gerçekleştirildi.
1990 Anayasasında demokratik ilkeler getirilirken “ulus devlet ilkesi” korundu. Demokratikleşmenin azınlıkları sarmasını ve azınlık eğitim, öğrenim ve kültür haklarının gündeme gelmesini önlemek için onları “hak ve özgürlük oyalamasıyla” kendi içlerine kapsülle yen “Bulgar etnik modeli” icat edildi ve bu modelin yönetimi otoriter bir yapılanma olan Hak ve Özgürlük Hareketi ve onun bugünkü “fahri” lideri Ahmet Doğan’a devredildi. Bunu yapan Bulgar idaresi ellerini Ahmet Doğpan’la yıkadı ve bizi de eritmeye ve yok etmeye devam etti. Bugün Bulgaristan’da ulusal Müslüman azınlık açısından Totalitarizm devam ederken, yönetim özgün bir yapılanma olan totaliter oligarşi kodamanlarının elindedir.
Bizim işimizi bilmeyen insanlar neden bizimle uğraşıyor, anlayamıyorum.
HÖH / DPS peyniri iyice bozuldu, içinden kim ne yeni kurtlar çıkacak.
Totalitarizm nedir diye anlatırken, iş kurtlu peynire geldi, besbelli totalitarizm bizim için, kurtlu peynir olmalı…