BGSAM
Tarih: 31 Aralık 2020
2020’de bir cümle dikkatimi çekti.
Bulgar devletindeki en önemli görevlerde çalışan elit kadrolardan daha fazlasının Yahudi olduğu ve Bulgarların bu işten iyice rahatsız olduğu, işittiklerimin özüydü.
Sordum kendime: Bulgaristan’da kaç Yahudi var ki, devleti zekâlarıyla çevreleyebilmişler?
Biz neredeyiz acaba, dedim kendi kendime ve cevap bulamadım kafamda…
Yahudi düşmanlığından uzayan yol
“Yahudi sorununun çözümü” 20 Ocak 1942’de Almanya / Wanzee’de bir Nazi konferansı kararına bağlanmıştı. Kararda, 11 milyon 291 bin 500 Yahudi Avrupa topraklarından çıkarılacak, deniyordu. Bu rakamın içindeki 48 bin Yahudi Bulgaristan’da yaşıyordu.
Şubat 1943’de, yukarıdaki karar ruhunda Almanya Yahudi İşleri Komiseri Daneker ile Bulgar Yahudi İşleri Komiserliği Başkanı Velev arasında Sofya’da bir anlaşma imzalandı. Anlaşmaya göre, bizdeki 48 binden 11 373 Yahudi Bulgar Çarlığı işgalindeki Makedonya ve bugün Yunan toprağı olan Ege Makedonya’sından alınacak, 40 bin kişi de “eski” Bulgaristan dediğimiz topraklardan toplanıp Polonya’daki 300 toplama kampından birine gönderilecekti.
Sevkiyat trenle yapılacaktı. Üsküp’te 5 bin kişi 5 trene; Manastır’dan kalkacak 3 trene 3 bin Yahudi; Pirot’tan kalkacak 2 tren 2 bin Yahudi, Dubnitsa garından kalkacak 3 trene 3 bin Yahudi ve Radomir tren garından kalkacak 2 trene de 2 bin Yahudi yüklenecek ve Polonya’nın “Treblinka” toplama kampına gönderilecekti. Ve böylece Makedonya ve Ege Bölgesindeki Yahudi sorunu kesin çözülmüş olacaktı. Öyle de oldu. Götürülen Yahudilerden geri dönen olmadı.
Soruyorum kendime: Bu hesap kitap işleri stratejik sorunlar. Acaba Bulgaristan Türkleri için 1989’da böyle bir hesap yapılmış mıydı? 1948’de 2 ayda 250 bin Türkün Türkiye’ye kovulmasını isteyen Stalin, neden tam 250 000 rakamına bastı? Bu sorulara yanıt yok. Türkleri cahil bırakma kararı ne zaman ve nerede alındı? Bunu da bilmiyoruz henüz!
Wanzee’de Yahudilerle ilgili karar alınmasından hemen 2 gün sonra 23 Aralık 1942 itibarıyla 574 Yahudi aile Sofya’dan çıkarıldı. Tren istasyonlarına yakın kamplara yerleştirildi. 15 Mart 1943’de ilk 20 binlik kafileyi trenlere doldurup göndermek için hazırlıklar görülmüştü. Bekletilirken Bulgaristan’daki Yahudiler toplama kamplarında yol, kanal, köprü, yapı işlerinde, taş ocaklarında çalıştırıldı. Bulgaristan’dan ölüm kamplarına gönderilecekleri haberleri kamuoyuna yayılınca, mecliste ve kilise yönetiminde tepkiler belirdi. Bu arada İkinci Dünya Savaşının yönü değişti. Ardından olaylar da değiştiğinden dolayı Yahudiler kamplara gönderilemediler. Onların kurtarılmasında önemli rol oynayan milletvekili Dimitır Peşev’in bugün Avrupa Parlamentosunda büstü var.
Olayların Bulgaristan ve Makedonya kökleri.
Ne var ki 2020’de Yahudi düşmanlığı trajedisine paralel olarak bir de, Makedonların Bulgarlara beslediği kin ve nefret ikili ve uluslararası siyasette etkili oldu. 1942’de Bulgar işgal bölgesi olan ve Bulgar makamlarınca idare edilen günümüz Kuzey Makedonya Cumhuriyeti ve bugün Yunanistan idaresindeki Ege – Batı Trakya bölgesinden ölüme gönderilen Yahudilerden başka bir de Bulgar işgal gücü tarafından yine o topraklarda öldürülen 5 bin Makedon var. Bu trajik geçmiş Makedon bilincinde ana doku olmuş, ülkedeki anıtlar, okutulan ders kitapları, kültür ve sanat bunu anlatıyor. 80 yıl önce yaşanan bu olaylar günümüzde tarihin cezası şeklinde politikayı esir almış durumdadır.
Anayasa dışı bir tarihsel kesit
23 Ocak 1941’de Bulgaristan 25. Olağan Meclisi Milleti Koruma Kanunu adlı bir yasa onaylamıştır. Bu kanun 1879 Bulgar Anayasasına dayanmaz, anayasa dışıdır, fakat 1944’ün 27 Kasım gününe kadar geçerli kalmış ve uygulanmıştır.
Bugün Yahudiler meselesinde, “Biz Yahudileri kurtardık” diye böbürlenen ve Makedonya’ya da 14 milyar leva yatırım yaptık, Makedon devletini ilk biz tanıdık, gerektiğinde silah verdik diye övünen Bulgar milliyetçileri, yine 2020’de bazı gerçeklerle yeniden tanıştı.
İlginçtir. 1941’de faşist kanun kabul edilirken Bulgaristan henüz Üçlü Mihvere katılmamıştı. 1 Mart 1941’de katıldı. Bizimki Nazilerin hazırladığı Yahudi düşmanlığı kanunun bir kopyasıydı. Bulgaristan toplum ilişkilerine Nazilere benzer tavır, tutum ve şiddet girdi. Yahudileri arıtma kapısı açıldı. Aşırı milliyetçi, saldırgan, kaba, faşizan şuur ve tavır mayalandı.
Konuya girmemin sebebinde, bir de bu gün iktidar ortağı olan VMRO –BND partisinin hazırladığı Romenleri Toplumla Bütünleştirme Programında eski kin ve nefret izleri var.
İlginçtir bu kanunu hazırlayan VMRO-BND Başkanı, Savunma Bakanı Kr. Karakaçanov eski bir devlet güvenlik “DS” sivil polis ajanıdır. Devlet işine atanması yasaklanmış olmalıydı. Eski sosyalist ülkelerde bu işler böyle çözüldü ve faşizmin ve totalitarizmin kökleri kazınabildi. Bizde faşist kalıt insan özünü öldürme programı yapıyor. NATO Generalleri konferanslarda Karakaçanov “senin partine Avrupa Konseyinde “faşist” dendi, biz seninle muhatap olmayız” demiyorlar. Bu kanunun Genel Kısıtlamalar adlı II. Bölümünden alıntı
21. Madde: Yahudiler şunları yapamaz:
– Bulgar vatandaşlığına kabul edilemez. İşgal altındaki topraklardaki Yahudiler o tarihte Bulgar vatandaşı değildi. Bulgar Çarı’nın askeri Makedonya topraklarına bu kanunla girmiştir. Makedonya ve Ege Trakya’sı Bulgaristan’a bağlansa da Yahudiler Bulgar vatandaşlığına alınmamıştır. Bu durum onların “Treplinka” kampına gönderilmesini kolaylaştırmıştır.
Avrupa B’ney B’rit Yahudi Örgütü Başkan Yardımcısı Solomon Bali anlatıyor:
“Ailemiz toplama kampına götürülürken babam 2 aylıkmış. Hayatta kalsın diye, bir Bulgar aileye bırakmışlar emzikleriyle birlikte. Babam sağ kalmış ve ben varım bugün. Ne var ki, o zamandan beri Bulgarlar çok değiştiler. Tanınacak gibi değil. O eski Bulgar aileler yok artık. Son gelişmeler çok endişe verici. 1941’de Bulgar Meclisinde kabul edilen Yahudilere karşı kanunlar bugün Bulgarlar tarafından bilinmiyor. Okul kitaplarından çıkarılmış, romanlarda yok. Üstelik bu kanunu bilmek ve yeniden değerlendirmek de istemiyorlar. Faşist kanunların ne anlama geldiği kimsenin umurunda bile değil. Gençler gerçek tarihi bilmiyorlar. Öte yandan faşist kanunların “Yahudilerin kurtarılması’” için hazırlandığı iddia ediliyor. Böyle tanıtım yapılıyor. Bu çok kötü. Tamamen anormal. Baştan aşağı çarpıtılmış bir iş… Bu artık çarpıtılmış bilgi savaşına dönüştü. Propaganda silahı oldu. Faşistler ve barbarlıkları pembe boyanıp pazara sürülüyor.
Bu çabalarla tarihsel gerçekler ters yüz gösterilmeye çalışıyor.
Bunun dışında Bulgar okullarında verilen dersler sanki 80 yıl önceki durumun tekrar etmesine zemin hazırlıyor. İnsan düşmanı politikaların tekrarlanması arzusu olduğu hissediliyor. Öğrenciler üzerinde ideolojik baskı var.
XXI. yüzyılda Bulgaristan gibi kendisini demokratik ilan eden, AB ve NATO üyesi bir ülke, yaşanan olayları BULGARİSTAN TRAJEDİSİ zanneden ve öyle kabul eden çok küçük ve etkisiz bir azınlık var. Bulgaristan uluslararası örgütlerin birçok kararını tanımıyor. Onları kötü gösteriyor. Yasaların üstünlüğü, eşit haklılık, insan hakları, adalet gibi konularda problemler derinleşiyor. İzlenen ılımlı post modern siyasetle eski faşist yasalar yeniden yaşatılmak isteniyor. Korku makinesi çalışıyor. Irk üstünlüğü söz konusudur. Kuşkusuz şimdi hedeflerinde Romenler, Türkler ve diğer azınlıklar var. İslam’a saldırıyorlar. ”
Kısıtlamaların yeni şeklini şöyle görebiliyoruz.
“Milleti Koruma Kanunu” Bölüm ikide Yahudiler hakkında “seçen ve seçilen olamaz” yazıyor. Bugün de Türkiye’de yaşayan bir milyon Bulgaristanlı seçmenlerden üçte birine seçme hakkı tanıyor. Bunu az sayıda seçim sandığı vererek ayarlıyorlar. Seçilme hakkı tanımıyor. İstekler asla dikkate alınmıyor. Dış ülkelerdeki 2.5. milyon gurbetçi vatandaşın tüm politik hakları ellinden alınmıştır. Buna da ses çıkaran yok ve hiç bir Bulgar milletvekili de bu konuyu gündeme getirmiyor veya getiremiyor…
Yine aynı faşist kanun Yahudiler için “devlet makamlarında görev alamaz” demiş. Biz Bulgaristan azınlıkları XXI. yüz yılda da aynı kanunun kurbanıyız. Kaç Generalimiz var – “0”. Kaç yargıcımız var – “0”. Kaç genel müdürümüz var – “0”. Kaç diplomatımız var – “0” vs vs.
Eski kanun ayrıca Bulgar ırkçılığına püskül olarak “Bulgarla evlilik yapamaz!” maddesi koymuş. Sanki bayılan var! Bulgar ırkçılığında şöyle bir yenilik de var: “Yahudi evlerinde şoför, bahçıvan ve hademe” olmayı yasaklıyor. Bugün ise Bulgarlar Güney Kıbrıs ve Yunanistan’da bu işlerden geçiniyor ve geri dönmek istemiyorlar.
Çok ilginçtir. Faşist kanun Yahudi çocuklarını kör cahil bırakmak amacıyla Yahudi okullarını kapatmış ve “Bulgar okullarına yazılmalarını Eğitim Bakanı iznine bağlamış.” Bugün Türk çocuklarının durumu ise daha da kötüdür.
Bu durumda İkinci Dünya Savaşında Yahudilerin kurtarıldıklarından söz edilebilir mi?
Ayrıca Bogdan Filov hükümeti (1940-41) Almanya, Çekoslovakya, Morova’da ve Fransa’da okuyan ve çalışan Bulgaristanlı Yahudilerin isimlerini, adreslerini Nazilere göndermiş ve tutuklanmalarını kolaylaştırmıştır. Böylece Nazilerin insan düşmanlığının yasallaştırıldığını ve nasıl yayıldığını görüyoruz. Yine aynı yıllarda İspanya ve Türkiye ise Yahudileri ölümden kurtarmak için 20 binden fazla pasaport vermişler ve kaçmalarına yardımcı olmuşlardır. Bu gelişmeler ışığında aynı faşist yıllarda Bulgar Meclisi yasama hakkını kaldırmış ve bu anayasal hakkını Bakanlar Kuruluna devretmiştir. Bakanlar kurulu da Yahudilere karşı bir sürü kanun kuvvetinde kararname çıkarmıştır. Onlardan birinde, sınır dışına çıkan Yahudiler “Bulgar vatandaşlığını kaybeder” denmiştir.
Kuşkusuz, totalitarizm döneminde etnik azınlıklara kaşı saldırılar daha da şiddetliydi ama bir yerde bir arşiv yok. Avrupa Birliğine girerken Bulgaristan “hapishane ve toplama kampı arşivlerini açacağını vaat etti”, fakat uygulanamadı. Arşivler Moskova’ya kaçırıldı. Tarihini öğrenemeyen halkın aptallaşacağını, kafaların sisleneceğini ve gerçekleri öğrenenlerin de analiz yapıp sonuç çıkaramayacak duruma geleceğine inanıyorlar. Ülkemizde çok sert bir ideolojik mücadele sürüyor. Rusya bu çatışmanın ardında ve tarihi karalama ve suçluları aklama çabalarını yoğunlaştırıyor.
Bu gelişmeler son yıllarda Bulgarlara gurur konusu olmuştur. Olmamalıydı! İnsan düşmanlığıyla övünülmez. Katiller şerefsizdir.
Yasa dışı gösterilip tüm etkinlikleri yasaklanması gerekenler bugün oligarşi grupları oluşturdu ve iktidarla kucaklaştılar. Her yıl Şubat ayında Sofya’da Çar III. Simeon’un Savunma Bakanı Albay Lukov’u anma törenleri, faşist nişan ve bayraklarla, çizmeli üniformalı yürüyüşler düzenleniyor. Savunma Bakanı Karakaçanov aşırı milliyetçiliği, şovenizm ve faşizmi kışkırtıyor. Bulgaristan’daki yeni gelişmeler Bulgaristan’da Yahudi gerekliğini, soykırım ve katliamları halkın beyninden sökmeye ve yerine süslü püslü yalan sıkıştırmaya çalışıyor.
Bu satırlarımı okuyanlar diktatör T. Jivkov’un “1984-1989 yılları arasında Türklerle iç savaş yürüttük ve bu savaşta yenen biz olduk. İlk kez her Türkün evine girdik!” sözlerini hatırlamıştır kuşkusuz. İsim değiştirme, cami kapatma, Türkçe yasaklarını bizimle savaşmak için planlamışlar. 1984’ün 26 Aralık sabahı Killinin kırında ayaklanma sırasında annesinin sırtında Türkan kızı kurşunlamaları bu iğrenç alçaklığın eseridir ve hiçbir zaman unutulmayacaktır. Şehitlerimizin aziz hatırasını yaşatmak başta gelen ödevimizdir.
Bu nedenledir ki, 1942’de işgal ettikleri Makedonya, Vardar nehri boyları ve Ege Trakya’sında yerli halka çok zülüm edilmiş, çok çektirilmiştir ki, Kuzey Makedonya Cumhuriyetinde iki toplu şehit anıtın birinde “Bulgar vahşileri”, “Gaddar Bulgarlar” vs yazıyor. Bulgar zulmü ders kitaplarına kadar işlenmiş. 2017’den beri “yurtseverlik” adı altında tırmanan aşırı Bulgaristan milliyetçiliği, Yahudilere vatandaşlık tanımadığı gibi, Makedonlara da ana dil – Makedonca – hakkı tanımıyor, 1945’e kadar “tarihimiz ortaktı” dayatmasında bulunuyor.
Makedon halkı esaretçilerle, zalimlerle katillerle ortak tarih paylaşmak istemiyor. Bulgar faşizmine karşı verdiği anti-faşist direniş tarihini kendi öz tarihi olarak kabul ediyor ve zalimlerin zalimliğini tarihinden silkerken, mezar taşlarına “işgalci faşist Bulgarlar tarafından öldürülmüştür” yazmakla tepkisini ifade ediyor. Direşken Makedon kimliğiyle gururlanmak istiyor. Ve işin çok acı olan yanı bir de Bulgarlarda anketlere katılanların % 86’sı faşizm kokan şimdiki siyaseti destekliyor. “1942 yılında Makedonya’nın kurtarıcısı oldukları” yazılmış kafalarına, köküne kezzap döksen kurumuyor.
Bir komşunun dilini tanımamak, tarihini tanımamak, kimliğini, kültürünü, örf ve adetlerini tanımamak, 1000 seneden beri beraber yaşadığın Türklerin dilini, dinini, geleneklerini, kimliğini tanımamak ne demektir diye sormuyorum! Acısını her gün çekiyoruz. Avrupa Birliği, NATO üyesi bir ülkede insanların doğal haklarını yasaklamak, tanımamak, yok saymak, ne kadar daha devam edecektir diye soruyorum. Ve sorarken de utanıyorum!
Küstahlığa püskül
En fazla utandığım da 2020 yılında Bulgaristan Atlantik Birliği’nin tutarsız, iğrenç, insan düşmanı Sofya hükümet politikasına bir destek bildirisi yayınlaması olmuştur.
6 Kasım 2020 sabahı kıdemli gazeteci Georgi Koritarov, yüzlerce ölüm tehdidi almasına rağmen “Serbest Bölge” yayınında “Tövbeli Günahkârlar” başlıklı yorumunda şöyle dedi:
“Bulgar kökleri olduğunu kabul etmeleri için, Kuzey Makedonya Cumhuriyeti halkına değişik şartlar dayatmaya çalışan günümüz Bulgar devlet felsefesinin, Bulgar kökleri olduğu veya zorla İslamlaştırılmış olduklarına inanmaları için isimleri değiştirilen Bulgaristan’daki Türklere karşı totaliter-komünistler tarafından uygulanan sözüm ona “soya dönüş” felsefesi ile arasında farklı olan hiçbir şey yoktur. “
Bu soruyu siz eğer bana yöneltiyorsanız, güya “soya dönüş” felsefesi ile bugünkü Bulgar devletinin Kuzey Makedonya Cumhuriyeti (KMC) konusuna yaklaşımı arasında zerre kadar fark yok, diyorum. Dahası var!
1989 yılında devlet tarafından kışkırtılan ve Türklerin isimlerinin değiştirilmesi politikasına destek ifade etmek için sokak ve meydanları dolduran sözde kendiliğinden toplanan mitingleri hatırlayalım. Ben bu olayları hatırlıyorum, çünkü dün akşamdan beri içim içime sığmıyor!
Demokratik ve Avrupa ve Atlantik taraftarı olduğuna ilişkin beyanları olan BULGARİSTAN ATLANTİK BİRLİĞİ, Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliği üyesi olma görüşmelerine başlamaya asla hazır olmadığına ilişkin bir BİLDİRİ yayınlayarak, Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP), dolayısıyla iktidardaki GERB partisi ve Boyko Borisov hükümetinin Makedonya politikasına hemen katıldı. Bu siyaset aynı zamanda Cumhurbaşkanı Rumen Radev’in siyasi çizgisidir. Bu politikayı “Demokratik Bulgaristan” da savunuyor ve hepsi birlikte VMRO-BND bayrağı kaldırmışlar ve Bulgar milliyetçiliği kaynatıyorlar. Daha güçlü olan tarafın siyasetini destekliyorlar, NATO’dan yana çıktılar, (KMC) Kuzey Makedonya Cumhuriyeti de NATO üyesi ama Bulgaristan hemen de Avrupa Birliği üyesi! AB kurallarına göre KMC’nin üyelik dilekçesine “veto” koyabiliriz (Aralık ayında koyduk) ve komşumuzu AB dışı bırakabiliriz ve AB üyesi olmak isteyen her yeni aday üyeye isteklerimizi dayatabiliriz.
Kullandılar “veto” hakkını ve 10-12 Aralıkta Brüksel’de toplanan Avrupa Konseyinde yalnız kaldılar ve herkes tarafından lanetlendiler. Bu lanet 20. Yüzyıl Bulgaristan tarihinedir.
Bu iğrenç işin içinde bir şeyler daha olmasaydı, bu olay yalnız utanç verici olarak kalabilirdi. Yeni Bulgar tarihinde okunmamış bir sayfa daha var. Sofya bu sayfaya 1944 yılına kadar Bulgaristan ile KMC’nin “ORTAK TARİHİ” diyor. Ve bunun yalnızca bir yan yana beraberlik olmadığını, aynı halkın – Bulgar halkının – ortak tarihi olduğunu iddia ediyor!
Ve 1944 yılından 1 yıl önce yani, bir Bulgar halkının öteki Bulgar halkın başına nasıl çorap ördüğünü 6 Kasım 2020 tarihli Üsküp “Ekspres” gazetesinden öğreniyoruz:
“600 Yahudi çocuğunun insanların yakıldığı “Treblinka” kampına götürülmesi için bilet paralarını Bulgar hükümeti ödemiştir. Biletler “Balkan” Bulgar kara ve deniz taşımacılığı Genel Müdürlüğünden alınmıştır. Üsküp’ten “Treblika’ya” 25 Mart 1943 tarihinde kalkan 2 özel trenle götürülen (birinci tren) 1748 yaşlı ve 4 ile 10 yaş arası 197 çocuk ve 28 Mart 1943 tarihinde kalkan (2. trenle) 1797 yaşlı ve 4 ile 10 yaş arası 395 çocuk bileti için toplam 7 milyon 144 bin 317 leva ödemiştir. Bu paraları Bulgaristan Yahudi Sorunları Komiserliği ödemiştir.
Bu belge, şu gerçeği kanıtlar. Bulgaristan, Yahudilerin imha edilmek üzere “Treblinka” kampına gönderilmesinde suçludur. Bundan dolayı KMC ile Bulgaristan arasındaki sorunların çözümü önce bir af dilemekten, pişmanlıktan ve özür dilemekten geçmelidir. Bulgar Çarlığının tarihsel suçları itiraf edilmelidir. Makedonya ve Ege Trakya’sının ebediyen Bulgar Çarlığına katılması için Hitlere hizmet sunulduğu, Yahudilerin ve Çingenelerin bile bile ölüme gönderildiği itiraf edilmelidir. Bu büyük bir suçtur.
Yüz karası bir siyasettir. Şimdi de aynı halkın dilini, tarihini ve kimliğini çalmak istiyoruz.
Bu siyasetten rahatsız olan Makedon Cumhuriyeti nüfusu 2 100 000 kişiydi. Artık 1 950 000 kişi kalmıştır. Onlardan 150 bininde Bulgar vatandaşlığı var. Onlar kimlik, vatandaşlık ve pasaport alırken “Bulgar” olduklarını imza ile tasdiklemek zorunda kalmışlardır. Sofya onların Bulgar kimliğinin tanınmasını, özel haklar ve neredeyse otonomi isteyecek. Uzayan tarih yalanları bir gün gelir kopar.
XX. yüzyıl pek değişmeden geldi Bulgaristan’a, aynı planlar, aynı hırs ve iddialar. Her şey 1885’te Doğu Trakya’nın ilhak edilmesiyle başladı. 1913’te Müslüman Pomaklar’ın ensesine bindiler ve “Bulgar’sınız, Hristiyan’sınız!” dediler, yarısını Ege’ye ittiler, yarısı haklarını geri aldı. Bulgar monarşisi, kilise ve burjuvazisi o zaman ilk kez Mustafa Kemalle tanıştı. Türkün canından can koparmanın, ruhunu zedelemenin mümkün olmadığını o zaman gördüler.
Ne de olsa niyetlerinden vaz geçmediler, Batı’da ve Doğu’da destek buldukça saldırdılar. Varşova Paktı ve SSSB arkalarındayken hiç uyumadılar, hep saldırdılar. Yahudiler de bu saldırılara kurban oldular. Gün geldi ülkeyi topluca terk ettiler. Ama unutmadılar hiçbir şeyi. Kitaplaştırdılar. Filme çektiler. Toplama kamplarına anıt ve mezar taşı diktiler. Dünya onları öğrendi, öğreniyor, tarihlerini paylaşıyor.
Biz bu uzun yolun daha başındayız. Henüz kendi gölgemiz yok. Kendi kimliğimizle parlayamıyoruz, diklenemiyoruz. “Çok bilirsen Türkiye kapısı açık!” diyeceklerini biliyoruz. Bu kapıyı ancak bizim zekâmız kapayabilir. Yahudiler Bulgar devletini kuşatmış. Bulgar zekâsının akıl erdiremediği işlerin hepsine oturmuşlar.
Geleceği zekayla esir almışlar ve tarihi ceza kesmeye davet etmişler.
Dünyayı yöneten insan zekâsıdır. Sıra bizim de tarihimizi günümüze uzatıp, başımıza gelenleri yüzlerine vura vura pekişmek, kaynaşmak ve egemen olmak zorundayız. Geleceğin anahtarı okuma kutusunda gizli, bu kutuyu açıp herkesten daha üstün düşünmek zorundayız. Bu bizim yeni şansımız. Kültürümüze dönmek ve kökümüzden yeniden büyümek zorundayız. Bizi kendi bağrına basacak varsa o da kendi tarihimizdir. Türk tarihidir. Gelecek Türklerindir! Yollar Türklerle uzayacaktır. Geçmişimiz kadar uzun ve zengin bir gelecek bizi bekliyor. Hazır yollardan yürümekten se yeni yolları biz oluşturmalıyız ve tüm insanlığa bu yola yönlendirmeliyiz. Başkasının yolunca yürürsek yazık olur.
Sağlıklı, özgür, özgüveniniz geri gelmiş, mutlu ve başarılı bir yıl dilerim!
Tüm yollar Türkiye’ye çıkacaktır…