rafet-uluturk Rafet ULUTÜRK

Konu: 100 yıl demokrasi dersleri Türkiye’den.                           

Ne Mutlu Türküm Diyeme!”

15 Temmuz gecesi Avrupa salonları pırıl pırıldı. Puroları tütürüyorlardı. Kartlar dağıtılıyor. Masalar üzerinde dolaşan havada 100 yıl önce Çanakkale’den savaş gemileri demir alırken söylenmiş, “Anadolu’yu Türklere bırakmayacağız” yemini yuvarlanıyordu. Pulları dizen oyuncuların beklediği bir haber vardı. Olaylar hayal ettikleri gibi geliştiğinde imparatorlukların sonuncusu ve en büyünü Osmanlıyı tarihe uğurlama şenlikleri başlayacak, şampanyalar kristal kadehlerde köpürecekti. Osmanlıyı parçaladıkları gibi son kaleyi de bitirmeye karar almışlardı.

Hayal edilenin boyut neydi bilir misiniz?

Adına emperyalizm denen ve kafalarından yalnız dünya hakimiyeti kurmak ve tüm halkları sömürmekle geçenlerin karşısında dağıtılan kardeş kavgası ile bir birilerini yok edenler yüzyılın hezimetinden kurtulmayı bekliyorlardı. 100 yıl önce kütük-kütüğe yatırdıkları Osmanlının kellesini Anadolu ve Trakya Türklerinin eline sıkıştıramamış olmalarından rahatsızdılar.

15 Temmuz gecesi, kellesini o zaman alamadıkları Osmanlı ve varisi Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile kesin hesaplaşarak sormak istedikleri bir soru vardı: “Köleliği kabul ediyor musunuz?

Biz Atatürk askerleriyiz! Kabul etmiyoruz!

Dediğimizde son sözleri şu olacaktı: “Hadi herkes geldiği yere!

İşte bu gün halk İSTANBUL YENİKAPIDAN HAYKIRDI

Korkma Türkiye’m! Hainlere karşı tek yüreğiz!”

Türklük ruhunun 7 Ağustos’ta “Yeni Kapı” meydanından dünyaya duyurduğu budur.

5 milyon tek ağızdan şunu dile getirdi: “Sizden ve katil uşaklarınız-dan korkumuz yok!

Türkiye tarihindeki en güzel günlerden birini yaşadı. Artık kurumuştur dedikleri Milli Kurtuluş ruhu, Cumhuriyet ve demokrasi ilhamı bir daha kükredi. Bu, cennet vatanımıza sahip çıkan ve onu ebediyen yaşatmada birleşen ortak ruhumuzdu.

Bir başkadır benim memleketim!” şarkısını beraberce söyleyenler bir başkadır benim cumhuriyetim ve uzanan eller birer birer kırılır dediler. Demokrasi halk irademizin ifade bulduğu TBMM’de kurumlaşmış olan, olmazsa olmazımızdır. Gece gündüz dalgalanan al bayrağımızla solmayan ruhumuzdur. Her yerde tramvay duraklarında, sokaklarda meydanlarda TÜRKİYEM şarkısı yüksek sesle tüm dünyaya sesletiliyordu.

“Yeni Kapı” ruhu 15 Temmuz zaferini taçlandırdı

Dostlar sevinirken düşmanlar ise üzüldü. Dünyanın iplerini çektiklerini söyleyenler yas tuttu. Halk isyanıyla boşa çıkarılan darbe girişiminden sonra 22 gün devam eden zafer karnavalı başladı. Türk halkını anlamakta zorluk çekenler oldu.

Halkın ortak irade gücüyle hezimete uğratılan bir darbe yok.

Birbirine düşmeleri, devleti yağma etmeleri, dükkanları ve bankaların yağmalanması, sokak ve meydanların kan gölüne dönüşmesi, herkesin bir anda sindirilmesi planlanmışken…,  şiir ve şarkı söyleyen kitlenin meydanlara koşacağı, dalgalanan bayraklar altına toplanacağını, Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyip Erdoğan’a, Başbakan Sayın Binali Yıldırım’a, hükumete ve kurumlarına sahip çıkacağı, dimdik ve kesin kararlı bir tavırla cumhuriyet ve demokrasiye sahip çıkacağı düşünülememişti. Türkiyeyi İran’a çevirmek, Dış güçlerin kuklası FETÖ katilini Müslümanların başı yapmak isteyenlerin tüm hazırlıkları ve kanlı kalkışması hezimete uğratıldı.

Kendisi için bir şey istemeyenlerin istekleri haklıydı.

Büyük mitinglerden, Türk halkının kenetlenmesinden, meydana gelen gelincik tarlasından yükselen bir tek ses vardı: Diriliş destanı yazan büyük bir halk şahlanmıştı. Bütün dünyaya ben buradayım, vatan, barış ve demokrasi nöbetindeyim,  varım ve var olmaya kararlıyım diyordu. Devlet, hükümet ve muhalefet, ordu ve halk daha önce hiç böyle el ele vermemişti. Tarih böyle bir olayı ilk defa yazıyordu, bunu da yine Türk halkı yazdı.

Darbecileri lanetleyenler, emperyalizmi kınadı. Cellât FETÖ’yu yargı önüne istedi. Darbe kundakçılarına, katil FETÖ hoca ve imam çetesine idam, dedi.

Bizim 21. yüzyıl vizyonumuz artık belli oldu.

Çanakkale ve Sakarya Türklere bakışı değiştirmişti. 15 Temmuz gecesi ve Yeni Kapı kükremesi TEK MİLLET iradesi yarattı. Ortak ruhta buluşanlar 21. yüzyıl TÜRK KİMLİĞİ SİMGESİNİ oluşturdu. Bu görüntü, etki alanı çok geniş BÜYÜK TÜRKİYE görüntüsüyle biçimlendi. Amerika, İngiliz, Fransız ve Almanlara Türkiye’ye karşı birleşmiş, soluk aldırmayacaklar savında bulunanların hayalleri de çetin bir duvara tosladı. Emperyalizmin son 50 yılda yaratabildiği en büyük imha gücü FETÖ ve PDY ölüm çeteleri kıskıvrak halkın karşısında çaresiz kaldı. Kolları kelepçelendi. Yargılanma sırası bekliyorlar. Dünyada tüm halkların bizden Türklerden öğreneceği çok şeyler var. Dünyaya demokrasiyi korumayı öğrettik. Artık dünya 100 yıl demokrasi dersleri Türkiye’den verilecektir. Düşmanın amansızlığını ve kimsenin gözünün yaşına bakmadığını da görebildiler. TBMM’ni bombalamak ne demek bir düşünün!!!

Türkiye artık zaferi kutluyor.

Bitmedi! Yetmedi! Zafer şölenimiz bu hafta da devam edecek. Meydanlar dolup taşacak. Daha büyük bayraklar dalgalanacak. Türkiye’miz üzerine düşen sis tamamen kalkmadan durmak yok.

Bu öyle bir coşku ki halkımızı anlatmaya söz bulamıyoruz. Cumhuriyet tarihimizde, İstanbul -“Yeni Kapı” mitingi gibi güçlü dünyada böyle bir topluluk, birlik ve beraberlik çağrısı yükseltmemişti. 5 milyon kişi bütün Türkiyeyi temsil etti. Şehitler ve demokrasi mitingi Türkiye buluşması oldu. Bütün dünya büyük Türk halkının 21. yüzyılla büyük dirilişine şahit oldu. Artık her konuda savsaklayan eski kıta – Avrupa vatan anlamını yitirmişken, Türk halkı dünyaya “VATAN BÖLÜNMEZ!” dedi. Bu topraklarda egemen olanın tek halkın Türk halkı olduğunu en güçlü bir biçimde bir daha duyurdu. Kötülüğümüzü düşünenler son bir daha uyarıldı. 21. yüzyılda dünya ilk kez zafer kutladı.

Türkiye halkının zaferi bizim de FETÖ’ya ve yandaşlarına (NATO) karşı zaferimizdir.

Son yıllarda soydaşlarımı daha uyanık olmaya davet ederken, benim gibi yurtsever, milliyetçi dernekçi arkadaşlarımın alay konusu olduğumuzu biliyorum. Bulgaristan’a gitsek orada da havanın değiştiğini, “Bulgaristan Zaman” ve “Ümit” tayfasının, her ilde görevlendirdiği “muhabirleriyle” – ajanlarıyla insanımızı böldüğüne, parçaladığına, sürekli yalan dolanla aldattığına şahit oluyordum. Bu çalışmalara daha 90’lı yıllarda Hak ve Özgürlük Partisinden kovulan bazı aydınlarımız, öğretmen ve üniversitelilerimiz de katılıyorlardı. Kırcaali’de öğretmen Mehmet Hoca’nın “Zaman” gazetesini okumayın dediğini, fakat kahvede arkasından alay edildiğini hatırlıyorum. Bugün aynı şahsın “Zaman” gazetesine elini süren Türkiye düşmanıdır, dediğini ve sözünün tutulduğunu görüyorum. Halkın uyanması yıllar alıyor.

FETÖ-cilerin yoğun çalıştığı dönemde yarımız Türkiye’de olsak da, memlekette “Türkiye’den bize hayır gelmez!” sözleri dolaşmaya başlamıştı. Bizi ana-vatanımızdan koparmak isteyenler ülke çapında il, il şebekeleşmişler ve işleri o derece ilerletmişlerdi ki, işbirliği yaptıkları HÖH ü gelenleri ve belediye başkanları ve muhtarların yardımıyla yalancı ve fitneci gazetelerinin parasını yaşlıların emekli maaşlarından direk olarak kesebiliyorlardı. Birçok yerde FETÖ-nün halkı bölücü ve fitne eken kitapları da belediyelere satılıyor ve sözde halka bedava dağıtılıyor ve camilerde açıklamalı konuşmalar yapılıyordu. 1990’lı yılların başında bu yıkıcı etkinlikleri örgütleyen FETÖ – kadroları şimdi ABD Pensilvanya’da  Feytullah Gülen haininin dolayında hizmette bulunuyorlar. Simalarını TV programlarında görüyoruz.

Onlar Bulgaristan’daki çalışmalarını Türkiye’deki kafa yıkama ve taş kafa yetiştirme merkezlerinde eğittikleri genç hainlere devrettiler. Şimdi artık halkımızın tepkisiyle yüzleşince, gazeteyi zorla dağıttıkları kadrolar  “istemiyorum biz bu gazeteyi, kim olduğunuz ve niyetiniz dışa vurdu” deyince baskıya başladılar.

20 yıldan beri yazılarını bastıkları, Türkiye’de düzenlenen toplu çalışmalara, bilimsel konferanslara gönderirken ceplerine para sıkıştırdıkları kadrolardan yardım istiyor, halka açık yazı yazmalarını, “Bulgaristan Zaman”ın Türkiye’de bir eşek arısı kovanı olan “Zaman” gazetesiyle ilişkisi olmadığını iddia etmeye başladılar. Onların arasındaki bağlar sözle sazla kopacak ilişkiler değildir. “Zaman Bulgaristan” bütün Balkanlarda Müslümanların nabzını tutmaya çalışan bir casus örgütü gibi hareket etmiştir. Bu hareketi FETO’yu da yönlendiren yön veren NATO’culardı.

Türkiye’den FETÖ kadrolarının, gazeteci, muhabir, yardımcı, danışman, eğitmen kılığına girip insanlarımızı, ailelerimizi ispiyonladığına, durumu iyice olan ailelerimize kanca atıldığına, atılgan kardeşlerimizin eline koluna, inisiyatifçiliğine kelepçe takıldığına şahit olduk.

Dededen kalma tarlası, malı mülkü olan, cami encümenliklerindeki nüfus sahibi  kardeşlerimizin hepsi ele geçirilmeye çalışıldı. Camide namaz kılarken ceplerine dolar koyulan birçok kardeşimiz var.

Sonra onlardan şu ya da bu hainlik istenmiş, imam hatip liselerimize FETÖ kadrolarının atanmasında ısrar edilmiş, bazı gençlerimizin meclise kadar itilmesi yolu seçilmiştir. Son 26 yılda Bulgaristan’da Türk Müslüman etnik halk topluluğunun bezmesinde, körelmesinde ve vurdum duymaz duruma gelmesinde HÖH hainliği kadar, FETÖ çetesinin Bulgaristan kollarının da rolü son derece büyük olmuştur.

FETÖ hain çetesinin Türkiye’nin Kapı Kule gümrüklerini ele geçirmesiyle Bulgaristanlı kardeşlerimize yapılan baskılar arttıkça tırmandırılmıştı. Her hareketleriyle Türk düşmanı olan bu kadrolar, gümrüklerde kurban etlerimizi, kurban etti dolu kavanozlarımızı kırdırıp çöpe attırdılar, tere yağ ve kaşarlarımızı çöp kutularına doldurup yaktılar, peynir kurularımızı ezdiler, bizi ana-vatanımızdan ve orada yaşayan yakınlarımızdan koparmak için ellerinden geleni arkalarına koymadılar. Aynı zamanda şebekeleşip bizim memleketimizden, Ukrayna ve Moldova’dan gelen et dolusu kamyonlara “transit” belgeleri hazırlatıp Türkiye’de sattılar.

Buradan geçmişte haksızlık yaşayanlara sesleniyoruz bu gün bu problemlerini tekrar gündeme getirmeleri gerekir. Böylece hırsızlar devamlı olarak gözle görülmeyen FETÖ–çetesini güçlü kalkan etmiş ve adaletten kaçmayı başarmıştır.

Bu olaylar Bulgaristan Türklerinden birçoklarının evinden ve taşınmaz mirasından olmasına, çocuklarını arzu ettikleri okullarda okutamamasına, maddi zorluklar çekmelerine neden olurken, bazı arkadaşlarımızın aylarca sorgu evlerinde süründürülmesine, Türkiye’ye para kaçırmak suçundan yargılanmalarına ve içeri atılmalarına neden olmuştur.

FETÖ kangrenin Bulgaristan’dan da temizlenmesi için ulusal çapta başlanmalıdır ve bunları ortaya çıkartmalıyız. Bunları temizlemek için ise herkes bildiğini Sofya Büyükelçiliğine ve aynı zamanda Ankara’ya da bilgi vermeleri gerekir. Bu Feto çetesini bir an önce ortaya çıkartmalıyız bu da bizim Bulgaristan Türklerinin davası olmalıdır. Bu FETO’yu Bulgaristan’dan biz temizlemeliyiz, son kişi yok olana kadar mücadeleye devam. Bunu yapamaz isek yarın kendi oğullarımızı yani arkamızdan gelen yeni neslimizi kaybederken hiç kimsenin üzülme hakkı yoktur. Saygılarımızla,

 

Reklamlar